Damacanalara göre pet şişeler daha sağlıklı

Güncelleme Tarihi:

Damacanalara göre pet şişeler daha sağlıklı
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 31, 2012 10:24

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Onkoloji Enstitüsü Öğretim Üyesi Dr. Yavuz Dizdar uyarıyor:

Haberin Devamı

Damacana suların mikroplu olmasının yanında tartışılması gereken bir husus daha var. Damacanaların yapısındaki Bisfenol A isimli kimyasal madde, üreme ve cinsel fonksiyonları alt üst etmekten, diyabet, kalp ve kansere kadar pek çok hastalığa yol açıyor. Damacanalar özellikle sıcakta, güneşin altında bekletildiğinde Bisfenol A suya karışıyor. 

Bu yüzden pet şişelerdeki su daha sağlıklı...

“Bu ülkede bir zamanlar insanlara dışkı yediriliyordu, şimdi damacana suyla dışkı içiriliyor. Bu ikisi arasında bir fark yok. Üstelik bu dışkıyı parayla satın alıyorsunuz! Mesele bu. Zihniyet aynı zihniyet. Ve ne yazık ki bu böyle gider. Özellikle de akademisyenler böyle susup, sinerse...”

Vatan'dan Mine Şenocaklı'nın haberine göre, Prof. Ahmet Rasim Küçükusta, “Damacanalarda kullanılan kimyasal madde Bisfenol A’nın da mutlaka tartışılması gerekir” diyor...

Haberin Devamı

Evet. O da olayın farklı bir boyutu. Bisfenol A plastiğin yapımında mecburen kullanılan bir kimyasal madde. Yeni teknolojide Bisfenol A olmaz da başka bir kimyasal madde olur. Ama hiçbir zaman bu kaplar insan sağlığı üzerinde camın güvencesini sağlamaz. Bir kere baştan onu söylemek zorundayız. Ama dahası; özellikle bu damacanalar güneş altında bekletiliyor. Çünkü firmalar damacana saklamak için serin yerde ayrı bir tesis kurmuyor, bir açık alana damacanaları üst üste diziyor, yukarıdan gelen güneşin etkisiyle damacanadaki Bisfenol A da reaksiyona girip ister istemez suya karışıyor.

- Peki bu madde vücuda alındığında ne oluyor?

Kanserojen bir madde olması konusunda herhangi bir tereddüt yok. Böbrekler için de toksik, üreme organları için de... Alınmaması gerekiyor. Özellikle zamanında çocuklar için uyarılar yapıldı. Önceleri kanserojen sınıfında tutulmuyordu, sonra Dünya Sağlık Örgütü bu kimyasal maddeyi kesin kanserojen sınıfına aldı. Kanserojen sınıfına alınca da Bisfenol A’nın plastiklerden çekilmesi söz konusu oldu. Biberonlarda kullanılması kesin olarak yasaklandı. Hatta geçtiğimiz yıl THY bile “Plastik karıştırıcıları ve kapları kaldırıyoruz” dedi. Çünkü bu plastiğin içersinde, özellikle de plastik saklama kabının içersinde yağlı bir şey varsa, bu kimyasal maddenin vücuda geçişi daha kolay oluyor.

Haberin Devamı

Plastik kap kullanmayın, hele içine tereyağ ve yağlı yemek asla koymayın!

- Mesela tereyağ gibi mi?

Evet. O yüzden plastikler saklama kabı olarak kullanılmamalıdır. Özellikle yağlı ya da sıvı gıdalar için. Yemeği plastik kabın içine koymamalısınız.

- Peki yemek sıcak değilse ve plastik kap içinde buzdolabında saklanıyorsa yine aynı şey söz konusu mu?

İşlem yavaşlar ama yine bir miktar mutlaka olur. Aynı şey gıda ambalajları için de geçerlidir. Siz bir gıdayı eğer bir ambalajla vakumluyorsanız, onun yeterince güvenilir olup olmadığını bilmeniz lazım. Gıda ambalajında asla plastik maddeler kullanılmamalıdır.

