Güncelleme Tarihi:
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün talimatıyla DDK tarafından hazırlanan Adli Tıp Kurumu ile ilgili raporda, yürüttüğü faaliyetler, Adalet Bakanlığı'nın ana hizmetlerinden biri kabul edilemeyecek olan Kurumun, gerek bu özelliği, gerekse kendisine ait bir bütçesinin bulunmayışı nedeniyle “bağlı kuruluş” olma vasfı taşımadığı, bu nedenle bu statüsünün değiştirilmesi gerektiği belirtildi.
Raporda, “Faaliyetinin bağımsızlık ve tarafsızlığın sağlanmasını zorunlu kılan mahiyeti ve bunun gerektirdiği idari ve mali özerkliğin tesis edilebilmesi bakımından, Kurumun statüsünün 'ilgili kuruluş' olarak değiştirilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir” görüşüne yer verildi.
Kurumun hizmet verdiği tıp dışı alanlarda uzman yetiştirilmesi için ciddi eksiklikler bulunduğu, tıp alanıyla ilgili eğitim faaliyetlerinin uzman ihtiyacını tam olarak karşılayamadığı, bu durumun da ihtiyaç duyulan sayı ve nitelikte personel istihdamının önünde engel teşkil ettiği bildirildi.
Raporda, adli tıp uzmanlarının hem teorik hem de pratik bakımdan daha iyi eğitilmeleri, diğer branşlardaki hekimlerin de adli tıp hizmetlerine katılmasına yönelik uzmanlaşmaları için uygun ortamın sağlanması tavsiyesi de dile getirildi.
Akademik kariyer yapmak isteyen personelin kurumdan ayrılmak zorunda bırakılmaması, kurum kadrolarının öğretim üyeleri için de cazip hale getirilmesi ve ihtiyaç duyulan uzmanların eğitilebilmesi için uzmanlık eğitimi ile birlikte yüksek lisans ve doktora programları da uygulayabilecek nitelikte “Adli Bilimler Akademisi” gibi bir yükseköğretim birimi kurulması önerildi.
Adli bilimler alanında ülke çapında uygulanacak strateji ve politikalar ile standart, kural ve yöntemleri belirleyen ve birimleri koordine eden herhangi bir kurumsal yapı bulunmayışının bir eksiklik olduğu kaydedilen raporda, bu hususun, Adli Tıp Kurumu'nun yeniden yapılandırılmasına yönelik çalışmalardan ayrı değerlendirilemeyeceği, sistemin bütün taraflarının katılımı ile “Ulusal Adli Bilimler Konseyi” gibi yeni bir yapı oluşturulması gerektiği bildirildi.
“UZMANLARLA DİĞERLERİNİN GÖRÜŞÜ AYNI DEĞERDE”
Genel kurul ve ihtisas kurullarında, üyelerin uzman olmadıkları alanları ilgilendiren konularda alınacak kararlara da katıldığı, konunun uzmanı olanlarla hiçbir uzmanlığı bulunmayan üyelerin görüşlerinin aynı değerde kabul edildiğine dikkat çekildi.
Bu durumun ortadan kaldırılabilmesi için, mevcut sistemden tümüyle vazgeçilmesi, ihtisas kurulları yerine sadece ilgili tıp branşında uzman olan kişiler ile adli tıp uzmanlarının katılacağı, daha az üyeden oluşan, çok sayıda kurul teşekkül ettirilmesi; genel kurul yerine ise Fizik ve Trafik İhtisas Dairelerinde uygulanmakta olan “Genişletilmiş Uzmanlar Kurulu” sistemine benzer bir yapı oluşturulması gerektiği ifade edildi.
Üniversiteler ve sağlık kuruluşları gibi Adli Tıp Kurumu dışındaki birimlerin sistem içerisindeki yerinin netleştirilmediği, bilirkişilik hizmetinin üretilmesi noktasında bu birimlerden yeterli ölçüde yararlanılamadığı, bu durumun Kurumun iş yükünü ağırlaştırdığı kaydedildi.
