Güncelleme Tarihi:
Davayı açan İstanbul Barosunun dava açma ehliyetinin bulunup bulunmadığı tartışmalarının ayrıntılı örneklerle irdelendiği ve bir iptal davasının açılabilmesi için gerekli koşulların belirtildiği gerekçede, davalı idare YÖK'ün itirazı göz önüne alındığında “menfaat ihlalinin şahsiliği” üzerinde durulmasının zorunlu görüldüğü ifade edildi.
Gerekçede, Prof. Dr. Ragıp Sarıca'nın 1949 yılında basılmış “İdari Kaza” adlı kitabında, “Karar bizzat davacı hakkında alınmamakla beraber ona dolayısıyla tesir ettiği takdirde, yine iptal davasına konu olabilir” denilmek suretiyle menfaatin şahsiliği kuralının tanımlandığı, öğretideki açıklamaların da bugüne kadar bu değerlendirme yönünde devam ettiği belirtildi.
Kişisel menfaat ihlaline ilişkin Danıştay'ın kararlarına bakıldığında, olayın özelliğine göre farklılıklar gösterdiğinin gözlemlendiği vurgulanan gerekçede, bir idari faaliyet ile dava açma ciddiyetini sağlamaya yetecek ölçüde muhatap olup, menfaat ilgisini kuran kişi ve kuruluşların, söz konusu faaliyetle ilgili idari işlemlerin iptali istemiyle dava açabileceklerine işaret edildi.
BAROLARIN KONUMU DİĞER MESLEK ÖRGÜTLERİNDEN FARKLI
Davacı Baro olduğu için kişisel menfaat ihlali kavramının Barolar yönünden değerlendirildiği gerekçede, 1136 sayılı Avukatlık Yasası'nda 2001'de yapılan değişiklikten sonra Baroların, “mesleki bir örgüt olmanın ötesinde hukukun üstünlüğünü, insan haklarını savunmak ve korumak gibi bir işlev yüklenmesi nedeniyle diğer meslek örgütlerinden farklı bir konuma sahip oldukları” vurgulandı.
Diyarbakır Barosu Başkanlığının, “Radyo ve Televizyon Yayınlarının Dili Hakkında Yönetmelik”in bazı maddelerinin iptali istemiyle açtığı davanın ehliyet yönünden reddedildiği ve bu kararın Kurul tarafından da onandığı anımsatılan gerekçede, “Baronun menfaati, yasa değişikliğinden önceki kararlar gibi yorumlanmış ise de süreç içinde yasal değişiklik Danıştay kararlarına yansımış ve Baro Başkanlıkları tarafından açılan davalarda Barolar açısından menfaat ilgisi daha geniş yorumlanmıştır” denildi.
DAVA KONUSU KARAR KAMU YARARI İLE İLGİLİ
Ayrıca, Balıkesir, İzmir, Bursa, İstanbul ve Diyarbakır barolarının açtıkları başka davalarda, baroların dava açma ehliyetlerinin bulunduğuna karar
verildiğe dikkat çekilen gerekçede, şu hususlara yer verildi:
“Avukatlık Yasası'nda yapılan değişiklikten sonra açılan davalarda, dava açma ehliyetinin bulunup bulunmadığı saptanırken, iptal davasının genel amacının yanı sıra dava konusu idari işlemin niteliği, bu işlemin hukukun üstünlüğünü, hukuk devleti ilkesini etkileyip etkilemediği, genel kamu yararı, Anayasa ile koruma altına alınan eşitlik, kişinin dokunulmazlığı, özel hayatın gizliliği, kanunsuz suç ve ceza olamayacağı gibi temel insan haklarının ihlal edilip etmediğine ve yargı kararlarının uygulanmaması veya geçersiz kılınması gibi hukuk devleti ilkesini zedeleyen bir durumun söz konusu olup olmadığına bakılarak menfaat ilgisinin olaya özgü, ancak daha geniş yorumlandığı görülmektedir.”
Gerekçede, dava konusu karar ile yükseköğretime girişte bir sistemin getirildiği ve bu düzenlemeyle ülkenin eğitim sisteminin bütününün etkilendiği ifade edildi.
“Dava konusu kararın bu özelliği nedeniyle genel kamu yararı ile ilgili bulunduğu açıktır” denilen gerekçede, davacının dava konusu kararla menfaat ilgisinin bulunduğuna, Danıştay 2. Dairesi Üyesi Yüksel Öztürk'ün, “Baro Başkanlığı'nın dava açma ehliyetinin bulunmadığı” yolundaki oyuna karşılık oy çokluğu ile karar verilip istemin esastan incelemesine geçildiği belirtildi.
