23 dile çevrilen yazarORHAN PAMUKAdını duyduğumuz ilk kitabı, kendi ailesinin benzerini anlattığı ‘‘Cevdet Bey ve Oğulları’’ydı. Geniş kitlelere ulaşan ‘‘Kara Kitap’’ta 1952 yılında doğduğu ve büyüdüğü Nişantaşı'ndan izler vardı. Daha sonra yayınlanan her kitabı olay oldu. Önce Türkiye'de en çok okunan yazarlar arasına girdi, ardından yurtdışı başarıları geldi. Kitaplarının çevrildiği dil sayısı her geçen gün arttı. Son rakamlara göre Pamuk, kitapları 23 dile çevrilen bir Türk edebiyatçısı.Orhan Pamuk, New York'ta geçirdiği üç yıl dışında hep İstanbul'da yaşadı. Robert Koleji'ni bitirdi, İTÜ'de üç yıl mimarlık okudu, 1976'da İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü'nü bitirdi. 1974'te düzenli yazmaya başladı. İlk romanı Cevdet Bey ve Oğulları 1979'da Milliyet Yayınları Roman Yarışması'nı kazandı. 1982'de yayımlanan bu kitap 1983 Orhan Kemal Roman Ödülü'nü de aldı. Aynı yıl ilk baskısı çıkan Sessiz Ev ile 1984 Madaralı Roman Ödülü'nü ve bu kitabın Fransa'da çıkan çevirisiyle de 1991 Prix de la découverte européenne'i (Avrupa Keşif Ödülü) kazandı.1985'de yayımlanan tarihi romanı Beyaz Kale, Pamuk'un ününü yurt içinde ve yurt dışında genişletti. New York Times gazetesi kitabı tanıtırken ‘‘Doğu'da bir yıldız yükseldi’’ sözlerini kullandı. Kitap, belli başlı bütün Batı dillerine çevrildi. 1990'da yayımlanan Kara Kitap, karmaşıklığı ve zenginliği ile Türk edebiyatının üzerinde en fazla tartışılan romanlarından biri oldu. Ömer Kavur'un yönetmenliğini yaptığı Gizli Yüz filminin senaryosunu da 1992 yılında kitaplaştırdı. 1994'te esrarengiz bir kitaptan etkilenen üniversiteli gençlerin hikayesini anlatan Yeni Hayat'la okurlarıyla buluştu. 1998'de Benim Adım Kırmızı piyasaya çıktı. Kitap, Dol de Lillo, Mario Vargas Llosa, Doris Lessing, V.S.Naipaul, Nadine Gordimer gibi ünlü ve önemli yazarların aday olduğu Impac-Dublin 2003 Ödülü'nü kazandı.Orhan Pamuk yirmi beş yıldır tuttuğu defterler, dergi ve gazetelere yazdığı yazılar, denemeler, eleştiri yazıları, röportajlar ve gezi notlarından yaptığı seçki ile ‘‘Pencereden Bakmak’’ adlı hikayesini 1998'de ‘‘Öteki Renkler’’ adıyla yayımladı. Geçen yıl piyasaya çıkan son romanı Kar da büyük ilgi çekti. Televizyon, sinema ve billboard'larda sürdürülen iddialı bir reklam kampanyasıyla tanıtılan ‘‘Kar’’ın ilk baskısı 100 bin adetti. Yeni Hayat 205 bin, Benim Adım Kırmızı 180 bin tiraja ulaşmıştı.Chirac'ın tanışı sivil toplum militanıMERAL GEZGİN ERİŞSolu iş dünyasıyla tanıştıran adamın, İstanbul Sanayi Odası'nın efsanevi başkanı Nurullah Gezgin'in kızı o. Kısa bir süre önce hayatını kaybeden Gezgin'in, sahibi olduğu Hilal Ambalaj'ı emanet ettiği ortanca kızı. 1957 doğumlu Meral Gezgin Eriş'i tanıyanlar, ‘‘Cumhuriyet için en iyi sembollerden biridir’’ diyorlar onun için.Eriş, gerek aldığı görevlerle (İktisadi Kalkınma Vakfı'nın altı yıl başkanlığını yaptı), gerek üstlendiği sosyal sorumluluklarla ülkesi için içerde ve dışarıda gurur kaynağı oldu hep.