Dans ederken mes giyin

Güncelleme Tarihi:

Dans ederken mes giyin
Oluşturulma Tarihi: Şubat 11, 1998 00:00

Haberin Devamı

Türk balesinin ilklerinden olup bugün hayatta olmayanlar da var. Ferit Akın, Güzide Noyan bunlardan ikisi. Bizim görüşemediğimiz ya da fotoğraf çektirmek istemeyen Kaya İlhan ve Tenasüp Onat da elbette bu dizide adı geçmesi gereken isimler.

Gülen Tekebaş, kendi dönemlerinde devlet yetkililerinin balenin üzerine nasıl titrediklerini anlatıyor: ‘‘Yabancı bir devlet adamı geldiğinde bizi hemen köşke, konuta çağırırlardı.’’ Şah Rıza, Eisenhower, huzurlarında dansettikleri devlet başkanlarından yalnızca ikisi. Tekebaş Eisenhower'la ilgili anısını gülerek anlatıyor: ‘‘ABD Başkanı gelince, bizi köşke çağırdılar. Bir tepsi kiraz getirdiler. Biz de, çocuğuz tabii, kirazları kulaklarımıza taktık. Başkan çocuk işi küpelerimizi gördü. Beni yanına çağırıp kucağına aldı.’’

‘‘Hem basın hem yöneticiler bize çok değer verdiler. Çok özel ilgi gösterdiler’’ diyor Engin Akaoğlu. Muhsin Ertuğrul, Aydın Gün, daha sonra Cüneyt Gökçer, tüm yöneticiler üzerlerine titremiş. Hepsinin dillerinden düşürmedikleri, Türk balesini kuran Dame Ninette de Valois öğrencilerine dermiş ki: ‘‘Çalışma sırasında hareketleri yapamıyorsunuz, ama sahneye çıkınca inanılmaz güzel dansediyorsunuz.’’ Türklerin bu karakteristiği baleye bile sirayet etmiş yani.

SİZ DE FES GİYİN

Hemen hepsi yurtdışına gidip burslu bale öğrenimi görür. Birçoğu orada kalma imkanını bulduğu halde ülkelerine dönüp Türk balesi için çalışmayı tercih eder. Bu tercih, bugünün yükselen değerlerine aykırı düşse de o gün hepsi de duygularında çok samimidirler.

O günlerinde de kulis dedikoduları, kıskançlıklar, çekişmeler var: ‘‘Sanat olan her yerde kıskançlık olur’’ diyor, hepsi birden. Dame Ninette de Valois her ne kadar dansın yeri olmadığını herkesin her yerde dansedebileceğini öğretmişse de, yeni bir oyun çıkacağı zaman herkesin kafasında prima kim sorusu olurmuş: ‘‘Bu güzel bir yarıştı. Herkes Meriç'i (Sümen) kıskanırdı tabii. Çünkü onun nosyonunu biliyorlardı. Meriç o kadar çalışkandı ki, bulaşık yıkarken bile bale çalışırdı.’’

Genç Türk Balesi, ilk turnesini Bulgaristan'a yapar. Onu 45 günlük bir Kuzey Afrika turnesi izler. Ne isterlerse yapılır, tüm ihtiyaçları devlet tarafından karşılanır. Ancak, baleye pek sıcak yaklaşmayan MSP iktidar ortağı olunca malzeme sıkıntısı yaşanmaya başlanır: ‘‘Salon, malzeme ne istersek temin ediliyordu. Maliye MSP'ye geçince bale ayakkabısı, patik bulamaz olduk. Mes giyin, dediler. Biz de siz de fes giyin çıkın bale yapın dedik. Bir dönem böyle geçti.’’

Bugün de benzer sıkıntıların yaşanıyor olmasından üzüntü duyuyorlar, ama hiçbiri, hayat biçimi olarak baleyi seçmekten pişman değil. Zaten birçoğunun çocuğu da kendileri gibi dansçı.

Bugünün balesi dendiğinde hepsi aynı şeyi söylüyor: ‘‘Bale operadan ayrılsın!’’ Aksi halde balenin istenilen kadar hızlı gelişemeyeceğini düşünüyorlar: ‘‘Eskiden opera, bale ve tiyatro biraradaydı. Sonra tiyatro ayrıldı ve büyüyüp kurumlaştı. Şimdi aynı şeyin bale için de yapılması gerekiyor. Devlet Opera ve Balesi idarecileri bugüne kadar hep operadan oldu. Oysa balenin sorunlarını daha iyi bilen birinin, baleyi yönetmesi lazım.’’ Bir başka sorun da kadrolardaki yığılma: ‘‘Her sene konservatuardan onlarca genç mezun oluyor. Eğer bale operadan ayrılırsa daha çok gence dansetme imkanı doğar.’’

