Güncelleme Tarihi:
Ege ve Akdeniz şeridindeki orman yangınlarının ardından Karadeniz Bölgesi'ndeki seller, Türkiye'yi de küresel ısınmanın gelecekteki etkileri konusunda endişelendirmeye devam ediyor. Yapılan bir araştırmaya göre gelecek nesiller için en kaygılı olanlar Türkler...
Ipsos Mori tarafından yapılan araştırmaya göre global olarak insanların yüzde 73'ü insan davranışlarının çevreyi felakete sürüklediğini belirtirken Türkiye'de bu oran yüzde 83.
Türkiye, “çevreye dair çok endişeliyim” diyenlerin oranında yüzde 79 ile tüm ülkeleri geride bırakıyor.
İşte dünya ülkelerinin 'endişe' oranları...
GELECEK NESİLLER İÇİN EN ÇOK DERTLENEN TÜRKLER EN GAMSIZLAR İSE SUUDLAR
“Çocuklarımıza bırakacağımız çevreye dair aşırı-çok endişeliyim” diyenlerin oranında da yüzde 83'le en yüksek ülke Türkiye. Torunları için en gamsız ülke ise yüzde 31 ile Suudi Arabistan. Bu oran G20 ortalamasında ise yüzde 61.
Araştırmaya göre özellikle gençlerde "Çocuk yapmamak..." gibi kaygılar belirgin hale geliyor.
İşte onlardan bazıları:
UZUN SÜRE DEPREM KORKUSUNU AŞAMAMIŞ
Şermin Z. (35 yaşında İstanbul'da yaşıyor. Çalışan bir anne)
Ekonomik özgürlüğü olmasına rağmen çocuk yapmak için uzun süre düşündüğünü belirten, bir çocuk annesi Şermin Z. ise deneyimini şu sözlerle anlattı: Evlendikten sonra uzun süre çocuk yapmak istemedim. Bunun sebebi ise İstanbul'da beklenen olası büyük depremdi. Geceleri rüyama giriyordu. 1999 depremini İstanbul'da yaşayan birisi olarak, uzun süre deprem korkusunu atlamadım. 'Deprem olursa bebeğimle ne yaparım?' 'Acaba çocuk yapmasam mı?' diye uzun süre düşündüm. Daha sonra bir çocuğumuz oldu ancak ikinciye cesaret edemedim. Ekonomik gerekçelerden ziyade çocuklarımızı nasıl bir dünyaya getireceğimiz korkusu ben de hâlâ etkisini koruyor.
'ÜÇ YILDIR EVLİYİM AMA ÇOCUK DÜŞÜNMÜYORUZ'
Barış K. (30 yaşında İstanbul'da çalışıyor, 3 yıllık evli)
Eşinin ve kendisinin çalıştığını, 3 yıldır evli olduğunu anlatan Barış K. ise şunları söyledi:
"Henüz çocuk yapmayı düşünmememizin en önemli sebebi ekonomik şartlar. Türkiye'de hayat pahalılığı, bu gibi planları yaparken göz ardı edilebilecek bir şey değil. Bunun yanında özellikle bu yıl çok daha fazla hissettiğimiz iklim krizi de önemli bir faktör. Uzmanlar önümüzdeki yıllarda bu krizin etkilerinin artarak devam edeceğini ifade ederken, mevcut şartlarda oldukça karamsar bir tablo çiziyorlar. Öte yandan ikimizin de ailesi yaşadığımız şehirde bulunmuyor. Çocuk yapmayı planlarken bu konunun da önemli olduğunu düşünüyoruz"
'EVLENİYORUM AMA ÇOCUK BİZİ DÜŞÜNDÜRÜYOR'
Deniz Ç. (28 yaşında. Evlilik hazırlığında)
Önümüzdeki ay dünya evine girmeyi düşünen Deniz Ç.'nin yorumu ise şu şekilde:
"Çocuk baskısı şimdiden başladı. Ama ben ve eşim çocuk yapmayı düşünmüyoruz. Türkiye'nin iklim krizinden en çok etkilenen ülkeler arasında olacağı artık kesin. Uzmanları dinledikçe çocuk yapma isteğinden vaz geçiyorum. Onları susuz bir ülkeye getirmek iyi bir fikir değil gibi düşünüyorum. Kafam çok karışık"
UZMAN GÖRÜŞÜ: AFET SONRASI KAYGILAR ASLINDA YENİ DEĞİL
Peki insanların bu gelecek kaygısını yenme ihtiyacı var mı? Söz konusu durumu hurriyet.com.tr'ye yorumlayan Uzman Psikolog ve Pedagog Ebru Şen dikkat çeken tespitlerde bulundu.
