Cumhurbaşkanlığında Erdoğan 19'uncu Muhtarlar Toplantısı'nda konuştu

Güncelleme Tarihi:

Cumhurbaşkanlığında Erdoğan 19uncu Muhtarlar Toplantısında konuştu
Oluşturulma Tarihi: Ocak 20, 2016 16:48

Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen "Muhtarlar Toplantısı"nda Adıyaman, Balıkesir, Bayburt, Bilecik, Çorum, Diyarbakır, Kastamonu, Malatya, Mersin ve Ordu'dan gelen muhtarlara hitap etti.

Haberin Devamı

Konuşmasına "Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ne, milletin evine  hoş geldiniz" dilerek başlayan Erdoğan, bazı görüşmeler nedeniyle toplantının geç başladığını belirterek muhtarlardan haklarını helal etmelerini istedi.


Cumhurbaşkanı Erdoğan, 19'uncu Muhtarlar Toplantısı'nın düzenlendiğini hatırlatarak, "Muhtarlarımız milletimizin adeta kılcal damarlarıdır. Devletle millet arasındaki en yaygın ve en hassas etkileşim kanalı muhtarlarımız yani sizlersiniz" diye konuştu.

Muhtarların görüş, düşünce ve hissiyatlarının kendileri için çok önemli ve değerli olduğunu dile getiren Erdoğan, muhtarların bazı konuları bulundukları yerlerde halledemeyebileceklerini, bundan dolayı İçişleri Bakanlığı ile koordineli bir şekilde bilgi formları dağıtıldığını  anımsattı. Erdoğan, "Bu eksiklikler nelerse bunları İçişleri Bakanlığımıza bu toplantılar vasıtasıyla ulaştıralım ve oradaki kurulmuş olan merkez, bunları yerinden tüm bakanlıklarımızla takip etmek suretiyle sizlere yardımcı olsun istedik ve bu süreci böyle başlattık" diye konuştu.

Haberin Devamı

"Bu görüntü birilerini adeta çıldırtıyor"

Erdoğan, Muhtarlar Toplantısı'nın bir yıl içerisinde 400'er kişilik gruplar halinde 19 defa gerçekleştirildiğini söyleyen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Muhtarlarımızla bir araya geldik, hasbihal ettik, dertleştik ve soframızı paylaştık. Birileri bu buluşmalarımızdan çok fena halde rahatsız oldu. Sizler gruplar halinde buraya Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin en üst temsil makamına, Cumhurbaşkanlığına geliyorsunuz ya, işte bu görüntü birilerini adeta çıldırtıyor. Peki cumhurun başı, devletin en üst yöneticisi olan, doğrudan milletin oyuyla göreve gelmiş cumhurbaşkanıyla, yine milletin oyuyla vazife üstlenmiş, devletin ülkedeki en yaygın temsil ağını oluşturan muhtarların muhabbeti kimi, niye rahatsız ediyor? Önceleri ima yoluyla eleştiriyorlardı artık açıkça içlerindeki kini, nefreti, haseti ortaya koyuyorlar. Onların kafasındaki cumhurbaşkanlığı makamı sadece belirli günlerde resepsiyonların verildiği, Anayasa gereği zorunlu olan kararların, kararnamelerin, kanunların onaylandığı bir sırça köşk, öyle bakıyorlar."

Haberin Devamı

"Tek parti CHP'si dönemini anlatmak için sıkça kullanılan bir şeyvardı" ifadesini kullanan Erdoğan, "Çok enteresan, çok güzeldir,  'Halk plajlara hücum etti, vatandaş denize giremedi', böyle bir örnek. Bunlar milletin öne çıktığı yerde, kendilerinin esamesinin okunmayacağını bildikleri için muhtarların ve halkın her kesiminin Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde ağırlanmasını hazmedemiyorlar. İstedikleri kadar debelensinler, çırpınsınlar, koskoca ülkeyi, koskoca milleti bir avuç kerameti kendinden menkul seçkinin, kendine aydın, akademisyen diyen lümpenin yönettiği eski Türkiye artık yok."

