Güncelleme Tarihi:
EMEL ARMUTÇU'NUN DİĞER YAZILARI İÇİN TIKLAYIN...
Dün gazete sayfalarına sadece iki örneği yansıdı:
Hollanda'da yaşayan Erol Peşter, kendisinden ayrı olarak Almanya'da yaşayan ve boşanmak isteyen eşi Rukiye Peşter'i ve 18 yaşındaki kızını öldürdü.
İstanbul'da ise kendisini terk ederek kocasına dönen üç çocuk annesi eski sevgilisinin evini basan Faruk Aydın, hem sevgilisi Şemsi Şimşek'i hem de oğlu Emre'yi öldürdü, kızı Ayşegül'ü yaraladı. Kendisi de intihar etti.
Dediğim gibi, sadece iki örnek. Oysa yüzlercesi var. Gazete sayfaları her gün karısını/sevgilisini öldüren ve bunu da kıskandığı, aldatıldığından "şüphelendiği", terkedilmeyi kabul edemediği, başkasına yar edemeyeceği gibi gerekçelerle yaptığını söyleyen kocalarla/sevgililerle doluyor.
İstisnasız hepsi çok seviyorlar, öldürdüklerini. Yani öldüresiye seviyorlar. Öldürecek kadar seviyorlar. Sevdikleri için öldürüyorlar.
Ama öyle seviyorlar ki bıçak darbelerinde bile bir "tutku" seziliyor; öldürmek için gazeteci deyimiyle "delik deşik" ediyorlar. Çoğu zaman bıçağı kaç kez sapladıklarını hatırlamayacak kadar çok bıçaklıyorlar (Ama gazeteciler onlar için sayıyor; haberlerde bıçak darbesi rakamı rakamına veriliyor genellikle; 90 darbe, 28 darbe gibi).
***
Hepsi de çok sevdiklerini söylüyor.
Buna en şahika örnek; Ömer Özgül'ün eşi Neslihan'ı bıçaklayarak öldürdükten sonra savcıyı araması ve teslim olmak için şu şartı koşması: Önce eşimin alnından öpeceğim! Kaç darbe olduğunu hatırlamayacak kadar çok bıçaklayarak öldürdüğü eşini, morgda ağlayarak ziyaret eden ve alnından öpen Özgül, polise sonra teslim oluyor.
Emniyet ve Adliye'nin, bu tür cinayetlerde gereğinden fazla hoşgörülü bir tavrı var. "Adam namusu için öldürmüş" diyorlar. Bu yaklaşım, cinayeti, zaten önemli bir kısmı böyle düşünen toplumun gözünde meşru kılıyor: Namussuz kadın öldürülür!
Kadın namussuz ne yapmış, sahiden yapmış mı, yoksa kocanın ve çevrenin paranoyası mı, kimse soruşturmadan adama "kader kurbanı" gözüyle bakmaya başlıyor. Peki sahiden başka biriyle ilişkisi varsa bile öldürülmeli mi, sorusuna sıra bile gelmiyor.
Bu anlayış, Türk Hukuku'na, ceza yasasına, verilen cezalara da yansıdı bugüne kadar, hala da yansıyor. Tüm tartışmalara ve karşı çıkmalara rağmen Ceza Yasası'ndan inatla çıkarılmayan "haksız tahrik" maddesi işte tam bu "kader kurbanları" için.
Çünkü değiştirilen Ceza Yasası'nda artık "töre" cinayetlerine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesi öngörülürken, iş "namus"la ilgili olunca, yani "namusumu temizlemek için" savunması yapılınca, haksız tahrik maddesi devreye giriyor ve ceza inanılmaz oranda düşüyor. Bu maddeden yararlanıp kızkardeşlerini, ablalarını, karılarını öldürüp iki yıldan az ceza yatacak kişilerin sayısı hiç az değil.
***
Geçtiğimiz yaz Diyarbakır Barosu Kadın Hakları Danışma ve Uygulama Merkezi Başkanı Avukat Meral Danış Beştaş beş yıllık sayıları vermişti: Namus adına öldürülenlerin çoğu kadındı incelediği davalarda. 59 davanın 46'sında cinayetlerin "haksız tahrikin etkisi altında işlendiği" kabul edilmişti. Cinayet nedenleriyse, başka erkeklerle gezme veya sadece görülme, tecavüze uğrama, kötü yola düşme ve eşini aldatma "iddiaları"ydı.
Geçenlerde Ankara'da bir mahkeme, eşinin üzerinde sigara söndürerek, ısırarak ve paslı, çivili sopayla döverek işkenceyle öldürmekten yargılanan kocaya, bütün bunları yaptıktan sonra "hastaneye gönderdiği" gerekçesiyle indirim uyguladı. Cezasını ağırlaştırılmış müebbet hapisten "iyi hal"ini de gözönüne alarak müebbet hapis cezasına çevirdi.
Sanık ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alsaydı ömür boyu hapis yatacaktı, şimdi 20 yıl yatacak. Tabii o arada bir af çıkmazsa... Onun da "işkence ve cinayet" gerekçesi, karısının kendisini terketmesiydi.
O da eşini çok sevdiğini söyledi mahkemede.
***
Bütün bu sevgililere, nişanlılara, kocalara, "bizi sevmeyin" demenin bir çaresi var mı? Yok herhalde. Çünkü sevdiklerinde bunu yapıyorlarsa, sevmediklerinde kimbilir neler olur, diye düşünüyor insan.
Ama ya onları hoş gören hukuk anlayışına ne demeli?
Avukat Beştaş, yukarıdaki sayıları verdiği açıklamasında, "Yargıçların tavrı hemen değişmeli. Çünkü uygulamalar cinayetlere davet çıkarıyor" da demişti.
Ben de şunu hatırlatmak istiyorum:
Şu namus bahanesiyle işlendiği iddia edilen davalarda "haksız tahrik" maddesinin kullanılmasından kurtulalım ve namus cinayetleriyle, töre cinayetlerini birbirinden ayırmayalım.
Unutmamalı, ikisinin hiçbir farkı yok; özde tamamen aynılar. İkisi de kadının yaptıklarını beğenmeyen ve onu kontrol altına almak isteyen erkekler tarafından işleniyor, kimi mini etek giydi diye, kimi bir erkekle gördü diye, kimi sevdiğine kaçtı diye, kimi sadece radyodan şarkı isteğinde bulundu diye...
Sadece biri daha çok Türkiye'nin doğusunda işleniyor, adına "töre cinayeti" deniyor. Biri daha çok Türkiye'nin batısında işleniyor, adına "namus cinayeti" deniyor. (Kıskançlık cinayeti de denebiliyor bunlara ve bunlar da hoşgörü kapsamında)
Bir de Avrupa'dakiler var: Tutku cinayeti! Emin olun, doğuyla, batıyla, gelişmişlikle, geri kalmışlıkla çok alakası yok, hepsi aynı şey!