Güncelleme Tarihi:
Sonunda herkesin beklediği ve arzu ettiği gibi oldu. En azından uzun süreden beri ailesinin ve biz gazeteci arkadaşlarının merak ettiği kameraman arkadaşımız Cüneyt Ünal, Suriye ve Esad rejiminin insafa gelmesi ile serbest bırakıldı. Şüphesiz arkadaşı Beşar Kadumi'nin durumu da hâlâ endişe konusu. İnşallah onun da yakında serbest kalacağını öğrenmiş oluruz.
Maalesef bazı toplumlarda birilerini kaçırmakla, gazetecileri sindirmekle bir yere varılacağı ya da büyük başarılar kazanılacağı sanılıyor.
Cüneyt Ünal kaçırıldığında da Şam uzun bir süre Türkiye’nin Suriye politikasını kontrol altına alabileceğini düşündü.
Ama giderek yok olan itibarına da yeni bir darbe vurmaktan başka bir şeye yaramadı. Yine de Cüneyt sağ salim geldiği için buna da şükür.
TEK HAMLEDE İÇ SİYASETİMİZİ KARIŞTIRDI
Yalnız bütün bunlar olurken Beşar Esad’ın da “Tilki” lakaplı babası Hafız Esad’dan farklı olmadığını söyleyelim.
Çünkü Türkiye’de AK Parti ile CHP arasında nasıl bir kavga olduğunu bilen, bunun farkında olan Beşar Esad, Cüneyt Ünal’ı CHP’li heyete teslim etti. Ardından da AK Parti Sözcüsü Hüseyin Çelik’ten “Bu teslim çok manidar” tepkisi gecikmedi.
Böylelikle Beşar Esad, Türk iç siyasetini de usta bir manevra ile karıştırmış oldu. Esad, iyi ki Türkiye’de siyasetçi değil. Böyle iki manevra daha yapsa liderleri birbirine vurdurur. Çünkü bu hamlesi ile aynı zamanda, “AK Parti, bak sen olduğun için değil, CHP olduğu için teslim ettim” mesajı da verdi.
Yine arkadaşımızın serbest bırakılmasında gösterdikleri çabalardan dolayı gerek CHP heyetinin gerek İHH’nın haklarını teslim etmek lazım.
Bana kalırsa, kime teslim edilirse edilsin sonuçta Cüneyt'in ailesine sağ salim kavuşması önemlidir. Çünkü biz oturduğumuz yerden ahkam keserken, bu acıyı anlamak için kendimizi ailesinin yerine koymalıyız.
ESAD MEKTUP İSTEMİŞ
Unutmadan bir not… Bugün öğlen saatlerinde Başbakan Tayyip Erdoğan ile birlikte Mısır’ın başkenti Kahire’ye geldik. Otele gelirken Cüneyt Ünal’ın kaçırılmasından sonraki süreçte serbest bırakılması için uğraşan gazeteci ekipten bir arkadaşımızın anlattığı olay biraz can sıkıcı.
İlk defa duyduğum bu gelişmeye göre, Cüneyt’in serbest bırakılması için Esad, oradaki ve konu ile ilgili gazetecilerden bir mektup istemiş. İçlerinde büyük bir bölümü "Verelim" derken bazılarının "Esad’a taviz vermeyiz" şeklinde yaklaşım göstermesi sonucu mektup askıda kalmış. Bu da serbest bırakılmasını oldukça geciktirmiş.
Bu duruş güzel de peki sanki BM Güvenlik Konseyi Başkanlığı edası ile çektiğiniz bu rest sonucu ya Cüneyt’in canına bir şey olsaydı. Neyse Allah korumuş. Kendimizi ispat edelim derken başkalarının hayatıyla keşke oynamasak.
TÜRKİYE YALNIZ KALMAYA BAŞLADI
Washington daha dün akşam döndüm. Size, orada, çok ama çok güvenilir bir kaynağın bana anlattıklarını da aynen aktarıyorum. Bugüne kadar Suriye konusunda “Sen önden git ben arkadan geliyorum” diye Türkiye’ye ara gazı veren ABD, Suriye konusunda özetle pek bir şey yapma düşüncesinde değil.
Bakın Washington’daki o kaynak neler söylüyor: “Türkiye haklı olsa bile Suriye konusunda giderek yalnız kalmaya başladı. Batı’nın ikili oyunları sonrasında, 'Her şey seçimden sonra başlar' denilen ABD de pek bir şey yapmayacağını açıkça söylüyor. Süreci olabildiğince uzatacaklar. Biz önde gidiyoruz ama arkadan gelenin olduğunu sanmıyorum. Washington’daki bu konuda bazı Arap ülkeleri bile ikili oynuyor. Bundan sonra Dışişleri Bakanlığı çok daha temkinli olmalı. Türkiye, ‘Tek başıma inat ettim Esad’ı yıkarım’ inadından vazgeçip bu işi daha koordineli götürmeli.”
Durum budur. Geçen gün sosyal paylaşım sitesi Twitter’da yazdım. Çok dönüş aldım. Şu an Suriye ile neredeyse savaş modundayız. İsrail ile ise gerilim tırmanıyor.
Öte yandan İsrail ve Suriye de birbirinin baş düşmanı. Yani “Düşmanımın düşmanı benim dostumdur” sözünü, tarihte ilk defa boşa çıkararak birbirine düşman iki ülke ile aynı anda savaşan ilk ülke olmayız inşallah.