Güncelleme Tarihi:
Şam-Halep yolunda konuşlanmış ilk tankları ve kum torbalarıyla oluşturulmuş siperleri ilk gördüğümüzde “Humus 40 km” tabelasını yeni geçmiştik. Cisr es Şuğur’a yaklaştıkça, çevremizdeki Suriye manzarası askeri bölgeye daha çok benziyordu.
Resmi konvoyumuzdaki araçların her birinde medyadan temsilciler, resmi eskortlar ve sürücülerin yanı sıra Kaleşnikof tüfekler bulunuyordu. Cisr es Şuğur’un merkezine ulaştığımızda ayrıca bizi korumakla görevlendirildikleri çok belli olan iki kamyon dolusu asker de bize katıldı.
Bizlere yapılan açıklamada hükümetin şiddetin kaynağı olarak gösterdiği yabancı destekli silahlı çetelerin hala bir tehdit unsuru olduğu belirtildi.
Haftalar boyunca Suriye-Türkiye sınırında hükümetin göstericilere şiddet uyguladığıyla ilgili haberler yaptık. Cisr es Şuğur ve çevre köylerden eşyalarını bile almadan kaçan yüzlerce kişinin hikayesini anlattık. Eğer orada kalsalardı Suriye ordusunun gazabına uğrayacaklarına ikna olmuştuk. Kalabalık kamplarda, idareten yapılmış çadırlarda yaşayan bu insanlar, Suriye güvenlik güçlerinin göstericiler üzerine hedef gözetmeksizin ateş açtığını ve kitle cinayetleri yaşandığını anlattı.
Bu konuşmalar aklımdan gitmiyordu: Korkudan titreyen sesleri, gözlerindeki korku, birçoklarının bir zamanlar memleketim dediği köyün sokaklarında ilerlerken benimle birlikte geliyordu.
Dükkanların çoğu kapalıydı. Bir avuç insan ortalıkta dolanıyordu.
Ziyaretimiz sırasında katıldığımız bir brifingde, bir ordu yetkilisi binlerce silahlı militanın Cisr eş Şuğur’u kontrol altına aldığını söyledi. Yetkili, silahlı militanların amacının El Kaide tarzı İslami bir halifelik kurmak olduğunu belirtti.
Hükümete göre bu olayların ardından yaşanan askeri işgalin kıvılcımı güvenlik güçlerine yönelik bir katliamla çakılmıştı. Kaynaklar 100’den fazla kişinin bedenlerinin parçalandığını ve toplu mezarlara atıldığını söyledi.
Bu ifadeler, ölümlerin güvenlik güçleri içinde yaşanan bir ayaklanma sonrası yaşandığını ve rejim yanlılarıyla göstericilere ateş açmayı reddeden askerler arasında çıkan çatışmadan kaynaklandığını söyleyen aktivistler tarafından şiddetle yalanlandı.
Ordu yetkilileri Cisr es Şuğur’a geldiklerine kasabayı büyük oranda terk edilmiş halde bulduklarını ve silahlı kişilerin büyük oranda tepelere kaçtığını söyledi. Hükümet yüzlerce silahlı kişinin aileleriyle birlikte Türkiye’ye kaçtığını ifade etti.
Hükümetle alakalı bir görgü tanığı olan Abdül Rahman Necid, Cisr es Şuğur’un yanmış yıkılmış mahkeme binasının önünde sokağın karşısındaki dükkanını göstererek, heyecanlı bir dille aralarına silahlı kişiler karışan göstericilerin nasıl ana yoldan geçtiğini anlattı. Necid, “Silahlarını gizlemişlerdi, ellerinde el bombaları ve RPG’ler vardı” dedi.
Silahlı çatışma çıktığında yüzlerce kişiyle birlikte koşup bir duvarın arkasına saklandığını anlatan Necid, “Silahlı kişiler bir postaneye sığınan ve teslim olmaya çalışan sekiz güvenlik görevlisini öldürdü” dedi.
Daha sonra hükümetin 100’den fazla güvenlik görevlisinin öldürüldüğü yer olduğunu söylediği noktaya götürüldük. Hükümetle alakalı bir başka görgü tanığı binanın her tarafında cesetler olduğunu söyledi. Bizi bir köşeye götürdü, “Burada üç ceset bulundu, bir tanesinin kafası kesilmişti” dedi.
Ancak sokak ortasında toplanan bir grup erkeğe rasgele yaklaştığımda çoğu benden kaçtı. Bir tanesini durdurup kendisiyle konuşup konuşamayacağımı sordum ancak “Ben bir şey bilmiyorum” diye homurdanıp gözden kayboldu. Diğerleri de bir anda sıvıştı. Geride kalanlar ise huzursuz görünüyor ve en temel soruları cevaplamak için bile birbirlerine kaş-göz ediyorlardı.
Dolayısıyla burada birinci ağızdan bağımsız yorumlar almak neredeyse imkansız.
Son durağımız olan pazarda güvenlik güçleri kendi istediğimiz gibi hareket edebileceğimizi söylemişti. Ancak her gittiğimiz yerde gölge gibi peşimizden dolaşıp konuşmalarımızı duyabilecekleri bir mesafede durmaya devam ettiler.
Bir grup çocuk rejim yanlısı sloganlar atıyordu: “Allah, Suriye ve sadece Beşar!”
“Bunu nereden öğrendiniz?” diye sordum, “Televizyondan” dediler. Çocuklar Cisr es Şuğur’a bir hafta önce döndüklerini söyledi. “Neden gitmiştiniz?” diye sordum, önce ses çıkmadı. Sonra bir tanesi “silahlı çeteler” dedi ve grup kahkahalara boğuldu.