Cem Karaca'nın lümpen aydınlar için "yarım porsiyon aydınlar" dediğini anımsatan Erdoğan, şöyle konuştu:

Haberin Devamı

"Rahmetli çok bonkör davranmış. Bugün aydın geçinenler değil yarım, çeyrek porsiyon kıymetinde dahi değil. İstisnalar kaideyi bozmaz. Cem Karaca, 'Yarım Porsiyon Aydınlık' isimli şarkısında bu güruhu şu şekilde anlatıyor: Her zamanki köşenizde, her zamanki barınızda, önünüzde viski ve havuç, bir eliniz çenenizde, kaşınız hafifçe yukarıda, bakışlarınız ne kadar bilgiç, hiçbir şey üretemeden sadece eleştirirsiniz. Ekmeğin fiyatını bilmezsiniz ama ekonomi, politika. Karılarını döverken siz ne kadar bilimselsiniz. Hep o yarım porsiyon aydınlık aynı çehreler, aynı laflar, vallahi hiç değişmemişsiniz."

Söz konusu lümpen aydın takımın geçen günlerde bir kez daha boy gösterdiğini belirten Erdoğan, bu kesimin bu kez yüzlerindeki maskeyi biraz daha sıyırdığını ve gerçek yüzlerinin bir bölümünü çok açık gösterdiğini söyledi.

Haberin Devamı

Bu kişilerin ülkeye ve millete, milletin tarihine, kültürüne, değerlerine olan kinlerini buldukları her fırsatta kustuğunu ifade eden Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Yıllardır dolaylı yollardan yürüttükleri terör örgütünün propagandasını yayınladıkları bir bildiriyle bu defa açık bir şekilde alenen yaptılar ama artık Türkiye, eski Türkiye değil. Hem milletin birliğini, beraberliğini bozmaya çalışacaksınız, değerlerine hakaret edeceksiniz hem de hiçbir bedel ödemeden elinizi kolunuzu sallayarak, üstelik devletten aldığınız maaşla veya sağladığınız kazançla hayatınızı sürdüreceksiniz. O günler geride kaldı. Türkiye, Anayasası'nda da belirtildiği gibi demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir. Bir hukuk devleti olan Türkiye'de hiç kimsenin, kendilerine akademisyen diyenlerin de suç işleme hele hele milletin birliğini, ülkenin bütünlüğünü hedef alan bir suçu işleme imtiyazı yoktur."

Haberin Devamı

"Kimse asla dokunulmaz değildir"

"Türkiye, bölücü terör örgütü ve teröristlerle niye mücadele ediyor" diye soran Erdoğan, "Bizim Mehmetçiklerimiz, polisimiz, polis yavrularımız, köy korucularımız onlar şehit olacak, onları şehit edenlerin yanında, arkasında olanlara biz ses çıkartmayacağız öyle mi? Kimse bizden bunu beklemesin. Terör örgütü mensuplarının söylediğinde suç olan ifadeler, kendilerine akademisyenler diyenler tarafından ifade edilmesi halinde meşruiyet mi kazanır? Böyle şey olabilir mi? Aynı durum siyasetçiler için de geçerlidir. Eğer siyasetçi de bunu yapıyorsa o da aynı şekilde suç işliyor. Terör örgütünün sözcülüğünü yapan siyasetçi, terör örgütü mensubu gibi muamele görmeyi hak etmiş olmaz mı? Kimse hukuk önüne bilhassa devletin ve milletin bekası söz konusu olduğunda asla dokunulmaz değildir" dedi.

"Bunların ağababaları da böyleydi"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, siyasetçilerin ülkeye ve millete yaptığı hizmetle değer ve anlam kazandığını dile getirerek, siyasetçilerin millete efendi olmaya değil hizmetkar olmaya gelmesi halinde değer kazanacağını söyledi.

