Güncelleme Tarihi:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi 2014-2015 akademik yılı açılış törenindeki konuşmasında, Türkiye'nin artık eski Türkiye olmadığını söyledi. Türkiye'nin üzerinde ameliyat, operasyon yapılacak bir ülke olmadığını da vurgulayan Erdoğan, "Türkiye terör örgütlerinin, sokak serserilerinin gösterileriyle istikametini değiştirecek bir ülke hiç değil. Uluslararası odakların maşası olarak Kobani bahanesiyle polisimize, askerimize, kamu ve özel mülke saldıran her kim olursa olsun, misliyle karşılığını alır, bundan sonra daha da sert olarak alacaktır, bunu da bilmenizi istiyorum" dedi.
Erdoğan, şöyle devam etti:
"Burası muz cumhuriyeti değil, dışarıdan talimat alacaksın gelip burada huzuru bozmaya kalkışacaksın, bizim huzurumuz bozulmaz ama bunu yapanların da onların maşalarının da huzuru çok kötü bozulacak. Egemenliğimize, bayrağımıza, gördüğünüz gibi, birçok yerde Atatürk büstlerini kırdılar, yıktılar, toprağımıza en önemlisi de kardeşliğimize ve birliğimize yönelik hiçbir saldırı bütün bunların karşısında asla müsamahakar davranmayız. Şunu da buradan açık açık ifade ediyorum; sokaktaki bu teröristlerin, şımarık serserilerin Kürt kardeşlerimizle, Kürt vatandaşlarımızla uzaktan yakından ilgisi yoktur. Bu sokak serserilerine bakıp, tüm Kürt kardeşlerimizi itham etmek, insanen, vicdanen ve imanen yanlıştır. Bakın bir kaç gündür çok önemli bir nokta gözden kaçırılıyor, bu vandallar, bu yağmacılar kimlere saldırıyor? Sakallı vatandaşlarımıza, başörtülü kardeşlerimize, hatta Suriye'den, Suudi Arabistan'dan gelmiş sakallı misafirlere, başörtülü kadınlara... Kürtçe bilmiyorsa yandı. Kutsal ve İslami değerlerimize saldırıyorlar. Benim Kürt kardeşim, Kürt vatandaşım böyle bir alçaklığa asla prim vermez, bu hainlerin yanında asla durmaz."
"PKK terör örgütü 30 yıl boyunca bizim topraklarımızla birlikte, bu toprakların kutsal değerlerine saldırdı. İşte bugün de gerçek yüzünü bir kez daha ortaya koyuyor, İslami değerleri hedef alıyor" diyen Erdoğan, bunları geçmiş yıllarda Türkiye'de çok kez gördüklerini anlattı. Sakal bırakanın, selam verenin, başörtüsü takanın "gerici, yobaz" diye yaftalandığını aktaran Erdoğan, bu kişilerin birçok imkandan da mahrum bırakıldığını vurguladı.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"İşte şu anda da PKK ve onun kuklası olan siyasi parti, Kürt kardeşlerimden, selam verene, namaz kılana, sakal bırakana, başörtüsü takana hiçbir irtibatı olmadığı halde, IŞİD'çi muamelesi yapıp, alçakça linç ediyor. Sizin IŞİD'ten ne farkınız var, o da terörist, sen de teröristsin. 'Seninki olursa iyi terörist, onun ki olursa kötü terörist.' Böyle bir mantık yok. Terörün ve teröristin hepsi kötüdür. Terörden bugüne kadar en fazla zararı gören, aslında Kürt kardeşlerimiz oldu. Şu anda sahnelenen terörden zarar gören yine Kürt kardeşlerimiz. İnanıyorum ki bu olayların ardından Kürt vatandaşlarımız, siyasetçi görünümündeki kan tüccarlarıyla aralarına bir mesafe koyacaklardır. Geçmişte siz Diyarbakır'ın ötesinde ki orada da bir askeri havalimanı vardı, Ağrı'da, Muş'ta, Kars'ta, Iğdır'da, Şırnak'ta havalimanı duydunuz mu? Doğru düzgün bölünmüş yol duydunuz mu? Üniversite duydunuz mu? Biz bunların hepsini
yaptık. Şimdi soruyorum; biz yanlış mı yaptık? Biz bu havalimanlarını, okulları, yolları, hastaneleri yaparken yanlış mı yaptık? Tek derdimiz vardı, orada da bizim vatandaşlarımız var, onlara da hizmet götürmek bizim görevimiz diye onun için yaptık. Bütün buralar, 780 bin kilometrekare Türkiye'dir."
