Güncelleme Tarihi:
Seçim sürecinde Türkiye hakkında daha net açıklamalarda bulunan Trump ile başlayalım.
Cumhuriyetçi aday Trump, Temmuz ayında New York Times'a verdiği röportajda, başkan seçilmesi halinde Türkiye gibi müttefik ülkelerde yapıldığı öne sürülen insan hakları ihlallerine müdahale edip etmeyeceğine dair bir soruyu yanıtlarken, ilginç ifadeler kullandı.
ABD'nin başka ülkelere baskı yapmadan önce "kendi bozukluklarını düzeltmesi" gerektiğini ifade eden Trump, "Bence başkalarına nutuk atma hakkımız yok. Ülkemizde olup bitenlere bir baksanıza! Birileri polis memurlarını soğukkanlılıkla vururken, nasıl başkalarına ders verebiliriz ki?" diye konuştu.
"ERDOĞAN'A GÜVENİYORUM"
Trump, 15 Temmuz darbe girişiminden kısa süre sonra verdiği bu röportajda, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a da övgüde bulundu ve “Yaşananları tersine çevirebildiği onu çok takdir ediyorum... Bazıları (darbe girişiminin) tertip olduğunu söylüyor ama ben öyle olduğunu düşünmüyorum” dedi.
Trump, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, darbe girişimini siyasi rakiplerini "tasfiye etmek için kullanıp kullanmadığına" dair görüşleri sorulduğunda ise, “Dünya ABD’nin ne kadar kötü durumda olduğunu görüyor ve biz buna rağmen sivil özgürlükler hakkında konuşuyoruz. Ama ben çok iyi bir elçi olduğumuzu düşünmüyorum” diye yanıt verdi.
'TÜRKİYE' GAFI
Trump, Türkiye'deki darbe girişimi hakkında bir başka soruyu yanıtlarken ise şöyle dedi:
"Halk sokaklara çıktı. Ama askerler halkın üzerinden geçmedi. Bu Tiananmen Meydanı’nda olandan farklıydı. İnsanlar (Askerler), ‘İnsanların üzerinden geçmeyeceğim’ dedi. İnsanlar evlerinden çıktı. Ordunun yaptığı şeyden yana değillerdi."
Ancak daha sonra ABD basını, Türkiye'de tankların "halkın üzerinden geçmediğini" söyleyen Trump'ın bu ifadesinin yanlış olduğunu fotoğraf ve video görüntüleriyle ortaya koydu. Zira hain darbe girişimi sırasında, Türkiye genelindeki olaylarda çok sayıda darbe karşıtı tank altında kalarak can vermişti. ABD basınındaki haberlerde, 1989 yılında Tiananmen Meydanı’nda yaşanan meşhur tank olayına atıf yapan Trump'ın bu olayı da yanlış aksettirdiği belirtildi. Çünkü Tiananmen Meydanı'ndaki öğrenci eyleminde ordunun sert müdahalesini protesto eden meşhur Çinli, önünde durduğu tank tarafından ezilmemişti.
CLINTON'IN "KÜRTLERİ SİLAHLANDIRMAYI DÜŞÜNÜRDÜM" SÖZLERİ TÜRKİYE'NİN TEPKİSİNİ ÇEKTİ
Demokrat Parti'nin adayı Hillary Clinton'ın ise Türkiye ile ilgili doğrudan değil ama dolaylı olarak yaptığı bir açıklama son dönemde Türk kamuoyunda büyük yankı uyandırdı.
Clinton'ın geçen ayki ikinci televizyon düellosunda, Hillary başkan seçilirse Suriye’de Obama yönetiminden farklı ne yapacağı sorulduğunda, adını anmadan Türkiye’nin PYD/YPG konusundaki kaygılarını dikkate almayacağını ima etmesi, Ankara'nın tepkisine neden oldu.
Clinton, münazarada şöyle demişti:
“Kürtleri silahlandırmayı düşünürdüm. Kürtler Suriye ve Irak’ta bizim en iyi ortaklarımız. Bazı çevrelerin bu konuda endişeli olduğunu biliyorum. Ancak bence Kürtler ihtiyaçları olan ekipmanı almalılar. Böylece sahadaki Kürt ve Arap savaşçılar, DEAŞ’ı Irak’tan çıkardıktan sonra Rakka’yı almamızda ana unsur olurlar.”
Başta Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu olmak üzere Türk yetkililerden sert eleştiri alan Clinton, daha sonraki açıklamalarında, bu konuya bir daha değinmemeyi tercih etti.