Koronavirüs ve ardından yaşanan iklim krizine bağlı afetlerin yalnızca gençleri değil tüm insanları etkilediğini hatırlatan Şen "Dünya genelinde ve ülkemizde her yıl birbirinden farklı doğal afetlerin yaşandığına ve bu afetlerin sonuçlarının toplumlar üzerindeki etkilerine şahit oluyoruz. Çocuklar ve ergenler afetlere maruz kalan ve afetlerden etkilenen grupların en hassas ve savunmasız bireyleridir. Her yıl dünya üzerinde milyonlarca çocuk ve genç doğal ve insan kaynaklı afetlere maruz kalmakta ve bu afetlerden farklı şekillerde etkilenmektedir. Bu konu bugün değil geçmişte de merak edilerek araştırma konusu olmuştur" dedi.
Türkiye'de 'afetlerin çocuklar ve ergenlik dönemi üzerindeki etkilerini' araştıran ilk çalışmaların 1992 Erzincan ve 1995 Dinar depremleri ile başladığını belirten Şen şunları kaydetti:
*17 Ağustos ve 12 Kasım 1999 Marmara depremleri de bu çalışmalara katkı sağlamıştır. Araştırmalar sonucunda yaşanılan buna maruz kalan çocuk ve gençlerin genelinde Travma Sonrası Stres Bozukluğu, anksiyete sorunları ve depresyon görülmüştür.
*Ancak şunu da atlamadan söylememiz gerekir ki her birey farklı duygusal, davranışsal ve ruhsal tepkiler verir. Bu açıdan bu sorunları herkesin aynı şekilde ve şiddette yaşamasını bekleyemeyiz.
*Peki bu sorunları yaşamak gençlerin geleceğe karşı umutsuz olmasına yol açar mı ? diye sorarsak yanıtı 'olabilir' olacaktır.
ERGEN PSİKOLOJİSİNE DİKKAT
Dünya Sağlık Örgütü’nün 10- 19 yaş, UNESCO’nın 15 - 25 yaş, Birleşmiş Milletler'in ise 12-25 yaş aralığını' ergenlik dönemi' olarak kabul ettiğini hatırlatan Şen "Yaşanan olumsuz olaylar ister savaş olsun, ister afet, ister ekonomik sıkıntılar gençlerde psikolojik sorunlara davranım sorunlarına ve depresyon ile kaygının artmasına neden olabilir. Ayrıca fiziksel sorunlar yaşamaları örneğin ‘uyku sorunları’ da yaşamaları mümkün olabilir. Bazı ergenlerde yaşanan olaylardan uzaklaşmak için madde kullanımına yönelmeler görülebilir. Sigara başta olmak üzere madde kullanımına bağlı saldırganlık ve suç işleme oranları da artabilmektedir" uyarısında bulundu.
"BU BİLİNMEZLİKLERLE BAŞA ÇIKMAMIZ ŞART"
Şen sözlerini şöyle sürdürdü:
*Yaşamda önceden belirlenemeyecek, bilinemeyecek durumların var olması ve bilinmezliği ile başa çıkabilmek için insanın kendi yaşamında bir anlam bulması ve tüm evren için değerli olduğunu bilmesi esas olacaktır.
*Aileleri gençlerde ağır bir davranım sorunu, uzun süreli depresyon ve anksiyete görüyorlar ise mutlaka bir uzman desteği alarak ilerlemeleri gerekmektedir. Bu konuda yalnızca bireysel önlemler yeterli gelmeyecektir.
*Ülkelerin politikalarında bu konulara önem vermeleri, çalışma komiteleri oluşturmaları ve özellikle 17-25 yaş aralığındaki gençler ile akademik bazda araştırmalar yaparak geleceğe dair genç seçmenlerinin de gözlemlerini ve düşüncelerini alıp ülke politikalarını yapılandırmaları da gerekmektedir.