Çocukluğu Boğaz'da geçti. Hakkı Devrim amcasının oğlu Serdar'la oynar, bir diğer komşuları Sakıp Sabancı'nın bahçesinden incir aşırırdı. Değişik milliyetten arkadaşları vardı. Zaten o da çocukluğunu ‘‘Boğaz'da çok değişik milliyetten insanlar, Ermeni ve Rum çocukları vardı. Belki de ben İstanbul çocukluğunu yaşayan son nesillerden biriyim’’ diye anlatıyor.Avusturya Lisesi'nde geçen okul yıllarını ‘‘Sınıf adına kavgaya girilecekse bunu ben yapardım’’ diye özetliyor Eriş. Lise arkadaşı Enis Berberoğlu ise daha çok onun solcu yanını anımsıyor: ‘‘Meral çok kızsa da söyleyeceğim, yeşil parka giyer, Deniz Gezmiş'in fotoğrafını yanından hiç ayırmazdı.’’Lise sonrası ilk hedefi akademik kariyer yapmak olan Eriş, Viyana'da aldığı işletme ve ekonomi eğitiminin ardından Türkiye'ye döndü ve baba işini tercih etti. Ama doktorasını Viyana'da tamamlamaktan vazgeçmedi. 1989 yılında ithalat-ihracat işi yapan Ali Eriş ile evlenen Meral Gezgin Eriş'i çevresi ‘‘aykırı’’ diye tanımlamaktan çekinmiyor.‘‘Evet aykırıydı çünkü aile reisi oldu, aykırıydı çünkü babasından devraldığı işi çok büyük yerlere getirdi, aykırıydı çünkü bugün Chirac bile onu tanıyor, dünya liderleriyle kendi lisanlarında tartışabiliyor.’’Eriş'e göre Avrupa Birliği bizi almayacak: ‘‘Biz oraya gireceğiz!’’ ‘‘Onun hayatı biraz da kamu hayatıdır’’ diyor bir arkadaşı, bir diğeri ise ‘‘Bir gün Türkiye'de bir siyasi vazifeden kaçması mümkün olmayacak.’’Gönlü Anadolu'da gözü klasiğin zirvesindeFAZIL SAYFazıl Say'ın müziğe başlaması tamamen bir tesadüftü, hayatını kurtaracak tedavi amaçlıydı. Müzik eleştirmeni Ahmet Say ile eczacı Gülgun Özsoyeller'in tek çocuğu, 1970 Kışı'nda damağında büyük bir yarıkla doğmuştu. İlk ameliyatlardan sonra, üç yaşına geldiğinde nefesli bir enstrüman çalması önerildi. Bu sayede damağındaki yarık kapanacak, konuşması da düzeltecekti. Flüte başladı. İlk çıkarmaya çalıştığı ezgi, babasının plaklarından duyduğu 40. Senfoni'nin ana temasıydı. Dört yaşında 4 haneli rakamları çarpacak zekaya, duyduğu tüm ezgileri kaydeden güçlü bir hafızaya sahip olduğu anlaşıldı. Mithat Fenmen'in öğrencisi oldu. 12 yaşında Ankara Konservatuvarı'na girdi. Dokuz yıllık okulu beş yılda tamamladı. Bu arada emprovizasyon yeteneğini geliştirdi. 10 yaşında Almanya'daki bir resitalde doğaçlamayla iki beste çıkarmıştı. 17 yaşında Alman Devlet Bursu'yla David Levine ile çalışmak üzere Schumann Yüksek Müzik Okulu'nun yolunu tuttuğunda çok daha tecrübeliydi. Kamuran Gündemir'le tekniğini geliştirmiş, İlhan Baran'dan kompozisyonu öğrenmiş, Ertuğrul Oğuz Fırat tarafından çağdaş repertuar bilgisiyle donatılmıştı. Sekiz yılda öğrencilikten öğretmenliğe terfi etti. Kazandığı parayla geniş bir nota arşivi oluşturdu. Bu arada bir piyano konçertosu, bir konçertant senfoni, 15 civarında oda müziği eseri, 30 kadar şarkı besteledi.15 Ocak 1995'te New York'ta Young Concert Artist Yarışması'nda birinciliği kazandığını duyduğunda derin bir nefes almış, kendi kendine ‘‘Dünyam değişti’’ demişti. Haklıydı. Emanuel Ax, Murray Perahia, Pinchas Zukerman'a şöhret yolunu açan yarışma onun da yıldızının birden parlamasına sağladı. 