SİZ DE FES GİYİN

Ayla Ünal'ın meslektaşlarına bir çağrısı var: ‘‘Baleyi bilen insanların eğitime yönelmelerini istiyorum, çünkü hoca olarak giderek azalmaktayız. Sekiz yıllık eğitim meselesi de bir sorun. Orta okuldan sonra baleye başlanamayacağına göre, konservatuarlara özel bir statü verilebilir belki.’’

Türk Balesi bir yerde ‘‘çocukları’’ gibi gördüklerinden gelecek hakkında kaygılanmadan edemiyorlar. Konservatuarların üniversitelere bağlı olmasındansa, İngiltere'deki, Rusya'daki gibi devlet bale okullarının açılmasını istiyorlar.

Dame Ninette'in en büyük yakınması bürokrasiydi. Her geldiğinde hem Kültür bakanları, hem de memurların büyük kısmı değişiyordu. Bürokratik engelleri aşmak için Dame Ninette, her şeye yeniden başlamak zorunda kalıyordu. Ancak ne bürokratik engeller, ne değişen kanunlar hiçbiri balenin bu büyük ismini yıldırmaya yetmedi. Öğrencileri de onun izinden gidiyor; herşeye rağmen hiçbir zorluk balenin gelişmesi için çalışanları yıldırmıyor.

Milli baleden öncesi

‘‘Türk Balesi 50 yaşında’’ dizisi baleseverler tarafınan ilgiyle karşılandı. Dizinin ilk bölümünün yayınlandığı gün telefonla arayan eski balerin Gülçin (Bayburt) İncekara, dizimize bir not düşmek istedi: ‘‘Türk Balesi'nin resmi olarak kuruluşu söylediğiniz gibi 1947 yılına rastlıyor. Ama ondan önce de Türkiye'de, hatta Osmanlı'da bale vardı. Türk topraklarına baleyi getirenler, 1917'de Devrimi sırasında Rusya'dan kaçan Beyaz Ruslar oldu. İşte Madam Arzumanof ve Madam Nanazof bu sırada ülkemize geldiler. Hatta Atatürk, 1920'li yıllarda bu madamları çağırarak manevi kızlarına bale dersi aldırmak istemiş.’’

Gülçin Hanım, Ankara'da Cumhuriyet rüzgarıyla yolalan milli balenin yanısıra, o dönemde kendi halinde ilerleyen İstanbul balesinin de Türk bale tarihinde bir yeri olduğunu bu cümlelerle anlatıyor.

Hocaların hocası öğrencilerini anlatıyor

İngiltere‘de sayısız baleyi sahneye koyan, 1947’de Türk Balesi'ni kurmak üzere Türkiye'ye gelen Dame Ninette, Türk öğrencilerini şöyle anlatıyor:

‘‘Rake's Progress adlı balenin koreografisini ben yaptım. Ancak en iyisini Türkler oynadı. İlk Türk klasik oyunu ise Coppelia'ydı. Bunda da muhteşemdiler. Meriç Sümen ise fevkalade bir dansçıydı. Giselle‘deki oyununda müthiş bir yetenekti. Rusların da ilgisini çekmişti. Türkiye'de erkek dansçıları hep merak etmişimdir. Mükemmel yeteneklerine hayran kalmıştım. Türk baletlerin komşuları Rusların etkisinde kaldığını sanıyorum. Ülkenizde bulunduğum süre içinde, hep erkek dansçıların kadınlara göre daha yetenekli olduğunu düşündüm. O zamanlar Türkler, çok ciddi iş yapan insanlardı. İngiltere‘den çok daha öndeydiler. Tiyatro konusunda da çok kabiliyetliydiler. Bizden fersah fersah öndeydiler. Ülkenize ilk gittiğimde gördüğüm lüks ise beni korkutmuştu.’’

‘‘Türk dansçıların stili değişikti. Her akademik okul, devlet sanatçılarından etkilenir. Baleniz, Avrupa‘nın en iyi ve zenginlerinden. Yeni stili çok çabuk kapma özellikleri var. Oryantal esneklikleri var. Ancak klasik balede, danslarına oryantalliği kaybetmeden, yumuşak ve esnek bir özellik verebiliyorlar. Bu da bence büyüleyici bir unsur.’’

‘‘Yetiştirdiğim öğrencilerin hepsini hatırlamıyorum, ama Türk balesiyle gurur duyuyorum. Mesajım şu: Devamlı çalışıp, durmadan gayret göstersinler. Kendilerini dansa adasınlar, dansı sevsinler. Yetenekleri var. Ben gözlerimle gördüm, ellerimle tuttum. Türkiye ve Türk Balesi benim kaderimdi.’’






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!