Güncelleme Tarihi:
Başel, savcılığa verdiği ifadede, Fethullah Gülen cemaatine mensup insanlarla Sivas Selçuk Anadolu Lisesinde tanıştığını, babasının mezar işçisi olduğunu, ailesinin maddi durumunun kötü olduğu için Sivas'ta pansiyonda kaldığını söyledi. Bu pansiyonun devlete ait ve parasız olduğunu dile getiren Başel, bu dönemde ışık evlerine gidip gelmeye başladığını belirterek, "Bu evlerde bizi askeri okullara hazırlıyorlar ve yönlendiriyorlardı. Bu evlerde abi diye hitap ettiğimiz kişiler bulunuyordu. Bu kişiler bizden yaşça büyük üniversite öğrencileriydi. Bu evlere ders çalışmaya gidiyor, bazen de kalıyorduk. O dönem bu evlere gitmek bir ayrıcalıktı. Çok hoşumuza gidiyordu" diye konuştu.
Söz konusu evlerde Fetullah Gülen'in kitaplarını okuduklarını ve bazı kasetlerini dinlediklerini aktaran Başel, şöyle devam etti: "Ben askeri lise sınavlarına girmedim. Çünkü benim Akdeniz Ateşi hastalığım o dönemde de vardı. Atak geçirdiğim için o sınavlara girememiştim. Anadolu lisesine devam ettim ve 2001'de mezun oldum. Orta üçe kadar bu ışık evlerine devamlı olarak gittim. Ancak daha sonra sigara alışkanlığım olması nedeniyle evlerine gittiğimde benimle ilgilenmediler. Bir daha da çağırmayınca lise bitimine kadar bu evlere gitmedim. Devam ettiğim Sivas Anadolu Lisesinde Fetullah Gülen'e yakın ve sempati duyan çocuklar yoktu. Bu nedenle lise birden sona kadar bu şahıslarla irtibatım olmadı.
2001'e Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesini kazandım. Ailemin maddi durumu kötü olduğu için Etimesgut'ta Yunus Emre isimli pansiyonda kalmaya başladım. Bu pansiyon Fetullah Gülen cemaatine yakın kişilerin kurduğu ve devam ettiği bir pansiyondur. Ben üniversite sınavlarına hazırlandığım zaman dershane olarak Sivas'ta bulunan Selçuk Fen Dershanesine devam ettim. Bu dershane de Fethullah Gülen cemaatine yakın bir dershaneydi. Bu dershaneyi burslu olarak kazanmıştım. Ankara Hukuk Fakültesini kazanınca dershane öğretmenleri beni o dönem yeni açılan kendilerine yakın Ankara Etimesgut'ta bulunan Yunus Emre pansiyonuna gönderdi. Daha doğrusu dershane öğretmenimiz beni önce Ankara Beşevler'de bulunan Saitbey yurduna gönderdi. Bu yurdun cemaatin toplama ve dağıtım yurdu olduğunu anladım. Bu yurda bizi dershanedeki biyoloji öğretmenimiz getirmişti. Birlikte Ankara'ya geldik. Benimle birlikte 4 öğrenci daha getirmişti."
'ABİLERİ DAHA SONRA YARGI TEŞKİLATINDA GÖRDÜM'
Saitbey yurdunda görevlilerin maddi durumlarını sorduğunu, kendisinin ayda 70 lira ödeyebilecek durumda olduğunu söylediğini, yurttaki görevlilerin de bunun üzerine kendisini Etimesgut'taki Yunus Emre Pansiyonuna gönderdiğini anlatan Başel, bunun dışında Abidinpaşa'da bulunan Toprak Kale Yurdu ve ışık evlerini bildiğini söyledi.
İlk yıl yurttaki oda arkadaşları arasında değişik siyasi görüşlerden kişilerin bulunduğunu aktaran Başel, "Burası toplanma yeri gibi bir yerdi. Buradaki insanları bir yıl sonra durumlarını değerlendirip evlere gönderiyorlardı. Bu yurtta sadece birinci sınıf öğrencileri kalmaktaydı. Bir yıl sonra bu yurtlarda kalmanız mümkün değildi" diye konuştu.
Yurtta kaldığı bir yıl boyunca Ramazan ve kandil gibi özel günlerde ışık evlerine davet edildiklerini belirten Ebubekir Başel, bu evlerde Fetullah Gülen ve Sait Nursi'nin anlatıldığını belirterek, "Bizim yurttan o dönem Gazi Üniversitesi Coğrafya Öğretmenliği okuyan ismini Murat olarak bildiğim bir kişi sorumluydu. Murat abi bizi Sincan'da bir eve götürüyordu. Gerek kendisi gerekse bu evde kalan abi olarak nitelendirdiğimiz kişiler bize bu dersleri veriyorlardı" dedi. Abi olarak bilinen kişilerden bir kısmının gerçek ismini kullanmadığını sohbetler sırasında kendilerini başka isimlerle tanıttıklarını gördüğünü ifade eden Başel, şöyle devam etti: "Abi diye bilinen ve tanıdığım kişileri daha sonra yargı teşkilatında gördüm. O dönem ismini Durmuş olarak duyduğum ve ilk yıl kalmış olduğum pansiyonda kantini işleten şahsın kardeşi olan kişinin daha sonra hakimliğe geçtiğini öğrendim. Gerçek adının Doğan olduğunu öğrendiğim bu kişiyle Ankara Vergi Mahkemesinde hakim olduğum dönemde karşılaştık. Kendisinin adli yargı adayı olduğunu ve eşinin de Fatih Üniversitesinde hemşire olduğunu söylemişti.
