Çocukluğumdan beri Ecevit’i severim

Güncelleme Tarihi:

Çocukluğumdan beri Ecevit’i severim
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 18, 1999 00:00

Haberin Devamı

ÖNSÖZ

Yıllar önce İzmir Fuarı'nda çalışıyoruz. Kalabalık güçlü bir kadromuz var. Bir gün esmer, ince bir delikanlı geldi. 22-23 yaşlarında. ‘‘Urfa'lıymış, sesi çok güzelmiş’’ dediler. İlk sıralarda sahne almak üzere kadroya dahil oldu. Siz onu öyle beğendiniz, o kadar çok sevdiniz ki fuarın son günü geldiğinde o sahneye çoktan solist altı olarak çıkmaya başlamıştı. Ürkek bir delikanlı olarak girdiği kapıdan daha bir ay geçmeden ‘‘kral’’ olarak çıkıyordu. ‘‘Usta’’ olarak doğmuş ender kişilerdendi, zamana ihtiyacı yoktu. 3-4 günlük bir tatil için gittiğim Bodrum Tatlıses Otel'de 21 yıllık kral arkadaşımla karşılaştık. Çoktandır görüşmüyorduk. Doya doya sohbet ettik. Sizin için ne olur ne olmaz diye yanımdan hiç ayırmadığım teybime basıverdim bu sohbetlerin birinde. Gördüğünüz gibi tatilde bile aklımdasınız.

ANAM KÜRT, BABAM ARAP, BUNLAR BAŞIMA GELİYOR

Senin otobüs şirketinin Apo'ya yardım ettiği konusuna ne diyorsun?

- Şimdi bu konuda konuşmak istemiyorum. Herkes neden olduğunu biliyor. Bütün mesele geçen sene bir televizyon kanalıyla aramızdaki anlaşmazlık yüzünden kopan fırtınadır. Ama bu kadar kinli değilim. Ben halka malolmuş bir sanatçıyım. Senin, halkın sevgilisini desteklemen lazım, kösteklemen değil. Üç sene birlikte ekmek yemişiz. Yanyana oturup birbirimizin elini sıkmışız. Bunların hiç mi hatırı yok? Yalvarmamı bekliyorsan, ben Allah'tan başka kimseye yalvarmam. Ama insan olarak bana iki adım gel, ben sana ondört adım gelmezsem... Konu bundan ibarettir. Geçmiş bir olaydır. Ben ifademi de verdim. DGM'ye de gittim. Takipsizlik kararı alındı. Ben İbrahim Tatlıses ve doğulu olduğum için bu tip şeyler olacaktır. Anam Kürt, babam Arap. Kürtçeyi biliyorum. Herhalde bu suç olmamalı. Karımı çocuğumu Amerika'ya yolcu ediyorum, aynı gün konserim var, Antalya'ya gidiyorum, sünnette konser veriyorum, bütün televizyonlar orada. Bunlar ‘‘Amerika'ya kaçtı’’ diyorlar. Allah diyor ki, ‘‘Kul hakkı yeme’’ ama sen benim hakkımı yiyorsun, açık kapı bırakmıyorsun. Ben açık kapı bıraktım. Mesela ben ayrıldığımız geceden bir gün sonra çiçek gönderdim. ‘‘Özür dilerim’’ dedim. Benim çiçeğimi vermediler.

25 sene önce, henüz şöhretli değilken çevrende kızlar tarafından beğenilen bir erkek miydin?

- Hemen hemen. Ama tanındıktan 5 sene sonra daha bir hızlanmaya başladı.

Şöhretle ilgisi yok mu bunun sence?

- Bilmiyorum. Bence tabii ki şöhret olunca cazip hale geliyor. İkincisi çekicilik, sıcaklık, dürüstlük, elektrik olmayınca bir şey olmuyor. Ben gülerken, ışık verirken insanlar aydınlanıyor ve yüzü gülüyor. İnsanlar elektriği alınca bir kıvılcım yanıyor, bir ateş yanıyor, sana doğru. O ateşi hiçbir zaman söndürmek istemiyor, kor halinde tutmak istiyor.

Şöhrete, paraya, alkışa her şeye doydum, her şeyi elde ettim. ‘‘Şimdi ne olacak’’ dediğin oluyor mu hiç?

- İş duruyor, müzik devam edecek. Yaşım 44, her şeyim devam edecek.

Ne işler yapıyorsun?