DAHA ÖNCE AÇILAN DAVALAR
YÖK kararının 3. maddesinde, “Yerleştirme puanlarının hesaplanmasında AOBP'nın 0,15 katsayı ile çarpılacağı, 4. maddesinde, adaylardan öğretmen lisesi veya meslek lisesi mezunu olanların kendi alanlarındaki programları tercih etmeleri halinde AOBP'nın 0,06 ek katsayı ile çarpımı sonucunda bulunan değerin, 3. maddeye göre hesaplanan yerleştirme puanına ekleneceği, 5. maddesinde de, meslek lisesi mezunu adayların ek puanla girebildikleri kendi alanlarındaki her program için bir LYS puanı türünün yanı sıra bir de YGS puan türü belirleneceği, meslek lisesi mezunu olup olmadığına bakılmaksızın adayların bu programlara yerleştirilmesinde bu iki türden puanların büyük olanının esas alınacağı” düzenlemesine yer verildiği hatırlatıldı.
Gerekçede, bu düzenlemeyle öğrencilerin öğrenim gördükleri okul ve alanlara göre bir ayrıma gidilmeyerek sınav puanının belirlenmesinde herkese eşit katsayı uygulanmasının öngörüldüğü ve bu suretle 1999 yılından bu yana uygulanan sistemden vazgeçildiği ifade edildi.
Düzenlemenin dayanağı 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nun 45. maddesinde 17 Ağustos 1983 tarihli ve 2880 sayılı Yasa'nın 26. maddesiyle yapılan değişiklikle meslek lisesi mezunlarına alanlarıyla ilgili yükseköğretim kurumlarını tercih etmeleri halinde ek puan verilmesi uygulamasının getirildiği belirtildi.
YÖK'ün 30 Temmuz 1998 günlü kararıyla tek aşamalı sınav uygulamasına geçildiği ve yine aynı kararla, sözel, sayısal ve eşit ağırlıklı ortaöğretim başarı puanlarının hesaplanmasında farklı katsayı uygulamasına başlandığı ifade edilen gerekçede, Yükseköğretim Kurulu'nun bu kararına karşı Danıştay 8. Dairesinde bir çok dava açıldığı ve Dairece verilen ret kararlarının Danıştay İdari Dava Daireleri Genel Kurulu'nca onandığı hatırlatıldı.
YÖK'ÜN KATSAYI BELİRLEMEDE YETKİLİ ORGAN OLDUĞUNUN SAPTANMASI
İmam Hatip Lisesi mezunu olan bir davacı tarafından açılan davadan örnek verilen gerekçede, Danıştay 8. Dairesinin 11 Şubat 2002 günlü kararıyla, düzenlemenin öğrencilerin kendi ilgi, bilgi ve yeteneklerine göre yeni bir eğitimin yaşama geçirilmesi yoluna gidildiği, getirilen düzenlemenin eğitim ilkelerinin öngördüğü amaca ve kamu yararına aykırı olmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği ve bu kararın temyiz incelemesi sonucunda Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu'nun 2004 tarihli kararı ile onandığı belirtildi.
Gerekçede, yine meslek lisesi mezunu olan bir davacı tarafından açılan davanın da aynı gerekçelerle reddedildi ifade edildi.
Gerekçede, “Değinilen kararlarda, YÖK'ün yükseköğretime girişte farklı katsayı belirleme yetkisinin bulunduğu belirtilmiş, ayrıca farklı katsayı uygulamasında hukukun temel ilkelerine, Anayasa'ya ve ilgili yasalara aykırılık bulunmadığı sonucuna varılmıştır” denildi.
İdari işlemlerin, yetki, şekil, sebep, konu ve maksat yönlerinden hukuka uygunluk denetimine tabi tutulduğu kaydedilen gerekçede, şu tespit yapıldı:
“Bir işlemin yetkili bir organ tarafından mevzuatta öngörülen yönteme göre tesis edilmesinin, bu işlemin sebep, konu ve maksat unsurları yönünden de hukuka uygun olduğu sonucunu yaratmayacağı tartışmasızdır. Dolayısıyla Yükseköğretim Kurulu'nun katsayı belirlemede yetkili organ olduğunun saptanmasının, bu idari merci tarafından tesis edilen düzenleyici işlemin, idari işlemlerin belirtilen diğer unsurları yönünden de hukuka uygun olduğu sonucunu yaratmayacağı açıktır.”
