Güncelleme Tarihi:
Spice Girls'le dünya çapında ün kazanan Geri Halliwell anılarını bir kitapta topladı
Geri Halliwell, şöhret basamaklarına tırmanmaya İstanbul'da başladı. Anılarını yayınladığı kitabında bunu açıkca anlatıyor. Türkiye'de kazandığı küçük çaplı şöhret ona yetmiyor ve daha büyüğüne ulaşmaya karar veriyor. Geri Halliwell'in anı kitabı henüz dünyanın her tarafında ve her dilde yayınlanmadı. Biz İngilizce orijinalinden Türkiye ile ilgili olan bölümünü aynen çevirdik. Olayları kendi üslubuyla anlatan, Geri Halliwell'dir. Bakın İstanbul'a gelirken ve İstanbul'da yaşadıklarını nasıl anımsıyor?..
KÜÇÜK ÇAPLI ŞÖHRET
Biz üç kız tuvaletler giymiş üç prenses gibiydik. Yarışmadan sonra saçları seyrelmiş erkekler, genç delikanlılar bizden bir imza alma umuduyla setin yanında bekliyorlardı. Biri benden imza istediği için o kadar minnettardım ki, hepsini yanaklarından öpüyordum. Yarışma programı çok tuttu ve ben Türkiye'de küçük bir şöhret oldum. Yarışmanın halkla ilişkiler bölümü, basına fotoğraflarımı vererek, güzellik sırlarım ve jimnastik programımla ilgili hikayeler sunarak talebi canlı tutuyordu. Ama bu bana şöhret gibi gelmiyordu. Beni tanıyan
kimsenin beni göremediği, dilini bilmediğim bir ülkede küçük bir televizyon yıldızı olmak pek anlam ifade etmiyordu.
Esas amacım gösteri dünyasında yer edinmekti ama modelliği de tamamen terk edemiyordum. Parasızlık yüzünden buna mecburdum. Haftada bir ajansı aramayı sürdürüyordum, ya da onlar beni arıyorlardı.
Yarışma programında hosteslik işini duyduğumda ilginç geldi. Birçok yarışma programının arkasındaki bağımsız bir yapım şirketi Seç Bakalım adlı Amerikan programının yayın hakkını Türkiye'deki yeni bir televizyon kanalına satmıştı.
'Hostes olarak üç kız istiyorlar' dedi ajanstaki görevli. 'Bilirsin işte, biraz göz okşayacaksın, biraz kendini göstereceksin, bol bol da gülümseyeceksin.'
'Çekimler nerede?'
'İstanbul'da. Üç hafta sürecek. Bütün masraflar onlara ait.'
HAYALİNİ KURABİLİRİZ
Daha önce yaşadığım tecrübeler yüzünden artık çok fazla vaade kanmıyordum. Yine de teklif fena değildi. Adresi alıp televizyon şirketinin bürosuna gittim. Şirketin patronu Howard kırk yaşlarında, yarışma programları yapımcılığında zirvedeki isimdi. Sabahtan akşama kadar odasına girip çıkan kızların sayısı belli değildi.
'Müthiş bir ismin var, Geri. Tam televizyona uygun bir isim.'
'Teşekkür ederim.'
'Seksi, sıcak, çekici kızlar arıyorum. Aynı zamanda fazla modern olmamalı, biraz klasik bir pırıltı taşımaları gerekiyor. Yarışma programları hem eğlence hem de kaçıştır. Programı izleyen kadınların çoğu hiçbir zaman son derece şık tuvaletler giymeyecek, erkeklerse hiçbir zaman senin kadar güzel bir kızla birlikte olmayacak. Ama bütün bunların hayalini kurabiliriz, öyle değil mi, Geri?'
'Elbette.'
'Pekala. Şimdi randevu defterime bir bakayım. Yarın İstanbul'daki televizyondan önemli kişiler gelecek. Programa çıkartabileceğimiz kızların bazılarıyla onları tanıştırabileceğimi söylemiştim. Seni de onlarla tanıştırabileceğimi düşünüyorum.'
HARİKA BİR KIZ
Howard'dan hoşlanmıştım. Hem esprili hem de işini gerçekten ciddiye alan biriydi.
Ertesi gün Hilton Oteli'nde görüşmek üzere randevulaştık. Bana şans getirdiğine inandığım mavi beyaz çizgili tişörtümü giydim. Siyah daracık bir şort, dize kadar çoraplar ve yüksek topuklu ayakkabılarla kıyafetimi tamamladım.
Resepsiyondan telefon ettiğimde Howard bana hangi suite çıkacağımı söyledi. Koridorda yürürken bir kızla karşılaştım. Benim gireceğim suitten çıktığı belliydi ve müthiş dikkat çekici giyinmişti. Göz göze geldik ama gülümsemedi.