Birinci sınıfın sonu olan 2002 yılında ışık evlerine geçtim. Bu ev Sincan'da Lale durağına yakın bir yerdeydi. Apartman dairesinde yaklaşık 6-7 kişi kalıyorduk. Ev imamı diye nitelendirdiğimiz kişiler bizden iaşe bedeli diye para alıyorlardı. İmam diye söylediğimiz ve abi diye hitap ettiğimiz kişi bizimle aynı evde kalıyordu. Bizden bir, iki yaş büyük üniversite öğrencisiydi. Sincan'daki ışık evlerinde genellikle Gazi Üniversitesi Teknik Eğitim ve Eğitim Fakültelerinde okuyanlar kalıyordu. Bu abi bizi sabah namazına kaldırmadan tutun evin tüm idaresini yapıyordu. Bu evde kimlerin alacağına bölge imamları karar veriyordu. Sincan'daki bu imamın ismini M.K. olarak biliyorum. Kendisi Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesinde okuyordu. Daha sonra duydum ki bu kişi Avusturya'daki cemaat grubuna dahil olmuş. Yurtta kaldığımız dönemde bu abiler ve bölge imamı bizim hangi evde kalacağımıza karar vermişti. Benim de belirttiğim evde kalacağımı söylediler. Daha sonra yurttan eşyalarımızı alıp bu eve geldik. Bu evin abisi Gazi Teknik ikinci sınıfta okuyan Mustafa olarak bildiğim bir kişiydi."
'ÇETELE TUTULUYORDU'
Söz konusu evlerde kendilerine eğitimler verildiğini aktaran Başel, Fetullah Gülen ve Sait Nursi'nin kitaplarını okuduklarını, bunlara ilişkin CD'leri dinlediklerini, oruç tuttuklarını ve bu etkinliklere ilişkin çetele olarak tabir edilen notların tutulduğunu anlattı. Başel, "Bu çetelenin amacı, çetelenin yüksek olması halinde size farklı ve üst görevler veriliyordu. Ben bu evde kaldığım sürede evlere gelen askeri liselere hazırlandığını anladığım lise öğrencilerine matematik dersi veriyordum. Benim görevim buydu" dedi. Ankara Üniversitesinde okurken okul abisini tanımadığını, bunun Sincan'da kalmasından kaynaklandığını ifade eden Başel, şu itiraflarda bulundu:
"Ancak hukuk fakültesine yakın ışık evlerinde kalan arkadaşların abi diye hitap ettiği kişiler olduğunu biliyordum. Benim zamanımdaki kişinin ismini Nadir olarak duymuştum. Bu kişinin de daha sonra hakim olduğunu biliyorum. Ancak ben kendisini bir defa görmüştüm, bir daha görmedim. Bu abiyle benim irtibatım yoktu. Bu abiye bağlı olan arkadaşlarımın isminin halen Adli Yargı Hakimi olan A.P, C.A. ve Başbakanlıkta çalışan M.Ö. olduğunu biliyorum.
Bu kişilerle Ankara Hukuk Fakültesinde aynı sınıfta okuyorduk, kendileriyle arkadaştık. A.P. ile samimi bir arkadaşlığım vardı. Bu üçünün de ışık evlerinde kaldığını biliyordum. A.P, beni fakülteler kısmındaki cemaatin toplantısına bir defa davet etmişti. Ben bu davete gittim. Bu toplantıda cemaate nasıl adam kazandıracağız şeklinde sohbet oldu. Bunun dışında hukuk fakültesinde okuduğum arkadaşlarla sohbet toplantısına gitmiş değilim. Ben sohbetleri Sincan'daki arkadaşlarla yapıyordum.
Evde kaldığımız süre içinde bölge imamı ev imamına bazı notlar gönderiyordu. Bu notlardaki hususları tartışıyorduk. Gündemdeki olayların tartışılması bu notlar arasında yer alıyordu. Altı ayın sonunda cemaatle ilgisi olmadığını bildiğim ortaokul arkadaşım M.K. ve N.A. ile Demetevler'de bir ev tuttuk. N.A, okuyucu grubuna ait bir evde kalıyordu, oradan gelmişti. Bu evlerden ayrılmamın nedeni programların ağırlığından kaynaklanıyor. Örneğin sabah namazına kalktığımız zaman bir daha uyumayacaksınız, tesbihatlara katılacaksınız gibi. Benim manevi yönüm bu kadar güçlü olmadığı için bu programlar bana ağır geliyordu. Bu arkadaşlarla yaklaşık 1 yıl kaldık. Tartışınca bu evi dağıttık. Önce Sivas'a ailemin yanına gittim. Kalacak yerim olmadığı için yurttan daha önce tanıdığım Gazi Üniversitesi öğrencisi Lokman'a durumu anlattım. O da benim tekrar Yunus Emre Pansiyonuna yerleşmemi sağladı. Dördüncü sınıfta da aynı yerde kaldım."