YÖK'ün 1998 yılında aldığı karara göre, uygulama devam etmekte iken 29 Haziran 2001 tarihli ve 4702 sayılı Yasa'nın 2. maddesi ile 2547 sayılı Yasa'nın 45. maddesine ek yapıldığı ve mesleki, teknik ortaöğretim kurumlarından mezun olan öğrencilerin istedikleri takdirde bitirdikleri programın devamı niteliğinde veya buna en yakın programın uygulandığı meslek yüksekokullarına sınavsız yerleştirilebilmelerine olanak tanındığı hatırlatıldı.
Gerekçede, “Yasa koyucunun, 2547 sayılı Yasa'nın 45. maddesindeki düzenleme ile mesleki ve teknik orta öğretim kurumlarından herhangi birini bitirip de mesleki ve teknik eğitim bölgeleri kapsamı dışındaki bir yükseköğretim programına girmek isteyen öğrencilere genel liselerle eşit katsayı uygulanmasını öngörmediği anlaşılmaktadır” denildi.
4702 sayılı Yasa'nın yürürlüğe girmesiyle farklı katsayı uygulanmasının yasa değişikliği yapılmadan idari kararla kaldırılmasının hukuken olanaklı olmadığı dikkate alınarak, 2547 sayılı Yasa'nın 45. maddesinde değişiklik öngören bir yasa hazırlandığı ve dönemin Cumhurbaşkanı tarafından onaylanmayarak iade edilmesi üzerine bu değişikliğin yasalaşamadığı da hatırlatıldı.
Gerekçede, 1998 yılında alınan YÖK kararından sonra mevzuatta bu kararın aksine yapılmış bir yasal düzenleme bulunmadığı ifade edilerek, 1998 yılındaki YÖK kararıyla ilgili davalarda gerek Danıştay 8. Dairesi gerekse İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından verilen kararlarda yapılan hukuki değerlendirmelerin bugün için de geçerliliğini sürdürdüğü vurgulandı.
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulunun YÖK'ün katsayı kararına yaptığı itirazın reddine ilişkin kararının gerekçesinde, mesleki-teknik liseler ile ilgili düzenleme yapılırken devrim yasalarından olan Tevhidi-i Tedrisat Kanunu hükümlerinin de göz önünde bulundurulmasının zorunlu olduğuna işaret edildi.
Gerekçede, Anayasa'nın eşitlik ilkesine vurgu yapılarak, devlet organları ve idare makamlarının da bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun hareket etmek zorunda olduklarına işaret edildi.
“Yasa önünde eşitlik” ilkesinin, yasalar karşısında herkesin eşit olmasını, ayırım yapılmamasını, kimseye ayrıcalık tanınmamasını gerektirdiği belirtilen gerekçede, “Durumlarındaki farklılıklar kimi kişi ve toplulukların değişik kurallara bağlı tutulmasına neden olabilirse de farklılık ve özelliklere dayandığı için bu tür düzenlemeler eşitlik ilkesine aykırılık oluşturmaz” denildi.
Gerekçede, Anayasa'nın 42. maddesinde eğitim ve öğretimin, Atatürk ilke ve devrimleri doğrultusunda, çağdaş bilim ve eğitim esaslarına göre, Devlet'in gözetim ve denetimi altında yapılacağı, bu esaslara aykırı eğitim ve öğretim kurumları açılamayacağı belirtilerek, “laiklik ilkesine uygun eğitim ve öğretimin öngörüldüğü, eğitim ve öğretim özgürlüğünün Anayasa'ya sadakat borcunu ortadan kaldırmayacağının vurgulandığı” kaydedildi. Bu maddenin amacının, kapsamlı ve nitelikli öğretim programlarıyla toplumu çağdaş uygarlık düzeyine ulaştırmak olduğu belirtildi.
Gerekçede, Anayasa'nın 130. maddesine göre ise üniversitelerin kuruluş amacının, çağdaş eğitim ve öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde ulusun ve ülkenin gereksinimine uygun insan yetiştirmek olduğu kaydedildi.
Gerekçede, 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu'nda özel olarak düzenlenen imam-hatip liselerinin ise “imamlık, hatiplik ve Kur'an kursu öğreticiliği gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere, Milli Eğitim Bakanlığınca açılan ortaöğretim sistemi içinde, hem mesleğe hem de meslekle ilgili yüksek öğrenime hazırlayıcı programlar uygulayan öğretim kurumları” olarak tanımlandığı kaydedildi.