Kapıyı vurup içeri girdim. 'Tam zamanında geldin, Geri' dedi, Howard. 'Onlara seninle ilgili her şeyi anlattım.'
Kapının hemen yanında oda servisinin tepsileri duruyordu. Oldukça esmer üç adam pencerenin yanındaki koltuklara oturmuş, kahve ve sigara içiyordu.
'Harika bir kız, değil mi?' dedi Howard. Portfolyomu kalın bıyıklı bir adama uzattı.
İÇ ÇAMAŞIRLARIYLA
'Merhaba, adım Geri Halliwell. Tanıştığımıza memnun oldum.'
Odada garip bir sessizlik oldu.
'Daha önce hiç televizyonda çalıştınız mı?' diye sordu içlerinden biri.
'Bir, iki kere' diye yalan söyledim.
Bıyıklı adam Howard'a eğilip kulağına bir şeyler fısıldadı. Howard başını salladı.
'Geri, lütfen, banyoya geçip üstündekileri çıkartır mısın? İç çamaşırıyla nasıl göründüğüne bakmak istiyorlar.'
Tereddüt etmedim. Modellik seçmelerinde üstümdekileri çıkartmaya o kadar alışmıştım ki, son derece rutin bir istekti bu. Banyo kapısını kapayıp şortumu ve tişörtümü çıkardım.
İçeri döndüğümde bütün gözler bana döndü. Fincanlara kahve dolduran adamın eli havada asılı kaldı. Gerginliğimi belli etmemeye çalıştım.
'Yazılı metin olmadan, hazırlıksız konuşma, kalabalık önünde rahat davranma konularında oldukça tecrübeliyim.'
SUTYENİNİ ÇIKAR
Howard avuçlarını göğsüne götürdü ve sutyenimi çıkarmam gerektiğini işaret etti.
Tam arkamdaki kopçaya uzanıyordum ki, birden durakladım. Çıplak göğüslerimin bir yarışma programıyla ne ilgisi vardı!
'Saçmalamayın!' dedim Howard'a ters ters bakarak. Hırsla banyoya girdim. Giyinirken gözüm aynaya ilişti. Öfkeden deli gibiydim. Bu sözümona önemli televizyon yöneticileri kendi zevklerini tatmin etmenin peşindeydiler. Önlerinde daha önce kaç kız soyunmuştu acaba?
Howard'ın yanından hızla geçip odadan çıktım. Konuşamayacak kadar kızgındım. Howard koridorda peşimden geldi. 'Çok üzgünüm, Geri. Sadece onları mutlu etmeye çalışıyordum.'
'Alçağın birisin!'
'Özür dilerim. Görüşme çok iyiydi. Kabul edilme şansın yüksek. Seni yemeğe götüreyim. Suşi sever misin? Şurada harika bir Japon lokantası var.'
HOWARD, EĞLENİRİZ DEDİ
Asansöre geldiğimizde beni sakinleştirmeyi başarmıştı. Yemeğe gittik. Howard'ın yapımcılığını yaptığı değişik show programları, beğendiğimiz televizyon sunucuları gibi çeşitli konularda sohbet ettik.
'Özellikle gençsen, çok iyi bir kariyer imkanıdır bu' diyordu Howard. 'Şu anda her şeye sahipsin. Güzelsin, çekicisin. Sürekli yeni show'lar yapılıyor, özellikle de gençlere yönelik. Senin de kendine hedef olarak bunları seçmen lazım.'
Bu endüstri alanıyla ilgili öğrenebileceğim her şeyi öğrenmek için anlattıklarının tek kelimesini bile kaçırmadan can kulağıyla dinliyordum.
'Bu meslekte ilerlemen için sana yardımcı olabilirim, Geri. Doğru insanın eline düşersen, sende müthiş bir potansiyel var.'
'Çok naziksin.'
'Benimle Los Angeles'a gelmelisin.'
'Neden?'
'Seni bazı insanlarla tanıştırırım.'
Güldüm ve onu ciddiye almıyormuş gibi davrandım. Ama beynimde bir alarm ışığı yanıp sönmeye başladı. Yemekten sonra Howard'ı bürosuna bırakmayı teklif ettim, çünkü arabasını almamıştı. Benim Fiat Uno'nun içine sıkışıp yola koyulduk.
'Eee, Los Angeles meselesini düşündün mü?' diye sordu.
'Nedenini hala açıklamadın. Hiç tecrübem yok. Beni kamera karşısında hiç görmedin. Öyleyse, neden ben?'
'Biraz eğlenebiliriz.'
