OluÅŸturulma Tarihi: Mart 28, 2004 00:00
Meğerse çocukluğunda çok hızlıymışSANAYİ Bakanı Ali Coşkun, yarı çıplak bir fotomodelin yer aldığı reklamı eliyle gösterip, ‘‘Böyle reklam olur mu? Kutsal bildiğimiz kadını istismar ediyor. Örf ve ádetlerimize yakışmıyor’’ demesiyle birlikte Türk kamuoyunun gündemine oturdu.Bu çıkışıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın şimşeklerini de üzerine çekti Coşkun. Başbakan, açıkça ‘‘Yanlış oldu’’ diyerek, ‘‘Ali Ağabey’’in tutumunu onaylamadığını belli etti.Coşkun, müstehcen bulduğu reklamlar konusundaki bütün muhafazakár ve tepkili bakışına karşılık, dost meclislerinde şiir okuması, şarkı söylemesi, fıkralar anlatmasıyla tanınan çok renkli bir kişilik.O kadar ki, kendisini erkek meclislerinde bulduğunda, eski çapkınlık hikáyelerini anlatmaktan da geri kalmaz.İLKOKUL GÜNLERİGeçenlerde Ankara Mimar Kemal İlkokulu'nda düzenlenen ve okulun şöhretli mezunlarının bir araya geldiği toplantıya katılan Coşkun, çocukluk anılarını anlatırken, kendisinin daha ilkokul günlerinde bir hayli ‘‘hızlı’’ olduğu da ortaya çıktı.İşte Coşkun'un anısı: ‘‘Ben köyden gelmiştim, biraz da iri yapılıydım. Bizim sınıfta İris ve Ayla adlarında iki kız arkadaşımız vardı. Ayşe Abla korosunda mandolin çalıyorlardı. Ama o zaman Ankara bu kadar kalabalık değildi, kızların koroya gidip gelmesi kolay olmuyordu. Müzik öğretmenimiz Muazzez Hanım, iri yapılı olmam nedeniyle beni onlara koruma gibi görevlendirdi. Hem birlikte gidiyor, hem de zaman zaman mandolinlerini taşımada onlara yardımcı oluyordum.’’EMANET KIZLARMuazzez Hanım, kızları Ali Coşkun'a emanet etmiştir, çünkü onun emanete sahip çıkacağını ve ‘‘emanete hıyanet olmaz’’ deyişine sadık davranacağını düşünmüştür. Bakalım, gerçekte öyle mi olmuştur?Ali Coşkun, anlatmaya devam ediyor: ‘‘Tabii çocuk aklı; koruma görevi bende olunca, diğer öğrenciler İris ve Ayla ile ilgili her konuda beni yetkili buluyor, ben de kendimi öyle görüyorum.’’Öykünün renkli bölümü bu noktada başlıyor. İlhan Oba adlı bir arkadaşı Ali Coşkun'a geliyor ve ‘‘Ali, ben İris'i seviyorum. Biz seninle arkadaşız, gözünü seveyim, bana izin ver, yardımcı ol, bir şeyler yap’’ diyor. Yani, çöpçatanlık yapmasını istiyor.AYLA MESELESİÖykünün akışından anlaşıldığına göre, galiba Ali, İris konusunda İlhan'a bir güçlük çıkartmıyor. Gelgelelim, bir başka arkadaşı aynı izni Ayla için isteyince, işler karışıyor ve Coşkun'un şu yanıtıyla bir aşk krizi patlak veriyor:‘‘Arkadaş İris neyse de, ben Ayla'ya dokundurtmam...’’Ali Coşkun, bu öyküyü anlattıktan sonra ekledi:‘‘Bunu söyleyince, bizim niyet de ortaya çıktı tabii...’’ Ali Coşkun'un ‘‘Ayla bunu hiç bilmedi tabii...’’ demesine bakılırsa, iş platonik düzeyde kalmış.NURAN HANIM KIZARSANeyse, aradan 35 yıl geçmiş ve Ali Coşkun sonradan subay olan İlhan Oba ile karşılaşmış. İlhan Oba, o sırada Odalar Birliği Başkanı olan Coşkun'a ‘‘Yahu sen bütün işadamlarını tanırsın. Bizim İris'in babası da işadamıydı. Belki onları bulursun’’ diyecek olmuş ve muhatabından şu yanıtı almış:‘‘Ulan, bulsam senin kızı mı bulurum, kendi kızımı bulurum be...’’ Belli ki, aradan yıllar geçmiş ama ‘‘benim kız’’ dediğine göre şu Ayla meselesi hálá Coşkun'un kalbinde bir ince sızı olarak saplanıp kalmış.Ali Coşkun, bundan 10 yıl kadar önce birlikte geçirdikleri bir
