Güncelleme Tarihi:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 12. Halifaks Uluslararası Güvenlik Forumu'na gönderdiği video mesajda, bir gerçeğin altını özellikle çizmek istediğini belirterek, Türkiye olarak etraftaki sorunlarla ilgilenirken asla irredantist yani yayılmacı, müdahaleci bir anlayış içinde olmadıklarını ifade etti.
Türkiye'nin hiç kimsenin, hiçbir ülkenin toprağında, egemenliğinde, içişlerinde gözü olmadığını vurgulayan Erdoğan, "Biz öncelikle kendi milli güvenliğimizi,kendi vatandaşlarımızın can ve mal emniyetini sağlamaya ve bunları sağlam noktada değerlendirmeye, ardından da bölgemizin ve gönül coğrafyamızın istikrar, huzur ve iç barışına katkı sunmaya çalıyoruz." dedi.
Dağlık Karabağ meselesinin bu noktada önemli bir örnek olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Azerbaycan toprağı olan bu bölge, Birleşmiş Milletler ve AGİT kararlarına rağmen yaklaşık 30 yıl boyunca Ermenistan tarafından işgal edilmiş durumdaydı. Sorunu çözmek amacıyla oluşturulan MİNSK Grubu eş başkanları ise işgali sonlandırma noktasında şimdiye kadar maalesef hiçbir adım atmamıştı. Rusya Federasyonuyla ortak çabalarımız sayesinde varılan anlaşmayla hem sıcak bir çatışmayı bitirdik, hem de 30 yıldır buzdolabında bekletilen bir sorunun çözümüne katkı sağladık." diye konuştu.
"LİBYA'DA ÇÖZÜM UMUTLARI YEŞERMİŞSE, BUNDA TÜRKİYE'NİN CİDDİ KATKISI BULUNUYOR"
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Libya'daki krizin başından beri, ihtilafın sadece siyasi diyalog yoluyla çözülebileceğini savunduklarını belirterek, şunları kaydetti:
"Libya Milli Mutabakat Hükümeti'ne sağladığımız eğitim ve danışmanlık desteği, ülkenin daha fazla iç savaşa sürüklenmesini engelledi, Birleşmiş Milletler öncülüğündeki siyasi sürecin önünü açtı. Bugün Libya'da siyasi çözüm umutları yeniden yeşermişse, bunda Türkiye'nin zamanında yaptığı müdahalenin çok ciddi katkısı bulunuyor. Sahada kalıcı ateşkesin tesisi ve kapsayıcı siyasi sürecin ilerletilmesi konusunda Birleşmiş Milletler başta olmak üzere, tüm taraflarla eşgüdüm halinde çabalarımızı sürdürüyoruz. Libya Siyasi Diyalog Forumu'nun çalışmalarını da destekliyoruz."
"Doğu Akdeniz'deki her türlü gelişmenin yükünü taşıyan ülkemizin, doğal kaynaklar söz konusu olduğunda yok sayılmasına elbette rıza gösteremezdik." diyen Erdoğan, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin provokasyonlarına rağmen, Doğu Akdeniz meselesinde daima sabırlı, soğukkanlı davrandıklarını anlattı.
Erdoğan, Avrupa Birliği'nin, "birlik içi dayanışma" adı altında, Doğu Akdeniz'de hem Türklerin haklarını, hem de Kıbrıs Türkleri'nin menfaatlerini korumak için kararlılıkla yürüttükleri arama ve sondaj faaliyetlerine dair ithamlarının tarihle, hukukla, gerçeklerle bağdaşmadığını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kıbrıs Türkleri'ne yönelik izolasyonlara son verilmesi ve Doğu Akdeniz'deki hidrokarbon kaynaklarının hakkaniyetli paylaşımı yönündeki çabalarımızı aynı kararlılıkla sürdüreceğiz. Diğer taraftan, diyalog ve diplomasiye kapımızı hiçbir zaman kapatmadık, kapatmıyoruz. Kıbrıs Türkleri'nin de katılacağı bir Doğu Akdeniz konferansı düzenlenmesi önerimiz, sorunu diyalogla çözme irademizin tezahürüdür. Türkiye, Ege'de ve Doğu Akdeniz'de mevcut sorunların aşılması için her zaman yapıcı tutum sergilemiştir. Nitekim, geçtiğimiz aylarda NATO Genel Sekreteri'nin girişimiyle ülkemiz ile Yunanistan arasında NATO çatısı altında gerçekleştirilen ayrıştırma görüşmelerine başından itibaren aktif ve samimi biçimde katılım gösterdik, katkı sağladık. Ayrıca, Yunanistan ile Ege sorunlarının ele alındığı ve sonuncusu 4,5 yıl önce gerçekleştirilen İstikşafi Görüşmeler sürecinin yeniden başlatılması hususunda mutabakata vardık."
"TÜRKİYE'Yİ DİPLOMASİDE DAR BİR ÇERÇEVEYE HAPSETMEK MÜMKÜN DEĞİLDİR"
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Coğrafi bakımdan Afro-Avrasya ülkesi olan Türkiye'yi diplomaside dar bir çerçeveye hapsetmek, yanlış olduğu gibi mümkün de değildir." diyerek, şunları kaydetti:
"Bizim ne Doğu'ya, ne de Batı'ya sırtımızı dönme gibi bir lüksümüz olabilir. Avrupa ile ilişkilerimizi geliştirirken, Asya'yı ve Afrika'yı asla
ihmal etmiyoruz. Rusya'yla son dönemde derinleşen iş birliğimizi, Amerika'yla köklü bağlarımızın alternatifi olarak görmüyoruz. Bilhassa 68 yıldır üyesi olduğumuz NATO içindeki konumumuza büyük önem atfediyoruz. Türkiye'nin sınırları aynı zamanda NATO'nun sınırlarıdır. Günümüzde de, NATO'nun yüzleştiği yeni sınamalar ve tehditler karşısında güvenilir bir müttefik olarak kritik sorumluluklar üstleniyoruz. Afganistan'da, Kosova'da, Irak'ta, Karadeniz'de, Akdeniz'de ve diğer coğrafyalarda İttifak'a sağladığımız ciddi katkılarla, külfet paylaşımında büyük bir yükü omuzladık. Bu gerçeğin, dar siyasi saiklerle gölgelenmesine ve sorgulanmasına müsaade etmeyiz. Biz hem ülkemizin hem de müttefiklerimizin hak ve çıkarlarını gözetirken, aynı hassasiyeti ve dayanışma ruhunu müttefiklerimizden beklememiz de tabiidir."
Erdoğan, Türkiye'nin, uluslararası güvenlik ve istikrara yönelen tehditler karşısında kararlı biçimde mücadelesini sürdürme iradesine sahip olduğunun altını özellikle çizmek istediğini dile getirdi.
Forumun gündeminde yer alan, birbirinden önemli konu başlıklarında ortaya koyacakları fikirlerin, barış ve güvenlik arayışlarına katkı sağlamasını temenni eden Erdoğan, çalışmalarında başarılar dileyerek sözlerini sonlandırdı.