Cinnah fısıltıları

Güncelleme Tarihi:

Cinnah fısıltıları
Oluşturulma Tarihi: Şubat 24, 2003 01:52

Bakan Aksu’ya eşi Emine Hanım’dan Sevgililer Günü sitemi

İÇİŞLERİ Bakanı Abdülkadir Aksu, Kurban Bayramı'nda seçim çevresi olan İstanbul'daydı. Bayram vesilesiyle Bağdat Caddesi'nde dükkanı bulunan kuyumcuların kurduğu derneğin başkanı ile de bir araya geldi.

Aksu, ‘‘İşler nasıl gidiyor?’’ diye sorunca, ‘‘Fena değil ama Sevgililer Günü'nde kapalıyız’’ yanıtı aldı.

Sevgililer Günü, bayramın son günü olan cumaya denk geliyordu.

Yanıtta biraz da sitem hissedince Aksu, kapalı olma gerekçesini sordu. Başkan, ‘‘Sanıyorum güvenlik gerekçesi... Emniyet, kuyumcuların açılmamasını istedi'' dedi.

Aksu, aşka saygısı olan bir bakandı; hemen telefona sarıldı ve İstanbul Emniyet Müdürü Hasan Özdemir'i aradı:

‘‘Hasan Bey, Sevgililer Günü'ne karşı mısınız?’’

Özdemir
şaşırdı:

‘‘Hayır efendim, nerden çıktı bu?’’

Aksu,
hemen talimat verdi:

‘‘Kuyumcu dükkanlarının açık kalmasını istememişsiniz. Bırakın, millet Sevgililer Günü'nde sevdiklerine ne istiyorsa alsın...’’

İşte İstanbul'daki sevgililer, Sevgililer Günü'nde sevdiklerine kuyumcudan hediye alabilme imkánına İçişleri Bakanı'nın İstanbul Emniyet Müdürü nezdinde yaptığı bu enerjik müdahale sonucu kavuştular.

Bu olayı duyan Şükrü Küçükşahin, Aksu'ya kendisinin Sevgililer Günü'nde eşi Emine Hanım'a hediye alıp almadığını sordu.

Aksu, ‘‘Vallahi, ben hem hanımın, hem çocukların doğum günlerini unutmam, evlilik yıldönümünü hiç unutmam. Ama doğrusunu söylemek gerekirse bu Sevgililer Günü konusunda fazla bir titizliğim yoktur’’

Bakan, açık açık itiraf da etti:

‘‘Doğrusu hiç aklıma gelmiyor. Gazetede görünce, ‘Vay be, dün Sevgililer Günüymüş' derim.’’

Peki, Aksu bugüne dek hiç mi eşini Sevgililer Günü dolayısıyla hatırlamadı:

Bir itiraf da o zaman geldi:

‘‘Bir kere oldu. Galiba üç yıl önceydi... Eve gidiyordum, baktım yol kenarında kalp biçiminde kırmızı balonlar satılıyor. Sordum, ‘Sevgililer Günü nedeniyle' dediler. Bir tane alıp eve götürdüm. Kapıyı açan hanıma da hediyeyi verdim. Bizim hanım da ‘Bu balon da nereden çıktı?' diye sordu. ‘İşte Sevgililer Günü ya, sana hediye getirdim' dedim.’’

Aksu'
nun aktarımına göre, Emine Hanım da şu tepkiyi verdi:

‘‘Allah sağlığını versin senin Kadir e mi... Bula bula bu balonu mu buldun. Doğru düzgün bir şey bulamadın mı? Çocuk mu var karşında Allah'ını seviyorsan...’’

Dışişleri piknik yeri


ABD'nin olası Irak operasyonu gündeme geldiğinden beri, Ankara'da en yoğun mesainin yapıldığı kamu kurumu, Balgat'ta bulunan Dışişleri Bakanlığı olsa gerek. Türkiye ile ABD arasında mutabakat zaptı görüşmelerinin resmen başladığı 3 Şubat'tan bu yana bakanlıktaki diplomasi trafiği her gün artan bir yoğunlukla sürüyor.

Bu yoğun trafiği izleyen medya mensupları da, neredeyse 24 saat bakanlığın girişinde nöbet tutuyorlar.