- Ama şehirler arası otobüslerde, çayı kahveyi plastik bardakta veriyorlar. Bu bardaklar çoğu zaman içlerine konan sıcak içecekten yamuluyor...

Haberin Devamı

Yamulur... İçine koyduğunuz karıştırıcılar da yamulur. Çünkü sıcağa karşı hassastır plastik...

- Bisfenol A konusunda özellikle damacana sular için Sağlık Bakanlığı’nın savunması, ancak günde 800 litre su içilirse bu kanserojen etkiyi yapacağı şeklindeydi...

Ama bunun da bir mantığı yok. Çünkü zaman içinde bunun bir birikiciliği söz konusu. Çünkü Bisfenol A yağda eriyor. Yağda eridiği için de vücudun yağ deposunda depolanıyor zaten, atılamıyor. Yani 800 litreyi bir günde almanız hiç gerekmiyor!

- Peki ya pet şişeler?

Onlarda bu risk yok. Bisfenol A olsa bile içlerinde, çok daha az. Damacanalar ve plastik kaplarla, petin yapısı farklı. Petin içinde böyle bir kimyasal madde yok. Varsa bile miktar olarak çok düşük.

Haberin Devamı

- O zaman bu bardak suları ya da 1.5 litrelik pet suları rahatça içebiliriz?

Evet.

- Aslında işin bu tarafı damacana sularda dışkıya rastlanmasından da önemli galiba?

Damacanalar konusunda evet bu konu çok önemli. Fakat dışkı meselesi de kaynak kirlenmesi açısından çok önemli. Yani orada adam üçkağıt yapıp, arka bahçeye açtığı kuyudan çekmiyorsa suyu, kaynak hakikaten kirlendiyse o çok büyük bir sorun.

- Artezyenden aldıysa suyu ve dışkı varsa peki?

Artezyenden alıyorsa suyu, yakında evler vardır, onların giderlerinden suyun içine bir miktar dışkı süzülüyordur. Ha, bu bir sorun yaratır mı? Büyük bir sorun yaratmaz. Ama bu bir kere olmakla bir şey olmaz kararı gibi bir şeydir. Geçtiğimiz hafta alınan bir kararda mahkeme, “Adam eşini bir kere aldattıysa bir şey olmaz” dedi mesela. Bu mantıkla düşünülürse eğer, bu başka bir kapıyı da açar size. O kapı açıldığı zaman artık eşik değerlerinizi daha yukarıya çekmeye başlarsınız. En sonunda vardığınız nokta da “Az kirlenmiş su da içilebilir” olur. O yüzden bu büyük bir sorun. Yani bu kirlenme başladıysa ve 55 örnekten 41’inde dışkı varsa eğer bunun açıklanabilir bir yanı yok. Siz su kaynaklarının yüzde 80’ini kirletmişsiniz anlamına gelir bu.

Haberin Devamı

- Üstelik ağır metal analizleri yapılmamış. Yapılsa, Allah bilir neler çıkacak?

Yapılsa çıkabilir. Siz Ergene’de olduğu gibi fabrikanın bahçesine açtığınız kuyuya atık suyu basarsanız, yeraltı sularına da bu zararlı kanserojen maddeler enjekte edilmiş demektir. İşte ondan sonra yapabileceğiniz hiçbir şey yok. Çünkü artık o atıkları oradan temizleyemezsiniz. Bundan daha büyük bir zarar verilemez çevreye ve insanlara. Beri yandan şunu söyleyeyim; bundan bir süre öncesinde bizim coğrafyanın öbür tarafında insanlara dışkı yedirildiği anlatılıyordu, şimdi de damacana suyla dışkı içiriliyor. Bu ikisinin bir farkı yok. Üstelik bu dışkıyı parayla satın alıyorsunuz. Mesele bu.

- Diyarbakır Cezaevi’ni mi, 1989’da Cizre’nin Yeşilyurt Köyü’nde askerler tarafından köylülere dışkı yedirilmesini mi kastediyorsunuz?