İLK MAAŞIMIZI VERİYORDUK
Bu yurtta kaldığı süre içinde "abi", imam veya bölge imamı veya O3 imamı olarak görevlendirilmediğini, sadece özel günlerde etkinliklere katıldığını aktaran Başel, O3 imamının ne olduğunun sorulması üzerine, bu kişilerin ortaokul öğrencilerini askeri okullara hazırlayanlar olduğunu bildirdi.
Hukuk fakültesini 2005'te bitirdiğini anlatan Başel, "Bu yurtlarda ve evlerde kalan son sınıf öğrencileriyle mülakat yapılırdı. Bu mülakatı yapan şahıs, öğrenciyle konuşur ve bu konuşma sonucu hizmet içinde görevine devam edip etmeyeceği, yurt dışına hicret edip etmeyeceği ya da kamuda çalışıp çalışmayacağı konusunda karar verilirdi. Hizmet içinde görev yapmak isteyenlere bölge imamı veya başka görevler verilirdi. Bu kişilerin hizmetten öğretmen maaşı aldığını bilirim. Ancak maaşı kimin verdiğini bilmiyorum" dedi.
Kendisiyle mülakat yapmaya tanımadığı ve ismini bilmediği bir kişinin geldiğini anlatan Başel, "Mülakatta kendisine savcı olmak istediğimi ve çalışma evlerinde kalmak istediğimi belirttim" diye konuştu.
Başel, şöyle devam etti: "Bunun üzerine murakıp olarak nitelendirdiğimiz bir kişi geldi ve beni Keçiören Evcil Hayvanlar Parkında bulunan bir daireye götürdü. Gittiğimiz ev dayalı döşeliydi. Bu murakıbın ismi R.K. idi. R.K, bizden önce hakim adayı olarak sınavı kazanan bir kişiydi. Halen İdari Yargıda hakim olduğunu biliyorum. Bu evde benim dışımda hakimlik sınavına çalışan halen adli yargıda hakim olan H.D, Y.Ö, M.K, M.E.T, ile daha sonra hakimlikten istifa eden ve avukatlık yapan Ö.Ö vardı. Ö.Ö'nün bir AK Parti milletvekilinin damadı olduğunu, halen AK Parti'de bir bakanın yanında olduğunu biliyorum. Şu anda cemaatle ilgisi var mı bilmiyorum. O dönem cemaat mensubuydu. Bizim başımızda kimse yoktu. Sabah namazında kalkıyor, gece 12'ye kadar ders çalışırdık. Günde en az 10 saat ders çalışmak mecburiydi. 10 saatten az çalışırsak evden atmayla tehdit ediyorlardı. Bu çalışmayı R.K, takip ediyordu. Haftada bir gün gelir, bizim günlük ders programımıza ve çalışma saatlerini kaydettiğimiz deftere bakardı. R.K, o evde kaldığımız süre içinde bize aylık bir para veriyordu. Bu paranın halen hakim ve savcı olan kişilerden toplanarak getirildiğini biliyordum. Ev kirası ve elektrik, su gibi giderlerin parasını kimin ödediğini bilmiyorum. Bu evin hizmete ait olduğunu biliyorum. Ben de hakimlik stajını kazandıktan sonra ilk maaşımı bu amaçla abi olarak bildiğim İ.A'ya verdim. İ.A, halen idari yargı hakimidir ve dönem arkadaşım olduğu gibi dönem abisidir. İ.A, bana ilk maaşın Fetullah Gülen'e verileceğini ve onun belirleyeceği yere sarf edileceğini söyledi. Diğer kamu kurumlarında çalışanlar için de kuralın bu olduğunu biliyorum. İ.A, parayı elden aldı. Bu paranın bin 175 lira olduğunu hatırlıyorum. Çünkü ilk maaşım buydu ve tümünü verdim. Ben hiçbir zaman abi ve imam olmadığım için bu şekilde para toplamadım ancak abiye iletmek üzere stajyer arkadaşların verdiği parayı alıp abiye teslim etmiş olabilirim."
YARGI İMAMI OSMAN KARAKUŞ'U TANIYORUM
Başel, FETÖ'nün "yargı imamı" olarak gazetelerde yer alan Osman Karakuş'u tanıdığını ve yargı imamlığı yapacak kapasitesi olmadığını ancak yargı içerisinde etkin bir çevresi bulunduğunu kaydetti. Karakuş sayesinde Yargıtayın bazı önemli üyeleriyle tanıştığını vurgulayan Başel, Karakuş'un emniyet genel müdür yardımcısı olduğu dönemde polisevinde bu yargı mensuplarına yemekler verdiğini anlattı.
EŞİ GÜLEN'DEN NEFRET EDİYORMUŞ
Vergi hukukunda uzman olduğunu, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesinden bir hocasının kendisini "yargıda muhafazakar kesimin önde gelen insanlarından biri" olarak tanınan Yargıtay üyesi S.İ. ile tanıştırdığına işaret eden Başel, staj yaptığı dönemde bu Yargıtay üyesinin kızıyla tanıştırıldığını ve ardından evlendiklerini aktardı.
