Güncelleme Tarihi:
Yazar Cevdet Aşkın 2012 yılında gazetecilikten emekli oldu. Daha sonra İstanbul Üniversitesi’nde yüksek lisans çalışmalarını sürdürdü. Aşkın meslek hayatının son 5 yılında ‘Kuzey Irak Güncesi’ isimli köşesindeki yazılarıyla Kürt sorununu inceledi, çeşitli televizyon programlarında yorum yaptı. Aşkın bu ay Epos Yayınları’ndan çıkan Dezenformasyon isimli kitabında çözüm süreci algısının kamuoyunda nasıl yaratıldığını inceledi. 2013 yılının ocak ayından ekim ayına kadar 16 gazetenin birinci sayfalarında çözüm süreci haberlerinin nasıl yer verildiğini ve medya-çatışma ortamı ilişkisini dezenformasyon kapsamında ele adı.
Kitabınızı okuyan insanların aklında ‘okuduğumuz hiçbir bilgiye güvenmeyelim mi?’ gibi bir soru oluşacaktır? Bu görüşe katılır mısınız?
Okuduğunuz her şeye inanmamak gibi bir şey yok. Fakat hangi kaynaklardan beslendiğiniz önemli. Okuduğumuz her şey manipülatif değil. Fakat çatışma, şiddet ortamlarında aktarılan bilgilere temkinli yaklaşmak gerekiyor. Bilgileri okur olarak bir süzgeçten geçirmek ve değişik kaynaklardan karşılaştırarak analiz etmek gerek. Sadece büyük medya kuruluşlarına yansıyanlarla yetinilmemeli.
Bilgiyi takip etmek anlamında sosyal medyaya nasıl yaklaşmak gerekiyor?
Bilgiye en rahat ulaştığımız şu çağda aşırı enformasyon arasında doğru bilgiyi bulamakta zorlanıyoruz. Twitter’da okuduğunuz her şey doğru değil bunu bilmelisiniz. Fakat güvendiğiniz bir hesaptan verilen bilgilerin söylediklerini dikkate alabilirsiniz.
Türkiye 24 Temmuz’daki Suruç katliamından sonra bir çatışma sürecine girdi. Güneydoğu’dan acı haberler eksik olmuyor? Süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle şunu söylemek istiyorum. “Çözüm” süreci aslında hem hükümet tarafının hem Kürt tarafının çözüm, aşamalar, barış, çekilme gibi sözcükleri ortak olarak kullandıkları ama bunların içeriğini kendi siyasal pozisyonlarına uygun olarak farklı biçimde doldurdukları ve dolayısıyla kamuoyunda sorun çözülüyormuş algısının yaratıldığı bir süreçti. Dolayısıyla ortada iki tarafın üzerinde hem fikir olduğu bir ajanda üzerinde görüşmelerin yürütülmesi söz konusu değildi. Hükümet tarafı sağlanan çatışmasızlık ve huzur ortamında önündeki üç seçimin garantilenmesi hesabına girmişti. Kürt tarafı ise bu süreci hükümeti Kürt sorunun çözümüne doğru adımlar atmaya zorlamanın bir aracı olarak görüyordu. Sonucunda siyasal düzeyi yüksek deneyimli insanlar da dahil olmak üzere kamuoyunda sanki sorun çözülüyormuş algısı oluşturuldu. Ben o dönemde yani 2013 Ocak ayından itibaren katıldığım programlarda veya yapılan söyleşilerde bu duruma dikkat çekmiştim. Kimileri bana o çizgide analiz yapmamın Türkiye’ye ne sağlayacağını sormuştu. Ancak ben aldatılan bir toplumun öfkesinin, infialinin ve bunun sonucu ortaya çıkan şiddetin boyutlarının çok büyük olacağını ve geçmiştekilerine benzemeyeceğini hissediyordum. Nitekim 24 Temmuz Suruç bombasından sonra yaşananlar bize bunun doğru olduğunu gösterdi. Ve bugün şiddet benzeri görülmemiş bir boyutta sadece kırsal bölgeleri değil Güneydoğu Anadolu’nun ilçe ve şehirlerini kapsar hale geldi.
‘Aldatılan bir toplumdan’ kastınızı biraz açabilir misiniz?..