Hepsini... Zihniyet aynı zihniyet. Hiç fark etmez. Bu zihniyet aynı şekilde gider.

- Ama biz hâlâ bu sorunlarla uğraşacağımıza İstanbul’a iki şehir daha kuracağız diyoruz...

Çıkıp Mimar Sinan’ın yaptığı camiden daha büyük cami yapacağım diyorsunuz. Bunun ne gibi bir mantığı var? Sen mevcut olan yeşil alanları koruyabiliyor musun onu söyle. Ve bütün bunlar olurken su konusunda hiç kimsenin sesi çıkmıyor.

- Mesela kimler sesini yükseltmeli?

Siyasi konularda bile açıklama yapan Çevre Mühendisleri Odası, Tabip Odası ve Tabipler Birliği’nden en ufak bir açıklama gelmiyor. Bunu anlamıyorum. Su bir halk sağlığı sorunudur. Tam da onların konusu. Ama susuyorlar, sinmişler! Demek ki arka planda başka ilişkiler var ki, hiç kimse taşın altına elini sokmak istemiyor. Su konusunda yeterince denetim yapılmadığı, denetim için alınan örneklerin de aslında firmaların gönderdiği örnekler olduğu, bu örnekler piyasadan rastgele toplandığı takdirde bunların yüzde 80’inde dışkı bulaşıklığının olması tam bir skandal. Bu skandalda bütün tarafların bir beyanatının bulunmasını bekliyorsun. Ama hiç kimseden ses çıkmıyor.

- Peki sizce bu insanlar niye sinmişler?

Ha, bu önemli bir konu. Toplumun bütünü sinmiş durumda. Ama en ağırı akademi sinmiş vaziyette. Akademi hiçbir konuda bir görüş beyan etmek istemiyor. Zaten sorunun çıkış noktası bu. Bir yerde bir hata, bir eksiklik varsa ya da olması gereken işler gerektiği gibi gitmiyorsa o zaman üniversiteye başvurursunuz ve nasıl düzeltilmesi gerektiğini onlara sorarsınız. Ama maalesef üniversitelerden de ses çıkmıyor.

Pet şişeyi elinize alıp buruşturun ne kadar çıtır çıtır ses çıkartıyorsa o kadar sağlıklıdır...

- Hocam dünkü bölümde siz, “Sorun damacanalarda değil; belli ki su kaynağının kendisi bulaşık. Bu yüzden suyu damacanadan da, pet şişeden de, cam şişeden de değil, musluktan için... Zira hâlâ en güvenilir su musluk suyu” demiştiniz. Siz içiyor musunuz peki?

Evet, içiyorum. Binadaki deponun bakım eksikliği nedeniyle tadı zaman zaman kötü olabiliyor ama benim musluk suyu içme konusunda bir çekincem yok.

- Peki bugünlerde işlenmiş suları içmek daha mı doğru olur acaba?

Muhtemelen daha temizdirler. Çünkü onlar yapma su. Yani bir su buluyorsunuz, o suyu alıyorsunuz, birtakım filtrasyon işlemlerinden geçiriyorsunuz. Ondan sonra olması gereken kadar içine mineralleri yerleştiriyorsunuz, oluyor size bir yapma su.

- Tıpkı gazlı, colalı içecekler gibi?

Evet. Elbette bir kaynak suyu değil bu. Eğer bir tercih yapacaksak kaynak suyunu tercih etmeliyiz. Çünkü kaynak suyu derinden geliyor. Aslında çevre koşullarında bir sorun yoksa doğanın en iyi temizleyip, en iyi mineral dengesine getirdiği su, kaynak suyu. Diğerleri öyle değil.

- Peki siz hep mi musluk suyu içiyorsunuz??

Hayır. Soğuk olması nedeniyle bakkaldan su aldığım da oluyor.

- Peki o zaman PH dengesine bakıyor musunuz?

Yok, ben bakmam öyle şeylere. Ne varsa bakkalda onu alıyorum.

- Damacana su içmiyorsunuzdur ama...

Hayır.

- Bisfenol A yüzünden mi peki?