"HAKKARİLİ KARDEŞİMİN DE HAKKIDIR"
Hakkari'de 2013 yılı sonu itibariyle havalimanını bitirmeyi planladıklarını ancak bitiremediklerini anlatan Erdoğan, durmadan iş makinalarının yakıldığını, müteahhidin tehdit edildiğini dile getirdi. Erdoğan, "Bakın hala bitiremedik. Düşünün biz Hakkari'ye bile, Yüksekova'ya aynı şekilde havalimanı yapıyoruz. Neden? Çünkü orası vatan topraklarıdır. En uçta bile olsa Hakkarili kardeşimin de uçakla gitmek gelmek hakkıdır diye bunları yaptık, ayrımcılık yok. Bunlar ama bütün bunları anlamakta... maalesef hiç işlerine gelmiyor, anlamak da istemiyorlar" diye konuştu. Bütün bunlarla birlikte, biri Yüksekova, diğeri de Hakkari merkez olmak üzere iki lüks hastane yaptıklarını da vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
"Yüzellişer yataklı iki lüks hastane. Bizzat açılışlarını gidip yaptım, o zaman başbakandım. Çok enteresan, Yüksekova'da halkı tehdit ettiler, halk oraya gelemedi. Hasta ziyareti yapıyorum, yanıma genç hanım doktorlardan bir tanesi geldi. 'Başbakanım tehdit altındayız' dedi. 'Ne istiyorsunuz' diye sordum, 'ne olur bizi şehir içinden kurtarın, bize burada bir kampüs ve kampüsün içerisinde lojmanlar yapın ki biz hiç olmazsa, evimizden hemen hastaneye, hastaneden evimize geçelim.' Hemen bir karar aldık, dedik ki; 'doktorların, hemşirelerin hepsinin lojmanlarını kampüs haline getireceğiz, oraları yapacağız.' Yaptık. Aynı şeyi öğretmenlerimize uyguladık, emniyet mensuplarımıza başlamıştık, o devam ediyor. Zaten askerin bu noktada lojmanları var, o devam ediyor. Şu yapılanı görüyor musunuz. Yani, ülkenin kendisine hizmet veren doktorunu dahi tehdit ediyorlar. Hele hele, bir polis kardeşimizin hanımı hamile, yanıma sokuldu, arabaya biniyorum. Baktım gözleri yaşlı, 'Başbakanım dün gece burada olaylar vardı, siz geleceksiniz diye burada olaylar meydana geldi, beyim de görevdeydi, beni evimde taciz ettiler' dedi. Bunlar hangi yüzle bu milletin karşısına çıkıp da siyaset yapıyorlar. Bunların siyasi temsilcileri hala 'özgürlük' diyorlar, hala 'barış' diyorlar. Bunun neresinde barış, neresinde özgürlük var, soruyorum sizlere?"
"KARANLIK GÖLGELERİ DÜŞMEMELİ"
Erdoğan, bazılarının üniversiteleri karıştırmak istediğine işaret ederek, bunlara karşı duyarlı olmak gerektiğini dile getirdi. Bu noktada hocalara olduğu kadar öğrencilere de çok önemli görevler düştüğünü ifade eden Erdoğan, şunları söyledi:
"Bu barışa onların bu karanlık gölgesi düşmemeli. Okul yakmak ne demek? Doğudaki, güneydoğudaki okuyamazsın demek. Hastane yakmak, ambulans, kan aracı yakmak ne demek? Doğudaki, güneydoğudaki vatandaş eskiden olduğu gibi sağlık hizmetlerinden mahrum kalsın, hatta ölsün demek. Diyarbakır zindanlarında işkence yapanların, faili meçhullerin faillerinin hissiyatı neyse, inanın bu terör örgütünün de bu siyasi partinin de hissiyatı aynı."
"Ne yazık ki zarar gören her seferinde Kürt vatandaşlarımız oluyor" diyen Erdoğan, onun için çözüm sürecini bu sabotajlara rağmen kararlıkla sürdüreceklerini anlattı. Erdoğan, "Kürt kardeşlerimizi terörün baskısından, zulmünden ve cinayetlerinden kurtarmak için bu sürece sahip çıkacağız. Üniversitelerimizden, özellikle de hocalarımızdan benim bir ricam var; öğrencilerin yaşanan olayları iyi analiz edebilmeleri sizlerin elinde. Hadiselerin arkasındaki asıl sahipleri görebilmeleri sizlerin elinde. Irkçılıktan, nefret suçlarından uzak durabilmeleri, tahrikler karşısında uyanık olabilmeleri inanıyorum ki sağduyulu olabilmeleri sizlerin elinde. Bunu başaracağınıza gönülden inanıyorum."
