Kuran mealini kim yaktıBU öyle muammalarla dolu bir dosya ki,
‘Da Vinci Şifresi’ni çözmek, yanında çok kolay kalabilir.
Önce 76 yıl öncesine dönelim. İstiklal Marşı’nın şairi
Mehmet Akif Ersoy, Cumhuriyet devrimlerine karşı buruk ve mesafelidir. Mısır’a yerleşmeye karar verir.
Ankara’da ise hummalı bir faaliyet sürmektedir. Kuran’ın Türkçe tefsir ve meali hazırlatılacaktır. Mısır’da gönüllü sürgün yaşayan
Mehmet Akif Ersoy’un da hayattaki en büyük ideali Kuran’ı Türkçe’ye çevirmektir.
Bunu İslamiyet’in hurafelerden kurtarılması ve Kuran’ın gerçek anlamının anlaşılması bakımından elzem görmektedir.
Ancak, Kuran’ı Türkçe’ye çevirmenin ne kadar
‘müşkül bir iş’ olduğunu da bilmektedir.
Örneğin, Arapça kullanılan pek çok kavramın Türkçe karşılıkları yoktur, ayrıca eşanlamlar taşıyan pek çok sözcük kullanılmıştır.
DÖRT YIL SÜRDÜ
Zaten sözcük sözcük çevrilemeyeceği için Kuran’ın anlamının, yani ‘
meali’nin yazılabileceği söylenir.
Akif’in meali hazırlaması tam dört yılını alır. Son rötüşları siroz hastalığının iyice arttığı son zamanlarında yapar. Ancak, ortaya çıkan son metinden tam olarak tatmin olmaz. Üzerinde biraz daha çalışması gerekmektedir.
Ersoy, 1936’da İstanbul’a döner.
Bugün
Mehmet Akif’in meali ortada yoktur. İşte bilmece burada başlıyor. Yaygın kanaate göre, meal yakılmıştır. Nasıl ve kimler tarafından yakıldığı konusunda da muhtelif teoriler söz konusudur.
KAHİRE’DE Mİ KALDI
Birinci teoriye göre,
Mehmet Akif, 1936’da Türkiye’ye gelirken çeviriyi de yanında getirmiş ve öleceğini anlayınca mükemmel olmadığına inandığı metni bizzat kendisi yakmıştır.
Gelgelelim, edebiyat tarihçileri
Mehmet Akif’in meali Türkiye’ye gelirken Kahire’de bıraktığında ısrar ediyorlar. Burada ikinci teori devreye giriyor. Bu teoriye göre, meal Kahire’de yakılmıştır.
Buna göre,
Akif, Türkiye’ye dönerken çeviriyi kendisi gibi Kahire’de yaşayan ve gönüllü sürgün günlerindeki en yakın dostu olan din alimi Tokatlı
Mehmet İhsan Efendi’ye bırakmış ve şu vasiyette bulunmuştur:
‘Eğer sağ salim geri dönersem, eksikliklerini tamamlar basarız. Şayet dönemez de ölürsem bu meali yakarsın.’
Ersoy, 27 Aralık 1936’da Türkiye’de ölür.
Akif’in Kahire’de bıraktığı Kuran mealini kim yakacak ya da yok edecektir? Tokatlı
Mehmet İhsan Efendi, meali
‘çalışma masasının sağ çekmecesinde’ saklamıştır. Sağ çekmecedeki metnin başına gelenler konusunda iki ayrı görüş var.
Bir görüşe göre, Türk ve Arap şiirini, aruzu bütün incelikleriyle bilen, öğrencilere mısralar terennüm eden
Mehmet İhsan Efendi, istemeye istemeye sırf dostunun vasiyetini yerine getirmek üzere meali bizzat kendisi yakmıştır.
İkinci görüşe göre durum çok farklıdır.
İhsan Efendi, Kuran mealini yak(a)mamıştır. Gönlü bir türlü buna elvermemiştir.
İhsan Efendi de ölümünden önce o sırada genç bir delikanlı olan oğlunu yanına çağırmış ve şunu vasiyet etmiştir:
BÜYÜKLERİNE DANIŞTI
‘Evladım! Masanın sağ gözünde birtakım defterler var. Ben vefat ettikten sonra o defterleri yakacaksın.’
Babasının ölümünden sonra oğlu, ağır bir gönül yükü durumuna dönüşen vasiyet konusunda ne yapacağını bilemez ve bu konuda büyüklerine, babasının yakın arkadaşlarına danışmaya karar verir.
Bu amaçla babasının arkadaşları
İ. Hakkı Şengüler ve
İbrahim Sabri Efendi’ye gider. Onlar da vasiyetin gereğini yerine getireceklerini söylerler. Ve
Akif’in el yazısı sayfaları
Şengüler’in Abbasiye semtindeki evine götürülür.
Şengüler Abbasiye’deki evinin balkonunda
İbrahim Sabri Efendi ile birlikte meali alüminyum leğende yakar.