Başel, 2008'de evlendiği eşinin cemaatle ilgisinin bulunmadığını, Nakşibendi tarikatının Hüdaverdi kolu olarak bilinen Gölbaşı'ndaki Hacı Hasan Burkay'ın mensubu olduğunu, cemaate karşı durduğunu ve Fetullah Gülen'den nefret ettiğini savundu.
Stajyerliği döneminde mülakatı kazandıktan sonra bazı idari yargı hakimleriyle Dikmen'de ev tuttuklarını, "idari yargı imamı" olduğunu duyduğu İ.A'nın bu eve haftada bir iki kez gelerek sohbetler yaptığını bildiren Başel, staj boyunca maaşlarının yüzde 10'unu İ.A'ya, Fetullah Gülen ekibine iletmesi için verdiklerine dikkati çekti.
ABD'YE GİTMİŞ
Başel, 2007'de çekilen kurayla Mersin Vergi Mahkemesinde göreve başladığını, 2008 yılı aralık kararnamesiyle Ankara Vergi Mahkemesine atandığını, 2013'te ABD'nin Boston eyaletine dil kursuna gönderildiğini belirtti.
ABD'den döndükten sonra HSYK'nın 2014 yılı kararnamesiyle Kırıkkale'ye atandığını, buna itiraz etmesi üzerine Danıştay tetkik hakimliği görevine getirildiğini ifade eden Başel, Amerika'da bulunduğu süre içinde de HSYK Müfettişi E.S'nin kendisini tanıştırdığı bazı hakimlerle ev sohbetlerini sürdürdüklerini, burada Fetullah Gülen'den gelen notlar üzerinden konuşulduğunu, Türkiye gündemdeki olaylarla ilgili ve kişisel gelişime ilişkin telkinler yapıldığını anlattı.
Gülen'in Türkiye'nin siyasetiyle ilgili görüşlerine inandığını dile getiren Başel, "Hizmete bağlı şahıslar risalelerde, iman, hayat ve şeriat şeklinde ahir zamana dönemler olduğunu, iman dönemini Said Nursi'nin, hayat dönemini Gülen'in gerçekleştirdiğini, şeriat dönemini ise başka bir gelecek şahsın yönlendireceği belirtiliyordu. Bu düşünceye o dönem inanıyordum. Bu nedenle Gülen'in söylediklerini aynen yerine getirmeye çalışıyordum. Örneğin, 'AK Parti'ye artık oy vermeyin' dediler. Biz de o seçimde oy vermedik. Bu nedenle Sivas'taki ailemi arayıp, 'BBP'ye oy verin' telkininde bulundum. Cemaatten baktığım dosyalara ilişkin bir talep gelmedi." değerlendirmelerinde bulundu.
TAŞRA VE DEVRE YAPILANMASI
Yargı teşkilatındaki yapılanmanın "T1, T2, T3 ve T4" şeklinde düzenlendiğini, bu gruplamanın kıdeme, sicil numarasına göre yapıldığına işaret eden Başel, şu bilgileri paylaştı: "Yargı teşkilatında bir taşra bir de devre yapılanması vardır. Devre yapılanmasında yazın bir haftalık kamp yapılmaktadır. Sene içindeki düzenli görüşmeler de taşra yapılanması içinde yapılmaktadır. Bu 'T' ibaresi taşra ifadesinden kaynaklanmaktadır. Devre yapılanması değişik yerlerde kitap okuma, gezme şeklinde oluyordu. Biri Sivas'ta ailemin evinde yapıldı. Buna o dönem arkadaşlarım K.Ç, M.S, M.K, A.Ç. katıldı. Bu arkadaşlar hizmet hareketindendir. Gülen'e yakın olmayan, hizmet hareketinden olmayan hiç kimsenin bu toplantılara katılması mümkün değildi."
ZİMMETLEME ÇALIŞMASI
Çalışma hayatı sırasında maneviyatın azaldığı veya yitirildiği kabul edildiğinden, hizmet hareketi içindekilerin bu maneviyatın güçlendirilmesi için devre toplantıları yaptığını aktaran Başel, cemaatten olmayan, cemaate sempati besleyen kişilerle yakın ilişkiye geçildiğine de dikkati çekti.
Ebubekir Başel, şu ifadeleri kullandı: "Cemaatten olmayan, cemaate sempati besleyen insanlar bize zimmetleniyordu. Zimmet alan kişi, ilgili kişiyi değişik zamanlarda ziyaret ediyor, ilişkisini sıkı tutmaya çalışıyordu. Örneğin, 2010 sonrası bana Danıştay Tetkik Hakimi G.M. zimmetlendi. Bu kadın hizmetten değildi, eşinin hizmete yakın olduğu düşünülüyordu. Bu kadını ara sıra ziyaret ediyordum, hatta çocuklarına hediye alıyordum. Böylece bu kişiyi yakın takibe alıyordum. Hizmette olmayan bir kişiyi hizmete dahil etme durumumuz yoktu. Kesinlikle yasaktır. Bu nedenle bu kişilerle sadece ziyaretler ve yakın ilişki içinde oluyorduk. Zimmete aldığımız kişilerin HSYK ve Adalet Bakanlığındaki taleplerini yerine getirmek amacıyla çalışıyorduk ve ilgililere iletiyorduk. Ben bu talepleri Bölge İdare Mahkemesi imamı İ.A'ya iletiyordum. Zimmet aldığım hakimlere cemaatin bir talebini iletmedim."