Türkiye'de terör örgütü sevicisi siyasetçilerin kendilerini adeta ülkeye ve millete verdikleri zararla ölçtüklerini vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Akademisyen dediğin eserleriyle, bilime yaptıkları katkılarla, özgün bilimsel çalışmalarla konuşur. Bu bildirici güruhun çoğunun uluslararası alanda hiçbir karşılığı yok. Ne ülkemize ne insanlığa en küçük bir katkıları olduğunu, göğsümüzü kabartan herhangi bir projeye imza attıklarını duymadık, görmedik. Velev ki atmış olsun, önemli olan şu anda böyle bir terör örgütünün yanında yer alıyor musun, almıyor musun? Asıl ölçü bu. Sadece işte böyle kendi ülkesine ve milletine ihanet mahiyetindeki işlerde bunların adlarını işitiyoruz. Ülkemizde akademi dünyasının bu derece çoraklaşmasını, tüm gayretlerimize, teşviklerimize rağmen bu derece verimsiz hale gelmesinin sebebini bu tür vesilelerle çok daha iyi anlıyoruz. Bunların ağababaları da böyleydi. Tanzimat'tan beri aynı yolun yolcusu olan bu kesimin tek vasfı Osmanlı döneminde Osmanlı düşmanı olmak, Kurtuluş Savaşı'nda Milli Mücadele'ye karşı olmak, Cumhuriyet döneminde de millet düşmanı olmaktır. Bunların özellikleri bu. İsimler değişiyor ama zihniyet aynı."

"Milletin sağladığı imkana saygınız olsun"

Yönelttikleri eleştiriler karşısında söz konusu akademisyen güruhunun hemen düşünce özgürlüğü diye feryat etmeye başladığını belirten Erdoğan, "Siz eleştirince düşünce özgürlüğü, ben eleştirince düşünce özgürlüğüne saldırı öyle mi? Bunlar sadece vicdansız değil aynı zamanda kusura bakmasınlar ahlak yoksunu. Birazcık aydın namusu taşıyan, eleştirdiği kadar eleştirilmeyi de hazmeder. Birazcık ilkeli olan ülkesinin ve milletinin karşı karşıya olduğu duruma bakarak safını ona göre belirler. Çünkü siz bu milletin sağladığı imkanlarla bu devletin okullarında eğitim görerek, bu devletin kurumlarında kariyer yaparak bugünlere geldiniz. Şimdi millete ihanet ediyorsunuz. halen de aynı imkanlarla hayatınızı sürdürüyorsunuz. Hiçbir şey değilse bile yediğiniz ekmeğe, milletin size sağladığı imkana saygınız olsun" diye konuştu.

"Bunların kalpleri mühürlü"   


"Barış İçin Akademisyenler İnisiyatifi"nin bildirisine imza atan akademisyenlere yönelik eleştirilerini sürdüren Erdoğan, şunları kaydetti:  

"Bu akademisyenlere ve onları destekleyenlere sormak istiyorum: Siz, Türkiye'nin birliğinden, beraberliğinden yana mısınız, değil misiniz? Önce bu soruya samimi bir cevap verin. Şayet ülkenin birliğinden yanaysanız, niçin vatandaşlarımıza hayatı zehir eden, güvenlik güçlerimize saldıran terör örgütünün jargonuyla konuşuyorsunuz? Akademisyene, aydına, ciğeri beş para etmez bir terör örgütünün maşalığını yapmak yakışır mı? İmzaladığınız metnin mahiyetini bilmiyorsanız ayrı bir felaket, bilerek imza atıyorsanız ayrı bir felaket. Bunun adı eleştiri değil ki. Bunun adı terör örgütü propagandası. Bunun böyle olduğunu da hani akademisyenseniz en iyi sizler biliyor olmalısınız. Devlet, evinin kapısında, penceresinde, damında, balkonunda, sokağında, mahallesinde, okulunda terör örgütünün her türlü baskısına, şiddetine maruz kalan vatandaşının yanında olmayacak mı? Bu soruya; 'ama', 'fakat' demeden bir cevap vermenizi bekliyorum. Elbette bu güruhtan hakkaniyetli bir cevap gelmeyeceğini biliyorum. Çünkü bunların kalpleri mühürlü."

Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen "Muhtarlar Toplantısı"nda yaptığı konuşmada, özellikle "terör örgütü, sivilleri hedef almamalı ama polise, askere, korucuya, kamu görevlilerine, kamu binalarına istediği gibi saldırabilir" şeklinde hastalıklı bir anlayışın var olduğunu belirtti.

