Güncelleme Tarihi:
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, YÖK Genel Kurul üyeleri ve üniversite rektörlerini kabul etti.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, kabulde yaptığı konuşmada, genel olarak eğitim sisteminin özel olarak da yükseköğretim kurumlarının, üniversitelerin meselelerini konuşmak ve tartışmak üzere bir araya gelindiğini ancak toplantının milletçe üzüntü ve öfke içinde olunan bir günde gerçekleştiğini dile getirdi.
Hakkari'nin Dağlıca bölgesindeki terör saldırısında 16 askerin, bugün de Iğdır'daki bombalı saldırıda 13 polisin şehit olduğunu anımsatan Erdoğan, şehit düşen asker ve polislere Allah'tan rahmet, yakınlarına, Türk Silahlı Kuvvetlerine ve Emniyet teşkilatına başsağlığı diledi. Yaralı asker ve polislere Allah'tan şifa temenni eden Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Dağlıca'da kaybettiğimiz 16 askerimiz ve Iğdır'da yitirdiğimiz 13 polisimiz, Türkiye'nin 30 yılı aşkın bir süredir devam eden bölücü terörle mücadelesinde verdiği şehitler kervanına katıldılar. Ay yıldızlı al bayrağımızı göklerde dalgalandırmanın, İstiklal Marşımızı göğsümüzü kabartarak okuyabilmenin, özgürlüğümüzü ve demokrasimizi muhafaza etmenin bedelini ödemeye devam ediyoruz. Şairin dediği gibi, bu ülkede şehitler tepesi hiç boş kalmadı. Öyle anlaşılıyor ki boş da kalmayacak. Yattığı toprak, tuttuğu bayrak belli. Bütünüyle şehitlerimizin toprağa akan her damla kanı, bu coğrafyayı ilelebet vatanımız olarak tescil eden birer mühürdür."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, milletin 1071'de Alparslan'ın ordusunda, 1299'da Osman Gazi'nin arkasında, 1453'te Fatih'in emrinde, 1920'de Gazi Mustafa Kemal'in önderliğinde verdiği mücadelenin aynı ruh ve kararlılıkla bugün de devam ettiğine dikkati çekerek, "Milletimizi bin yıldır vatanımız olarak sahip çıktığımız, adeta dört elle sarıldığımız Anadolu coğrafyasından söküp atmak isteyenler, bugüne kadar hep hezimete uğradılar. İnşallah bundan sonra da ülkemizin ve milletimizin birliğine, beraberliğine ve dirliğine göz dikenler yine aynı akıbete uğrayacak, aynı hüsranı yaşayacaktır" dedi.
"TÜRKİYE, 78 MİLYON VATANDAŞIMIZIN TAMAMININ ORTAK DEVLETİDİR"
Hangi kökene, hangi meşrebe sahip olursa olsun tüm millete, siyasetçilere, medya mensuplarına, aydınlara, akademisyenlere, sivil toplum örgütlerinin temsilcilerine seslenmek istediğini belirten Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:
"Her karışıyla Anadolu ve Trakya toprakları hepimizin ortak vatanıdır. Türkiye, 78 milyon vatandaşımızın tamamının ortak devletidir. Bu ülkenin ve bu devletin, 78 milyon vatandaşımızın her birine ihtiyacı var. Aynı şekilde bu ülkeye, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne de hepimizin ihtiyacı var. Ülkesini ve devletini kaybedenlerin yürek yakan görüntülerini her gün televizyonlarda seyrediyoruz. Türkiye, bizim ortak hayat alanımız, ortak sevdamız, ortak geçmişimiz, ortak geleceğimizdir.