Yolun ortasında sert bir fren yaptım. Otobüsler, arabalar, taksiler aniden durmak zorunda kaldı. Herkes klaksonlara basıyordu.
'Teklifin için teşekkürler.' Sinirli bir kahkaha attım. 'Ama senin yardımın olsa da, olmasa da başaracağım.'
Howard, ne gürültü kopardı ne de vızıldadı. Bürosuna geldiğimizde arabadan inerken kendisini yanlış anladığıma dair bir şeyler mırıldandı. İş konusunda da beni arayacağını söyledi.
Howard'ı suçlamıyorum. O sadece Havva'nın elmayı yemesi için Adem'i ikna etmesinden bu yana bütün kadınların ve erkeklerin yaptığı bir şeyi yapıyor, sadece şansını deniyordu. Ama bir daha aramasını da beklemiyordum.
Bu şekilde şansımı kaybetmek beni rahatsız etmedi. İnsanın önüne her zaman başka fırsatlar da çıkardı.
Ertesi hafta Howard ajansımı arayıp benim seçildiğimi bildirdiğinde gerçekten çok şaşırdım. Çekimler Noel'den birkaç hafta önce İstanbul'da başlayacak ve yaz sezonuna kadar yetecek bölüm kaydedilecekti. Şayet program tutarsa anlaşmayı uzatmayı ve yeni bölümlerle devam etmeyi düşünüyorlardı.
ŞARTLAR BEKLEDİĞİMDEN İYİYDİ
Televizyon Türkiye için hala çok önemli bir yenilikti. Yarışma programı da yeni bir kanal için amiral gemisi görevini üstlenecekti. Stüdyolar İstanbul'un dış mahallelerinde büyük bir depodaydı.
Benimle birlikte Cheryl ve Sarah adında iki kız daha vardı ve her ikisi de kuzeyliydi. Sarah o muhteşem profiliyle soyadının birbiriyle hiç uyuşmadığını düşünürdü hep. Sonunda, adını Levi Trammel olarak değiştirdi. Bu isim hiç olmazsa Santa Barbara karakterlerini hatırlatıyordu.
Bizi yerleştirdikleri otel gerçekten mükemmeldi. Oda hizmetlileri bembeyaz kolalı üniformalar giyiyor, oda servisinden tam yirmi sekiz çeşit değişik dondurma isteyebiliyordunuz. İstanbul dumanlı, sisli, şizofren bir şehirdi. Bazı semtler, özellikle de Boğaz kıyısı muhteşemdi, ama diğer yerler sanki bombalanmış ya da tam inşa halindeyken terk edilmiş gibiydi.
Ne çılgın bir yerdi! Bütün sürücüler bozuk yollarda, külüstür arabalarla bir an önce Allah'a kavuşmak ister gibi delice hız yapıyordu. Minibüsün stüdyoya ulaşması sanki saatler alıyordu. Yolun kenarında durmuş, kendilerini alması için arabalara el sallayan neredeyse yarım düzine insan topluyorduk. Stüdyolar yeniydi. Soyunma odalarında makyajcılar, kuaförler hiç eksiksiz hazır bulunuyordu. Beklediğimden çok daha iyi şartlardı.
EDEPSİZCE FLÖRT EDİYORDU
Genç yapımcı, programın formatını son kez gözden geçirdi ve stüdyoda izleyiciler olmadan bir prova yaptık. Ciddi bir dil sorunumuz olduğunu o anda fark ettim. Program baştan sona Türkçe kaydediliyordu. Bu da, Cheryl, Sarah ve benim neler olup bittiği konusunda hiçbir fikrimiz olmadığı anlamına geliyordu. Çözüm, sadece gülümsemeyi sürdürmekti. Sunucunun her 'Geri' deyişinde spotlar beni aydınlattığında, inci dişlerimi gösteriyor ve poz veriyordum.
Yarışmada her birinin önünde birer kızın durduğu üç kapı vardı. Stüdyo izleyicilerinin büyük çoğunluğunu çiftlik işçileri, eşarplı köylü kadınlar, dişleri dökülmüş, kır saçlı yaşlı adamlar oluşturuyordu. Doğrudan çevre tarlalardan toplanmış olabilirlerdi; belki de, at arabaları dışarıda, stüdyonun önünde park edilmişti. Özellikle seçilmiş on on iki yarışmacı da değişik kostümler giydirilerek ön sıralara oturtuluyordu.
İri cüsseli, orta yaşlı sunucu Ehran'ın (Yanlış yazmış, Erhan olacak) yandan ayrılmış siyah boyalı saçları, bronz bir teni vardı. Çılgın alkışlar eşliğinde koşarak sete giriyor, birkaç fıkra anlatıyor, yardımcılarını teker teker tanıtırken onlarla edepsizce flört ediyordu.