Umut Çerkez, Didem Roman, Meryem Laz, Lorin Kürt,
ikizler Linda ve Lusin Ermeni, Berfin Alevi. Ortak yanları atalarının Çanakkale Savaşı’nda omuz omuza çarpışmış olmaları. Bu topraklarda birlikte yaşama gücünü bu ruhtan alıyorlar, ne yaman çelişkidir ki şimdi aynı dertten yakınıyorlar: Ötekileştirilmekten. Biri diğerini öteki diye algılıyor çünkü.
“Çoğul ‘KİM’liklerimiz” belgeselinin ana teması da bu. Yönetmen Kerim Bora herkesin ötekileştirme noktası olduğunu belirterek başlıyor anlatmaya:
“Türkiye’de sosyolojik kutular içinde büyüyoruz. Ailemiz ve çevremizdeki fotoğraf, Türkiye’yi çok fazla anlatmıyor. Çerkez olarak yaşayan, Kürtler hakkında fazla bilgi sahibi olamıyor, Roman da Alevi hakkında... Asıl dert şu: Hep birini biz tanımlamışız. O Çerkez, demişiz mesela. Oysa o kendine Adige diyor. Lisanımıza Çingene yerleşmiş ama o kendini Roman diye tanımlıyor ve Çingene’yi aşağılama olarak görüyor. Bana Boşnak diyorsunuz mesela. Ama ben Boşnak değilim, Karadağlıyım. Kendi coğrafyam içinde apayrı bir kimlik daha. Herkes etnik tanımını kendisi yapmalı, sonra da diğerini dinlemeli. Birbirimizi biraz dinleyebilsek...”
DİNAMİKLERİ HALK OLUŞTURMADIBora, gönüllü gençlerle birlikte birkaç ay önce “Türkiye bölünüyor” tantanalarının gölgesinde düşüyor, çoğul kimliklerin peşine. Gençlerin yaptıkları işleri sergilemeleri için internet üzerinden oluşturduğu ‘Devinim TV’ adına 11 farklı etnik, dinsel, bölgesel ve de sosyal çevreden seçilen onbir çocuğun yaşamına odaklanıyor. Birçok ortak paydamıza rağmen nerelerde katı bir şekilde ayrışıyoruz sorusunun cevabını anlamaya çalışıyor:
“Osmanlı zamanında, Anglosakson veya Roma İmparatorluğu gibi bir vatandaşlık kimliği tanımı yapılmış. Sen Osmanlı olabilirsin denmiş. Bir Ermeni buna ikna olmuş mesela, Ermeni paşalar olmuş. Ben Boşnağım. Türk ırkıyla alakam olmamakla beraber dedem komünizm sonrası göçmek için bu coğrafyayı seçmiş kendisine; çünkü o kimlik, onu ikna etmiş. Cumhuriyet zamanındaysa belki pantürkizm sonrası İttihat ve Terakkinin de etkisiyle Türk ırkı üzerine bir kimlik tanımı yapılmış. O dönem için bu da anlaşılabilir. Yeni cumhuriyet içinde yeni milliyetçilik. Ancak konulan tanımlar propaganda tanımlar olmuş. Ne mutlu Türküm diyene mesela... Kendini tanımlaman için açık kapı bırakmıyor. Kutupları oluşturan dinamikler aslında halkın dinamikleri değil, sistemin dinamikleri.”
Bu noktada Türkiye’de sosyal işlerle uğraşan sanatçıların görevini “uzlaşma masasına oturacak algıyı açmak” olarak nitelendiren Bora, belgeselin amacının da bu olduğuna işaret ediyor. Ancak geçmişin hesaplarıyla uğraşmaktan geleceğe bakılamadığını vurguluyor:
ARTIK GELECEĞİ KONUŞALIM“Türkiye’nin sorunu bölünme değil. Bölündüklerinde bir Kürt Cumhuriyeti olamayacaklarını Kürtler de biliyor. Örnek aldığımız ülke ABD’de niye bizim tartıştığımız türden sorunlar yok? Çünkü ekonomik dengeler üzerine, sosyal adalet üzerine kaçış pencereleri var insanların. Biz hala geçmişin hesaplarıyla uğraşıyoruz. Bunlar üzerine kafa patlatmak yerine etnisiteyi konuşuyoruz. Türkiye kendi savaş uçağını yapacak diye
haber çıktı geçenlerde. İsrail hemen yanıt verdi: Yapamazlar know-how’ları yok diye. Sorunumuz bölünme değil, o uçağı yapmak olmalı.”