Ülkemize ve milletimize sahip çıkmak, hayatımızın diğer alanlarındaki tüm farklılıklardan ayrı olarak her birimizin ortak sorumluluğudur. Bunun için birliğimize, beraberliğimize sahip çıkmalıyız yani yerli olmalıyız. Yerlilik, bu ülkenin, bu milletin menfaati için gerektiğinde kendi çıkarlarımızdan vazgeçebilmemizi gerektirmektedir. Unutmamalıyız ki TBMM hepimizin meclisidir, hükümet hepimizin hükümetidir. Türk Silahlı Kuvvetleri hepimizin ordusudur. Adalet teşkilatımızın hakimleri, savcıları hepimiz için vardır. Emniyet teşkilatımızın mensupları hepimizin polisidir. Devletin diğer tüm kurumları da aynı şekilde milletimizin tamamına aittir. Yöntemde, söylemde anlaşamıyor olabiliriz ama hedeflerimiz konusunda birlik olmalıyız."
"ÜLKEMİN GELECEĞİ SÖZ KONUSU OLDUĞUNDA BENİM İÇİN DİĞER HER ŞEY TEFERRUATTIR"
Erdoğan, siyasette rekabet ile ülkenin ve milletin bekası söz konusu olduğunda bir araya gelmenin ayrı şeyler olduğuna vurgu yaptı.
Erdoğan, "Ben hayatımın hiçbir döneminde siyasi rekabetten kaçmadım, kaçmam. Ama ülkemin geleceği, Türkiye söz konusu olduğunda benim için diğer her şey teferruattır. Herkesin de bu anlayışta olmasını ben de temenni ederim" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ülkenin bütünlüğüne, milletin birliğine yönelik çok yönlü saldırılarla karşı karşıya olunan dönemde hep birlikte bu tavrın ortaya koyulması gerektiğine işaret ederek, şunları söyledi:
"Bölücü terör örgütünün ve diğer terör örgütlerinin saldırılarını 'ama, fakat' gibi kaçma yolları kullanmadan açıkça, mertçe, samimiyetle kınamayan herkesin bu ülkeyle ve bu milletle olan bağında sorun vardır. Milletimiz dimdik ayaktayken, güvenlik güçlerimiz fedakarlıkla mücadelelerini yürütürken moral bozmaya, kafaları bulandırmaya, gönülleri karartmaya yönelik her söz, her tavır sadece terörün amacına hizmet eder.
Devleti ve hükümeti eksik, yanlış yapılan işleri eleştirmek, murakabe etmek elbette herkesin hakkıdır. Fakat ülkesine ve milletine karşı sorumluluklarını yerine getirmeyen muhalefetin, medyanın, aydınların da aynı şekilde murakabeye tabi tutulması gerekmiyor mu? Bugün Türkiye, siyasi bir belirsizlik ortamından geçiyorsa bunun sorumlusu iktidar partisi veya bir kişi midir? Sırtını terör örgütüne dayamakta beis görmeyen, siyaset yerine şiddeti tercih eden siyasi partinin yaşananlarda hiç mi sorumluluğu yoktur? Koalisyon hükümeti kurulması için makul şartlarda uzlaşmaya çalışmak yerine hesaplaşmacı ve dayatmacı bir tavra giren muhalefet partilerinin içinde bulunduğumuz acı durumda hiç mi sorumluluğu yoktur?
Soruyorum, ulusal veya uluslararası, tüm dünyada Tayyip Erdoğan düşmanlığını devletin ve milletin varlığına yönelik tehditler karşısında dahi terör örgütüyle paralel örgütle uluslararası lobilerle aynı çizgide hizalanmaya vardıranların sorumluluklarını görmezden gelebilir miyiz? Halbuki, Tayyip Erdoğan fanidir ama bu ülke ve bu devlet bizden sonraki nesillere de lazımdır. Yarın bizler toprak olup gittiğimizde, çocuklarımıza, torunlarımıza, daha sonraki kuşaklara güçlü, müreffeh bir ülke bırakmak hepimizin en başta gelen görevi değil midir? Unutulmamalıdır ki, söylenen her söz, ortaya konan her tutum tarihe atılan bir imzadır. Geçmişteki yanlışları, hataları, gafletleri, ihanetleriyle ülkemizin ve milletimizin bugününe etki yapmış olan herkes bu kıstaslarla değerlendirilmektedir."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Bu acıların yaşanmamasını, annelerin, babaların, eşlerin, çocukların, kardeşlerin, sevenlerin gözyaşlarını engellemek için gerçekten çok uğraştık, çok mücadele verdik ve vermeye devam edeceğiz. Fakat terör örgütü yeniden silaha, şiddete, baskıya, kan dökme yoluna baş vurarak bizim arzu ettiğimiz çözüm yolunu kapattı" dedi.
Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde, Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, YÖK Genel Kurul üyeleri ve üniversite rektörlerini kabul etti.
Erdoğan yaptığı konuşmada, 2. Viyana Kuşatması sırasında kendince "Osmanlı'ya ders vermek" isteyen Murat Giray Han'ın ihanetinin ve Bulgar Ordusu'nun Edirne'yi işgali sırasında, iç siyasi çekişmelerden kaynaklanan sebeplerle "Enver gireceğine Bulgar girsin" diyenlerin ihanetinin çok iyi bilindiğini belirtti.
Bugün de "Erdoğan kaybetsin de Türkiye ne olursa olsun" gibi bir akıl tutulmasına kapılanlar olduğunu ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Türkiye, PKK terörü, DHKP-C terörü, DEAŞ tehdidi, paralel devlet yapılanması ihaneti karşısında mücadele verirken böylesine küçük hesaplar peşinde koşanları şiddetle kınıyorum. Milletimiz, ülkenin huzuru ve refahı için eksiğiyle, fazlasıyla çalışanları da taş üstüne taş koymadığı, tek bir çivi çakmadığı halde sadece hizmet edenlere çelme takmanın peşinde olanları da görüyor. Şahsen ben, yaptığım her şeyin hesabını bu dünyada milletime, ebedi alemde Rabbime vermeye hazırım. Demokrasilerde bu hesaplaşmanın yeri ve zemini sandıktır, seçimlerdir" dedi.
Erdoğan, 1 Kasım'da seçimlerin yapılacağını hatırlatarak, "1 Kasım'da da milletimiz inanıyorum ki orada bütün bu olanların hesabını birilerine soracaktır. Diğer zamanlarda, hele terör gibi hayati bir meselede ihtiyacımız olan birliktir, beraberliktir. Bir kez daha altını çizerek ifade ediyorum Türkiye'nin iktidar partisi kadar muhalefet partilerine de ihtiyaçları vardır. Zira demokrasi, gücünü sadece iktidar partisinden almaz. Demokrasi, yani güçlü demokrasi gücünü aynı zamanda güçlü muhalefetten alır" diye konuştu.
"BU KENDİ ÜLKESİNE VE MİLLETİNE YABANCILAŞMA, İHANET SORUNUDUR"
"Türkiye'nin, kamuoyunun haber alma özgürlüğüne hizmet edecek medyaya da ihtiyacı var" ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Türkiye'nin her çeşit düşünceyi savunacak, analiz yapacak, kavram üretecek aydınlara da ihtiyacı var ama daha önemlisi Türkiye'nin birliğini, beraberliğini korumaya, geleceğini güvence altına almaya ihtiyacı var. Siyasi partiler de medya da aydınlar da milletimizin işte bu ortak beklentisine cevap verebildikleri, katkı sağlayabildikleri oranda anlamlıdır. Kendi milletine, onun değerlerine, tercihlerine ve gelecek hedeflerine düşmanlık eden partilerle, medyayla, aydınlarla katedebileceğimiz bir yol, yönelebileceğimiz bir menzil yoktur.
İlkesiz bir şekilde işine geldiğinde terör örgütüne destek veren, işine geldiğinde hükümeti, polisi, askeri suçlayan, işine geldiğinde kendi ülkesini yabancılara şikayet eden bir siyaset anlayışını kabul edemeyiz. dünyanın hiçbir yerinde ne siyasetçilerin ne medyanın ne de aydınların kendi ülkesinin, kendi devletinin aleyhinde yalanla, iftira ile çarpıtmayla gerçek dışı algılar oluşturarak çalışma hakkı yoktur. Bu demokrasi ve özgürlük meselesi değildir tam tersine bu kendi ülkesine ve milletine yabancılaşma, ihanet sorunudur."