ANKARA'DA MAHKEMELER TÜMÜMÜN İMAMI
Başel, 2010 HSYK seçimlerinden sonra Ankara İdare Mahkemesi, Ankara Vergi Mahkemeleri ve Ankara Bölge İdare Mahkemelerinin tümümün imamının "idari yargının imamının İ.A" olduğunu kaydederek, şunları anlattı: "Cemaatten bir talep gelince İ.A, bunu alarak o yerdeki hizmetten olan başkan ve üyelere götürür. Bu bir talimat gibidir. Başkan ve üye bu talimatı yapmamazlık edemezler. Zaten İ.A. kişisel isteklere değil, hizmet hareketi için gerekli olan iş takiplerini götürür verirdi. Örneğin bir bakanlıkta genel müdür görevden alınmışsa, bu kişi dava açtığı takdirde tekrar göreve gelmesi sakıncalı görülürse İ.A, bu isteği davanın bakıldığı başkan ve üyeye verirdi. Bunlar da bu talimatın hizmetten geldiğini anladığı için yardımcı olmak amacıyla gereğini yerine getirmeye çalışır ve getirir. Eğer başkan 'hizmet hareketi'nden değilse o istekler üyelere iletilir, üyeler aracılığıyla yerine getirilmeye çalışılır. 'Hizmet hareketi' olarak bizim konumuz bürokraside yeni bir durum yaratmak ve bunu engellemeye çalışan kişileri bertaraf etmektir. Bu harekete uygun olmayan kişilerin görevden alınması ve tekrar yeniden yargı yoluyla görevine dönmesi bu şekilde engelleniyordu. Görevden alınan 'hizmet' içindeyse ve hizmete yardım ediyorsa mutlaka bunun lehine karar çıkarılmasına çalışılıyordu. Ancak o dönem itibarıyla hizmete yakın bir kişinin görevden alınması söz konusu olmuyordu. Ben hizmete yakın kişilerin örneğin imar, ihale gibi davalarının lehlerine sonuçlanması sürecini bilemiyorum. Sadece görevden almalarla ilgili kısma bizzat şahit oldum."
MAAŞIN YÜZDE 10'U HİZMETE
Başel, Ankara İdare Mahkemesine atanacak isimlerin İ.A. tarafından belirlendiğini, bağlı bulunduğu "T4" grubunun sorumlusu S.R'nin, gruptakilerin maaşlarının yüzde 10'unu Gülen yapılanmasına aktarmak için topladığını vurguladı.
S.R. dışında "abi" diye adlandırdıkları, ilahiyat fakültesi mezunu veya öğretmen olduğunu bildiği bazı kişilerin de bulunduğunu belirten Başel, inancı gereği, bu şahıslardan kişisel değil, maneviyata ilişkin talimatlar aldığını dile getirdi.
Ebubekir Başel, İ.A'ya talimatları, avukat olduğunu duyduğu ancak tanımadığı A.C'nin verdiğini, bu kişinin de ABD'de Gülen'den aldığı talimatları ilettiğini bildirdi. Başel, içinde bulunduğu "T4" grubuna, 2010'da yapılan HSYK seçimlerinde A.B, B.E. ve R.Y'ye blok şeklinde oy verilmesinin söylendiğini, hizmet hareketine yakın olduğuna inandıkları kişileri asil üyeliğe getirmek için bu şekilde davrandıklarını kaydetti.
Kura çektiği 2007 döneminde kuraya katılanların listesini görmesi halinde hizmet mensubu olanların isimlerini verebileceğini belirten Başel'e, 19 Temmuz 2007 tarihli Resmi Gazete'de yayımlanan, kura sonucu idari yargıya atanan hakim adaylarının listesi verildi. Buradaki bazı hakimlerin isimlerini sayan Ebubekir Başel, bazı isimlerin 17-25 Aralık operasyonlarının ardından cemaatten ayrıldığını da aktardı.
Başel, dönem toplantılarında kendilerine zimmetlenen hakimlerden hizmet hareketine olumsuz bakanların belirtilmesi halinde, bu kişilerin harekete zarar vermeyecek yerlerde görevlendirilmesinin yapıldığını da söyledi.
BANK ASYA'DAN UZAK DURUN UYARISI
Yaptıkları dönem toplantılarına katılan hakimlerin, "idari şargı imamı" İ.A'ya, tayin ve yetkilendirme ile ilgili taleplerini ilettiklerini, özel isteklerin ise başka bir odada özel olarak İ.A'ya aktarıldığına işaret eden Başel, "Toplantılara katılanlar, eşleriyle sorunlarını, maddi sorunlarını aktarıyorlardı. İ.A, kredi çekmek isteyenlere, 'çekmeyin, faiz ödeyerek günaha girersiniz, son çare kendi adınıza değil, akrabalarınız adına çekin' diyordu. Asya Bank'tan uzak durulmasını istiyordu. Hakim arkadaş eşinden boşanacaksa mutlaka önceden İ.A'ya bildirmek zorundaydı" bilgisini verdi.