8 yıllık zorunlu ilköğretime geçilmesinden sonra 1739 sayılı Yasa'nın yükseköğretimin amaçlarına ilişkin hükümleri çerçevesinde, eğitim ve öğretim hakkının herkese fırsat ve imkan eşitliği dahilinde sunulabilmesi için ilgi, yetenek ve eğilimleri farklı olan öğrencilerin bu özelliklerine en uygun eğitim kurumlarına ve alanlara yönlendirilmesinin sağlanmasının zorunlu hale geldiği vurgulandı.
EŞİTLİĞE AYKIRI DEĞİL
Gerekçede, Yasanın öngördüğü bu amacı gerçekleştirmek için YÖK'ün 30 Temmuz 1998 tarihli kararı ile farklı katsayı uygulamasına geçildiği ve bu düzenlemede hukuka aykırılık bulunmadığına işaret edildi.
Farklı katsayı uygulamasını kaldıracak idari düzenlemelerin, kesinleşmiş yargı kararlarına aykırılık oluşturacağının açık olduğu vurgulanan gerekçede, öğrencilerin mesleki ve teknik öğretime yönlendirilmesinin önemine işaret edildi.
Gerekçede, “Mesleki ve teknik eğitimin amacı dikkate alındığında belirlenecek katsayının da bu amaca yönelik bir unsur olduğu anlaşılmakla, mesleki-teknik eğitim görenlere kendi alanlarına yönelik tercihlerinde daha fazla katsayı uygulanması eşitliğe aykırı olmadığı gibi genel liselere de yükseköğretime girişte, farklı bir katsayı uygulanması da eşitsizliğe neden olmayacaktır. Aksi bir yorum, mesleki-teknik öğretimi işlevsiz kılacak, genel liselerin aleyhine bir durumun gerçekleşmesine de neden olacaktır” denildi.
DEVRİM YASALARINDAN TEVHİD-İ TEDRİSAT KANUNU
Gerekçede, mesleki-teknik liselerle ilgili düzenleme yapılırken Anayasa ve 1739 sayılı Yasa'nın yanısıra devrim yasalarından olan Tevhidi-i Tedrisat Kanunu hükümlerinin de göz önünde bulundurulmasının zorunlu olduğuna işaret edilen kararda, şu hususlara yer verildi:
“Mesleki-teknik liseler sadece teknik öğretim veren liseler olmayıp, imam hatip liseleri de bir meslek lisesidir. Tevhid-i Tedrisat Kanunu'na göre imam hatip liseleri imamlık, hatiplik gibi dini hizmetlerin yerine getirilmesi ile görevli elemanları yetiştirmek üzere kurulmuş liselerdir. Dolayısıyla mesleki-teknik öğretimden üniversiteye geçişi düzenlemek amacıyla getirilen sistemde, imam hatip liselerinin bu fonksiyonlarının da göz önünde tutulması yasal bir zorunluluktur.
Anayasa'nın 174. maddesine göre devrim yasalarının hiçbir hükmünün Anayasa'ya aykırı olduğu iddia edilemeyecek ve yorumlanamayacaktır. Dolayısıyla bu konuya ilişkin düzenlemede Tevhid-i Tedrisat Kanunu hükmünün ihmal edilmesi Anayasa'ya açık bir aykırılık teşkil edecektir.”
ZATEN ÜNİVERSİTE SINAVLARINDA BAŞARILI OLAMAYACAKLAR
Davalı YÖK'ün itiraz dilekçesinde, mesleki-teknik öğretim programının müfredatı itibariyle bu lise mezunlarının zaten üniversite sınavlarında başarılı olamayacağının belirtildiğine de yer verilen gerekçede, “İdarenin meslek liselerinin eğitim müfredatını değiştirmeden kendi ifadesiyle zaten gerçekleşmesi olanaksız bir amaç için düzenleme yapmasının hukuken kabul edilebilir bir yönü bulunmamaktadır” denildi.
Biri teknik lise diğeri imam hatip lisesi öğrencisi tarafından, YÖK'ün 30 Temmuz 1998 tarihli farklı katsayı kararının, “eğitim hakkını ihlal ettiği ve ayrımcılığa yol açtığı” iddiasıyla Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) başvuru yapıldığı anımsatılan gerekçede, AİHM'in “meslek lisesi mezunlarının yükseköğretime giriş sınavında meslekleri ile ilgili olan programlar dışında farklı bir alanda tercihte bulunmaları halinde farklı katsayı uygulamasının eğitim haklarını ihlal etmediğine, ayrımcılığa yol açmadığına ve bu anlamda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı bir uygulama olmadığına karar verildiği ve başvuruların kabul edilemez bulunduğu” belirtildi.