"TÜRKİYE, BÖLÜCÜ TERÖR MESELESİNİ DE ALLAH'IN İZNİYLE ÇÖZECEKTİR"
Erdoğan, "Al bayrağa sarılı tabutlarını omuzlarımızda taşıyarak aziz bedenlerini toprağa verdiğimiz her şehidimizin acısı yüreğimizi yaksa da milletimiz müsterih olsun diyorum" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bugüne kadar nice badirelerin üstesinden gelmeyi başaran Türkiye'nin, bölücü terör meselesini de Allah'ın izniyle çözeceğini bildirdi.
Erdoğan, "Devlet çarkı biraz ağır işler ama bu çark bir dönmeye başladığında da önünde hiçbir gücün, hiçbir örgütün, hiçbir çetenin, hiçbir algı operasyonunun durabilmesi mümkün değildir, bunun da altını çiziyorum. Devletimiz askeriyle, polisiyle, istihbaratıyla bölücü terör örgütünün ve onun uzantılarının üzerine gidiyor. Şu ana kadar örgüte yurt içinde ve yurt dışında çok ciddi zararlar verildi. Son gelişmeler zaten biraz da onun paniğidir. Yapılan operasyonlarda örgütün verdiği kayıplar binlerle şu anda ifade ediliyor" diye konuştu.
Örgütün yurt içindeki yapılanması konusunda da önemli çalışmalar yürütüldüğüne değinen Erdoğan, "Güvenlik güçlerimizin ve adalet teşkilatımızın çalışmalarıyla bu yapı da çökertilecektir. Şehitlerimizin acıları yüreklerimizi dağladığı kadar, bize yürüttüğümüz mücadelede çok büyük bir güç de veriyor. Onların ruhlarının muazzep olmasına (azap çekmesine) asla izin vermedik, vermeyeceğiz. Vatandaşlarımızdan, sağduyularını, metanetlerini muhafaza etmelerini özellikle rica ediyorum" ifadesini kullandı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, verilen mücadelenin sadece ve sadece terörizme ve teröriste karşı olduğuna dikkati çekti.
Ekmeğinin peşinde olan, terörle, teröristle hiçbir ilişkisi olmayan herhangi bir vatandaşların zarar görmesinin kendilerini en az şehitler kadar üzüntüye boğacağını belirten Erdoğan, "Vatandaş olarak güvenlik güçlerimize yardımcı olarak, hukukun işlemesine katkı sağlayarak, tahriklere, provokasyonlara asla gelmeyerek üzerimize düşenleri yerine getirmiş oluruz diye düşünüyorum. Bunun dışındaki her yol ve yöntemin birliğimize, beraberliğimize, kardeşliğimize yönelik bir saldırı olduğunu asla unutmamalıyız" diye konuştu.
"ÇÖZÜM SÜRECİ'NDE NE YAZIK Kİ AÇILAN ELLER KARŞILIĞINI BULMADI"
Erdoğan, terör sorununun suhuletle çözülmesi için samimiyetle her yolu denediklerini bildirdi.
