Cinnah fısıltıları

Güncelleme Tarihi:

Cinnah fısıltıları
Oluşturulma Tarihi: Aralık 23, 2002 02:04

‘Amcasının danışmanı’ FBI ajanlarını kanka yaptı

TÜRK kamuoyu, onu önce AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan'ın yakın koruması olarak tanıdı. Erdoğan, Çankaya Köşkü'ndeki 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı davetine onunla gelmişti. Basında kıyamet koptu, Erdoğan nasıl olur da özel korumasını Köşk'teki davete götürürdü. Korumaların kokteyl salonunun dışında beklemeleri gerekmez miydi? Sonradan Erdoğan'ın koruması olmadığı anlaşıldı. Adı Ali Erdoğan'dı ve soyadından da anlaşılacağı üzere amcasının yeğeniydi. Ardından onu AKP liderinin yurtdışı seyahatlerinden, diğer önemli bütün temaslarında hep Erdoğan'ın yanı başında görmeye devam ettik. Örneğin Erdoğan Beyaz Saray'da Başkan Bush'un yanından çıkarken, yanında Ali Erdoğan vardı. Erdoğan, Kopenhag'da uçaktan inerken yine o.

ARKADA KONUŞLANIYOR

İster bir cenaze namazında saf tutan cemaat içinde olsun, ister uluslararası bir pazarlık masasında, o, hep amcasının en yakınında. Pozisyon olarak tam arkasında konuşlanıyor. Ankara basınının duruma yeni uyanmasına bakmayın; Erdoğan'ın belediye başkanlığı döneminden bu yana görüntü hep böyleydi aslında. Gelgelelim, kendisinden ‘‘koruma’’ diye söz edilmesinden hiç mi hiç hoşlanmıyor ve alınıyor. ‘‘Ben amcamın koruması değil, danışmanıyım’’ diyor. Nitekim, Erdoğan'ın çıktığı yurtdışı gezilerde protokol listesinde görevinin karşısına ‘‘özel asistan’’ diye yazılıyor. O da amcası gibi derin ve damardan Kasımpaşalı. Ancak, galiba Kasımpaşa'nın moderniteye açık kanadını temsil ediyor. Örneğin, Kasımpaşa raconuna ters düşen bir şekilde saçlarını jölelemeden dışarı adım atmıyor. Façası da her zaman yerinde. Şık giyinmeyi seviyor. Amcasının sık sık dışa vuran çatışmacı çizgisine karşılık, Ali Erdoğan biraz daha mutedil bir kişiliği yansıtıyor ve alçakgönüllülüğü ile iktidar sarhoşluğuna kapılacak gibi gözükmüyor. Bir kere, onda şeytan tüyü var. Sevimliliği ve cana yakınlığı ile hemen insanlarla yakınlaşabiliyor. Örneğin Erdoğan'ın AB turu sırasında Kopenhag Büyükelçisi Figen Ok'la hemen samimileşip, ‘‘Abla, bir emrin var mı?’’ diye sorabiliyor. O, galiba Erdoğan'ın yakın çevresi içindeki Mükremin Abi.

ROZET HEDİYE ETMİŞ

ABD gezisi sırasında FBI'nın Erdoğan'ı korumak üzere görevlendirdiği asık suratlı iki özel ajanın iki günlük gezinin ortalarına doğru Ali Erdoğan ile 40 yıllık dost gibi samimi olmalarına ne demeli? Nitekim, gazetecilere FBI ajanlarını ‘‘Benim kankalar’’ diye tanıştırıyor, ayrıca AKP'nin ampul şeklindeki rozetlerini hediye ediyor. Ali Erdoğan, bu gezilerde amcasının her zaman en yakınında yer alıyor, özel işlerinde yardımcı oluyor. Amca Erdoğan'ın da yeğenini ne kadar sevdiği her halinden anlaşılıyor. Ali Erdoğan'ın son günlerde en büyük sıkıntısı, eşi ve oğlunun İstanbul'da oluşları. Yeğen Erdoğan, bu nedenle fırsat buldukça hatta bazen akşamları gidip sabah gelmek üzere sık sık İstanbul'a kaçıyor. Erdoğan, geçenlerde Hürriyet'in AKP muhabiri Turan Yılmaz'a ‘‘Ankara'ya bir türlü alışamadım, İstanbul gibisi var mı’’diyerek uzun uzun dert yanıyor.