Ancak uzmanlara göre Clinton, Suriye'de rejim değişikliği konusunda Türk hükümetine daha yakın.
BBC Türkçe'ye konuşan Oklahoma Üniversitesi Orta Doğu Çalışmaları Müdürü Prof. Dr. Joshua Landis, "Clinton, Rusya ve Esad'a karşı koymak için çok daha fazla Amerikan gücü kullanacağını söyledi. Uçuşa yasak bölgelerden bahsetti. Bu bizi şuna götürüyor.... Hillary Clinton ve Türkiye'nin çıkarları, Trump'la olacağından çok daha fazla kesişecek. Suriyeli isyancı güçlere destek verilecek" diyor.
TRUMP RUSYA İLE ÇALIŞMAK İSTİYOR
Landis, "Trump ise DEAŞ'ı yenmek için Rusya'yla çalışmak istiyor, bu da dolaylı olarak Esad'la çalışmak istediği anlamına geliyor, Obama ve Clinton bunu reddediyor. Trump, Ortadoğu'daki savaşlarla Amerika'nın değil Ortadoğu güçlerinin kendilerinin baş etmesi gerektiğini düşünüyor. O, güçlü liderlerin bugünkü Ortadoğu'ya çözüm olduğunu söylüyor. Bu, Türkiye için iyi bir şey olarak görülebilir. Çünkü tabii ki Erdoğan güçlü bir lider. Ancak Trump'ın politikası, Erdoğan'ın Suriye'de Esad'dan kurtulma politikasıyla çelişiyor" diye ekliyor.
TRUMP: KÜRT GÜÇLERİN HAYRANIYIM
Öte yandan Trump, Clinton'dan farklı bir Suriye politikasını savunsa da o da Suriyeli Kürtlerin desteklenmesini savunuyor.
Trump, Temmuz'da New York Times'ta yayımlanan röportajında, "Ben Kürtlerin büyük hayranıyım" demiş, soruyu soran gazetecinin "Ama Erdoğan değil, bu durumla nasıl baş edeceksiniz" diye sorması üzerine şu cevabı vermişti:
"İdeali, onların hepsini bir araya getirmek olur. Ve bu bir olasılık olur. Ama ben Kürt güçlerin büyük bir hayranıyım. Aynı zamanda, Türkiye'yle potansiyel olarak çok başarılı bir ilişkimizin olabileceğini düşünüyorum. Ve ikisini bir şekilde bir araya toplamak gerçekten harika olacaktır."
CLINTON: TÜRKİYE SİNİR BOZUCU BİR ORTAK
ABD eski Dışişleri Bakanı Clinton, Türkiye'ye ilişkin en net görüşlerini ise Haziran 2014'te çıkan "Zor Seçimler" kitabında ortaya koydu.
Clinton bu kitapta, "Bakan olarak geçirdiğim dört yılda, Türkiye önemli ve zaman zaman sinir bozucu bir ortak olduğunu kanıtladı. Bazen aynı fikirde olduk (Afganistan’da birlikte yakın çalışırken, terörle mücadele, Suriye ve diğer konular) bazen de olmadık (İran’ın nükleer programı). Hem benim hem de Başkan Obama’nın mesai ve ilgisi ilişkilerimizi istikrara kavuşturmamıza yardım etti ama özellikle İsrail ile yükselen tansiyon gibi dış olaylar, yeni zorluklar sundu. Ve Türkiye’nin iç dinamikleri de durumu bulandırmaya devam etti" ifadesini kullandı.
"TÜRKİYE'DEKİ DARBELER..."
Clinton, kitabında, geçmişte Türk ordusunun gerçekleştirdiği darbelerin de Soğuk Savaş için belki iyi olduğunu ama Türkiye’nin demokratik gelişimini engellediğini savundu.
Clinton bu konudaki görüşlerini şöyle aktardı:
"Avrupa’daki hiçbir ilişkimiz, 70 milyondan fazla nüfusu olan, Müslüman çoğunluklu, bir ayağı Avrupa’da bir ayağı Doğu batı Asya’da olan Türkiye kadar ilgi gerektirmedi. Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra dağılan Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine Mustafa Kemal Atatürk tarafından kurulan modern Türkiye, Batı’ya yönelen seküler bir demokrasi olma niyetindeydi. 1952’de NATO’ya katıldı ve bizimkilerle yan yana savaşmak için Kore’ye asker gönderen ve on yıllar boyu ABD kuvvetlerine ev sahipliği yapan, Soğuk Savaş döneminde güvenilir bir müttefikti. Ancak kendini Atatürk’ün vizyonunun garantörü olarak gören Türk Ordusu, fazla İslamcı, fazla solcu ya da fazla zayıf gördüğü hükümetleri devirmek için birçok kez müdahalede bulundu. Bu belki Soğuk Savaş için iyiydi, ama demokratik gelişimi geciktirdi."