Bakanlığa gelen muhabir sayısındaki artış da bir dizi sıkıntı yaratmış bulunuyor.

Bunların başında mekandan kaynaklanan pratik zorluklar var. Örneğin, Dışişleri'nin protokol girişinde, Fatin Rüştü Zorlu Salonu'nun bulunduğu alanda özellikle de görsel medyanın bir sıra dizilen kameraları ve metrelerce uzunluktaki kabloları kaotik bir görüntü yaratıyor. Yabancı konuklar buradan geçip yukarı çıkıyorlar.

Bu yetmezmiş gibi, her an bir gelişmenin yaşandığı bakanlıktan ayrılamayan habercilere, merkezlerinden gönderilen yemeklerin bu alanda yenmesi de, bakanlığın girişini tam bir piknik sahasına dönüştürüyor.

Gönderilen yemeklerin çoğunluğu kebap türü olunca, Dışişleri'nden içeri adım atan herkesi önce keskin, baharatlı bir koku karşılıyor.

Örneğin günde bir iki kez bakanlığa gelen ABD Büyükelçisi Robert Pearson öğle saatlerinde uğrarsa, acılı Adana'nın insanı baştan çıkartan kokusunu almadan Dışişleri Müsteşarı Büyükelçi Uğur Ziyal'le Irak pazarlığına oturmuyor.

Gelen yabancı konukları karşılayan yalnızca bu koku değil. Bir de sağa sola savrulmuş yemek paketlerinin görüntüsü var...

Bir sıkıntı da, kriz nedeniyle Dışişleri'ne her zamankinden fazla sayıda muhabir ve kameraman gönderilmesi.

Gelen genç muhabirlerin çoğunun Dışişleri tecrübesi yok ve ‘‘off the record’’, ‘‘background’’ gibi neyin yazılıp neyin yazılmayacağı konusundaki bakanlığın yerleşmiş kurallarını bilmiyorlar.

Ayrıca, bakanlığa gelen konukların üzerine topluca hücum edilmesi gibi sıkıntılar da yaratabiliyor.

Dışişleri'nin girişindeki bu kargaşa artık o boyutlara gelmiş durumda ki, Dışişleri Müsteşarı Büyükelçi Uğur Ziyal geçenlerde çıkışta salondaki görüntü karşısında tepkisini kontrol edemeyerek, ‘‘Yeter artık. Burayı sirke çevirdiniz’’ diye patladı.

Bu sirk görüntüsünü ortadan kaldırmak için Dışişleri'nde yeni bir düzenlemenin hazırlığına başlandığı bildiriliyor. İlk önlem acılı Adana'nın bakanlığa sokulmasının yasaklanması olabilir.

Babalık öğütleri


ESKİ Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı ve CHP İstanbul Milletvekili Kemal Derviş ile AKP'nin Ekonomi Bakanı Ali Babacan, geçtiğimiz günlerde İstanbul-Ankara uçağında yanyana oturdular.

Araya giren Masum Türker'i saymazsanız, halef-selef sayılırlar.

Ne de olsa, Derviş'in IMF ile sonuçlandırdığı istikrar programını bugün Babacan uyguluyor. Bu anlamda, aralarında IMF programından gelen özel bir ilişki var.

Gelgelelim, yol boyunca sohbet ekonomiden çok ikinci kez çocuğu olan Babacan'ın adının da çağrıştırdığı şekilde babalık durumlarına kaydı.

Derviş, genç halefine ekonomideki deneyimlerinden çok, kıdemli bir baba olarak babalık tecrübelerini anlattı ve ‘‘Aman işlere yoğunlaşıp, bebeğinin büyümesini ihmal etme’’ diye öğütte bulundu.

Derviş'in verdiği öğütler arasında çocuğun altının değiştirilmesi, gazının çıkartılması gibi sorunlara ilişkin pratik öğütlerin bulunup bulunmadığı bilinmiyor.

Ancak arkadaşımız Şaban Sevinç'e aktardığına bakılırsa, Derviş bu uçak yolculuğunda Babacan'a şu öğütlerde bulunmuş:

‘‘Ben de uzun yıllar önce bu duyguyu iki kez yaşadım. Bu duyguları çok iyi hatırlıyorum. İnsan bebeği olunca müthiş bir duyguya kapılıyor. Ama insan ne kadar yoğun olursa olsun daima ailesine, çocuklarına zaman ayırmayı bilmeli. Çocuklarının büyümesini yaşamak, buna tanıklık etmek bir baba için yaşanabilecek en güzel duygu.’’