Hükümet de Kürt tarafı da bu süreçten elbette kazanım sağladılar. AK Parti çözüm süreci olarak sunulan dönem boyunca seçimlerde son seçim haricinde mutlak bir başarı kazandı. Kürt tarafı için ise Öcalan’ın mesajının bile 2013 Nevruz’unda okunulabilmesi önemlidir. Bu süreci bir pastaya benzetebiliriz. 2013 yılının başından 2013’ün Ekim ayına kadar yapılan yayınlarda ve açıklamalarda ‘PKK’nın çekilme takvimine kadar’ sürecin son aşamasında olduğu vurgulandı. Sanki bir pasta hazırdı pişirilmişti sadece üzerine çileğini koyması kalmıştı. Halbuki ortada pasta falan yoktu. Bu ülkenin eli kalem tutan ülkenin gerçeklerini bilen insanları bile barışa çok ama çok yakın olduğumuzu düşünüyordu. Fakat her iki tarafın arasında sahici bir çözüm süreci hiçbir zaman söz konusu olmamıştı. Çözüm süreci diye bir şey yoktu. Sadece böyle bir algı oluşturulmuştu hepsi bu.
Peki ya çatışmasızlık dönemiyle ilgili neler söyleyeceksiniz. Örneğin devlet burada operasyon yetkisini askerden alıp valilere vererek bir adım atmadı mı?
Bunlar o dönem için gerekli olan ‘çözüm oluyor’ algısını inşa etmek ve sürekli olarak yeniden üretmek için zorunlu ve asgari şartlardır. Süreci derinleştirmeye yönelik olduğundan söz edilemez.
Bakınız oradaki metinleri karşılaştırın ne hükümet tarafının Kürt tarafının metinleri ile hükümetin metinleri farklı farklıdır. Mesajları iyi okursanız herkesin süreçten kendine göre bir şeyler anladığını göreceksiniz.
Bölgeden gelen çatışma haberleri AK Parti ve HDP’nin oylarına nasıl yansıyacak?
Ben AK Parti’nin seçimlerden bir miktar daha oy kaybederek çıkacağını düşünüyorum. İktidardaki parti toplumdaki her şeyden sorumludur. Bugünkü ağır çatışma koşulları ve yitip giden canlar hükümetin hanesine eksi olarak yazılacağı kesindir. Hükümet bu çatışmalı ortamın faturasını HDP’ye çıkarma hesabı tutacak gibi görünmüyor. Dolayısıyla HDP’nin oylarını koruyacağını düşünüyorum.
Peki CHP ve MHP’yi bu şiddet döneminde nasıl değerlendiriyorsunuz?
CHP bu süreç boyunca iyi bir siyaset izledi. Kılıçdaroğlu çatışma sürecinde sağlıklı açıklamalar yaptı. En son Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik olarak ‘Sorunu bitir 400 vekili ben tamamlayacağım’ çıkışı da önemli. Fakat bu siyaset CHP oylarını çok artırmaz. Sadece prestijini güçlendirir. Diğer partilerin tabanı bu açıklamalardan dolayı siyasi eğilimlerini değiştirmeyeceklerdir. MHP ise siyasal programını geçmişten beri bir hasım üzerine inşa eden bir partidir. Dolayısıyla 7 Haziran seçimlerinden sonraki süreçte HDP’yi dışlayan tutumu nedeni de budur. Çünkü MHP aksi şekilde hareket etmiş olsa kendi tabanını korumakta çok zorlanırdı. Dolayısıyla MHP’nin tutumu, partinin kendi doğasından kaynaklanan kendi açısından zorunlu bir tutumdur.
CEVDET AŞKIN KİMDİR?
İşletme ve uluslararası ilişkiler alanında lisans, gazetecilik alanında yüksek lisans yapan Aşkın çeşitli gazetelerde çalıştıktan sonra 1 Eylül 2012 tarihinde Radikal Gazetesi’nden emekli oldu. 56 yaşındaki Aşkın aktif gazetecilik mesleğinin son 5 yılında “Kuzey Irak Güncesi” köşesinde Kürt sorunu ve PKK üzerine yazılar kaleme aldı. Aynı dönemde ve sonrasında çeşitli televizyonlarda ve konuyla ilgili yapılan programlarda güncel gelişmeleri yorumladı.
DEZENFORMASYON
Epos Yayınları’ndan çıkan Dezenformasyon küreselleşme sürecinde uluslararası haber ajanslarının rolünü, devlet-medya ilişkisini ve 2013 yılının başından 2013 Ekim ayına kadar çözüm sürecinin medyadaki izdüşümünü inceliyor. Savaş dönemlerinde enformasyon edinmenin zorluğuna da değinen Dezenformasyon medya-okur ilişkisini de eleştirel bir dille sorguluyor.