Bunu söyleyenleri de "insanlıktan nasibini almamış, aşalığın aşağısı" kişiler olarak nitelendiren Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Polis insan değil mi, asker insan değil mi, korucu insan değil mi? Bunlar sizin hedef tahtanız mı? Bunların görevi ne? Bu ülkede senin can, mal, nesil, akıl güvenliğini sağlamak. Bunları yapıyor, bunun için çalışıyor. Sen şimdi kalkıyorsun 'siviller ölüyor, ölmüyor bunların tefrikini, ayrımcılığını yapıyorsun" diye konuştu.


Erdoğan, şunları söyledi:  


"Terör örgütünün kamu görevlilerine saldırmasına kendince akademik veya siyasi fetva veren, sivillerin öldürülmesini ise 'yapmasa iyi olur' diyerek karşılayan bu zihniyetten, açık söylüyorum, tiksiniyorum. Herkes meşrebine, karakterine, şahsiyetine uyan işi yapacak. Bunlar, içlerinde bulundukları ihanet çukurunda çırpınacak bunu iyi bilelim. Biz de ülkemizin ve milletimizin geleceği için çalışacak, gayret edeceğiz."

Bölgede yaşayanlar başta olmak üzere milletin canı ve malıyla birlikte inancına, namusuna, geleceğine kast eden silahlı ve silahsız bu teröristlerin tamamını etkisiz hale getirene kadar mücadelelerinin süreceğini kaydeden Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

"Emniyet mensuplarının oturduğu lojmana saldırıp, 4 yaşındaki bir yavrunun öyle İstanbul'daki gibi propaganda amaçlı değil, gerçekten ekmek almaya giden 13 yaşındaki Fırat'ın ölümüne yol açanları savunanlar, terör örgütünün katlettiği tüm masumların vebaline ortaktır. Şu anda terör örgütünün o dağda yaşayanlar var ya, onlar bütün yetkililere başta şahsım olmak üzere ailemize varıncaya kadar her şeyimizi tehdit ediyorlar. Aynı şekildeki yetkili mercilerdeki arkadaşlarımıza aynı tehdidi yapıyorlar. Polis ve askerlerimiz için aynı şeyi söylüyorlar. Kardeşlerim, biz yola çıkarken 'biz, kefenimizi giydik ve yola öyle çıktık' dedik. Ne olduğunu biliyoruz. Kudret, kuvvet sahibi olan Allah'tır. Bize tayin edilmiş olan hayat bellidir, o an geldiğinde emaneti sahibi alacaktır. Ama biz görevimizi yerine getireceğiz, bu millet huzur ve refah içinde yaşamalıdır, bunun için de gayretimizi göstereceğiz."

"Cizre bir tarihtir"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bölücü terör örgütünün tek amacının efendilerinin, kendine verdiği vazifeyi yerine getirmek, aldıkları taşeronluk ihalesini tamamlamak olduğunu çok iyi bildiklerini vurgulayarak, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Bunun için önümüzdeki süreçte ne bölücü terör örgütü ne de onun güdümündeki parti ve diğer yapılar asla muhatap alınmayacaktır, o iş bitmiştir. Onlar örgütüyle, milletvekilleriyle, belediyeleriyle yaptıklarının hesabını adalete verecekler. Biz de milletimizle bölgeyi yeniden ayağa kaldıracağız. Güvenlik güçlerimiz, bölgeyi teröristlerden tamamen temizledikten, kamu düzenini tesis ettikten sonra milletimizle, vatandaşlarımızla oturacağız, bu meselenin kökten çözümü için yapılacakları kararlaştıracak ve hayata geçireceğiz."

Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun Londra'ya giderken Hakkari'nin şu andaki merkezinin yer değiştireceği yönündeki açıklamalarını anımsatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları anlattı:

"Yüksekova'ya taşınacak ve Hakkari şehri Yüksekova'da yeniden tesis edilmiş olacak. Aynı şekilde Şırnak, Cizre'ye geçecek. Artık Şırnak, Cizre şehir olarak oluşacak ki onun alt yapı çalışmaları sürdürülecek. Çünkü şehir yapılanmasına ne Hakkari şu andaki yeri itibarıyla müsaitti ne de Şırnak. Zaten tarihine baktığınız zaman Şırnak'ın asıl şehir merkezi geçmişte tarihi itibarıyla Cizre'dir. Cizre bir tarihtir, o bölgede yaşayanlar bunu iyi bilir. Yüksekova, coğrafi yapı itibarıyla şehir olmaya çok daha uygun, alt yapıya müsait bir yer. Temenni ediyorum ki atılacak bu adımla iki ilave şehir demiyorum, bu şehir, kentsel bir dönüşüm ve değişimle bu hale dönmüş olacak. Artık önümüzde başka bir yöntem, başka bir yol haritası yoktur.

Elinde silah olan da onu destekleyen de bu ihanetin bedelini ödeyecektir. Bu eylemlere karışanlardan her kim ki hemen pişman olur, gelir güvenlik kuvvetlerimize teslim olursa devletimizin de milletimizin de şefkatli kolları ona açıktır. Ama kimseye ilanihaye müsamaha gösterilemez. Buradan terör örgütü içindeki gençlere sesleniyorum, gelin, yol yakınken hatadan dönün. Biz sizleri sokak köşelerinde, dağ başlarında, dere yataklarında cansız şekilde, cezaevinin parmaklıkları arasında mahkum olarak değil, ailenize, ülkenize, milletimize hayırlı evlatlar olarak görmek istiyoruz. Yüzünüzdeki kırmızı maskelerle değil, alnınız açık olarak görmek istiyoruz. Elinizdeki o tutuşturulan silahlarla değil, bilgisayarlarla gezdiğinizi görmek istiyoruz. Oynanan bu oyuna gelmeyin, bu oyunu bozun."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Şunu buradan açıkça söylüyorum, sevgili milletim, sevgili Kürt kardeşlerim. Bizim mücadelemiz Kürt kardeşlerimizle değildir. Bizim mücadelemiz terörle ve teröristlerledir. Bakıyoruz ki dağdakiler ve o akademisyen geçinenler, müsveddeler, bizim Kürt kardeşlerimizi öldürdüğümüzü söylüyorlar. 'Devlet, Kürtlere karşı katliam yapıyor' diyorlar. Siz ne vicdansızsınız be. O Kürt kardeşlerimiz bizim kardeşimizdir. Bugüne kadar bunu hep ifade ettim. Kimsenin Kürt vatandaşlarımıza kardeş demediği zamanda ben bir Başbakan olarak kardeşlerim dedim" ifadelerini kullandı.

Bölgeye hala hizmet etmeye devam edeceklerini aktaran Erdoğan, operasyonlar bittikten sonra da bölgede şehirleşmeyi, kentsel dönüşüm değişimini hızlı bir şekilde gerçekleştireceklerini, mevcut yapıların özgün mimariyle ele alınarak yapılacağını belirtti.

Kürtlerin temsilcisinin terör örgütü olamayacağının altını çizen Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Terör örgütü, bölgeye sadece kan, acı, gözyaşı, aşağılanma ve ümitsiz bir istikbal sunabilir. Benim Kürt kardeşlerimin temsilcisi bu terör örgütü olamaz, terör örgütünün temsilcilerinin şu anda benim Kürt kardeşlerimle de yakından uzaktan alakası yoktur, onu da söyleyeyim, öyle bir dertleri de yoktur. Bunları da zaten uygulamalarda görüyoruz. Bunların kazandıkları belediyelerde il, ilçe, belde, oraların ne halde olduğunu da görüyoruz. Hizmet diye birşey var mı? Sadece bomba döşemek için hendek kazıyorlar. Atık su kanallarını açıyorlar mı, içme suyu diye bir kanal açıyorlar mı, böyle birşey var mı? Susuzluk var, başka birşey yok. Devletin gönderdiği parayı dolaylı yollarla teröristlere, Kandil'e gönderiyorlar, yaptıkları bu. Biz size 78 milyon vatandaşımızla 780 bin kilometrekare vatan toprağımızla, 2023 hedeflerimizle, 2053 ve 2071 vizyonumuzla büyük, güçlü, müreffeh yeni Türkiye'yi teklif ediyoruz."