Yok canım! Kim uğraşır onu ısmarlamakla...

- Pet şişe daha sağlıklı dediniz...

Doğru, pet şişe daha sağlıklı ama o da benim alma nedenim değil... Damacana olmasın diye de bir derdim yok. Damacana uygun şartlarda saklanmışsa, Bisfenol A da muhtemelen yine çok ciddi bir sorun yaratmayacaktır. Ama adamlar güneşin altında tutarlarsa olmaz.

- İyi de tutmuyoruz deseler bile ona nasıl güveneceğiz?

Güvenemezsiniz. Tek kullanımlık pet şişe damacanalar çıkarttılar. Onları tercih edebilirsiniz.

- Peki onlar güneş altında durunca bir şey olmuyor mu?

Muhtemelen yine bir miktar kimyasal sızar içlerine. Ama onun içindeki kimyasal dediğim gibi damacananın içindeki kimyasalla aynı değil. Damacanın içindeki çözücü çok daha toksik.

- Alacaksak pet şişe su alacağız yani?

Evet. (Bu arada masadaki pet bardak suyu alıyor, elinde buruşturuyor. Çıtır çıtır bir ses geliyor...) Bu çıtır çıtır ses ne kadar çıkıyorsa o kadar iyi. Çünkü pet şişe ne kadar yumuşaksa plastiğe o kadar yakındır. Oysa ne kadar çıtır çıtır ses çıkarsa o plastik o kadar az reaksiyona giriyor demektir.

Naylon torbalardaki suları içmeyin çünkü dümdüz naylon içiyorsunuz

- Nedense pet şişelerin daha sağlıksız olduğu düşünülür?

Bazıları plastiğe çok yakın. Buruşturduğunuz zaman hiçbir zaman ses çıkmıyor, hatta buruşmuyor. Böyle plastiğe yakın olanları var. Bunun uç örneği naylon poşet, torba içindeki sular. Şehirlerarası otobüslerin bir kısmında bu cinsten su veriyorlar. Naylon poşetin içinde verildiğini biliyorum. İçine pipeti koyuyor, içiyorsunuz.

- Onlar çok tehlikeli öyle mi?

Evet. Dümdüz naylon içiyorsunuz. Ama hâlâ bunları kullanan var. Biz her zaman cam şişeyi öneriyoruz. Cam en reaksiyona girmeyen materyallerden biri.

- Peki güneşte dursa?

Hiçbir şey olmaz. İçindeki su tat olarak bozuluyor ama kimyasal hiçbir değişiklik olmuyor.

- Cam şişede su daha sağlıklı ama daha pahalı maalesef...

Öyle... Daha kolayı ise dün de söylediğim gibi şu; aslında günümüzde bunu söylemek çok hoş değil, aradan yıllar geçiyor, biz yine evlerinize toprak küp alın, içine musluk suyu koyun diyoruz. Suyu küpün içinde bekletirseniz içindeki klor uçacaktır. Bu şekilde şebeke suyunun kullanılması eskisi kadar güvenlidir diyoruz.

- Ne kadar bekletmemiz lazım?

Birkaç saat yeterli. Çok rahatlıkla içebilirsiniz. Arada bir testinin içini temizlemek şartıyla tabii.

- Özetlersek, ikisi arasında bir tercih yapmak zorunda kalırsanız damacana yerine pet şişe suyu tercih edin diyorsunuz...

Evet. 5 litrelikleri var, 8 litrelikleri de var. Aslında piyasada büyük cam şişeler içinde de su var. Lüks restoranlar artık ayrıcalık olarak suyu cam şişede getiriyorlar...

- Cam şişe de eğer birkaç defa kullanılıyorsa güvenemiyorum ben açıkçası... O şişeye su nasıl dolduruldu, o şişe temizlendi mi yeteri kadar diye...

O yüzden suyun hapsedilmemesi en iyisidir. Su hapsedilmeyecek! Aynı şey HES’ler için de geçerli. O hidroelektrik santrallerde suyu tutmaya başladığınız anda tüm denge değişiyor çünkü...

 

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!