"KÖPEĞE O İSMİ NİYE VERİYOR"
Osmanlı belgelerinin çürümesini istemediklerini, bu nedenle de Kağıthane'de Osmanlı Milli Arşiv Sitesi'nin inşa edildiğini dile getiren Erdoğan, dijital ortamda Osmanlı belgelerinin kaliteli ve modern bir şekilde saklandığını ifade etti. "Bundan sonra çok daha farklı bir şekilde bu mesafeyi almamız, adımları atmamız gerekiyor" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'den, İngiltere'den, Fransa ve Almanya'dan sadece askerler ve tüccarlar değil, aynı zamanda akademisyenlerin de bölge üzerinde çalışmalar yaptığını, Türkiye'deki akademisyenlerin ise bölgeye bile gitmeden sadece İstanbul'da çalışarak dahi önemli eserler çıkarabilecekken, bunu yapamadığını söyledi. Yaklaşık 100 yıldır, "Araplar bizi sırtımızdan vurdu" dendiğini, sokakta dolaşan köpeklerin "Arap, Arap" diye çağrıldığını anlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti:
"Köpeğe o ismi niye veriyor? Hep bağları koparmak. Ortadoğu'yu hep karanlık, hep bataklık olarak gördük, gösterdiler. Aslında niçin oraların sevki, idaresinde biz önemli rol oynamadık? Biz büyük bir devlettik, o zaman büyük olaylara talip olmaya mecburduk. Bu ülkenin yaklaşık 100 yaşındaki bir siyasi partisi dahi, bugün bile çıkıp Ortadoğu'yu 'bataklık' olarak tanımlayabiliyor. Çünkü Birinci Dünya Savaşı'nın Türkiye'ye çizdiği sınırlardan biri de, bu dildir. Bunun çok önemle kavranması lazım. Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Türkiye'de statükoya, Ortadoğu'ya sırtını dönme vazifesi verilmiştir ve statüko da sorgusuz sualsiz bu vazifeyi taşımıştır. Bunu iyi yakalamamız lazım. Aradan 100 yıl geçti, hala bu vazifeyi taşıyanlar var. Hala Ortadoğu'ya bataklık diyenler, hala 'Türkiye yüzünü sadece Batı'ya dönsün, Ortadoğu'ya da tam olarak sırtını dönsün' diyenler var.
Gazi Mustafa Kemal ve arkadaşları öncülüğünde 1923'te yeni bir cumhuriyet kurulmuşken, Gazi Mustafa Kemal tarafından bu millete sürekli özgüven aşılanmışken, birileri maalesef hala Birinci Dünya Savaşı yenilgisinin ezikliğini üzerinde taşıyor. Artık zihinlerde üretilen bu yapay sınırları aşmak zorundayız. Geçmişimizle çok cesur bir şekilde tanışmak, yüzleşmek, geçmişimizi çok cesur ve özgüvenli şekilde analiz etmek zorundayız. Birinci Dünya Savaşı'nı bilmeyen bugünü anlayamaz. Türkiye'nin misyonunu ve vizyonunu asla anlayamaz."
"Gençliğimiz ile geçmişimiz arasındaki o karanlık dönemi ortadan kaldıralım, aydınlatalım ve nasıl bir millet, nasıl devlet olduğumuzu tüm dünyaya bir kez daha gösterelim" diyen Erdoğan, üniversitelerden bu mesele üzerinde çalışmalarını istedi. Binlerce kilometre uzaktaki ülkelerin Afganistan'a, Irak'a, Suriye'ye neden geldikleri üzerinde durulması, düşünülmesi gerektiğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Çok iddialı söylüyorum, eğer bu bölgenin tarihi yazılacaksa bunu Türkiye'deki tarihçilerden daha iyi hiç kimse yazamaz. Bu bölgenin romanı, hikayesi yazılacaksa, filmi yapılacaksa bunu bu ülkenin yazarlarından, yönetmenlerinden daha iyi hiç kimse yapamaz. Bu bölge üzerine Türkiye'nin analistlerinden, uzmanlarından daha iyi hiç kimse analiz yapamaz. Uluslararası politikasını hiç kimse bizden daha iyi anlatamaz" değerlendirmesini yaptı. Türkiye'nin Suriye ve Irak ile yaklaşık bin 295 kilometre sınırı olduğunu hatırlatan Erdoğan, şöyle konuştu:
