Güncelleme Tarihi:
Doğu Perinçek ile bir öğleden sonra İstanbul’daki evinde buluşuyoruz... Söze, “Ben bir aşk çocuğuyum!” diye başlıyor. Babası Sadık Perinçek ile annesi Lebibe Hanım, Sivas’ta lisede okurken tanışıp aşık oluyorlar. Mezuniyetten sonra nişanlanıyorlar. Ancak Sadık Bey hukuk eğitimi almak için İstanbul’a gidince araya dört yıllık bir ayrılık giriyor. İki taraf da hasret içinde birbirlerine durmadan mektuplar yazıyorlar. Öyle ki, ileride doğacak çocuklarına ‘kavuşma’ anlamına gelen ‘Vuslat’ ismini vermeye karar veriyorlar! Nihayet, Sadık Bey mezun olup yargıç oluyor. Kendisini bekleyen Lebibe Hanım ile evleniyorlar. İlk çocukları, 1942 yılında Sadık Bey’in yedek subaylığını yaptığı Gaziantep’te dünyaya geliyor. Kararlaştırdıkları gibi oğullarına önce ‘Vuslat’ adını koyuyorlar. Ardından bir süre ‘Murat’ diyorlar. Sonra izledikleri bir eserden, ilk Türk operası olma özelliğini taşıyan ‘Özsoy Operası’ndaki karakterlerden esinleniyor ve çocuklarını nihai isme kavuşturuyorlar: Doğu Perinçek!
Zeynep Bilgehan, Doğu Perinçek’le geçmişe yolculuk yaptı.
4 YAŞINDA OKUMA YAZMA
Aile, Gaziantep’ten sonra hâkim babanın görevi için bir süre Diyarbakır’da yaşıyor. 1947 yılında temelli kalmak üzere Ankara’ya geliyorlar. Küçük Doğu Perinçek, daha çok küçük yaşlardan okumayı öğrendiği için mahalledeki Sarar İlköğretim Okulu’na ikinci sınıftan başlıyor… Doğu Bey, okuma merakının kökenlerini şöyle anlatıyor: “Annemin babası olan dedem bir öğretmendi. Onun dizinin dibinde büyüdüm. Bana dört yaşımda okuma yazma öğretmişti. Müthiş bir tarih merakı verdi. O sıralar Feridun Fazıl Tülbentçi’nin romanları çıkardı; Osmanoğulları, Yıldırım Beyazıt… Dedem bana Vatan Gazetesi’nde tefrika olarak yayınlanan bu eserleri okuturdu. Bu sayede okuma yazmam çok ilerledi. Tarih derslerinde hep birinciydim. Mohaç Muharebesi mi anlatılacak, öğretmen ‘Doğu sen anlat’ derdi. Ben de komutanları, askeri stratejileri anlatırdım. Kendimi bildim bileli hep hukukçu olmayı istedim. Ülkeyi yönetmiş Osmangazilerden, Fatih Sultan Mehmetlerden, derin Türk tarihindeki şahsiyetlerden etkileniyordum. Ancak çok da yaramaz bir çocuktum! İsyankârdım. Öğretmenim Zehra Suner, babamı okula çağırıp, ‘Bu Doğu asi, kontrol etmeniz lazım’ diye uyarırdı.”
SENE 1944
Annesi Lebibe Hanım ve babası Sadık Bey ile.
EMEKÇİLERLE MUTLUYDUM
Doğu Bey’in tek merakı kitaplar değilmiş. Sosyal çevresinin de en az okuduğu kitaplar kadar çeşitli olduğunu anlatıyor: “Benim için dünyadaki en büyük mutluluk arkadaşlardır; onlarla olmak, paylaşmak… Çocukluğumdan beri de mütevazı ailelerin çocuklarına merakım vardı. Mesela Anadolu Kulübü’ne giderdik. Orada mutlu olamazdım. Halamın oğlunun da işçi olarak kaldığı Sümerbank dinlenme tesislerine giderdim. Atatürk Lisesi ortaokul bölümünde Etimesgut’tan gelen işçi çocuğu arkadaşlarım vardı. Hep yoksul ve emekçilerden yanaydım, onlarla bir duygular içinde olurdum. Bunda belki babamın da etkisi vardı. Siyasette yüksek yerlerde oldu ama onun da beraber olmayı en sevdiği insanlar emekçi insanlardı. Özellikle kasaplar… Babam Kemaliyeliydi, hemşerileri genelde kasaplar olurdu. Annem dil öğrenmem için kolejde okumamı istemişti ama babam eşitliği öğrenmem, toplumun sıradan insanlarıyla olabileyim diye devlet okuluna gitmemde diretti. Ortaokulu Atatürk Lisesi’nde okudum. Sonra da Bahçelievler Deneme Lisesi’nden mezun oldum.”