Bu sorunun çözümü için bilirkişi görüşünün en yakın üniversite ya da sağlık kuruluşu gibi yerel birimlerden alınması konusunda zorunluluk getirilmesi, Adli Tıp Kurumu'nun ise “Üst bilirkişilik organı” hüviyetine kavuşturulmasının uygun olacağı belirtildi.
Kurumun taşra teşkilatının yapılandırılmasına yönelik çalışmaların bir an önce tamamlanması gereğine de işaret edilen raporda, bölgesel düzeyde hizmet verecek tam donanımlı grup başkanlığı ve otopsi hizmetlerinin yürütüleceği merkez kurulması önerisi dile getirildi.
Bilirkişilik sisteminin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi için her şeyden önce “doğru” bilirkişinin seçilmesi gerektiği ifade edilerek, şöyle denildi:
“Konuyla ilgili olarak yapılan çalışmalarda sıklıkla, bilirkişinin seçilmesi noktasında yeterince titiz davranılmadığı ifade edilmektedir. Hukuk sistemimizde yer verilen 'uzman mütalaası' müessesesinin işler hale getirilmesi ile bilirkişilerin mahkemede sözlü olarak beyanda bulunmalarının (çapraz sorguya tabi tutulmalarının) sağlanması halinde, yeterli düzeyde uzmanlığı bulunmayan kişilerin bilirkişilik sisteminin dışına çıkarılmalarının sağlanabileceği değerlendirilmektedir.”
Adli tıp alanında ilgili birimler arasında koordinasyonun sağlanması için Ulusal Adli Bilimler Konseyi modelinin mevcut yapıya entegre edilmesi gereğine işaret edilerek Adli Tıp Kurumu'nun, itirazlarda “nihai inceleme mercii” olması önerildi.
Bu alandaki diğer bir sorunun da “veri tabanı” olduğu, ülkede DNA, diş gibi bazı alanlarda hiçbir veri tabanı bulunmadığı, parmak izi, balistik gibi alanlardaki veri tabanları birbiri ile entegre edilmediği için etkin ve verimli olamadığı belirtildi.
Eksik veri tabanlarının oluşturulması için çalışma yapılması ve var olan veri tabanlarının bütün birimlerce ortaklaşa kullanılabilmesini sağlayacak tedbirlerin hayata geçirilmesi gereğine dikkat çekildi.
Kurum bünyesinde bir “Basın ve Halkla İlişkiler Birimi” olmayışı nedeniyle, kamuoyunun zamanında ve doğru şekilde bilgilendirilemediği, kurumun merkez teşkilatına dahil olan idari birimlerin, eksiklikleri giderecek şekilde yeniden yapılandırılması gerektiği belirtildi.
Adli Tıp Kurumu Kanunu'nun yeni TCK ile uyumlu hale getirilmesi ve birimlerin görev tanımlarının bu yeni kanuna uygun şekilde yeniden belirlenmesi; Adli Tıp Kurumu Kanunu Uygulama Yönetmeliği'nin ise çalışma usul ve esaslarının tayini bağlamında tümüyle elden geçirilmesi tavsiyesi de dile getirildi.
LABORATUVARLAR
Raporda, kurum bünyesindeki bazı laboratuvarların akredite edilmesine dönük çalışmalar başlatılmış olmasına rağmen henüz bu sürecin tamamlanamadığı belirtilerek, kalite yönetim sisteminin bir bütün olarak hayata geçirilebilmesi için akreditasyon çalışmalarının bütün birimleri kapsayacak şekilde genişletilmesi ve mevzuatın da bu çalışmaların alt yapısını oluşturacak şekilde yenilenmesi gerektiği ifade edildi.
Mevcut durum itibarıyla, mahallinde yapılan otopsilerin önemli bir kısmına adli tıp uzmanlarının katılamadığına işaret edilen raporda, pratisyen hekimler, bu alanda yeterli deneyime sahip olmayan uzmanlar tarafından yürütülen otopsi işlemlerinin sağlıklı sonuçlar alınmasına imkan vermediği vurgulandı.
İlgili kanun hükümleri uyarınca otopsi işleminin mutlaka Cumhuriyet savcıları nezaretinde yürütülmesi ve cesedin durumu elverdiği takdirde otopsilerin mutlaka üç boşluk açılarak yapılması zorunluluğuna rağmen, uygulamada bu hükümlere tam olarak riayet edilmediği kaydedildi.