1996'da ABD ve Avrupa'da iddialı bir turneye çıktı, altı ayda 40 konser verdi.Say, o gün bugündür aynı yoğun tempoyla Avrupa, Amerika, Japonya arasında mekik dokuyor. Kızı doğduktan sonra Türkiye'ye yerleşti. 4. Piyano Konçertosu'nu geçen yıl Paris'te Kurt Masur yönetiminde Fransız Ulusal Orkestrası'yla seslendirdi. Mozart, Bach CD'lerinden sonra New York Filarmoni'yle kaydettiği Gershwin uyarlamaları büyük yankı uyandırdı. CD'lerinin sayısı sekizi buldu. Nazım Hikmet ve Metin Altıok şiirlerinden birer orotoryo besteledi. Bu arada Uçak Notları adlı bir de kitap yazdı.Gözü klasiğin zirvesindeydi ama gönlü hep Anadolu'da oldu. Geçen yıl ‘‘Türkiye Yollarında Bir Virtüöz’’ projesiyle Edirne'den Diyarbakır'a konserler verdi. Çocuklara müziği sevdirmek amacıyla başladığı ‘‘İstanbul Okullarında 1000 Konser’’ projesini ise sürdürüyor. Tartışmasız dünya starıTARKAN TEVETOĞLUTarkan, en az 10 yıldır kalçasıyla birlikte Türkiye'yi de sallıyor. Albümlerine getirilen eleştiriler, hakkında çıkan olumsuz
haberler, söylentiler ve hatta skandallar, hayran kitlesi üzerinde herhangi bir iz bırakamadı. Bilakis, spekülasyonlar, her geçen gün artan ününe hizmet etti.Altı çocuklu bir ailenin beşinci evladı olarak 1972'de Almanya'da dünyaya gelen Tarkan Tevetoğlu, 1986 yılında ailesiyle birlikte Türkiye'ye kesin dönüş yaptı. Ortaokul yıllarında Karamürsel Musiki Cemiyeti'nde nota, solfej ve şan dersleri aldı. Daha o yıllarda cep harçlığını, çay bahçelerinde şarkı söyleyerek çıkarıyordu.İstanbul Plak'ın ortaklarından olan Mehmet Söğütoğlu ile tanışması, Tarkan'ın müzik kariyerinde bir dönüm noktası oldu. 1992'de piyasaya çıkan ‘‘Yine Sensiz’’ adlı ilk albümü, Tarkan'ın müziklerini bestelediği, yakın arkadaşı Alpay Aydın'ın sözlerini yazdığı şarkılardan oluşuyordu.Tarkan'ın yıllar sonra ‘‘kıl olduğunu’’ itiraf ettiği ‘‘Kıl Oldum Abi’’ adlı parça, albümün lokomotifiydi ve 700 bin satmasını sağladı.Sezen Aksu ile çalıştığı 1994 tarihli ikinci albümü ise Tarkan'ın star mertebesine yükselmesini, ‘‘A-Acayipsin’’ şarkısının bir nevi milli marşa dönüşmesini sağladı.Bu albümü müteakip, Tarkan'ın Amerika macerası başladı. Ahmet Ertegün ile sözleşme imzalayan Tarkan'ın o günden beri çıkacağı rivayet edilen İngilizce sözlü albümü henüz hayata geçmiş değilse de, Tarkan'ın ünü, ülke sınırlarını çoktan aştı... ‘‘Ölürüm Sana’’ adlı, 1997 tarihli üçüncü albümü, sadece Türkiye'de üç milyonun üzerinde sattı. Tarkan, dünyanın en büyük metropollerinde, farklı ülkelerden müzikseverler tarafından hıncahınç doldurulan konserler veren bir yıldız oldu. Polygram tarafından single olarak piyasaya sürülen ‘‘Şımarık’’ Fransa listelerinde üç, Belçika listelerinde bir numaraya kadar yükseldi. Bunun üzerine Polygram, sanatçının farklı albümlerden seçilmiş hit parçalarından oluşan, ‘‘Tarkan’’ isimli bir albüm yayınladı. 