KADINLARIN AYRI GRUPLARI VARDI
Dönem arkadaşı olarak toplandıkları grupta kadın hakimlerin bulunmadığını, kadınların oluşturdukları kendi gruplarında toplantılar yaptıklarını kaydeden Başel, şunları anlattı: "Eğer kadın hakim hizmet hareketi içindeyse kocası da mutlaka hizmet hareketi içinde olmalıdır. Kuralın bu olduğunu biliyorum. Kocasının hakim olup olmaması önemli değildir. Ancak hizmet hareketinde olan kadın hakimlerin kocalarının da çoğunlukla hizmet hareketinde olan erkek hakimler arasından olduğunu biliyorum. Örneğin, hizmet hareketinden olduğunu bildiğim Ş.D, yine hizmet hareketinden A.D. ile evlendirilmiştir. Hizmet hareketinin yargı içinde bir evlilik birimi vardır. İ.A, hakim adayı olduğum dönemde bana cemaatten olduğunu belirttiği iki öğretmeni gösterdi. 'Cemaatten kimseyle evlenmeyeceğimi' söyledim. Bir daha göstermedi. Bekar erkek hakim adayları veya hakimlere bazı kadın hakimlerin CV'sini getiriyorlardı. Burada kadının resmi de bulunuyordu. Eğer erkek beğenirse bu kadın hakimle tanıştırmak için bir araya getiriyorlardı. Resmini gördükleri kadın mutlak suretle hizmet hareketinin içinde olan kişilerden oluşmaktadır."
2014 HSYK SEÇİMLERİ
Tetkik Hakimi Ebubekir Başel, 2014 HSYK seçimleri öncesi T4 gurubu "abisi"nin kendilerine cemaatin adaylarını bildirdiğini vurgulayarak, "Bunlar, A.B, A.B, M.Ş, S.K. ve E isimli bir hakimdi. HSYK seçim gününde T4 abimizin talimatıyla sandığın etrafında bulundum. Ayrıca benim dışımda hizmet hareketinde bulunan aynı grupta yer alan Y.G. ve G.Ç. de sandığın etrafındaydı. Seçimden sonra 2015 yaz kararnamesiyle Kırıkkale Vergi Mahkemesine atandım. İtiraz üzerine de Danıştay Tetkik Hakimi oldum" ifadelerine yer verdi.
Danıştay 7. Dairesinde görev aldığını, bu dairede hizmet hareketinden diğer hakimlerle kendi gruplarında toplantılarına devam ettiklerini bildiren Başel, Danıştay üyelerinin kendi içlerinde yapılanmaları olduğunu bildiğini belirtti.
Danıştay üyelerinin hangilerinin hizmetten olduğunu bilmediğini, sadece 2010'da seçilenlerin çoğunun hizmetten olduğunu duyduğuna işaret eden Başel, aynı dairede üye olan G.C. ve F.C'nin hizmetten olduğunu duyduğunu ancak bu kişilerle hiçbir toplantıda bir araya gelmediğini aktardı.
Danıştay tetkik hakimliğine geldikten sonra O.Ö'nün "abiliğinde" iki haftada bir toplandıklarını, bu yılın ocak ve şubat ayından sonra yapılan toplantılara katılmadığına dikkati çeken Başel, ancak maaşının yüzde 10'unu, aidat olarak nitelendirdikleri parayı vermeye devam ettiğini vurguladı.
Başel, "Bazen yüzde 10'unu veremiyordum, cebimde ne varsa onu veriyordum. Daha sonra eşim ve kayınpederimin telkinleriyle bu gruptan kopup avukatlık yapmaya karar verdim. Amacım uzman olduğum vergi hukukunda çalışmaktı" şeklindeki görüşlerini paylaştı.
Gelir getirici faaliyette bulunmak amacıyla bir arsa kooperatifi kurduğunu ancak henüz arsa alamadığını kaydeden Başel, 2 yıldır gayrimenkul alım satım işiyle uğraştığını anlattı. Başel, "Kooperatif arsası aldıktan sonra organizasyon yapan kişiler bu kooperatife hakimleri ve savcıları dahil edip arsanın çok üstünde bedelle ortak yapıp yüksek paralar kazanıyorlardı. Buna özendiğim için kooperatif kurdum" ifadelerini kullandı.
Başel, 2015 ve 2016 yıllarında hizmet hareketinin dönem toplantılarının yapılmadığını, yapıldıysa da kendisinin bunlara çağrılmadığını belirtti.
Hakim adayı olduktan sonra hakimlik sınavına çalışanların evlerine giderek "abilik" yapmadığını, hakim adayı olduğu dönemde İstanbul'da maliyede çalışan idari yargı ve diğer kamu sınavlarına hazırlananlara nasıl çalışacaklarını anlattığını bildiren Başel, bu görevi kendisine İ.A'nın verdiğini, görevinin 3 ay sürdüğünü, bu kişilere, kendisine İ.A'nın verdiği, eski yılların sorularını veya çıkabileceği düşünülen özel hazırlanmış soru tiplerini götürdüğünü aktardı.
