Hıfzı Topuz Hürriyet okurları için yazdı
Oluşturulma Tarihi: Ekim 01, 2008 00:00
Kültür dünyamızın en çalışkan, en üretken ve en ilginç isimlerinden gazeteci yazar Hıfzı Topuz, uzun yıllar UNESCO'nun temsilcisi sıfatıyla Afrika, hindistan ve Filipinler'de görev yaptı. Bugün 85 yaşında olan ve üretmeye devam eden Hıfzı Topuz, 1970'li yılların başında Kara kıta'da başından geçen "tuhaf" bir olayı Hürriyet okurları için anlattı.
Yıl 1972 sonları. UNESCO adına bir gazetecilik semineri düzenlemek için Afrika’da, şimdiki adıyla Benin, o zamanki adıyla Dahomey’deyim. Daha önceleri Dakar’da tanıdığım genç gazetecilerle orada buluşuyoruz. Hepsiyle arkadaş olmuşuz. Dahomey’in Afrika’da büyücülüğün ve fetişçiliğin en gelişmiş ülkelerin başında geldiğini biliyorum. Orada Ouidah adındaki kasaba büyücülüğün kalesi sayılıyor, orayı çok merak ediyorum.
Niyetim seminer biter bitmez oraya gitmek. Zaten öğrenciler de bana "Hocam buraya kadar gelip de fetişçileri görmemek olmaz" diyorlar. İyi ya, benim de istediğim bu.
Genç gazetecilerden Behanzin ile ertesi gün buluşup her yanından teneke sesleri gelen bir taşra otobüsüyle Ouidah’a yollanıyoruz.
Büyücülerin başı DagboBehanzin, yolda bana Afrikalıların mistik inançlardan ve büyülerden nasıl etkilendiğini canlı örnekleriyle anlatıyor, kendisinin de bunların etkisinden hiç kurtulamadığını söylüyor. Ben şüpheci bakışlarla dinliyorum.
Behanzin, beni kasabada büyücülerin başı olarak tanınan Dagbo’nun evine götürecek ama büyücübaşı önceden randevu alınmadan herkesi kolay kolay kabul etmezmiş. Dagbo’nun çalıştığı evin avlusu fetişlerle dolu. Boy boy heykelcikler, koca koca maskeler... Bir yanda da, bir kümbetin üzerinde kilden yapılmış kocaman bir fallus, bu bereket fetişiymiş.
Avluda Dagbo’yu ziyarete gelenler görülüyor. Çoğu kadın. Hepsi de yoksul ve mutsuz. Kimbilir ne dertleri var, büyücübaşından yardım istemeye gelmişler. Onun yapacağı büyülerle kaderlerinin değişeceğine inanıyorlar.
Behanzin, büyücübaşının adamlarından birine onların diliyle bir şeyler anlatıyor. Herhalde benim Birleşmiş Milletler’den gelen önemli bir kişi olduğumu söylüyor. Adam gülümseyerek beni süzüyor. Belli ki ilk izlenim çok olumlu.
Az sonra kapıda büyücübaşı görülüyor. Yetmiş yaşlarında, iri yarı, sevimli bir adam. Başında bir hasır şapka, yarı çıplak, boynundan kolyeler sarkıyor. Ben kendisini şeytan suratlı, sert bakışlı bir adam sanmıştım. Dagbo, Behanzin’e bir şeyler söylüyor. Benim adımı, adresimi istiyormuş, veriyorum. Yüzü gülüyor.
- Ekselans, Ouidah’ya hoşgeldiniz, diye bana elini uzatıyor.
Birlikte içeri giriyoruz. Bana karısını, kardeşlerini, çocuklarını tanıtıyor. Hepsi de sevimli insanlar.
Duvarlarda Dagbo’nun yabancı devlet adamlarıyla çekilmiş resimleri var. Amerikan devlet başkanı Nixon ile olan resmi de bir duvarın ortasına yerleştirilmiş.
Dagbo, bana yüce tanrıların ve atalarının ruhlarının aracılığıyla her şeye nasıl çare bulduğunu anlatıyor. İnanmış gibi görünerek dinliyorum, Behanzin ise hepsine inanıyor. Sonra büyücübaşının eline beş on frank tutuşturarak vedalaşıyoruz.
Tapınağın yılanlarıBehanzin beni oradan Yılan Tapınağı’na götürüyor. Avluda ikişer metre uzunluğunda koca koca piton yılanları dolaşıyor. Zararlı değillermiş. Islık çalarak ve dillerini çıkararak bizi selamlıyorlar. Yılan koruyucuları onları kucaklarına alıyor, boyunlarına sarıyorlar. Biz de yılanları okşuyoruz.
Yılanların duasını aldıktan sonra başka bir büyücünün kulübesine gidiyoruz. O da sarılık hastalığını iyi eden büyücünün tapınağıymış. Biz izin almadan ve para vermeden oraya girdiğimiz için Behanzin:
- Çok fena bir şey yaptık, diyor. Sarılık büyücüsü Saporta’nın hışmına uğrarsak hiç şaşma. Keşke izin almadan girmeseydik.
Az sonra Saporta ve yardımcılarıyla karşılaşıyoruz. Bunlar yüzleri hiç gülmeyen asık suratlı insanlar. Bize hiç yüz vermiyorlar. Galiba onları kızdırdık. Behanzin:
- Hocam, kendinize dikkat edin, diyor, üç gün içinde hasta olabilirsiniz!
Hiç inanmıyorum ama yine de huzursuzum. Ya bana büyü yapılmışsa, ya da bir mikrop almışsam?
Aynada yüzüm sapsarı
O gece bende bir başağrısı, bir ateş, bir mide bulantısı... "Eyvah" diyorum, "tapınaktan mikrop aldım, sarılık oldum." Bütün gece otelde sancılar içinde kıvranıyorum. Acaba diyorum, bu hepatit viral mi, yoksa daha belalı bir hastalık mı? Aynaya bakıyorum, yüzüm sapsarı, gözlerimin içi de sarı.
Sabahleyin ilk işim otele bir doktor çağırmak oluyor. Az sonra Dahomeyli bir doktor geliyor. Derdimi anlatıyorum, gülüyor.
- Bir bağırsak rahatsızlığı geçiriyorsunuz, diyor. Burada böyle şeyler çok olur, hiç önemli değil. Büyücüler sizin moralinizi bozmuş. Bu psikosomatik bir rahatsızlık, hiç telaş etmeyin.
Gerçekten de ertesi gün hiçbir şeyim kalmıyor.
Elveda mistik karabasanlar.
Bugünkü adıyla Benin, 1970’li yıllardaki adıyla Dahomey, Afrika’da büyücülüğün ve fetişçiliğin en gelişmiş ülkelerin başında geliyordu. Dahomey’in Ouidah kasabası da büyücülüğün kalesi kabul ediliyor. UNESCO görevlisi Hıfzı Topuz, bir gazetecilik semineri için bu ülkede bulunduğu sırada büyücü ve fetişçileri görmesi konusunda bir davet alıyor. Ülkenin en ünlü büyücü, büyücülerin başı Dagbo’yla görüşmek üzere yola çıkıyorlar. Önceden randevu almadan kimseyi kabul etmeyen Dagbo’nun evine giderken Afrika’nın heykellerle, fetişlerle, masklarla ve şarkılarla dolu dünyası Hıfzı Topuz’u adeta kendinden geçiriyor...