SENE 1946
Ankara’da kız kardeşi Işık ile.
ALMAN İŞÇİLERLE BİLEK GÜREŞİ
Perinçek, küçük yaşta hayalini kurduğu üzere Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne girdi. Akademik kariyerde ilerlemek istiyordu. İngilizcesi iyiydi ama akademik çalışma için yeterli değildi. Okulda devam zorunluluğu olmamasını da fırsat bilerek Almanya’ya gitmeye karar verdi. 1962 ve 1963 yıllarında dil öğrenmek için gittiği Almanya’da ‘işçilik’ tecrübesi de edindi. Perinçek, bugünleri şöyle anlatıyor: “Frankfurt’ta ilk sene bir ekmek fabrikasında çalıştım. İkinci sene sabahları meşhur bir bulvar gazetesinin bisikletli posta dağıtıcılığını yapıyor, öğleden sonra ulak olarak çalışıyordum. O dönem Türkiye’den Almanya’ya işçi göçü başlamıştı. İlk sene ülkeye girerken Alman polisiyle karşı karşıya geldim. Türk işçileri hor görerek bana yukarıdan tavır aldı. Ben de adama diklendim; karakola gittik... Fabrikada da onlara karşı gücümüzü ispat etme isteğimiz vardı. İzbandut gibi kuvvetli Almanlar işçileri kol güreşinde yere yapıştırırdık! Benim işim raylara hamurları koymaktı. Çalışırken ‘Saate bakma Doğu’’ derdim çünkü ‘Herhalde bir saat geçmiştir’ diye düşünürdüm. Bir bakardım 20 dakika geçmiş! Sekiz saat mekanik işi yaparken, dönüşte Türkiye’de neler yapacağımı düşünürdüm; fakültede, siyasette...”
SENE 1949
Bostancı, İstanbul… Derin tarih merakını aldığı dedesi İbrahim Olcaytu ve kuzeni Gürbüz Tüfekçi ile.
‘BABAMIN SİYASİ HAYATINI BİTİRDİM’
Doğu Perinçek, 1964’teki mezuniyetinin ardından hocalarından Prof. Dr. Münci Kapani’nin yanında akademik dünyaya adım attı. Ancak 1962’den itibaren kanına giren sosyalizm, onu ömrünü adayacağı devrimcilik kariyerine yönlendirdi. Perinçek, akademisyenlikten devrimciliğe nasıl dönüştüğünü şöyle anlatıyor: “O yılların modası şeklinde değil, kavraya kavraya oldu. Mülkiyeli sosyalist arkadaşlarla tanışmış ve onlardan etkilenmiştim. Sonra hepsi devlette yüksek bürokratlar oldular. Görünce ‘Beni sosyalist yaptınız, siz bıraktınız!’ diye takılırım… 1962’de Almanya’da bilimsel sosyalizme merak salmaya başladım. 1968’de gençlik hareketlerinin lideriydim. Babam Adalet Partisi’nde Genel Başkan Yardımcısı’ydı. Kendisine karşı muazzam bir tazyik başladı ama bana bir gün bile ‘Doğu, neden sosyalist oldun?’ demedi. Kendi de emekçiden yana olduğundan belki de mutlu oluyordu… Bu, onun siyasi hayatına mal oldu. Aleyhindekiler ‘komünistin babası’ diye bildiriler dağıtıyordu. Sonunda seçimlerde Demirel babamı veto etti.”
SENE 1960
Konya. Sırtındaki sınıf arkadaşı Ercüment Ulay... Perinçek, “Dünyadaki en büyük mutluluğum arkadaşlardır. Arkadaşlarımı çok severim, onlarla paylaşmak, onlarla beraber olmak… Nasıl bir dünya istersin? diye sorsalar ‘arkadaş dünyası’ derim” diyor.