Meclis'te bir gurbetçi


ANAP barajın altında kalmasına rağmen, bu partide siyaset yapan 14 isim TBMM'ye girmeyi başardı. Bu isimlerden birisi de Bitlis'ten bağımsız milletvekili seçilen Safter Gaydalı. Gaydalı ilk gün tanıdık yüzlere rastlayamayınca, kendisini çok yalnız hissetti. Yemin töreni için Meclis'e geldiğinde gözleri eski arkadaşlarını aradı. Ardından Gaydalı, diğer partilerde siyaset yapmayı tercih eden eski ANAP'lı arkadaşlarını görünce sevincini gizlemedi. Gaydalı arkadaşlarına sarılırken duygularını, ‘‘Kendimi Almanya'da hemşerisini gören gurbetçi gibi hissettim’’ esprisiyle dışavurdu. Gazeteciler de Gaydalı'nın ‘‘siyasi sıla hasreti’’ne pansuman oldu. Gaydalı Hürriyet Gazetesi'nin Meclis ve ANAP muhabiri Nuray Babacan'a, ‘‘Sizi bile gördüğüme ne kadar sevindim bilemezsiniz. Kendimi yalnız hissetmiştim’’ dedi. Gaydalı'nın hasretini, yalnızlığını biraz olsun hafifleten 13 ANAP'lı daha var Meclis çatısı altında. Bu isimler arasında AKP'de siyaseti tercih eden Erkan Mumcu, Murat Başesgioğlu, Abdülkadir Aksu, Cemil Çiçek, Ertuğrul Yalçınbayır, Hasan Özyer, Miraç Akdoğan, Ali Er, Ali Doğan ve Vahit Erdem başı çekiyor. CHP'den Adana Milletvekili seçilen Uğur Aksöz ile Hakkari Milletvekili seçilen Esat Canan da bir dönem ANAP'ta siyaset yapmışlardı. Bir de Gaydalı gibi Meclis'e bağımsız milletvekili olarak giren eski ANAP'lı Ülkü Güney var. ANAP Meclis dışında, ama Özal'ın ruhu hálá Genel Kurul sıraları arasında dolaşıyor.


Şener’in CHP’li tez babası


PROF. Dr. Oğuz Oyan, 1980'li yılların ortalarında Gazi Üniversitesi Maliye Bölümü'nde öğretim üyesi olarak görev yaparken, iki genç doktora öğrencisine tez hocalığı yapmıştı. Bu öğrencilerden biri bugün Milliyet Gazetesi'nin Ankara Temsilciliği'ni yapan Fikret Bila'ydı.

İkinci isme dikkat: Bugünkü ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Abdüllatif Şener...

Şener, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdikten sonra Gazi Üniversitesi Bolu Yüksek Okulu'nda araştırma görevlisi olarak işe başlamış, bir yandan da Gazi Üniversitesi Maliye Bölümü'nde doktora yapmaya yönelmişti.

Şener'in doktora çalışması için kendisine ‘‘tez babası’’ diye de adlandırılan bir profesör bulması gerekiyordu. O da gözüne Prof. Oğuz Oyan'ı kestirdi. Ancak halledilmesi gereken bir sorun vardı. Şener sağ görüşlü bir öğrenciydi. Prof. Oyan sıkı bir solcuydu. Şener, ‘‘Hocam ben sizinle aynı siyasi görüşü paylaşmıyorum ama sizin tez babalığımı üstlenmenizi isteyeceğim. Kabul eder misiniz’’ diye sordu. Oyan da ‘‘Ben bu konulara siyasal yaklaşmam. Memnuniyetle üstlenirim’’ karşılığını verdi.

Oyan ‘‘tez babası’’ olduğu Şener'e ‘‘Arapça bildiği’’ için ‘‘Tanzimat dönemi vergi düzenlemeleri’’ konusunu verdi.

Şener Arapçası sayesinde Osmanlı arşivlerine girerek iki yıllık bir çalışma sonunda tezini tamamladı. Tez babası Oyan'ın da içinde olduğu üç kişilik üniversite jürisi Şener'in tezini kabul etti ve kendisine doktor unvanı verildi.

Oyan ve Şener arasında 15 yıl öncesine dayanan bu hoca-öğrenci ilişkisi, bugün TBMM'de çelişkili bir görüntüyle karşımıza çıkıyor. Çünkü Prof. Oyan CHP Grup Başkanvekili olarak, ana muhalefete ayrılan sıraların en önünde oturuyor. Biraz ilerideki Bakanlar Kurulu sıralarının en önünde ise eski öğrencisi Şener, Başbakan Yardımcısı kimliğiyle hocasına el sallıyor.

BAKALIM HOCADAN GEÇER NOT ALACAK MI?

Prof. Oyan, muhalefet sözcüsü olarak eski öğrencisinin icraatına geçer not verecek mi?

Oyan, Hürriyet Gazetesi'nin CHP muhabiri Şaban Sevinç'in bu sorusuna şu karşılığı verdi:

‘‘İyi bir öğrencimdi. Tezini iki yılda bitirdi. Çalışkandır ama bu kez iş farklı. Üzerinde hocalık hakkım vardır. Ama yanlışını görürsem, notunu kırarım. Kendisine cömert davranacağımı hiç ummasın.’’

Prof. Oyan ile Şener arasındaki ilişkiyi gözleyip değerlendirmek ise diğer doktora öğrencisi gazeteci Fikret Bila'ya düşüyor. Ancak Bila'nın hem kendi hocası Prof. Oyan'a, hem de okuldan sıra arkadaşı Şener'e gazeteci olarak not verme hakkı var.

Roller bir kere değişmeye görsün...


Bir konu iki görüş


Irak’a harekát konusunda gerekirse halka gidilmeli. Biz demokratik bir ülkeyiz. Halkın kanaati alınmalı. Çünkü bedelini halk ödeyecek. Bunu Başkan Bush'a söyledim. Zaman elverirse referandum yapılabilir.
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!