1999 yılında World Music Awards tarafından ‘‘Yılın En Çok Satan Ortadoğulu Şarkıcısı’’ ödülüyle taltif edildi.2001 tarihli ‘‘Kuzu Kuzu’’ ve bu yıl piyasaya çıkan ‘‘Dudu’’ albümleri de piyasaları altüst etti. Tarkan, bugün İskandinav ülkelerinden Uzakdoğu'ya, Afrika'dan Avrupa ve Amerika'ya, Dünya'nın farklı ülkelerinde hayranları bulunan bir pop yıldızı.Dünyada otomobile yön verenler listesindeMURAT GÜNAKMurat Günak (46) bugün dünyada otomobile yön veren 150 kişiden biri olarak kabul ediliyor. Otomobil tasarımında sırasıyla Ford, Mercedes, Peugeot, DaimlerChrysler'de başarılara imza atan ünlü tasarımcı geçen nisan ayından itibaren de Alman Volkswagen firmasının'ın tasarımlarının başında.Altı yaşında ailesiyle birlikte gittiği Almanya'da eğitim alıp Londra Kraliyet Güzel Sanatlar Okulu'nda master yapan Günak, 1970'lerin sonundan beri profesyonel olarak ‘otomobil çiziyor.’ VW Group'ta Volkswagen, Skoda ve Bentley'den sorumlu tasarım başkanı olarak görev yapan Günak'ı eğer transfer edilmezse yakın zamanda grubun tasarım Başkanı Dr. Hartmut Warkuss'un yerinde görmemize kesin gözüyle bakılıyor. Bir Türk olarak bulunduğu yere kolay gelmediğini anlatan Günak, ‘‘Bizim işimiz otomobile bir ruh verebilmek. Otomobilde karakter çok önemli. Tasarımın otomobil tercihinde önemli bir rolü var. Ancak dizayn sadece şekil vermek değildir. Otomobile kişilik ve ruh kazandırmaktır. Otomobilin teknolojisini ve kalitesini de ortaya çıkarabilmektir.’’ diyor. Murat Günak 1957 İstanbul doğumlu. Ailesiyle gittiği Almanya'da 1973 yılında liseyi ve ardından Kassel Güzel Sanatlar Okulu'nda endüstriyel tasarım bölümünü bitirdi. Otomobil tasarımıyla ilgili yaptığı çalışmalarını gönderdiği Renault'nun ünlü tasarımcısı Patrick Le Quament'ın teşvikiyle, Londra Kraliyet Güzel Sanatlar Okulu'nda master derecesi aldı. Bir süre Mercedes'te çalışan Günak, 1983-1986 yılları arasında Ford Tasarım Merkezi'nde, 1986-1994 yılına kadar Mercedes-Benz'de çalıştı. Mercedes'te çalıştığı yıllarda gerçekleştirdiği C serisinin tasarımı ile meşhur oldu. Ardından Peugeot'da 100 kişinin bulunduğu Tasarım Merkezi'nin başkanı olarak görev yapan Günak, Asphalte, 206 cc, 607'ye imza attı.1998 yılında DaimlerChrysler'de görev alan Günak, burada da Maybach ve Vision SLA konseptinin tasarım sorumlusu oldu.