İstiklal Marşı'ndaki "Bastığın yerleri toprak diyerek geçme, tanı, düşün altındaki binlerce kefensiz yatanı. Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır atanı, verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı. Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda, şüheda fışkıracak toprağı sıksan şüheda, canı cananı bütün varımı alsın da huda, etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda" dizelerini okuyan Erdoğan, "Mesele bu, bu topraklar öyle hudayinabit, rastgele elde edilmedi, bu toprakların yoğrulmasında şüheda kanı var" diye konuştu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şehit haberlerine üzüldüklerini ancak onların Peygamberlik makamından sonraki en yüce makamda yerlerini aldıklarını söyledi.

Bazı şehit babalarını aradığında duyduğu ifadelerin geleceğe yönelik umudu daha da artırdığına işaret eden Erdoğan, şunları ifade etti:

"Diyorlar ki, 'Sayın Cumhurbaşkanım, ben mutluyum çünkü şehit babasıyım.' Geçen gün Ordu ile konuşuyorum, 'Bir oğlum daha var, o da polis ve o da şehadet makamına yönelik görevini yürütüyor'. Sonra telefona o çıktı, 'Cumhurbaşkanım hiç kendinizi üzmeyin. Biz bu mesleğe girerken buna inanarak girdik ve buna inanarak bu mücadelemizi sürdürüyoruz. Yeter ki siz bizim arkamızda dik durun, gerisini karışmayın' dedi. Şimdi mesele bu. Ben de diyorum ki 'Gelin, incitmeyin atanızı, yazıktır' diyorum, dünyaları alsanız da vermeyin bu cennet vatanı kimseye' diyorum. Unutmayın ki devletimizi kaybettiğimizde vatanımızı da istiklalimizi de istikbalimizi de kaybederiz. Vatanını, istiklalini kaybeden insanların başlarına neler geldiğini hep birlikte görüyoruz. Yaşanan acılara, dramlara hep birlikte şahit oluyoruz. Biz 'hiçbir güç milletimizi böyle elim bir duruma düşürmesin' diye mücadele ediyoruz."

 
"Her başarı, 78 milyonun hayat kalitesini yükseltiyor"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin son 13 yılının, geçmişin yanlışlarını, eksiklerini konuşmak, tartışmak, çözüm yolları bulmak, bunları hayata geçirmek bakımından hiçbir dönemle mukayese edilemeyecek nitelikte olduğunu vurgulayarak, dünyanın, batının, bu dönem için "Türkiye sessiz bir devrim gerçekleştirdi" dediğini aktardı.

Hizmetler konusunda her alanda Cumhuriyet döneminin tamamında yapılanların kat ve kat üzerinde yatırımlara imza atıldığına işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti:


"2023 yılına kadar demokraside ve kalkınmada ülkemizi çok daha üst seviyelere çıkarmak istiyoruz. Başta yeni anayasa olmak üzere bu çerçevede yapılması gereken çalışmaları hassasiyetle takip ediyoruz. Bu yeni anayasa kapsamında bir başkanlık sistemini idari noktadaki değişim için gerçekleştirmenin gerekli olduğuna inanıyorum.


Küresel durgunluğa rağmen belirli bir düzeyin altına düşürmediğimiz ekonomik kalkınmayı hızlandırmaya yönelik bir çaba içindeyiz. Elde edilen her başarı, 78 milyon vatandaşımızın tamamının hayat kalitesini yükseltiyor. Bu süreci baltalamaya çalışan hiç kimsenin, ne Kürt'ün ne Türk'ün ne de bu topraklarda yaşayan başka herhangi bir etnik unsurun dostu olması mümkün değildir. Ülkemizde patlatılan her silah, her bomba, atılan her molotof, tahrip edilen her bina, sabote edilen her hizmet Türkiye'nin bu hedeflere ulaşmasını engellemeye yöneliktir. Bu milletin inançlarına, değerlerine, kültürüne, tarihine yapılan her saldırı bunların yerine ikame edilmeye çalışılan ideoloji kılıflı zırvalar, coğrafyamızın geleceğini tanzim amaçlıdır. Bu açık gerçeği görmek için sadece biraz vicdan, biraz izan, biraz feraset yeterlidir. Ben milletimin her bir ferdi gibi bölgemizdeki kandırılmış gençlerimize, vatandaşlarımıza da güveniyorum, inanıyorum. İnşallah örgütün büyük bir heveslediği bahar, milletçe yekvücut olarak, bu musibeti bünyemizden tamamen söküp attığımız güzel günlerin müjdecisi olacaktır."


Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen 19. Muhtarlar Toplantısı'nda yaptığı konuşmada, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun kendisine yönelik ifadelerine değinerek, söyleyene bakarak kesinlikle girmemesi gereken bir tartışma olduğunu belirtti.


"Ama karşımdaki kişinin, cevap vermediğimde kendisinin haklı olduğunu düşünecek ve hatta buna inanacak kadar cahil ve ahlaksız olduğunu bildiğim için mecburen temas etmek zorundayım" diyen Erdoğan, şöyle devam etti:


"Çünkü bu bir değil, iki değil, üç değil, beş değil, on değil... Sabır, sabır, sabır... Ana muhalefet partisinin Genel Başkanı hem parti kongresinde hem de grup toplantısında yine çirkin yüzünü göstermiş. Bu zat bir süredir şahsımla ilgili, ailemle ilgili ağzına da kişiliğine de kesinlikle yakışmayan bir şekilde bir namus ve şeref edebiyatı tutturmuş gidiyor. Bundan kazandığım tazminatlar artarak devam ediyor, o ayrı mesele. Aslında kendisine bunun cevabını hiçbir şekilde karşılık veremeyeceği ve veremediği şekilde müteaddit defalar ifade ettim ama bazı insanlar vardır ya hani yüzüne tükürsen, 'yağmur yağıyor herhalde' der. Bu da işte böyle pişkin bir tip."

Cehaletin ve çirkefliğin bir arada toplandığı bir kişiliğe hiçbir sözün kafi gelmediğini üzüntüyle gördüğünü belirten Erdoğan, "Bu defa sadece bana sataşmakla kalmamış, hakimleri, savcıları, Yüksek Seçim Kurulunu da hedef almış. Halkımızın güzel bir sözü vardır, nerede, ne zaman, kime çatacağı belli olmayan kişiler için 'serseri mayın gibi' derler. Bu da öyle. Serseri mayın gibi ne zaman kime bulaşacağı belli olmuyor" dedi.


Cumhurbaşkanı Erdoğan, 1 Kasım seçimleri öncesinde birilerinin "Başbakan hükümeti kuramadı, öyleyse ana muhalefetin başkanına bu görev verilmelidir" diye yazıp çizdiğine işaret etti. Erdoğan, o zaman kendisinin de "Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nin adresini bilmeyene benim verecek veyahut da kaybedecek zamanım yok demiştim" ifadesini kullandığını hatırlattı.Erdoğan, neredeyse 2016'nın Ocak ayının bittiğini belirterek, şunları söyledi:


"Bu zat hala geçtiğimiz yılın 7 Haziranı'nın davasını güdüyor. Siyaset bilmediği belli ama hesap da bilmiyor. Türkiye 1 Kasım'da yeniden seçimini yaptı ve yoluna devam ediyor. Üstelik bahsettiği konunun da ne anayasayla ne yeminle ne şununla bununla ilgisi yok. 7 Haziran'da 400 demiştim, 1 Kasım'da 550 dedim. Türkiye'nin geleceği için güçlü parlamento yapısının oluşmasını temenni etmem bu zatı niye bu kadar rahatsız etti acaba ben bunu anlamıyorum. Tabi mesele başka. Aslında bu zatın asıl karın ağrısını da ortaya dökerim ama inanın bana ben bu konuları konuşmaktan hicap duyuyorum. Türkiye'nin bunca meselesi varken, çözüm bekleyen bunca sorunu, birlik ve beraberlik içinde üzerine gidilmesi gereken bunca sıkıntısı varken bu namus ve şeref fukaraları için vakit harcamak bana zül geliyor. Teröristleri savunanlardan birisi de bu değil mi? Onların arkasında duran bu değil mi? Hangi namustan, hangi şereften bahsediyorsun sen?"