İŞ YÜKÜ VE PERSONEL EKSİKLİĞİ ÖNEMLİ SORUN
Adli Tıp Kurumu merkezinde yürütülen otopsi işlemleri bakımından ise, temel olarak iş yükü ağırlığının, adli tıp uzmanlarının merkez ve taşra teşkilatında yer alan birimler arasında dengeli şekilde dağıtılmamış olması, taşra birimlerinin yeterince donatılmaması, fiziki imkanların yetersizliği ve yardımcı personelin eğitimsizliği gibi nedenlerden kaynaklanan sorunlar bulunduğu, bütün bu sorunların etkili bir planlama çerçevesinde çözüme kavuşturulması gerektiği bildirildi.
Adli Tıp Kurumu'na gelen işlerin çok önemli bir kısmının, evrak eksikliği, ilgili kişinin muayene için gönderilmemiş olması gibi nedenlerle rapora bağlanamadığı ve dosyaların, müzekkere düzenlenmek suretiyle ilgili adli merciye iade edildiğine yer verilen raporda, şunlar kaydedildi:
“Bu durum, bir yandan yargılama sürecinin uzamasına bir yandan da (aynı dosyanın tekrar tekrar gelmekte olması nedeniyle) kurumun iş yükünün artmasına sebebiyet vermektedir. Özellikle ihtisas kurulları ile Fizik İhtisas Dairesi için geçerli olan bu sorunun ortaya çıkmasına sebebiyet veren en önemli neden, incelenmek üzere kuruma gönderilecek dosyalarda bulunması gereken bilgi ve belgelerin eksikliğidir. Anılan sorunun ortadan kaldırılabilmesi için adli mercilerde görev yapan personelin konu hakkında bilgilendirilmesini temin edecek hizmet içi eğitim programları düzenlenmesi gerekli ise de bunun yeterli olmayacağı değerlendirilmektedir. Bu nedenle, Adli Tıp Kurumu tarafından, incelenmek üzere bu kuruma gönderilecek dosyalarda hangi bilgi ve belgelerin bulunmasının gerekli olduğunun vaka türleri itibarıyla tespit edilmesi ve bu bilgileri içeren bir “uygulama rehberi” hazırlanması gerekmektedir.”
“CİNSEL SUÇ MAĞDURLARI BİR KERE MUAYENE EDİLMELİ”
Cinsel suç mağdurlarının, muayene sürecinin uzamasından kaynaklanan sorunun çözümü için de, “Mağdur kişilerin bir kere muayene edilip, adli sürecin bunlar açısından sonlandırılmasına ve ihtiyaç duydukları psikolojik ve tıbbi desteğin sunulabilmesine imkan verecek 'Cinsel Saldırı Muayene/Değerlendirme Merkezi' gibi birimlerin ülke geneline yaygın şekilde ihdas edilmesi” önerisinde bulunuldu.
Adli Tıp Kurumu'nun hemen hemen bütün birimlerinde ciddi düzeyde personel eksikliği çekildiğine ve uzman personel mevcudunun da işlerin sağlıklı biçimde ve makul süreler içinde tamamlanmasına imkan vermediğine işaret edilen raporda, kurumun personel konusunda da gereken tedbirlerin alınması istendi.
Adli Tıp Kurumu binasının fiziki koşullarıyla da ilgili sorunlara değinilen raporda, sağlıklı fiziki ortamın oluşturulmasının önemine dikkat çekildi.
Raporda, Adli Tıp Kurumu'nun işleyiş biçimi ve vermiş olduğu bazı kararların, kamuoyunda sıklıkla ve yoğun bir biçimde eleştirildiği anımsatılarak, şu ifadelere yer verildi:
“Denetim çalışması kapsamında, söz konusu olayların kuruma intikal ettirilmesinden sonra bu kurum bünyesinde yürütülen işlemler, konunun idari boyutu ile sınırlı olmak üzere incelenmiş olup, bunlardan bir kısmının kurumun genel sorunlarından kaynaklandığı, bir kısmının oluşmasına sebebiyet veren eksikliklerin giderilmesini teminen bazı tedbirler alındığı, bir kısmının da yargı organlarına intikal ettirildiği ve sürecin tamamlanmış ya da devam etmekte olduğu anlaşılmıştır.
