Güncelleme Tarihi:
Depremler önceden bilinebilir mi?.. Bilim adamları şimdilik bu konuda kesin konuşmuyorlar, ama yakında hava raporu tespit etmek kadar olağan hale gelebileceğini söylüyorlar. Bu konuda Çinli araştırmacılar, her ne kadar ‘‘İddiamız yok’’ deseler de 3 büyük depremi önceden tespit etmeyi başardılar. TÜBİTAK'ın yayımladığı Bilim ve Teknik Dergisi'nin eylül sayısında konuyla ilgili önemli bir yazı yer alıyor.
‘‘Yarın yine deprem olursa’’ diye korkmanın anlamı yok. Önemli olan ‘‘ne kadar korkmamız gerektiğini’’ bilmek. Bilimin bir işi de bu: İnsanlara ne zaman, niçin, neden korkmaları ve nasıl tedbir almaları gerektiğini söylemek. Ama insanlar, felaket ya da beklenen kötü son başlarına gelmedikçe, bilim adamlarını dinlemiyorlar. Bunun son ve acı örneğini yaşadığımız İzmit depreminde gördük.
Bugün sismologlar ve konuyla ilgili diğer bilim adamları, ‘‘depremin zamanını tespit etmek mümkün değil, ama hedefini rahatsılka saptayabiliyoruz’’ diyorlar. Örneğin daha 1992 yılında, yaşadığımız İzmit depremi gibi büyük bir depremin ‘‘İstanbul'u 2020 yılına kadar vurabileceği’’ uyarısı bilim adamlarınca yapılmıştı. Ama bu uyarıları hiç kimse dikkate almadı. Kimileri falcılarla bilim adamlarını eş düzeyde tuttu, kimilerininse maddi çıkarlarına aykırı geldi bu uyarılar.
Oysa ünlü San Andreas Fay Hattı'nda bulunan Los Angeles'ta insanlar, yıllardır ne zaman gerçekleşeceği bilinmeyen ‘‘büyük deprem’’in tehdidi altında yaşıyorlar. Bu amaçla bilim adamları ve yöneticiler, milyonlarca dolar harcayarak sabırla depremi bir iki gün öncesinden belirlemenin yollarını arıyorlar. Bunun en kolay yolu da depremin ‘‘ön habercilerini’’ saptayabilmek...
KESİN GÖRÜŞ YOK
Ama herhangi bir erken uyarı sisteminin var olup olmadığı konusunda yerbilimciler arasında kesin bir ortak görüş yok. Örneğin bu alanda yılda 150 milyon dolarlık harcama yapan ve tam 32 yıldır depremle ilgili her şeyi araştıran Japonya, 1993 yılında 5000 bin kişinin öldüğü Kobe depremini yaşadı. Bu depremden sonra Japonya'da depremlerin önceden haber verilemeyeceği kesin görüşü hakim oldu. Tokyo Üniversitesi yerbilimcilerinden Robert J. Geller'e göre sismolojik, jeodezik, hidrolojik, jeokimyasal, elektromanyetik anormallikler ve değişen hayvan davranışları gibi deprem habercileri, genellikle ‘‘deprem olduktan sonra’’ fark ediliyor. Geller'e göre depreme yol açan etmenler, sadece depremin olduğu bölgede değil, çok daha geniş bir alanda ortaya çıkabiliyor. Yine aynı araştırmacıya göre yerkabuğunun derinliklerinde olup bitenleri, levhaların düzgün biçimde ilerlemesini engelleyip gerilim biriktiren engelleri yeterince gözleyemiyoruz. Bu da güvenilir bir erken uyarı olanağını ortadan kaldırıyor.
ÇİNLİLER BAŞARDI
Çinliler ise bu alanda çok iddialı olmadıklarını vurgulamakla birlikte, 1997 yılında Sincan Özerk Bölgesi'nde insanları uyararak 4 başarılı tahliye gerçekleştirdiler ve binlerce insanın yaşamını kurtardılar. Önce 21 Şubat 1997'de 1 dakika arayla 6.4 ve 6.3 büyüklüğünde iki deprem Sincan'daki Caşi kentini hazırlıksız yakalamış. 1 Marttan başlayarak ortaya çıkmaya başlayan belirtiler ise yeni bir deprem dalgasının yaklaşmakta olduğunu ortaya koymuş. 1 ve 4 Nisan tarihlerinde 4 büyüklüğündeki üç depremden sonra ortaya çıkan sessizliği, Urumçi kentindeki sismoloji yetkilileri bozmuş. Sismologlar, gerilimin yeniden birikmekte olduğunu ve bir hafta içinde 5-6 büyüklüğünde bir deprem yaşanacağı yorumunu yapmışlar. 5 Nisan akşamı kent halkı, evlerinden boşaltılarak çadırlara yerleştirilmiş. Ertesi gün ise 6.4 ve 6.3 büyüklüğünde iki deprem meydana gelmiş ve kentteki 2000 binayı yerle bir etmiş.
SİSMİK FIRTINALAR
Rus bilim adamlarının ‘‘sismik fırtına’’ görüşü de son yıllarda erken uyarı için çiddi çalışmaların başlamasına neden oldu. Rus uzmanlar, bazı depremlerden önce yerkabuğunun derinliklerinde yol alan sismik dalgaların hızında çok belirgin değişim saptadılar ve buna ‘‘sismik fırtına’’ dediler.
Amerikalı bilim adamları ise depremler için erken uyarı yeteneğinin giderek geliştiğini ve ileride bunun hava durumu raporu kadar olağan hale geleceği konusunda iyimser konuşuyorlar.