Konu, Derviş'ten açılmışken söyleyelim, uzun süredir sessizliğini koruyan Derviş, önümüzdeki günlerde konuşmaya hazırlanıyor.

CHP'den siyasete girip milletvekili seçildikten sonra yeni konumuna uygun bir hazırlık dönemine ihtiyaç duyan Derviş, pek yakında ‘‘CHP vitrinini zenginleştiren’’ bir söylemle ortaya çıkacakmış.

Ve Derviş'in ekonomik konularda Babacan'a vereceği öğütler, babalık konusundaki gibi pek ‘‘babayani’’ bir üslupta olmayacakmış.

Belki IMF programını kastederek, ‘‘Baba oğula bir bağ bırakmış...’’ diye başlayan halk deyişini de Babacan'a hatırlabilir.

Ne de olsa Babacan Derviş'in bıraktığı bağın sorumluluğunu taşıyor.

İçki yasağını nasıl protesto etti


GEÇEN hafta İletişim Şûrası'nda yaşanan bir olay, belleklerde, galiba iki günlük toplantının sonuçlarından daha fazla bir iz bıraktı. Bilkent Oteli'ndeki toplantının birinci gününün akşamında konuklar, Başbakan Abdullah Gül'ün aynı otelde verdiği yemeğe davetliydiler. Yemeğe, gazeteciliğe edebiyat dünyasının içinden gelen ünlü şairlerden Hürriyet yazarı Özdemir İnce de katıldı. Edebi serüveninin yanısıra gazetecilik alanında da çeşitli konferans ve toplantılara katılmış olan İnce, akşam yemeklerinde içki servisi yapılmasını adetten bilirdi. Su bardaklarını görünce garsonu çağırarak, ‘‘İçki servisiniz yok mu?’’ diye sordu. Garson, ‘‘Hayır efendim, içki servisi yapılmayacağı talimatı verildi’’ karşılığını verince İnce, ‘‘Peki ben isteyecek olursam da servis yapılmaz mı?’’ diyerek ısrar etti. Garson yanıtladı:

‘‘Talimatı çiğneyemeyiz efendim...’’

İnce,
son çare olarak ‘‘Para vereyim, gidip bardan alın’’ önerisini getirdi, ancak bu öneri de kabul görmedi. Masada Hürriyet Yazıişleri Müdürü Tufan Türenç ile eski İstanbul Barosu Başkanı Turgut Kazan da oturuyordu. İnce'nin tepesi atmıştı. Masadaki konuklara, ‘‘Benim günlük hayatıma, kimse kendi inanç ve düşüncelerini empoze edemez. Hiç uygar değil. Bunu kabul edemem. Ben kalkıyorum, kusura bakmayın’’ dedi. ‘‘Dur, bekle... Belki servis yaparlar’’ sözlerine karşın, İnce, salondan çıktı ve otelin restoranına geçti.

Tek başına oturduğu masaya çağırdığı garsona bonfile ve salata siparişi verdi. Bir şişe Angora marka kırmızı şarap açtırdı. Ne de olsa Fransız ekolünden geliyordu.

RTÜK Başkanı: İçki vermeyin demedik


İLETİŞİM Şûrası nedeniyle verilen akşam yemeğindeki içki tartışmasını gazetelerden okumuşsunuzdur. Yemekte içki servisi yapılmayınca, bazı konuklar talepte bulunmuşlardı. RTÜK Başkanı Fatih Karaca aradı ve şöyle dedi:

‘‘İletişim Şûrası'yla ilgili tüm organizasyonu biz yaptık. Organizasyonla hükümetin bir ilgisi yok. Ancak yemekte kimseye içki verilmemesi diye bir şey sözkonusu değildi. Nitekim, yemek sırasında içki isteyenler olduğu bize haber verilince, hemen müdahale ettik. İsteyene içki servisi yapılmasını sağladık.’’

Böylece konu açıklığa kavuştu.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!