Oluşturulma Tarihi: Kasım 10, 2003 01:46
Artık onların diliyle konuşuyor
Başbakan Tayyip Erdoğan konuşmalarında alıntılardan yararlanmayı sever. Ancak alıntı sevgisi 6 yıl önce, 6 Aralık 1997'de başına büyük dert açmıştı. Erdoğan Siirt meydanında Ziya Gökalp'ten ‘‘Minareler süngümüz, kubbeler miğferimiz, camiler ise kışlalarımızdır’’ dizelerini hamasi bir coşkuyla aktarınca, kendini cezaevinde bulmuş, 10 ay hapis yatmıştı.
ALINTI SEVDASI BİTMEDİ
Bu ceza da alıntı sevgisini engellemedi. Erdoğan, Kırklareli Pınarhisar Cezaevi'ne gitmeden önce İstanbul'da düzenlediği toplantıda ‘‘Bu bir veda değil, inşallah bitmeyen şarkının besteleri içindeki bir es'tir, bir duraktır. Bu sevda, bu şarkı bitmez’’ dedi. Ve ‘es’in ardından, başbakan olunca da alıntılara devam etti.
Ama bu kez alıntılar uluslararası düzeyde kabul gören, ‘sakıncasız’ klasikler arasındandı. Erdoğan konuşmalarında Charles Dickens'ın Victor Hugo'nun, Einstein'ın, Bertolt Brecht'in özdeyişlerini kullanmaya başladı.
SOLDAN BRECHT VAR
Erdoğan'ın 17 Ekim'de İspanya'nın Mallorca Adası'nda katıldığı Formenter Forumu'nda yaptığı konuşmanın metninde, Hugo'nun ‘‘Büyük yanlışlar halatlar gibidir. Küçük yanlışların örgülerinden oluşur’’ sözü yer aldı. Aynı forumda Erdoğan sol görüşlü yazar, şair Bertolt Brecht'in, ‘‘Gerçek ilerleme, ileri olmakla değil, ilerliyor olmakla sağlanır’’ cümlesini de anımsattı.
Erdoğan'ın geçen yıl 10 Aralık'ta Washington'da yaptığı konuşmada da birçok alıntı vardı. Albert Einsten'ın, ‘‘Bir önyargıyı değiştirmek, atomu parçalamaktan bile zordur’’ sözlerini aktaran Erdoğan, aynı konuşmada Fransız tarihçi Fernand Braudel'den de alıntı yaptı.
TASAVVUF DENGESİ
Konuşma metninde bu denli ‘Batılı’ düşünür, yazar, bilim adamına yer veren Erdoğan, dengeyi ise tasavvuf ile sağladı.
Erdoğan, Mevlana'nın ‘‘Bizden öncekilerin söyledikleri, bizim dostumuz, arkadaşımızdır; bize yol göstericidir’’ sözünü de konuşmasının başlangıcında dinleyenlerle paylaştı.
Ancak aynı konuşmanın sonunu Charles Dickens'dan bir alıntı ile bağladı:
‘‘Hem yepyeni ve aydınlık bir dünya yaratma gücüne sahibiz, hem de dünyanın önemli bir bölümünü baskıya ve karanlığa terk etme tehlikesiyle karşı karşıyayız.’’
ESKİSİ GİBİ OKUYAMIYOR
Erdoğan AKP'nin 1. Olağan Büyük Kongresi'nde ise, Martin Luther King'in 40 yıl önce yaptığı ve ‘‘I have a dream’’ cümlesiyle tarihe geçen konuşmasından esinlenerek şunları söylüyordu:
‘‘Benim bir rüyam var. Türkiye'nin her yerindeki insanımızı refaha kavuşturmak...’’
Konuşmalarını ünlü yazarlardan alıntılarla süsleyen Erdoğan 3. Ankara Kitap, Kültür ve Sanat Fuarı'nda başbakanlık makamına geldikten sonra, eskisi kadar kitap okuyamadığından yakındı.
Bu durumda alıntılar için danışmanlarına iş düşüyordu. Erdoğan yurtdışında yaptığı konuşmalarda Dışişleri'nden de destek alırken, yurtiçi ve dışındaki hemen tüm konuşmalarının çoğu siyasi danışmanı Ömer Çelik'in elinden geçiyordu.
SIRADA KİMLER VAR
Metinlerde, siyaset ‘master’ının ardından doktorasını sürdüren Çelik'in entelektüel havası etkili olunca, Necip Fazıl Kısakürek ve Gökalp'ten alıntılar yapan Erdoğan'ın yelpazesi de genişledi.
Siyaset doktorası yapan Çelik'in akademik odaklanmalarına bağlı olarak, yakında Erdoğan'ın konuşmalarında Herbert Marcuse, Maurice Duverger, Antonio Gramsci, Louis Althusser gibi isimlere rastlama olasılığımız yüksek görülüyor.
’La havle’ terapisi
Türkiye'de tespihin birbirinden farklı birçok kullanım alanı var. Bazısı tespihi delikanlılık aksesuvarı olarak kullanır; parmaklarının arasında dolaştırır ya da son model arabasının vites koluna takar, bazısı dini hislerle...
STRESLE MÜCADELE
Bazısı sigarayı bırakınca elindeki boşluğu tespih ile doldurur, bazıları içinse tespih strese karşı bir oyalanma aracıcıdır. Yaklaşık 2000 tespihlik bir koleksiyonu olan ATO Başkanı Sinan Aygün de strese karşı tespih çekerek mücadele edenlerden.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal da, gizli gizli ‘‘tespih terapisi’’ yapan siyasiler arasında. Genellikle soğukkanlı bir stil çizen Baykal, belki sabrını biraz da tespihe borçludur.
ELEŞTİRİYE ÇARE
Partisindeki muhalif isimlerin kendisine yönelttikleri eleştirileri dinlerken, sabır eşiği ne kadar zorlanır bilinmez. Ama Baykal, belki de bir sıkıntı anında ve sabır tükenince söylenen şu cümleleri içinden geçirerek çekiyordur tespihini:
‘‘La havle vela kuvvete illa billa hil aliyyil azim. Ya rabbim, aklımıza mukayyet ol, amin...’’
İslam’ın futbol gibi kurala ihtiyacı yok
Ramazan ayı AKP'li milletvekillerinin yanı sıra, TBMM'de, partide de birtakım değişiklikler yaratır. Meclis lokantası boşalır, toplantılar iftar sonrasına alınır. Bu değişikliklerden belki de en alışılmadık olanı, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nda Diyanet İşleri Başkanlığı'nın bütçe görüşmeleri sırasında yaşandı. AKP Kayseri Milletvekili Taner Yıldız, bütçe konusundaki konuşmasını ‘‘cuma vaazına’’ dönüştürdü. Yıldız'ın ‘‘konuşması’’ ya da ‘‘bütçe hutbesi’’ özetle şöyle:
Nasıl futbol oynarken, elimi kullanacağım dediğinizde size gidin hentbol oynayın diyorlarsa, İslamiyet'in de yeni kurallara ihtiyacı yok. İslamiyet'e yeni kurallar koyma yetkisi ne Diyanet İşleri Başkanı'na, ne de başkasına verilmiştir.
Bir insan ömrünü şarap fıçısında geçirse ve dayanamıyorum içiyorum derse sadece günahkárdır. Ancak ağzına içki koymamış bir insan İslamiyet'i tanımıyorsa, o dinden çıkar. Bunları olduğu gibi kabul etmek zorundayız. Esnetmeye çalışmaya gerek yok.