'SİGARA İÇENLER ABİLİK KONUMUNA GETİRELEMEZ'
Hakim adaylığı veya hakimliği sırasında "abi" konumunda bulunmadığını, kimseye namaz kıldırmadığını savunan Başel, şöyle devam etti: "Bir kişinin abi olması için gittiği yerde namaz kıldırması gerekir. Ayrıca hakimlik sınavına hazırlanılan evlerde murakıplık yapmadım. Sigara içmekteyim. Sigara içen kişileri hiçbir zaman abi yapmazlar. Bunun nedeni ise Fetullah Gülen'in sigara içen kişilerin kendine zarar verdiğini, maneviyatlarının az olacağını belirtmesi ve sohbetlerde de bu hususun sık sık dile getirilmesi nedeniyle hizmet hareketi içinde sigara içenler, abilik konumuna getirilmezler. Bana hiç kimse 'gizlenmek için içki için' diye talimat vermedi. Ancak 2010 HSYK seçimlerinden önce bazı abilerin gizlenmek için içki içilebileceğini belirttiğini biliyorum. Bu dönemde hizmet hareketinde bulunan abilerin bu nedenle içki içtiklerini söyleyebilirim. Hatta murakıp olan R.K, bana 'cumaya gitmeyin, kendinizi gizleyin' diyordu. Ancak inançlarım gereği bu kişinin demesiyle cumaya gitmemezlik yapmadım."
Başel, herhangi bir askeri hakim veya subay tanımadığını, tek tanıdığı albayın kendisinin hizmetten olduğunu duyunca çıkması konusunda nasihatte bulunduğunu vurgulayarak, "Bu kişi, eşim ve kayınpederimin telkinleriyle hizmet hareketinden kendimi soyutladım." değerlendirmesini yaptı.
'DIŞLANACAĞIMDAN KORKTUM'
Ebubekir Başel, hakimlik sınavına girmesi için kimseden talimat almadığını, yurtta kaldığı esnada hizmet hareketi mensuplarıyla yaptığı mülakatı değerlendirerek hakim olmaya karar verdiğini bildirdi. Bank Asya'ya hiçbir zaman para yatırmadığını, söz konusu bankada bireysel emeklilik hesabı bulunduğunu anlatan Başel, "Halen Trabzon İdare Mahkemesi Başkanı olan ve Yargıda Birlik Derneğini destekleyen A.B'nin Bank Asya'da çalışan eşi yanımıza geldi. Onu kırmamak için bu emeklilik hesabını açtım" ifadelerini kullandı.
Başel, soru üzerine Abdulkadir A'yı tanımadığını, bu kişinin yargı imamı olduğunu duymadığını, kim olduğunu da bilmediğini dile getirdi. ABD'den dönünce cemaatten ayrılan M.K. adlı arkadaşını arayarak hizmetten ayrılmak istediğini belirterek, kendisi hakkında herhangi bir fişleme olup olmadığını sorduğunu aktaran Başel, şunları kaydetti: "O da bana 'Seni FETÖ'cü olarak fişlediler' dedi. Ben yine ayrılmak istedim. Ancak ayrıldığım zaman kendi arkadaşlarım içinde düşkün olarak tabir edilip dışlanacağımdan korktum. O tarihte ayrılmaktan çekindim. Ancak Şubat 2016 tarihinde iyice ayrılmaya karar verdim. Toplantı ve sohbetlere katılmadım. Ben Şubat 2016'ya kadar Gülen'i din alimi olarak görüyordum. Kendisini başka lider olarak görmedim. Şubat 2016'dan sonra bu gruptan ayrıldım. 15 Temmuz 2016'dan itibaren kendisini vatan haini terörist olarak kabul etmekteyim. 17-25 Aralık olarak bilinen operasyonlarda görev yapan hakim ve savcıların yasa dışı işler yaptığını eski düşüncelerim nedeniyle kabullenemedim. MİT tırlarının durdurulması olayını devletin güvenliğine zarar vereceğine inandığım için doğru bulmadım. Şu an bu iki olayı yapan kişilerin hükümete karşı eylem yapmak isteyen hizmet harekatının mensupları olduğuna inanmaktayım. Ben Gülen ekibinin risaliyelerde belirttiği iman, hayat ve şeriat düşüncesiyle Şubat 2016 tarihinden sonra inanmadım. Emniyet mensubu olarak sadece O.K'yı tanırım. Özel kalem müdürünün hizmet hareketinde olup olmadığını bilmiyorum."
'BİZE SÖYLENEN ADAYLARA OY VERDİK'
Başel, Fetullah Gülen örgütünün yasa dışı bir yapılanma olduğunu fak edip etmediği sorusu üzerine, 17-25 Aralık'tan sonra bunların yasa dışı yapılanma içinde bulunduklarını anladığını ancak manevi anlamda yalnız kalma korkusu ve uzun süredir içlerinde olduğu için aralarından çıkamadığını iddia etti.
Örgütün askeri birimler içindeki yapılanmasını bildiğini çünkü ışık evlerinde kalan geçlerin askeri okullara yönlendirildiği ve bu amaçla çalıştırıldığını belirten Başel, Adalet Akademisinde bitirme sınavı için kendilerine herhangi bir soru verilmediğini, sınavın oldukça kolay olduğunu söyledi.