Bu noktada belgeselin sonundaki portreye dikkat çekiyor Bora. Fonda Orhan Gencebay’ın ‘Batsın Bu Dünya’ şarkısı... İstanbul Arnavutköy’de oturan Murat harçlığını çıkarmak için sokakta kağıt mendil satıyor. Burada Murat’ı diğerlerinden farklılaştıran etnik, dini, bölgesel kimliği değil; sosyal çevresi. Ve Murat’ın ağzından şu kelimeler dökülüyor:
“Üniversite okuyup belki mühendis, belki doktor olmak istiyorum ve zengin olmak istiyorum.”
Belgesele noktayı alt ses koyuyor:
“Bilim kimlik değiştirilemez diyor. Oysa insanın doğadaki konumunu sorgulayıp yol alması ancak benzemeyenlerine de yakınlaşmasıyla mümkündür. İnsan ancak tanıyıp öğrendiği ve paylaşarak büyüdüğü zaman gelecek olandan daha az korkar, çünkü artık daha çoktur ve daha beraberdir.”
BELGESELDEN...
Toplumsal çatışma değil toplumsal dayanışma* Bu topraklardaki zenginliğin parçası olmaktan dolayı mutluyum. Çünkü benim kültürüm bu topraklara ayrı bir renk katıyor. Ben nasıl diğer kültürleri anlamaya çalışıyorum, diğer halklar da bizim kültürümüzü anlamaya çalışırlarsa bizi daha iyi tanıyabilirler. Toplumsal çatışma değil de toplumsal dayanışma olabilir. (Bir Çerkez; Düzce)
* Ben askerliğimi Hakkari Şemdinli Aktütün Karakolu’nda yaptım. 1992’de basılmış karakol. 22 şehidimizin ismi vardı tabelada.
Çok üzüldüm. (Bir Roman; Edirne)
* Doğduğu yerde ölmek ister bizim buranın insanları. Bizim köyden Çanakkale’ye türküler söyleyerek gitmiş insanlar ve kimse geri dönmemiş (Bir Rumelili; Edirne)
* Doğuya açılım yapılıyorsa Karadeniz’e de yapılsın. Eğer biz bu çatı altında yaşıyorsak milletimiz birdir. Diğer insanlarımızın suçu ne? (Bir Laz; Trabzon)
* Kürt nüfusunu önce çirkinleştirdiler, sonra içleştirdiler, şimdi de bal kavanozuna bandırıp sahiplenmeye çalışıyorlar. Biz kızgın olmayalım da kim olsun. Biz beraber yaşamaya mecbur iki halkız. (Bir Kürt; İstanbul)
* Hepimiz dindarız, Atatürkçüyüz. Bir şeyci olmak diye bir dürtümüz yok. Benim Kürtle sorunum yok. Ama halay da çeksinler, harmandalı da oynasınlar. Buranın kültürünü de benimsesinler. (Bir Egeli; Datça)
* Azınlık korkusuyla hep tedirgin yaşadık. Bu kadar tedirginlik yaşamasaydık daha başarılı olurduk. Bu topraklar çok şey kaybetti. Beni kovsan da ben nereye gidersem gideyim özlemini çekeceğim. Burası bizim memleketimiz. (Bir Ermeni; İstanbul)
* Bu sıkıntıyı biz yaşadık, bizim çocuklarımız da yaşar, çocuklarımızın çocukları da. Ama bizim için dili, dini, ırkı ne olursa olsun herkes bir can. (Bir Alevi; Bursa)
* Açılım İslam dinidir. Biz bir bayrak altında, bir toprakta yaşıyorsak, Kürdün atasıyla, Lazın babasıyla, Türkün babası Çanakkale’de bu vatan için omuz omuza çarpışmışsa birbirimize düşmemizin anlamı yok. (Bir radikal İslamcı; İstanbul)
* İnsanın insana kulluk etmediği bir dünya için mücadele ettim ve ediyorum. (Eve günde 20-25 lira götüren tatlıcı; İstanbul)
BELGESELDE ZENGİN VE MUSEVİ YOKwww.devinim.tv adresinden ücretsiz izlenebilecek 72 dakikalık belgeseldeki kişiler siyaset yapmayacak orta halli ve sıradan aileler arasından, kanaat önderlerinin yönlendirmesiyle seçildi. Yarınlarımızdaki o ‘gelecek’ paydasında farklı olmalarına rağmen beraber yaşayacak daha olgun nesilleri bugünün çocuklarının oluşturacak olması nedeniyle çocukların yaşamına odaklanıldı. Kerim Bora en çok Ermeni ve radikal İslamcı aileyi ararken zorlandıklarını söylüyor. Zengin çocuğun konsepte uymadığını, Musevi çocuğun da ‘Türkiye’deki musevi cemaatinin Türkiye sosyolojisi içinde değil izole bir cemiyette yaşadıkları’ düşüncesiyle tercih edilmediğini ifade eden Kerim Bora, yetenekli gençleri ürünlerini yaymak için bu platforma davet ediyor.