İtalyan sinemasında ödüllü filmlerin Türk yönetmeniFERZAN ÖZPETEKSon filmi Karşı Pencere ile pek çok ödül toplayan Ferzan Özpetek için ‘‘İtalya'da yaşayan Türk sinema yönetmeni’’ demek doğru olur. 1959 yılında İstanbul'da doğdu. Yedi yaşındayken annesiyle birlikte Kleopatra'yı seyrettikten sonra sinemaya aşık oldu. 17 yaşında sevdasının peşinden İtalya'ya gitti. Roma La Spienza Üniversitesi'de sinema tarihi öğrenimini tamamladı. Aynı zamanda Navona ve d'Arte Silvio D'Amico akademilerinde sanat tarihi ve kostüm dersleri aldı, İtalyan filmlerinde yönetmen asistanlığı yaptı. Yeterince piştiğine karar verdikten sonra yapımcılığını Marco Risi ve Maurizio Tedesco'yla birlikte üstlendiği ilk filmi Hamam'la İtalya ve Avrupa'da büyük takdir topladı. Ancak bu filmi Türkiye'de eşcinsel çağrışımları nedeniyle tepki aldı, oryantalist olmakla suçlandı. Yine de 1997 Cannes
Film Festivali'nde ‘‘Yönetmenlerin Onbeş Günü’’ bölümünde yarışan biriydi artık. Uluslararası alanda büyük başarılar yakalayan Hamam, İngiltere, Fransa, İskandinavya, Almanya, Hollanda, Japonya hatta ABD'de de gösterildi.1998'de Türkiye'nin gizemli ve özellikle Avrupalılar tarafından en az hamam kadar merak edilen bir başka kurumunu konu olarak seçti. Türk-İtalyan-Fransız ortak yapımı olan Harem Suare, 1999 Cannes Film Festivali'nde ‘‘Selection Officielle’’ kategorisine seçildi. Gösterildiği tüm ülkelerde önemli gişe rekorları elde eden film, Toronto, Palm Springs ve Londra festivallerinden de resmi davet aldı. Bir sonraki filmi 2000 yapımı Cahil Periler, İtalya'da gösterimde kaldığı haftalarda en fazla izlenen İtalyan filmi rekorunu kırdı. Serra Yılmaz ve Koray Candemir'in rol aldığı filmde yönetmen, 25 yıldır yaşadığı Ostiense kentinde aşkın, aileninin ve arkadaşlığın bütünleşmesinden doğan hikayeler anlatıyordu. Bu sene gösterime girdiği andan itibaren bütün dikkatleri üzerine çeken Karşı Pencere ile İtalya'nın en prestijli ödülü kabul edilen David Di Donetello'da en iyi film, en iyi erkek ve en iyi kadın oyuncu ödüllerini; Karlovi Vary Film Festivali'nde de en iyi film, en iyi yönetmen ve en iyi kadın oyuncu ödüllerini aldı. Harem Suare, Cahil Periler ve Karşı Pencere'de hep başrollerde oynayan Serra Yılmaz da, Ferzan Özpetek'in kült oyuncusu, İtalya'nın sevilen yıldızlarından biri haline geldi. Yurtdışında Türkiye’den daha çok tanınan markaDİCE KAYEKDice Kayek, adını Türkiye'den çok yurtdışında duyurmuş bir marka. En azından Tarkan'ın Dudu isimli son albümünün tanıtım gecesine kadar durum böyleydi. Mega starımız o gece sahneye Dice Kayek tasarımı beyaz kostümüyle çıkınca herkes bir anda Ayşe ve Ece Ege kardeşlerden haberdar oldu. Bursalı iki kardeş Ayşe (42) ve Ece (36) Ege, dokuz yıl önce Fransa'da kurdukları Dice Kayek markasını bir dünya markası haline getirdi. Ece Ege, Paris'in prestijli moda okulu Esmode'dan mezun.Dice Kayek, genç ve spor giyim tarzını benimseyenlerin vazgeçemedikleri arasında. Ece, Dice Kayek'in tasarım bölümünden sorumlu. Ayşe ise iş ve satış bölümünden. 