Ayrıca, denetim dönemi içerisinde Devlet Denetleme Kurulu Başkanlığı'na intikal eden çok sayıda şikayet dilekçesi mevcut olup, aynı hususlar bu şikayet dilekçeleri için de geçerlilik arz etmektedir.”
TIP CAMİASINDAKİ SAYGINLIKLARININ DÜŞÜK OLDUĞUNA İNANIYORLAR
Devlet Denetleme Kurulu'nun hazırladığı raporda yer verilen ankete göre, adli tıp uzmanlarının yüzde 87.2'si tıp camiasındaki saygınlık düzeylerinin düşük olduğuna inanıyor.
Adli Tıp Kurumu'nda görevli 222 adli tıp uzmanı, adli tıp asistanı ve değişik uzmanlık dallarındaki hekimler ile tıp dışı alanlardaki uzmanlar arasında yapılan ankete göre, adli tıp uzmanları, uzmanlık alanlarında yetersiz bir tatmin düzeyine sahip bulunuyor.
Ankete katılan adli tıp uzmanlarının yüzde 89.4'ünün, başka bir tıpta uzmanlık alanına geçmek istediği belirtiliyor.
Adli Tıp Kurumu'nun, adli tıp uzmanlarına gelecekte iyi bir kariyer imkanı sunduğunu düşünenlerinin oranının yüzde 12.8'de kaldığı ankette, “Adli tıp uzmanlarının yüzde 87.2'sin, adli tıp uzmanlarının, tıp camiasındaki saygınlığının düşük olduğuna inandığı” ifade ediliyor.
“MEMNUNİYETSİZLİK HAD SAFHADA”
“Adli tıp uzmanlarının, sadece yüzde 4.3'ünün, mesleki saygınlık düzeyini tatmin edici düzeyde bulduğu”na dikkat çekilen anketteki diğer veriler de şöyle:
“-Adli Tıp Kurumu'nda verilen eğitimin niteliğinden memnuniyet oranı düşük. Uzmanların yüzde 72.3'ü, kurumda verilen asistan eğitimini yeterli ve başarılı bulmuyor.
-Sadece eğitimle ilgilenecek bir ekibin oluşturulmasını isteyenlerin oranı yüzde 80.9.
-Adli tıp uzmanlarının, yüzde 93.6'sı, kurumun kendi personeline akademik yükselme imkanı verecek biçimde yapılandırılmasını istiyor.
- Katılımcıların yüzde 80'i, Adli Tıp Kurumu Kanunu'nda da ön görülmüş olan yan dal eğitimi verilmesini arzu ediyor.
-Adli tıp uzmanlarının, yüzde 76.6'sı tıp dışı adli bilim uzmanlığı alanlarında ayrı eğitim programları uygulanması fikrini destekliyor.
-Adli tıp uzmanlarının, yüzde 72.3'ü Adli Tıp Kurumu'ndaki hizmet içi eğitimi yetersiz buluyor.
-Adli tıp asistanlarının çoğunluğu, çalışma şartlarından had safhada memnuniyetsizken, asistanların yüzde 89.4'ü, yardımcı personelin yapması gereken işleri kendilerinin yaptığını düşünüyor.
-Adli tıp asistanlarının yüzde 95'i, mecburi hizmet, kariyer yollarının belirsizliği konularında memnuniyetsiz.
-Uzman ve asistanların yüzde 68.1'i, kurum yönetime problemlerini iletmekte çekinirken, yüzde 59.6'sı kurumdaki çalışma şartları ile ilgili olarak yapılan düzenlemelerde çalışanların görüşlerine başvurulmadığını düşünüyor.
-Adli tıp asistan ve uzmanlarının yüzde 84'6'sı, performans ücreti uygulamalarında düzeltilmesi gereken yanlışlıklar olduğunu düşünüyor.
-Personelin yüzde 95.8'i, Adli Tıp Kurumu binasının ve yerleşim durumunun yeterli ve ergonomik olmadığını düşünüyor.”