Oluşturulma Tarihi: Mayıs 21, 2003 00:00
19 Mayıs günü TBMM'de bir toplantı düzenleniyor. Buraya özel olarak çağrılan üniversite öğrencileri getiriliyor. Bazı öğrenciler kürsüye çıkıp konuşma yapmaya başlıyor. ‘‘19 Mayıs günü stadyumlarda yapılan modası geçmiş, hamasi, militarize gösterilere artık son verilmeli, geçit törenleri olmamalı...’’ Bunlar ‘‘otoriter devlet zihniyetinin yansıması’’ imiş!Vay vay vay!.. Bu sözleri söyleyenler, dünyanın istisnasız her ülkesinde ulusal bayramların bu tür gösterilerle kutlandığından elbette habersiz. AKP'li Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik de orada. Bu ‘‘fırsatı’’ kaçırır mı! O da hemen konuşma yapıyor: ‘‘Öğrenciler haklıdır. Bu kutlamalarda işin içerik ve ruhu eksik kalıyor.’’Bunları söylüyor da, işin içerik ve ruhunun nasıl olması gerektiğini açıklamıyor. Dün gazeteler bu haberle doluydu. Şimdi sormak gerekiyor: Bu öğrencileri kim seçip oraya getirdi? Bu doğrultuda konuşma yapmaları için kim onlara direktif verdi? Milli Eğitim Bakanı, onlara anında ve hiç düşünmeden nasıl destek verdi? Bütün bunlar, işin danışıklı dövüş olduğunu ve senaryonun birileri tarafından önceden yazıldığını gösteriyor. Senaryo bitmiyor. Abdullah Gül'ün oğlu da orada boy gösteriyor ve annesi gibi o da basına konuşuyor: ‘‘Bizi törenlerde zorla dans ettiriyorlardı.’’Acaba bugüne kadar hangi 19 Mayıs törenine gitmiş de, zorla dans ettirilmiş? * * *Bu AKP kafasını çok iyi anlamak gerekiyor. Dikkat ediniz, kendi yapamayacakları şeyleri önce başkalarına söyletiyorlar. Bu yöntemle takıyye yapıyorlar. Milli Eğitim Bakanı ortaya doğrudan çıkıp 19 Mayıs törenlerini eleştiremez. Bunu seçilmiş öğrencilere yaptırıyorlar ve hemen ardından ‘‘Çok doğru söylediniz’’ diye destek verip toplumu bir kez daha germeyi başarıyorlar. Türkiye'de her ulusal bayramın ayrı ve kendine özgü kutlama biçimi var. Örneğin siz 23 Nisan için ‘‘Çocuklar gösteri yapmasın’’, 30 Ağustos için askerler geçit töreni yapmasın da diyemezsiniz. Cumhuriyet Bayramı ve ötekiler için ‘‘Anıtkabir'e gidilmesin,
Atatürk'ün adı anılmasın’’ demek mümkün olur mu? Ama bu gidişle, korkarım olacak. Türkiye Cumhuriyeti'nin ulusal bayramları bile bunların elinde bir oyuncağa dönüştürülecek. Recep Tayyip Erdoğan 19 Mayıs günü Samsun'da konuşma yaptı. Ağzından kaç Atatürk sözcüğü çıktı? Babasının şehir hatları kaptanı olduğunu anlattı, lafı bağlayıp Bandırma vapurunun kaptanından söz etti... Ve ‘‘Bir kumandan, bir de kaptan vardı’’ dedi! Bu kadar! Bu işler böyle yavaştan, ufaktan başlatılır. Önce birileri kullanılır. Dahiyane fikirler, önceden ayarlanan danışıklı dövüşle onlara söyletilir. Sonra giderek, bütün ulusal kavramların eritilip yok edilme süreci başlar.19 Mayıs günü, Meclis'te 19 Mayıs törenlerini ‘‘hamasi, militarize, modası geçmiş’’ diye eleştirmeleri, özel seçilip çağrılan öğrencilerden istenir. Milli Eğitim Bakanı da, sanki önceden haberi yokmuş gibi derhal ortaya atılıp ‘‘Çok güzel söylediniz’’ diye onlara destek verir!Türk milleti, uyuma! AB takımı senin başına musallat olacak, ulusal bayramlarından başlayarak bütün ulusal değerlerin törpülenecek. Yavaş yavaş, alıştıra alıştıra yapacaklar. Süreç başladı bile.ENGELLİ VATANDAŞA AYIPGazeteci arkadaşımız Devrim Sağıroğlu'nun babası Adil Sağıroğlu vefat etmişti. Dün Ankara'da Kocatepe Camii'nde cenazesine gittik. Yanımıza tekerlekli sandalyede bir engelli vatandaşımız geldi. Ağlamaklıydı: ‘‘Emin Bey şu rezaleti lütfen yazın. Bu avluya 30 basamak merdivenle çıkılıyor. Ne bir rampa var, ne de bizim için küçük bir asansör. Beni buraya hayırsever dört kişi taşıdı. Atatürk Kültür Merkezi de böyle. Biz insan değil miyiz? Bir cenazeye insan gibi gelme hakkımız yok mu?’’Aynı engelli vatandaşı cenazeden sonra gördüm. Yine 4 kişi karga tulumba, sandalyesiyle birlikte merdivenlerden indiriyordu. Diyanet Vakfı'nın elinde trilyonlar var. Bu kadarcık basit bir şeyi düşünmüyorlar mı? Büyükşehir Belediyesi nerede? O merdivenlerin yanına engelliler için bir rampa, ya da küçük bir asansör yapmak akıllarına gelmiyor mu? Ayıptır, günahtır.
button