1998'de, ortaklığa ünlü reklamcı Alinur Velidedoğlu da katıldı. Böylece bir süre Paris'le sınırlı kalan defileler Avrupa'nın diğer moda merkezlerine de taşındı. Kurdukları ‘‘Aleca’’ adlı şirket kısa zamanda markalarını tüm dünyaya duyurdu. Ece Ege, Japonya'nın ünlü markalarından Hanae Morie'nin kretif direktörlüğüne getirildi. Son başarılarından biri bu sene yine Japonya'da yaşandı. Japonya'da kutlanan Türk Yılı nedeniyle sonbahar-kış koleksiyonunu Tokya'da tanıttılar ve büyük övgü aldılar. Şu anki hedefleri New York, Tokyo, Londra, Paris ve İstanbul'da mağazalar açmak. Uzun vadede ise tam bir dünya markası haline gelmek. Zaten bugün moda dünyası hakkında söz sahibi kime, ‘‘Türk modacılardan kimleri başarılı buluyorsunuz’’ diye sorsanız hemen Hüseyin Çağlayan ve Dice Kayek diye yanıt veriliyor. Tasarımlarının herkes tarafından tanınmasının sebebini yerel kültürü modernize ederek detaylarda kullanmalarına bağlıyorlar. 80'inci yılda bir Türk genci Science'a kapak olduAHMET YILDIZAhmet Yıldız, bu yıl 24 yaşındayken Science Dergisi'ne kapak olarak, Türkiye'nin artık bilimde de söz sahibi olduğunu gösterdi.Yıldız, Illionis Üniversitesi'nde sürdürdüğü eğitimi sırasında ABD'li Prof. Lee Sweeney'in 1995 yılında bulduğu Myosin V adlı protein molekülünün vücutta nasıl hareket ettiğine yönelik araştırmayı doktora tezi için konu olarak seçti. Myosin V proteinini ayaklarına, verici olarak yerleştirdiği boya molekülleriyle inceleyen Yıldız, proteinin insan gibi iki ayağı, gövdesi ve başı olduğunu tespit etti.Bildirisi geçtiğimiz mart ayında San Antonia'daki Dünya Fizik Konferansı'nda büyük ilgi gördü. Hem buldukları, hem de araştırmada kullandığı benzerlerinden 20 kat daha az hata payına sahip yöntem, bilimadamlarının coşkusuna neden oldu.Science Dergisi de bu heyecanlı buluşu 27 Haziran'da piyasaya çıkan sayısında kapak yaptı ve 24 yaşındaki Türk bilimadamı Ahmet Yıldız'a 8 sayfa ayırdı. Genç bilimadamı, şimdi bulgularını daha da geliştirecek, yeni bir proje üzerinde çalışıyor.Ahmet Yıldız, 22 Ağustos 1979'da ailesinin yedinci çocuğu olarak Adapazarı Arifiye'nin Cumhuriyet Mahallesi'nde doğdu. Altı yaşına geldiğinde abla ve ağabeylerini ders çalışırken izleye izleye okuma-yazma öğrendi. Okula gitmeden önce merakı yüzünden sadece Türkiye'yi değil dünya ülkelerini harita üzerinde öğrendi.Yedi yaşında Neviye İlkokulu'nda eğitime başladı. O yıl babasını kaybetti. İlkokulun ardından Adapazarı
Atatürk Ortaokulu'na gitti. Son sınıfta fen lisesi sınavlarına girdi. Dershaneye gitmemiÅŸ, kendi kendine hazırlanmıştı. Ä°stanbul Atatürk Fen Lisesi'ni kazandı. Burada yatılı okudu.Ãœniversiteye sadece lise son sınıfta, dershaneye giderek hazırlandı. Dershanenin sınavını kazanmış ve kurslara ücretsiz devam etmiÅŸti. Sınav sonucunda ilk 50'ye girdi. BoÄŸaziçi Ãœniversitesi Fizik Bölümü'ne 50 puan fazlayla kayıt yaptırdı. Mezun olduÄŸunda dünyanın bir çok ünlü üniversitesinden davet aldı. Illınois Ãœniversitesi'ni tercih etti ve adını dünyaya duyuran araÅŸtırmasına burada imza attı.Â
button