Peki,
İhsan Efendi’nin bu olaya genç yaşında tanıklık eden oğlu, geçen hafta İslam Konferansı Genel Sekreterliği’ne seçilen ilk Türk olan Prof.
Ekmeleddin İhsanoğlu olabilir mi?
Akif, babasına emanet etmiş‘MİLLİ Şair’ Mehmet Akif Ersoy’un, hazırladığı Kuran mealini, yakılması için Kahire dönüşünde orada yaşayan arkadaşı Mehmet İhsan Efendi’ye bıraktığı rivayet ediliyor. Bazı edebiyat tarihçilerine göre meali bizzat Mehmet İhsan Efendi yakmış. Kimileri de Mehmet İhsan Efendi’nin, geçtiğimiz hafta İKÖ Genel Sekreteri olan oğlu Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’na kitabı yakmasını vasiyet ettiğini savunuyor.
Kahve falında bakanlık çıkmadıAKP milletvekilleri bir hafta önce yoğun bir çalışma haftasının ardından Kızılcahamam’ın Yukarı Karaören Köyü’nde düzenlenen Karakucak Güreş Şenliği’ne katıldılar.
Şenliğin ilginç bir özelliği,
‘güreş ağalığı’nı AKP’nin bayan milletvekili
Remziye Öztoprak’ın yapmasıydı.
Vekiller ikram edilen etli pilavları, gözlemeleri yediler, ardından da sıra Türk kahvesine geldi.
ÖNCE UZUN UZUN İNCELEDİ
Kahve olur da, fal gündeme gelmez mi?
Nitekim, şenliğe eşiyle birlikte katılan Gaziantep Milletvekili
Fatma Şahin, kahvesini içtikten sonra fincanını kapattı.
Şakacı yapısıyla tanınan Adıyaman Milletvekili
Hüsrev Kutlu da
Şahin’in fincanını alarak, profesyonel bir falcı gibi uzun uzun incelemeye başladı.
Son derece ciddi ve önemli bir iş yapıyor edasıyla fincanı 10 dakika inceleyen
Kutlu, bir anda espriyi patlattı:
İLK KEZ FAL BAKIYORMUŞ
‘Üzgünüm, falında bakanlık görünmüyor.’
Kutlu’nun sözleri
Şahin ve orada bulunanları kahkahaya boğdu.
TBMM’de yaptığı konuşmalarla zaman zaman şimşekleri üzerine çeken
Kutlu, Hürriyet Muhabiri
Şehriban Oğhan’ın fal yeteneğiyle ilgili sorularına da yine espriyle yanıt verdi.
Kutlu, ‘Aslında çok da anlamam. Ara sıra aile içinde eğlence kabilinden bakarım’ dedi.
Ve
Kutlu bugüne kadar hiç fal baktırmadığını da özenle vurguladı.
Bakan’ın önüne geçen müsteşar OLAY, geçen cuma akşamı Almanya’nın Ankara Büyükelçiliği’nin bahçesindeki davette geçti. Büyükelçi
Wolf Ruthart Born, Alman Kalkınma Bankası’nın (KFW) Ankara’daki ofisinin açılması dolayısıyla fiyakalı bir davet düzenlemişti. Hükümet Hazine Bakanı
Ali Babacan ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı
Murat Başesgioğlu’nu göndererek, KW bürosunun açılmasına atfettiği önemi göstermişti. İçişleri Bakanı
Abdülkadir Aksu da törene katılacaktı, ancak
Ahmet Piriştina’nın ölümü dolayısıyla İzmir’e gitmesi gerekince yerine müsteşarı
Şehabettin Harput’u göndermişti.
KÜRSÜYÜ KAPTI
Büyükelçi
Born, kürsüye çıkıp konuşmasını yaptı. Ardından protokol görevlisi, mikrofondan Hazine Bakanı
Babacan’ı kürsüye davet etti.
Babacan kürsüye doğru yürümeye başladığı sırada ön sıradaki İçişleri Müsteşarı
Harput ‘Bir dakika’ deyip, hamle yaparak bakandan önce kürsüye çıktı ve
‘Bugün burada İçişleri Bakanımız bulunacaktı. Ancak İzmir’deki cenazeye gittiği için buraya gelemedi, yerine beni gönderdi. Onun yerine size ben hitap edeceğim’ dedi. Bu sırada öne çıkmış olan
Babacan kendisini tuhaf bir durumun içinde buldu ve geri çekilmek zorunda kaldı.
BU İLK DEĞİL
Harput kamuoyundaki en önemli icraatını 1999 seçiminden önce Şanlıurfa’ya gelen Başbakan
Bülent Ecevit’in
seçim konvoyunu şehir merkezine sokmayarak yapmıştı. Yalnızca
Ecevit’in seçim otobüsünün şehir meydanına girmesine izin verince
Rahşan Hanım’dan da fena bir çizik yemiş, ardından 1999 seçimlerinden sonra merkez valisi olmuştu. Bakalım
Babacan’ın
Harput için attığı çiziğin yankıları ne olacak?