"Akıl sağlığının yerinde olup olmadığını da bilmiyoruz"

"SSK'yı batıran bu adam değil mi?" diye soran Erdoğan, şunları ifade etti:"Nice vatandaşlarımız bunun SSK'nın başında olduğu dönemde o hastanelerin odalarında ne halde olduklarını bilmiyor muyuz. Şu anda benim jenerasyon bunu çok iyi bilir. O hastanelerin hali neydi, ilacımızı alamıyorduk. Hatırlayın o günleri... Afedersiniz odalara, koğuşlara girmek mümkün değildi. Bir hastanenin en önemli şeyi hijyendir. Hijyen diye bir olay söz konusu değildi. Hijyen, bizimle bu ülkede tanıştı. Siyasetçi olmuş, başında bulunduğu partinin girdiği tüm seçimleri kaybetmesine yol açmış, partisini batırmış. Ana muhalefeti temsil etme şerefini elde etmiş, ülkenin ve milletin de geleceği için tek bir hayırlı sözü, projesi, hizmeti vaki değil. Bıraksanız memleketi batıracak. Neresinden tutsanız elinizde kalan bir zavallı."Ziya Paşa'nın "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz, şahsın görünür rütbe-i aklı eserinde" beyitini hatırlatan Erdoğan, "Şimdi, bunun herhangi bir eseri olmadığı için akıl derecesini ölçemiyoruz. Hatta akıl sağlığının yerinde olup olmadığını da bilmiyoruz" diye konuştu.

Erdoğan, insanın mücadele ederken kendi sıkletine uygun birisinin çıkmasını ve o sıklete göre mücadele etmeyi istediğini belirterek, "Bunun sıkleti de ölçülemiyor" dedi.  "Söylediğiniz her sözün israf, yaptığınız her hamlenin enerji kaybı olduğu, teneke gürültüsü kabilinden boş konuşmanın dışında bir varlık gösteremeyen, herhangi bir vasfı zaten olmayan birisine şimdi ne diyeyim ben?" ifadesini kullanan Erdoğan, şunları kaydetti:

"Geçmişinden utanan, terör örgütünü dahi şöyle kalpten gelen samimi bir buğuz ile kınayamayan, partisi içindeki klikleri birbiriyle yarıştırmayı siyaset sanan bu zavallıyı ademe mahkum ediyorum. Milletin zaten yok saydığı bu zatı ben niye adam yerine koyayım ki. Varsın kendi hiçliği, kendi cehaleti, kendi başarısızlıkları, kendi kifayetsizlikleri, kendi hakaretleri, küfürleri içinde çırpınsın dursun. Ziya Paşa'nın güzel bir terkibi var. Ne diyor, 'İnsana sadakat yaraşır görse de ikrah. Yardımcısıdır doğruların Hazret-i Allah.' Hiçbir kötülük, hiçbir iğrençlik bizi yolumuzdan alıkoyamadı, alıkoyamayacak. Çünkü biz, doğru olduğumuza, bunun için de Allah'ın yardımcımız olduğuna inanıyoruz. Allahımızla da ilgili bir açıklama yaptı, ona girmeyeceğim zaten. Gaf üstüne gaf yapıyor. Çünkü bilerek, inanarak konuşmuyor. 'Acaba şu ifadeyi nasıl kullanırsam aldatırım' diye bunun gayreti içerisinde. Allah onları ıslah etsin, bizim yar ve yardımcımız olsun inşallah.

"Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ni teşrifleri için muhtarlara teşekkür ederek, "Mahallelerinizdeki, köylerinizdeki her bir kardeşime selamlarımı, saygılarımı, muhabbetlerimi iletmenizi rica ediyorum" dedi.

İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın da bulunduğu toplantının ardından, Cumhurbaşkanı Erdoğan muhtarlarla yemekte bir araya geldi.

BAKMADAN GEÇME!