CLINTON'IN ERDOĞAN İLE İLGİLİ GÖRÜŞLERİ
Clinton, kitapta dönemin Başbakanı Erdoğan hakkında ise şu satırları kaleme aldı:
"Türkiye’nin geleceği ve ilişkilerimizde anahtara sahip özellikle bir kişi oldu: Başbakan Erdoğan. Onunla ilk kez 90’larda İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı ile tanıştım. Hırslı, güçlü, dini bütün ve etkili bir siyasetçiydi. (…) Erdoğan hükümeti, ordunun içinde olduğu iddia edilen darbe komplolarının üzerine agresif bir şekilde gitti ve daha önceki tüm sivil haleflerininkinden daha güçlü bir iktidar kazandı.
Erdoğan’ın liderliği altındaki bazı değişimler pozitifti. Potansiyel AB adaylığı motivasyonuyla (şimdiye kadar gerçekleşmedi) Türkiye devlet güvenlik mahkemelerini kaldırdı, ceza yasasında reform yaptı, yasal temsil haklarını genişletti ve Kürtçe eğitim ve yayın üzerindeki sınırlamaları hafifletti. Erdoğan ayrıca dış politikada 'komşularla sıfır sorun' politikası izleme niyeti açıkladı.
Erdoğan’ın liderliği altındaki olumlu gelişmelere rağmen hükümetinin muhaliflere ve gazetecilere yönelik davranışları yüzünden gittikçe büyüyen bir kaygı sebebi hatta bir alarm da vardı. Kamuoyunun karşıt görüşlerine gittikçe daha az alan bırakılması, Erdoğan’ın ülkeyi götürdüğü istikâmet ve demokrasiye olan taahhüdü konusunda soru işaretleri oluşturdu. Muhalifleri Erdoğan’ın nihai amacının Türkiye’yi muhalefete yer bırakmayan bir İslam ülkesine çevirmek olduğundan şüpheleniyordu ve Erdoğan’ın bazı davranışları da bu korkuya destek oluyordu. Hükümeti, ikinci ve üçüncü döneminde çok rahatsızlık verici oranlarda gazetecileri hapse attı ve bazı kararları sorgulayan protestoculara sert müdahalelerde bulundu. Yolsuzluk çok geniş bir sorun olarak kaldı."
GÜLEN'İN İADESİ
Ankara ile Washington arasında son dönemde yaşanan gerginliklerin başında, 15 Temmuz darbe girişiminde ABD'nin rol oynadığına dair iddia ve Fetullah Gülen'in iadesine ilişkin gelişmeler geldi.
İki başkan adayı da Gülen'in iadesi hakkında herhangi bir açıklamada bulunmadı. Ancak uzmanlar, Gülen'in olası iadesi konusunda 'bunun yargının işi olduğu' söyleminin öne çıkacağını söylüyor.
Marc Pierini, "Türkiye'nin Gülen'in iadesi talebi konusu ABD'nin yeni başkanının kim olacağıyla ilgili değil. Bu, ilgili kişinin temyizini de içerecek şekilde doğal seyrini izleyecek bir yargı sürecidir. Bu süreç de, yeni başkanın görev süresinin en az yarısına kadar devam edecektir" diyor.
"ABD, TÜRKİYE'Yİ MÜTTEFİK OLARAK TUTMAK İSTEYECEK"
Clinton ve Trump arasındaki tüm farklılıklara rağmen uzmanlar, kim kazanırsa kazansın, ABD'nin bölgedeki çıkarları nedeniyle Türkiye ile müttefikliğine önem vereceği görüşünde.
Pierini, "Ankara ve Washington arasındaki ayrımlar sürüyor ve sürecek gibi duruyor. Bundan dolayı bir sonraki ABD başkanının temel hedefi, ABD seçim kampanyasındaki ve Türkiye'deki iç siyasetteki anlatıların ötesinde, bu farklılıkları ve minimize etmek, bunları yönetmektir" diyor.
Landis de, "Geniş anlamda olarak ABD politikasına bakarsak bu şudur: Türkiye'yi bir müttefik olarak tutmak ABD çıkarlarına uygundur. Türkiye temelde stratejik olarak çok önemli bir ülke" diye konuşuyor.