‘5 KUŞAK CEZAEVİ’
“Beş kuşağa yayılacak şekilde hayatımın neredeyse 15 yılı cezaevinde geçti. Hasretler oldu ama hapiste de mutluydum çünkü bir dava için oradaydım. Bizi tutuklayıp hapse attıranların hepsi şimdi kendileri hapishanede. Bütün cezaevi tecrübelerim içinde en acımasızı, en zoru 12 Eylül’dü. Mamak Cezaevi’nde en ağır koğuşta kaldım. En son 2008-2014 döneminde önce Tekirdağ F Tip Cezaevi’nde, sonra Silivri Cezaevinde kaldım. 12 Mart ve 12 Eylül’de hakikati arayan bir sorgulama ve şiddet vardı. Son sefer ise tamamen komploydu; hiç yapmadığınız, alakanız olmayan kurgusal şeyler üzerinden yargılanıyordunuz; Balıkesir yolunda genelkurmay başkanına suikast iddiası, Yargıtay’ı basmak… Hem bize yakışmayan hem de akla hayale sığmayan şeylerdi… Büyük bir isyan yaratıyor insanda. Bu düzenin yıkılacağını düşünerek dayandım. Artık cezaevine girme endişesi yaşamıyorum çünkü onlar içeride… Amerika yenildi, eski gücüne sahip değil. Dolar saltanatı çöküyor. Türkiye’nin önünü parlak görüyorum.”
SENE 2001
‘Türkiye’de Türk Lirası, dolar yasaklansın’ kampanyası...
‘BENİ SEVMEYENLERİ KAZANIRIM’
Doğu Perinçek’i seven olduğu kadar sevmeyen de çok! Anlaşılamadığını düşündüğü oluyor mu hiç? Şöyle yanıtlıyor: “Anlaşılamadığımı düşünmüyorum. Tarihte büyük devrimleri hayata geçirmiş insanların hayatına, Hz. Muhammed’e, Atatürk’e bakıyorum. İsyan ettiğiniz sistemin de elbette size karşı muamelesi olacaktır. O yüzden hiç umutsuzluğa kapılmadım. Beni sevmeyenleri de kazanacağımı düşünürüm. 12 Mart döneminde Türkiye sol hareketinde bir bölünme oldu. Ben şiddete karışanların karşısına dikildim ve bunların yanlış olduğunu söyledim. Eleştirdiğim insanların çoğunu kazandım. 1968’den beri CIA’nın bir numaralı düşmanıyım. ‘Ermeni soykırımı’ yalanını bitiren mücadeleden zaferle çıktım. Silivri duvarının yıkılmasında en öndeydim. 15-16 Temmuz gecesi FETÖ gladyosunun darbe girişimine en önce televizyonlardan açıklamalar yaparak karşı çıktım, tarihî bir iş yaptım. Gittiğim her yerde halktan büyük ilgi görüyorum.”
TARTIŞMAKTAN MUTLU OLURUM
SENE 1953
Münazara takımında bugünün tartışma programlarına hazırlık!!!
Doğu Perinçek’in 1995 yılında Ertuğrul Kürkçü ve Bülent Uluer ile katıldığı, Mehmet Ali Birand’ın sunduğu 32. Gün programı bugün çok ilgi görüyor! Doğu Bey bugün bakınca programla ilgili neler düşündüğünü şöyle anlatıyor: “Onun çok seyredilmesinden memnunum çünkü haklı durumdayım. Tartışma Irak’ın kuzeyinde sözüm ona Kürdistan’ın kurulması üzerineydi. Ertuğrul Kürkçü de onu savunuyordu. Ben tartışmadan mutlu olan bir insanım, farklı fikirlerin çarpışmasından hoşlanırım. Toplumla tartışma programlarında ilişki kuruyorum. Yanlış fikre karşı toplumu ikna etme şansı oluyor.”
‘SOLCU AŞKI ROMANTİKTİR’
1974’ün ağustos ayında afla cezaevinden çıkan Perinçek çiftinin 26 Eylül 1974 tarihindeki nikâhından…
Doğu Bey, eşi Şule Hanım’la 50 yıldan uzun zamandır beraber. Nedir mutluluğun sırrı? Yanıtlıyor: “Şule ile devrimci hayatın içinde tanıştık. Mülkiye’de öğrenciydi. Çok güzeldi ama beni asıl kişiliği etkiledi. Hapishanede başlayan beraberliğimiz 50 seneyi geçti. Sol aşkı daha romantiktir çünkü pazarlık, alma-verme yoktur. Gönüllerin birleşmesi, paylaşılan idealler, tehlikeler var. Bunların aşkı besleyen ateşleyici özellikleri oluyor.”