trafik kazasında ilk eÅŸini kaybettikten 4 yıl kadar sonra kendisinden bir hayli genç yaÅŸta olan Nuran Hanım'la ikinci evliliÄŸini yaptı ve bir de çocuk sahibi oldu.Umarız, Nuran Hanım bu yazıyı okuyunca, ‘‘Ayla dosyası’’nı evde bir mesele haline getirmez.Mülakatı neden yayımlanmadıHÃœRRÄ°YET Ankara Temsilcisi Sedat Ergin, Radikal Ankara Temsilcisi Murat Yetkin ve AkÅŸam Gazetesi'nin dış politika yazarı Semih Ä°diz, geçenlerde AB'nin GeniÅŸlemeden Sorumlu Komiseri Günther Verheugen ile yaptıkları mülakatta neye uÄŸradıklarını ÅŸaşırdılar.Nasıl ÅŸaşırmasınlar? Özellikle Annan Planı'nda yer alan istisnai düzenlemelerin AB mevzuatına nasıl uyarlanacağı gibi son derece güncel ve meÅŸru soruları karşısında Verheugen'den oldukça ters yanıtlar aldılar. Ãœstelik, istisnai düzenlemeler konusu Verheugen'ın DışiÅŸleri Bakanlığı'nda yaptığı görüşmelerin de en önemli gündem maddesi olmuÅŸtu.Bu konuda Türk muhatapları tarafından iyice köşeye sıkıştırılan Verheugen, aynı konu gazeteciler tarafından da açılınca belli ki gün içinde biriktirdiÄŸi kızgınlığını gazetecilere patlayarak üstünden attı.Bu arada, örneÄŸin plandaki mülkiyet düzenlemelerinin Avrupa Ä°nsan Hakları Mahkemesi'nde temyiz edilip edilemeyeceÄŸi gibi bir sorunun AB'yi deÄŸil, Avrupa Konseyi'ni ilgilendirdiÄŸini söylerken neyin sorulup neyin sorulamayacağı gibi baÅŸlıklarda gazetecilik dersi de verdi AB Komiseri.Sorun, Verheugen'ın soruları geçiÅŸtirmesinde deÄŸil, kullandığı üsluptaydı. Daha çok öğrencisine çıkışan bir başöğretmen edasıyla, ses tonunu yükselterek, kızgınlığını dışa vurarak, eli kolunu sallayarak konuÅŸtu AB'nin Alman komiseri.Gazeteciler, BaÅŸbakan ErdoÄŸan'ın ticari iliÅŸkilerini hatırlatarak, AB'nin tam üye adayı ülkelerde siyasi etik yasalarının geçmesini teÅŸvik edip etmediÄŸini sorduklarında da, Verheugen, ‘‘Beni BaÅŸbakan aleyhinde konuÅŸturmak mı istiyorsunuz’’ diyerek çıkıştı.Anlaşılan Türkiye'deki devlet kurumlarını eleÅŸtirmekte hiçbir fırsatı kaçırmayan Verheugen, konu BaÅŸbakan ErdoÄŸan olunca, nedense yelkenleri hemen suya indiriveriyor.Mülakat tatsız bir ÅŸekilde sonuçlandı. Gazeteciler, AB TemsilciliÄŸi'ni terk etmeye hazırlanırken koÅŸarak yanlarına gelen bir sözcüsü, Verheuegen'ın mülakatın metnini yayımlanmadan önce onaylamak için okumak istediÄŸini bildirdi, bunun AB Komisyonu'nda olaÄŸan bir uygulama olduÄŸunu belirtti. Gazeteciler de böyle bir uygulamanın Avrupa normlarıyla baÄŸdaÅŸmadığını belirterek, Verheugen'ın talebini reddettiler ve mülakatı da yayımlamadılar. Ãœstelik, her üç gazeteci de AB tam üyeliÄŸine sıcak bakan isimlerdi ve mülakat için bizzat AB Komisyonu tarafından davet edilmiÅŸlerdi.Â
button