- İdobay'da 27 sanatçım var. Adana'da Tempo TV var, radyom var. Haftalık gazete, haftalık dergi var. Lahmacuncuları kapattım. Bayilikleri yavaş yavaş kapatıyorum. Bir kaç tane kaldı, onları da devretmeyi düşünüyorum. İyiler kalacak. Bayilik vermeyi düşünmüyorum. Oteller var. Aksaray'da dinlenme tesisi var. Otobüsü dört sene önce devrettim. Tatlıses inşaatçılık var.

Bir ara hepsini satacağını duyduk.

- İnsanlar satacağım deyince, yanlış anlıyorlar. Parasız kaldı da ondan satıyor. Hayır, parayla ilgisi yok. Hepsini bir merkezde toplamak istiyorum. Ben ticaret yapıyorum, iyi para veren olursa satarım. Şu anda her şey devam ediyor.

ÇOK PARTİCİLİK YANLIŞ

Bazen her şeyi bırakıp gitmek istediğin oluyor mu?

- Şikáyetlerim var tabii. Düzen yok, sistem yok. İnsanlar öldürülüyor, kimsenin sahip çıktığı yok. İki ay yatıp çıkanlar var. Trafikte düzen yok. İnsanların birbirini sevmesi bitmiş. Gündem 24 saatte değişiyor. Bu kadar sık gündemi değişen ülke var mıdır, ben devlet adamı olmadığım için bilmiyorum. Zamanında ipin ucu kaçmış, şimdi toparlanmaya çalışılıyor. İpin ucuna yılanlar, çiyanlar, dikenler geliyor. Devlet bunu ayıklamaya çalışıyor. İnsanlar, huzur, barış, güzellik istiyor, karnı doysun istiyor. Çocuğuna bir gömleği 4 sene giydirmek, yama yapmak istemiyor. Çok particilik yanlış. Çoğu memlekette bir sağ, bir sol vardır. Ya sağ ya sol kazanır. Muhalefet tek taraflı olur. Oylar bölünüyor.

Ne diyorsun, bugünkü siyasi tabloya. Mesela MHP'nin yükselişine.

- MHP barajı aşamayan bir partiyken, birdenbire ona meyil verenler, oy kullanma yaşına geldiler. İkincisi Fazilet'in içinde çok sivri isimler oldu. Atatürk'e saldıranlar oldu. Bunlar partiyi yıprattı. Üçüncü parti oldular.

Koalisyon için ne diyorsun?

- Türkiye için çalışan bütün partileri beğeniyorum. Ama üç partinin ortaklaşa çalışması yanlış. Ya ANAP, ya Ecevit, ya MHP gelecekti.

Sen kime oy verdin?

- Çocukluğumdan beri Ecevit'i severim. DSP'ye verdim. Niye? Çünkü diğerlerini zayıf gördüm. Seçimler olmadan önce MHP'nin geleceğini duymuştum. Hatta arkadaşlarla bahse girdik. ‘‘MHP'nin gelmesi mümkün değil’’ dedim, arabasına bahse girdik. On kişi falan oturuyorduk, öyle bir parladığını anlatınca, ‘‘Allah Allah, bu kadar emin misiniz’’ dedim. ‘‘O zaman’’ dedim, ‘‘Kusura bakmayın, ben arabayı yerde bulmadım, ben vazgeçtim.’

Sen düşünüyor musun politikaya girmeyi?

- Yok düşünmüyorum. Böyle politika mı olur yav!

Adaylığını koysan, Urfa'dan mı, İstanbul'dan mı koyarsın?

- İstanbul'dan. Bir hükümet tek başına gelmezse hiçbir şey yapamaz. Mecburen ortaklara danışacak. Yani karı-koca bile evde zor geçiniyor. Muhalefet oluyor. Tek başına gelse istediği kanunu çıkaracak. Çok eksikler var. Ben çok dolaşıyorum, insanların acısını görüyorum, üzülüyorum. Mesela Osmanlı İmparatorluğu'ndan 50 sene evvel Amerika Kıtası'nı keşfetmişler. 1402'de. 1453'te Fatih Sultan Mehmet İstanbul'u almış. Arada 50 sene var. Yoktan gelmişler, bizi geçmişler. Niye ben Amerika'ya özeneyim, niye Türkiye'de yapılan birtakım şeylere başka devletler özenmesin? Ben bu bayrağın altında yaşıyorsam, çok iyi yerlerde olmasını isterim. Bir askerimiz, bir sporcumuz, bir yere gidiyor, bunların bir başarısı oldu mu ben oturup ağlıyorum. O kadar seviyorum bu ülkeyi.

Seni son günlerde televizyonda çok sık ağlarken görüyoruz.

