Güncelleme Tarihi:
Bütün insanlar hür, haysiyet ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler ve birbirlerine karşı kardeşlik zihniyeti ile hareket etmelidirler. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin birinci maddesi böyle başlıyor. Ancak birçok insan çeşitli sebeplerle yararlanamıyor bu maddeden. Ya kimliği engelliyor yararlanmasını; ya dini ya da siyasi görüşü. İşte menşei yüzünden horlanan, küçük düşürülen, dışlanan bir toplumun, Çingene toplumunun bir bireyinin yaşam öyküsünü bulacaksınız bu yazıda. Bir yerlere gelebilmek için 55 yıl Çingene kimliğini gizleyen, kendince gizlediği için bir devlet kurumunun muhtelif müdürlüklerine yükselebilen, bir partinin yönetiminde yer alan, şimdilerde ise parklarda, kahvelerde ve fırsat bulduğu her yerde Çingene toplumunun ‘‘inançsız, ahlaksız, hırsız, güvenilmez’’ imajını değiştirmek için mücadele eden 66 yaşındaki, bir zamanların bürokratı Mustafa Aksu'nun öyküsünü.
‘‘Üzgünsen ey Çingene
Neşeli bir türkü tuttur
Peki ya neşeliysen?
Aynı türküyü tuttur gene...’’
Romen Yazar Zahariya Stancu'nun Çingeneler'in neredeyse yaşam felsefeleri haline gelen bu şiiriyle büyümüş Mustafa Aksu. Düzce'nin Çilimri Köyü'nün (şimdi ilçe) Çingene Mahallesi'nde geçmiş çocukluğu. Köyün Çingene olmayan diğer çocukları oyunlarına almazlarmış ama o günlerde pek anlamamış aslında Çingene olmanın ‘‘farkını’’.
Bu fark ilk olarak, ilkokulda, şair öğretmeniyle çıkmış karşısına. ‘‘Çingenelerle evlenilir mi?’’ sorusuna, çok sevdiği öğretmeninden, kendi ailesini tanıdığı halde, ‘‘Hayır’’ yanıtını alınca dünyası yıkılmış küçük Mustafa'nın. O gün saklamaya karar vermiş kimliğini.
‘‘Çingene'ye okuma hakkı tanımazlar. Gel bu sevdadan vazgeç, bir sanat öğrenmeye bak dediler hep. Ben ‘Evet doğru söylüyorsunuz'da demedim, okurum da... Ama kendime bir hedef belirlemiştim. Okumalıydım.’’
Ortaöğretimini yatılı olarak tamamladığı için çok zorluk çekmiş. Fiziki zorlukların yanında kendisini tanıyan ilkokul arkadaşlarının tanımayanlara teşhir etmeleriyle sıkıntısı doruğa ulaşmış, ama yılmamış. Söylenenlere inat, iki yüksek okul bitirmiş Aksu. Ankara İktisadi İlimler Akademisi İdarecilik Bölümü’nden mezun olmak yetmemiş ona. Türkiye-Ortadoğu Amme İdaresi Enstitüsü'nin Yüksek Yöneticilik eğitimini de almış.
Sonra da ver elini devlet kapısı. İş hayatına Devlet Demir yollarında memur olarak başlamış. Aynı kurumda muhtelif şube müdürlükleri, müfettişlik ve öğretmenlik yapmış. DDY Yüksek Disiplin Kurulu ve Ceza-Tevkif Kurulu'nda üyeliklerden sonra emekliye ayrılmış. Tüm bunları Çingene kimliğini gizleyerek gerçekleştirmiş Aksu. ‘‘Bilinseydi bu yerlere asla gelemezdim’’ diye yakınarak:
DOĞMAMIŞ ÇOCUĞA KAFTAN
‘‘Çingene kimliğimi şu günlere kadar hep sakladım. Çünkü insanların Çingene'ye bakış açısını biliyordum. Horlanıyor, dışlanıyor, insan yerine konulmuyor Çingeneler. Tahsilim ne olursa olsun, ne kadar yetenekli olursam olayım -yaptığım araştırmalar, karşılaştığım olaylar bana bunu öğretti- belli kademelere gelebilmem, ülkeye daha da yararlı hizmetler verebilmem için kimliğimi saklamam gerektiğini biliyordum.’’
Artık kimliğini itiraf ediyor Aksu. Bunca yıllık gizlenmişliğin, saklanmışlığın hıncını, şimdi parklarda, kahvelerde, kimi bulursa Çingene olduğunu itiraf ederek çıkarıyor. Çingene'nin toplumdaki ‘‘inançsız, ahlaksız, hırsız, güvenilmez’’ imajını değiştirmek için ilerleyen yaşına rağmen dipdiri, genç ruhuyla mücadele ediyor.
‘‘Ben doğmadan evvel insanlar yazısız anayasalarıyla suçlamışlar beni, Çingene anne-babadan dünyaya geldiğim için. Sanki insanların anne-babalarını seçme hakkı varmış gibi. Çingeneler inançsız, kötüdür, cehenneme giderler saçmalıklarıyla.’’