"Önce 'demokratik açılım' dedik, onu biraz daha ilerlettik, 'milli birlik ve kardeşlik' dedik onu da ilerlettik ve ardından 'Çözüm Süreci' dedik ve Çözüm Süreci'nde ne yazık ki açılan eller karşılığını bulmadı" diyen Erdoğan, şöyle devam etti:
"Bugüne kadar hemen tüm şehitlerimizin aileleriyle görüştüm, görüşmeye de devam ediyorum. Kendilerine taziyelerimi ilettim. Onların hissiyatlarını, acılarını çok yakından biliyorum. İşte bu acıların yaşanmasını, annelerin, babaların, eşlerin, çocukların, kardeşlerin, sevenlerin gözyaşlarını engellemek için gerçekten çok uğraştık, çok mücadele verdik ve vermeye devam edeceğiz. Fakat terör örgütü yeniden silaha, şiddete, baskıya, kan dökme yoluna baş vurarak bizim arzu ettiğimiz çözüm yolunu kapattı. Geldiğimiz noktada artık elinde silahı, molotofu, yüzünde maskesi olan herkes, hukukun ve güvenlik güçlerimizin mukabelesini, milletimizin buğzunu (nefretini) ziyadesiyle hak ediyor demektir. Elinde molotof varsa bu bir silahtır. Dolayısıyla güvenlik güçlerimize silah kullanma yetkisini verir. Bu yasanın gereğidir."
Erdoğan, bu saatten sonra devletin ve milletin razı olabileceği tek çözümün terör örgütünün tüm faaliyetlerine son verip silahlarını bırakması olduğunu ifade etti.
Dünyanın her yerinde silahlı bir güce sahip olma ve gerektiğinde bunu kullanma yetkisine sahip tek kurumun devlet olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Devletin güvenlik güçleridir. Terör örgütü silahları ya devlete teslim edecek ya da üzerine beton dökülüp bir daha kullanılamaz hale getirilecektir. Artık bunun dışında konuşulacak, görüşülecek, tartışılacak hiçbir şey yoktur. Devlet de millet de bu meselede üzerine düşeni ziyadesiyle yapmıştır, gereken sabrı ve fedakarlığı göstermiştir" dedi.
"Silahların gömülmesi, terörün durması, ülkenin yeniden huzur iklimine kavuşması konusunda somut adım atacak olan terör örgütüdür" ifadesini kullanan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Terör örgütünün silah bırakması konusunda en büyük görev bölgede yaşayan halkımıza düşüyor. Geçtiğimiz günlerde Şemdinli'de olduğu gibi bölge insanı terör örgütüne karşı tavır koyar, devletin ve güvenlik güçlerimizin yanında yer alırsa bu mesele süratle çözüm yoluna girer. Buradan bir kez daha ifade ediyorum; çatışmaları başlatan, süreci bitiren, sabote eden terör örgütü ve onun uzantısı olan siyasilerdir. Örgüt bunu kendi açıklamalarıyla, üstlendiği eylemlerle açıkça ifade etmiştir. Ceylanpınar'da evlerinde uyuyan polislerimizi alçakça kurşunlayarak şehit eden örgütün ta kendisidir. 'Kaza var' diyerek çağırdıkları trafik polislerini, 'olay var' diye, 'yangın var' diye çağırdıkları karakol polislerini hunharca şehit eden örgütün ta kendisidir. Hastanenin acil servisinde nöbet tutan polisi kurşunlayarak şehit eden örgütün ta kendisidir.
Karakollara, emniyet müdürlüklerine, lojmanlara, kamu binalarına fütursuzca saldıran, ambulanslara saldıran, silahla tarayan, bomba atan, roket atan örgütün ta kendisidir. Cami dinlemeyen, okul dinlemeyen, nitekim az önce rektörümüzün de ifade ettiği gibi üniversitelerimize, fakültelerimize varıncaya kadar bu adımları atanlar terör örgütünün ta kendisidir. Patlattığı bombalarla, rastgele açtığı ateşlerle masum çocukları, kadınları, otomobil sürücülerini katleden örgütün ta kendisidir. Yolları mayınlayan, kazan, kapatan, halkın günlük hayatını cehenneme çeviren örgütün ta kendisidir. Yollardaki kamyonları, otomobilleri ateşe veren, trafoları, telefon şebekelerini havaya uçuran örgütün ta kendisidir. Eylemler sebebiyle bölgede ticareti, turizmi, tarımı, hayvancılığı durma noktasına getiren, insanların ekmeğine kan doğrayan örgütün ta kendisidir."