- Ben duygusal şeylere ağlarım. Mutluluktan da ağlarım. Mesela Naim Süleymanoğlu'yla övünüldüğü zaman ben uyuz oluyorum. Halil Mutlu da öyle. Tamam müslüman ama biz yetiştirmedik ya, övünemiyoruz. Buna rağmen gidip kaldırdıkları zaman sevinçten helak oluyorum. Ağlıyorum elimde değil.

Bu ağlamaların biraz yaşla alakası var.

- Bir polis görüyoruz, kundaktaki çocuğunu hastaneye götürürken ailesinin yanında dövüyor adamı. Bir başka polis sokakta bulduğu çocuğu götürüyor mama, süt veriyor. Beş parmağın beşi bir değil ama beş parmağın beşi bir olmalı artık Türkiye'de.

DERYA İNSAN KADINDIR

Çocukların nerede, ne yapıyorlar? İdo'dan başka hiçbirini fazla göremiyoruz.

- İki kızdan biri evli. Oğlanların biri asker, biri burada.

Melek genç kız oldu. Basına resmini çektirmiyormuşsun?

Genç bir kız. Dost var düşman var. Niye resmini çektireyim. Normal bir vatandaş gibi büyüsün.

Hayatından birçok kadın geçti. Derya'yı apayrı bir yere oturttun hayatında. Neydi Derya'nın farkı?

- Bana şans getirdi. Bana sahip çıkıyor, çok insan, çok merhametli. Biz ikimiz televizyon seyredemiyoruz karşılıklı. Bakıyoruz aynı anda aynı şeye ağlıyoruz. Mesela, benim haberim olmadan yüz tane yere yardım eder, ama hiçbir zaman reklamcı değil. Çok insan kadındır.

Bir söylenti duydum, bütün mal varlığın Derya'nın üzerineymiş. Doğru mu?

- Hayır. Ne o böyle bir şey istemiştir, ne de ben yapmışımdır. Belirli şeyler vardır onundur, benim hediye ettiğim. Çok akıllı kadındır. Benim ona verdiğim paraları biriktirir, ev alır. Eğer onu dinlesem trilyoner olurdum. Sürekli işyerleri açıyorum. Turizm geçen sene zarardı, radyo zarardı, dergi zarar. Ben hálá vergi veriyorum. Böyle salak bir adamım. Çünkü iyi bir muhasebeci bulamadık. 600 küsur milyar niye borçlandım maliyeye. Beni paralı biliyorlar. Nakit yok. Hepsi toprak. Her ay % 12 faiz ödüyorum maliyeye. Yok deyince kimse inanmıyor.

İSTANBUL’A BABOSAN

Otel kazanmıyor mu?

- Ya, çok kazanıyor. Sen demedin mi kimse yok diye?

Bir otel daha açacağını duydum. ‘‘Babosan Otel’’ diye. Ne demek Babosan?

- İstanbul'da açacağım. Babasın demek. Birine bir iyilik yaparsın o adam sana ‘‘Babosan’’ der Urfa'da.

Okuyucularına seninle ilgili bir şeyler söylemek istiyorum.

‘‘Ben Pakize'yi şarkıcı olarak tanıdım. Onda gördüğüm şeyler vardır, insanlığıyla ilgili. Biz 20 senelik arkadaşız. Yazılarını okuyorum. Demek ki insanların içinde cevherler gizli, bunu açığa çıkarmanın bir vakti saati varmış, zamanı, saati geldi ki sen bunu ortaya çıkardın. Acayip büyük keyif alıyorum yazılarını okurken. Ciddi söylüyorum. İnsanlığıyla ilgili kimse benimle bir şey tartışamaz, tartışma konusu bile yapmam. Seni çok severim. Sevgim yıllardır devam eder.

Teşekkürler İbo

Sonsöz

İbrahim Tatlıses'in sesi ve yorumu hakkında artık söylenecek hiçbir şey kalmadı. Sanıyorum müzik otoriteleriyle, sokaktaki insanın beğenilerinin buluştuğu tek isim İbrahim. Bulunduğu yere gelmesinde ve orada kalmasında, yeteneğinin yanı sıra aklının ve zekásının da payı büyük. Ona benzemek isteyenlerin işi zor, yanık sesli olmaları yeterli değil. Bu arada Derya'nın İbo'nun hayatına önemli katkılarını da kimse gözardı etmesin. Kişiliğine gelince; tanıdığımdan bu yana hiç değişmedi. Kendisine bunu söylediğimde ‘‘Değişecek ne var ki’’ dedi. Ancak her gün bir yerlerde karşımıza çıkan ‘‘Alçak dağları ben yarattım’’ diyenleri düşününce İbo'ya şaşmamak elde değil.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!