Adalet Akademisinde adaylar arasında ayrı bir yapılanma olmadığını öne süren Başel, "Bu dönemde de İ.A. bizim abimiz konumundaydı. Akademide kimin sınıf başkanı olacağını daha doğrusu idarenin istediği sınıf başkanının kim olacağını İ.A. belirlemişti. Her iki sınıfta da başkan olarak İ.A'nın bize söylediği kişiye oy verdik. Bizim sınıfta A.Ç. başkan seçilmişti. Ben akademideki yöneticilerin hangisinin hizmet hareketinde olduğunu o dönem bilmiyordum. HSYK seçimlerinde A.K'nin hizmet hareketi adına aday olduğunu görünce A.K'nin de cemaatçi olduğunu anladım" şeklinde bilgi verdi.
DARBE GÜNÜNÜ BÖYLE ANLATTI
Başel, 15 Temmuz Cuma günü adli tatil yaklaştığı için kararlarını onamak için Danıştay'a gittiklerini bildirerek, ifadesini şöyle sürdürdü:
"Hatta başkanımız giden hakimler için saat 15.30'da kokteyl verdi. Buna katıldım. Daha sonra eşimi arabamla Ekonomi Bakanlığından alarak Yenimahalle'de bulunan evime döndüm. Eşim ve çocuğumun bakıcısıyla akşam yemeği yedik. Eşim bakıcıyı kendi arabasıyla evine götürdü. Ben de kızımla oyun oynamaya başladım. O gün cep telefonundan kimse aramadı. Herhangi bir yere davet etmedi. Evden dışarı çıkmadım. Ben o gün televizyondan köprünün askerler tarafından kapatıldığını gördüm. Bunun bir terör olayı olabileceğini düşündüm. Hatta idari yargıdaki arkadaşlarımın yer aldığı WhatsApp grubunda bazı kişiler darbeye teşebbüs edildiğini yazınca ben böyle bir şey olur mu diye yazdım. Bu olayın terör saldırısı olduğunu düşündüm. Hemen akabinde televizyonda başbakanın açıklaması ve evimin orada kıyametin kopmasıyla bunun askeri darbe girişimi olduğunu anladım. O gün ben ve ailem sabaha kadar ölüm korkusu yaşadık. Çünkü benim evim MİT'in hemen yanında, Cumhurbaşkanlığı Külliyesinin karşısında ve Ankara Emniyet Müdürlüğüne yakın bir yerdeydi. Ben bu darbe girişimini Fetullah Gülen'e yakın askerlerin yaptığını ertesi gün medyada çıkan haberlerden anladım ve o gün bu grup ve Gülen'e lanet yağdırdım.
Eşim, çocuğum ve ben çok korktuk. Saat 05.00-06.00 arasında eşim ve çocuğumu arabama bindirerek, Gölbaşı'nda bir köyde bulunan eşimin teyzesinin evine gittik. Orada kaldık. Ben ve eşim ikametgahımıza girmekten hala korkuyoruz. Olayın olduğu günden beri eşimin teyzesinin yanında kalmaya devam ettik."
Hizmet harekatı içinde kendine verilmiş herhangi bir görev bulunmadığını savunan Başel, hizmet harekatının yargı kararları konusunda kendisine herhangi bir talimatta da bulunmadığını kaydetti. Böyle bir talebi asla yerine getirmeyeceğini vurgulayan Başel, "Benim karakterimi onlar da biliyordu. Ben bu yapılanmanın yasa dışı olduğunu öğrendiğim zaman hareketten kaçmaya çalıştım. Şubat 2016'dan sonra da yapılanmadan yavaş yavaş ayrılmaya başladım. Eylül 2016 tarihinde de meslekten istifa edep vergi konusunda uzman diğer arkadaşlarla avukatlık bürosu kurmayı, bu şekilde de yargı teşkilatındaki yapılanma içinden ayrılacağımı düşünüyordum" görüşlerini aktardı.
Bu düşüncesini gerçekleştiremediğini belirten Başel, hakim ve savcılar arasında açığa almalar başlayınca listede kendi adını göremediğini, evine gitmekten korktuğu için köyde kalmaya devam ettiğini, bu sırada polislerin evine gelip arama yaptığını, telefonu ve bazı CD'lerin alındığını bildirdi.
Ebubekir Başel, "İfademde Fetullah Gülen hizmet hareketinde olan yargı mensuplarının ve diğer kişilerin ismini verdim. Buradaki amacım hem örgütün yapılanmasını ortaya dökmek hem de bu arkadaşlara iyilik yapmak istememden kaynaklanmaktadır. Adli kontrol hükümleriyle serbest bırakılmayı istiyorum. Bundan sonraki aşamalarda da adalete yardım etmek istiyorum" değerlendirmesinde bulundu.
Başel'in avukatı ise müvekkilinin örgütün yapısını ortaya dökmek ve etkin pişmanlıktan faydalanmak amacıyla gönüllü olarak Ankara Adliyesine geldiğini, tüm bildiklerini anlattığını, tüm sorulara cevap verdiğini, soruşturmaya somut katkıda bulunduğunu, bu nedenle Türk Ceza Kanunu'nun lehine hükümlerinden yararlanması gerektiğini söyledi.