"Yüz yıldır Irak'a, Suriye'ye her milletten her ülkeden insan geldi, buralarda ticari faaliyette bulundu ama bizde hükümetler pompalanan o korku ve tehdit nedeniyle sırtlarını döndüler. İşte şu anda orada yaşanan hadiseler doğrudan doğruya bizim ülkemizi de etkiliyor. Kimi zaman insan göçü kimi zaman sınır güvenliği kimi zaman terör tehdidi açısından etkiliyor. Sınırlar öyle çizilmiş ki köyler ikiye ayrılmış, akrabalar birbirinden koparılmış, sınırın öte yanında bir köy yanarken bu tarafın seyretmesi asla mümkün değil. Bunu sadece bugünlerde gündemde olan Kobani için söylemiyorum, Halep'te, Şam'da Arap vatandaşlarımızın akrabaları var. Lazkiye'de, Musul'da, Kerkük'te Türkmen vatandaşlarımızın akrabaları var. Erbil'de, Kobani'de Kürt vatandaşlarımızın akrabaları var. Ezidi, Süryani vatandaşlarımızın oralarda akrabaları var. Bu şehirler yanarken biz sırtımızı mı döneceğiz? Bu şehirler yanarken, 'Ortadoğu bataklıktır' şeklinde cahilce ve insanlık dışı tanımlar yapıp ilgisiz mi kalacağız? Onlarca yıl, 'Ortadoğu bataklıktır, Araplar bizi sırtımızdan vuruldu' denildi, Kürtler asimile edilmek istendi, Araplar, Ermeniler, Rumlar yok sayıldı ama Türkiye o zaman büyük devlet, kucaklayıcı, şefkatli devlet olamadı. Ne acıdır ki şu anda 'Ortadoğu bataklıktır' diyenler, Ortadoğu'yu bir bataklığa çevirmek isteyen Şam rejimine karşı sonsuz muhabbet besliyorlar. Muhabbetiniz bol olsun."
"KOBANİ BAHANEDİR"
Türkiye'ye "IŞİD'e destek verdiği" iftirası atıldığını, bu iftirayla Türkiye Cumhuriyeti'nin yaralanmak istendiğini kaydeden Erdoğan, "Kendi ülkesi aleyhine uluslararası kampanyaların sözcülüğünü yapanlar, IŞİD'i besleyen, büyüten Şam rejimine karşı en küçük bir söz söyleyemiyorlar" ifadesini kullandı. Bugün yaşanan olayları, "Yüz yıl önce Birinci Dünya Savaşı'nın tohumlarını ektiği sorunların tezahürü" olarak niteleyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Kobani tamamen bahanedir. Asıl amaç Türkiye'yi dize getirme, Türkiye'ye boyun eğdirme, Türkiye'ye istikamet çizme gayretidir. 'Türkiye'nin ekonomisi büyüdü, çok büyüdü, yıpratalım... Türkiye'nin demokrasisi çok gelişti, geriletelim... Türkiye çok hızlı büyüyor, güçleniyor, bunu durduralım...' İşte bunu yapmak istiyorlar ve ne acıdır ki bunu yaparken Türkiye içindeki piyonlarını kullanıyorlar. Bölgedeki kanlı terör örgütlerini, bu terör örgütlerinin emrindeki siyasi yapıları, kandırılmış, istismar edilmiş gençleri, çocukları kullanıyorlar. Pensilvanya gibi ihanet şebekelerini kullanıyorlar. Yine acıdır ki Türkiye içindeki ana muhalefeti, muhalefeti, bazı medya kuruluşlarını, işte bu kirli amaç uğruna harekete geçirebiliyorlar. Türkiye'yi gerçeğe tamamen aykırı olarak, teröre destek veren bir ülke gibi göstermek ancak ve ancak Türkiye düşmanlarının yapacağı iştir ama bunu burada medya ya da siyasi partiler de yapabiliyor. Hatta paralel yapının zehriyle uyuşmuş bazı yargı mensupları, bazı emniyet mensupları bu ihanet girişiminin içinde yer alıp, Türkmenler'e yardım götüren MİT tırlarının önünü kesip, bu Türkiye düşmanı çevrelere yalan servis yapabiliyor."
Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi'nin akademik yıl açılış törenine Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Ayşenur İslam, Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, Gençlik ve Spor Bakanı Akif Çağatay Kılıç, Gümrük ve Ticaret Bakanı Nurettin Canikli, Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu, Ulaştırma Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Lütfi Elvan, öğretim üyeleri, öğrenciler ve davetliler katıldı. Konuşmaların ardından Rektör Prof. Dr. Hüseyin Karaman tarafından Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyesi tarafından hat sanatıyla yapılan tablo hediye edildi.