Bunları söylerken inanç müessesesinin kimsenin tekelinde olmadığını savunuyor Aksu. ‘‘Bu ilkelliğin, bu taassubun sorumluları, yanlış inançtan kaynaklandığı için din görevlileridir, Diyanet'tir’’ suçlamasıyla... 20 yıldan beri Diyanet'e yaptığı sözlü ve yazılı başvurularına yanıt alamadığı yakınmasıyla birlikte...
SENİ SEVİYORUM DİYEMEMEK...
Aksu, Çingene olmanın ağır sorumluluğunu da başından geçen olayları anlatarak gazetelere faksladığı ‘‘Kamuoyuna Açık Mektup’’unda anlatıyor:
‘‘Ortaokul ve lisedeki öğrenciliğim sırasında Çingene kimliğimden ötürü çok rahatsız edildim. Hatta tahsilime ara verdim. Terki tahsil yaptığım yıl, köyümdeki Tekel İdaresi'ne kimliğim nedeniyle geçici işçiliğe alınmadım. Çok beğendiğim bir kız arkadaşıma, seni seviyorum diyemedim.’’
Çingene kimliği evlilik hazırlığında da çıkmış karşısına Aksu'nun. Aynı köyden çok yakın bir arkadaşı adını gizleyerek nişanlısına gönderdiği bir mektupla Aksu'nun Çingene olduğunu ihbar etmiş. Hem de Müslümanlık adına... Lakin mektup amacına ulaşmamış. 43 yıl önce evlendiği eşiyle hala aynı yastığı paylaşıyor Aksu.
Türkiye'deki Çingeneler'in sayısını da tespit etmiş Aksu. Tespitlerine göre Türkiye'de 10 milyon Çingene yaşıyor. Bir partinin Merkez Yürütme Kurulu üyesiyken, bir anlamda yönetimindeyken il ve ilçeleri tek tek tarayarak ulaşmış bu rakama. Aksu'ya göre bu rakam, bilinen Çingeneleri kapsıyor. Köyünden, mahallesinden ayrılarak Çingene olmayan bir toplulukta yaşamaya başlayan tüm Çingeneler hala kimliklerini gizlemek zorunda kalıyorlar:
‘‘Benim işim bitti. 66 yaşındayım. Emekli maaşım bana yetiyor. Evim de var. Ama benim işim bundan sonra başlıyor aslında. Bir Çingene evini, baba klarnet-keman çalar, öbürü davul çalar, kızı da ortada oynar diye tanıtırsanız, insanların kafasına böyle çivilenir. Yanlış değerlendirmelere neden olur. Doğruları ifade ederek, insanların doğruları gündeme getirmesini sağlamalıyız ki Çingene toplumu kendini gizleme rahatsızlığından kurtulsun.’’
Sözlerini tamamlarken bugüne kadarki görevlerinde kimliğini gizlediği için hemşerilerine hizmet verememekten yakınıyor Aksu. Bu açığını da memleketine belediye başkanı olarak, kapatmaya kararlı. Bu yüzden ilk seçimlerde Bolu'nun Çilimri ilçesi belediye başkanlığına adaylığını koyacak. Ve inançlı din görevlilerine hitap ettiği son sözleri barış ve kardeşlik nidalarıyla çıkıyor ağzından:
‘‘İslamı, cahillerin, kötü niyetli insanların elinden; insanlarımızı batıl inançlarından kurtaralım. Gerçek sevgiyi, saygıyı birlikte yaratalım.’’
Yetmişikibuçukuncu millet!
‘‘Yetmişikibuçuk millet vardır dünyada, buçuğu Çingene'dir’’ sözünü hatırlattıktan sonra, neden ‘‘buçuk’’ kabul edildiklerini efsanelerle anlatıyor Aksu:
‘‘Milattan 8 asır önce insanlar putlara taparken, İbrahim Peygamber tek Tanrının Allah olduğunu ve ona yönelinmesi gerektiğini söyler. Bundan rahatsızlık duyanlar İbrahim Peygamberi cezalandırarak susturmak isterler ve bir plan yaparlar. Plana göre İbrahim Peygamber ateşe atılacak ve yok edilecektir. Büyük bir
meydanda ateş yakılır ancak İbrahim Peygamberi içine atmak kolay olmaz. Meleklerin koruduğuna inanılır ve hemen ikinci plan hazırlanır. Melekleri kaçırmak için ateşin yakıldığı meydanda iki kardeşe zina yaptırılır. Kızın adı Cin, erkeğin adı Gan'dır. Zina yapan bu kardeşler Allah katından kovulurlar.
Dışlandıkları ve kovuldukları için de yarım kabul edilirler. İki kardeşten doğanlar da Cingan olarak anılırlar. Cingan, zamanla Çingene halini alır.’’