Oluşturulma Tarihi: Mayıs 04, 2003 00:00
Deprem bölgelerinde geceler, uzun mu uzundur, bir türlü geçmek bilmez. Hele enkaz altında kalan çocuklarının, yakınlarının akıbetini merak edenler için... Depremden sonraki ikinci gecenin sabaha devrildiği saatlerde, yanılmıyorsam 02.00 sularında, Çeltiksuyu Yatılı İlköğretim Okulu'nun iş makineleri, kurtarma ekipleri ve ambulanslarla kuşatılmış enkazının yanıbaşındayız. Yaklaşık 48 saattir gözünü kırpmamış babalar, amcalar, dayılar, öbek öbek ateş başına toplanmışlar, adeta cerrah titizliğiyle çalışan kurtarma ekiplerinin, kum, çakıl ve tel yığınından çocuklarının, yakınlarının cesetlerini çıkarmasını bekliyor. Ama hemen hepsinde son bir umut, bir mucize beklentisi de var.DOKTOR!.. DOKTOR!..Kurtarma çabalarını koordine eden Silahlı Kuvvetler'in Doğal Afetler Arama Kurtarma Taburu Komutanı Kurmay Albay Mustafa Baysal'a, ‘‘Mucize olabilir mi, çocuklardan birkaçı sağ olarak çıkarılabilir mi?’’ diye soruyorum. Uykusuzluktan gözlerine kan oturmuş Albay, ışıklar altında bir tragedya sahnesini andıran enkaza bakıp, ‘‘Öğle saatlerinde tüm çalışmaları durdurup hassas aletlerle dinleme yaptık... Yaşam belirtisi sayabileceğimiz hiçbir ses duyamadık. Ama bu tamamen ümitsiz olduğumuz anlamına gelmez’’ diyor. O sırada yukarıdan ‘‘Doktor!.. Doktor!..’’ diye bağrışmalar duyuluyor. Hepimiz umutlanıyoruz. Ama heyhat!.. Çok geçmeden torba içinde bir ceset daha indiriliyor.BU BENİM YAVRUMAteş başındaki perişan insan kalabalığı ambulansa doğru koşuşturuyor. Babalar birer birer araca girip, battaniyesine sarılmış, pespembe düşler içinde uyurken, vurguncu sistemin kurbanı olan öğrencinin cesedini teşhise çalışıyor. Bir... iki... üç ve dördüncü baba, titrek ellerle araladığı battaniyeden gördüğü yavrusunun ezilmiş cesedine sarılarak, acıyla haykırıyor. ‘‘Bu benim yavrum. Adı Geylani Över!..’’ O sırada kızının cesedinden sonra, 18 yaşındaki son sınıf öğrencisi oğlunun da çıkarılmasını bekleyen bir başka babanın titrek dudaklarından, hafızama mıh gibi çakılan şu sözler dökülüyor: ‘‘Biz yavrularımızı buraya çiçeklerle getirdik. Şimdi onları poşet içinde bize veriyorlar.’’ Ambulans mavi-kırmızı ışıklarla gecenin kör karanlığını delip, morga bir ceset daha götürüyor... Geylani Över'le birlikte enkaz altından 57'nci öğrencinin cesedi de çıkarılmış oluyor. Geriye çıkarılmayı bekleyen 27 evladımız kalıyor. Ne diyelim, Allah'tan umut kesilmez!..ATEŞ AÇILMAMALIYDIAyaza çeken gece mavisi, günün ilk ışıklarıyla beyazlaşırken Vilayet binasındaki kriz yönetim merkezindeyiz. George Washington Üniversitesi'nde ‘‘Kriz Acil Durum ve Risk Yönetimi’’ masteri yapan Türker Çelik, bilgisayarın başına geçmiş kurtarma ve lojistik çalışmalarındaki son durumu takip ediyor. Bize aktardıkları dehşet verici: O anda çalıştıkları valiliğin bile, artçı depremlerle yıkılma tehlikesi içinde olduğunu ve tüm kamu binalarının ağır hasar gördüğünü itiraf ediyor. Uykusuzluğa yenik düşen bazı kriz masası yetkilileri ise masa başında kestiriyorlar. Batman'dan gelen Vali Yardımcısı Ahmet Yılmaz'a çadır dağıtımında gözlenen aksaklıkları aktarıyorum. Genç yönetici o ana kadar yaklaşık 2 bin 500 çadırın dağıtıldığını, ilerleyen saatlerde bu rakamın 7 bin 500'e ulaşmasını beklediklerini söylüyor. Vali Yardımcısı'na göre herkes stres altında. Kentte gün içinde yaşanan büyük gerginliği de buna bağlıyor. Eşyalarının çalınmasından korkan yoksul insanların, evlerinin hemen yakınında çadır kurma isteklerini makul karşıladığını belirtiyor. ‘‘Polis, bu gergin insanlara biraz daha anlayışlı davranıp ateş açmamalıydı’’ diyor.SANDIĞA GÖMERİZVilayetten çıkıp, sokak aralarına dalıyoruz. Ateş başında çay ve sigarayla sabahın gelmesini bekleyen insanlar, bizi görünce, hep birlikte haykırıyor: ‘‘Vatandaş artık uyandı. Eğer iktidara getirdiğimiz bu kadrolar yitirdiğimiz insanların hesabını sormazsa, onları da diğerleri gibi
seçim sandığına gömeriz.’’ Bingöl'den ayrılırken bir ambulans daha yüreğimizi delen sinyallerle morga doğru yol alıyor. Kafamda hep titrek dudaklardan dökülen o acı çığlık: ‘‘Biz yavrularımızı çiçeklerle getirdik. Şimdi onları bize poşetlerle veriyorlar.’’ Bu haykırış, ülkemizdeki deprem gerçeğini anlatmıyor mu?..Çadırlara almıyorlarBingöl'de acı ama gerçek diyebileceğimiz görüntülere sık sık rastlamak mümkün. İşte Et ve
Balık Kurumu'nun lojmanları: Çeltiksuyu'ndan kente döndüğümüzde saat gecenin 03.00'ünü gösteriyor. Yol üzerinde gökyüzüne yükselen alevleri görünce, aracımızı o tarafa yöneltiyoruz. GeldiÄŸimiz yer Et ve Balık Kurumu. Lojmanlar oturulmaz hale dönüştüğü için çalışanlar eÅŸleriyle birlikte ateÅŸin başına toplanmış, sabahın gelmesini bekliyor. Yaklaşıp çocukların nerede uyuduklarını soruyorum, ‘‘Gelin gösterelim’’ diyorlar. Bir otomobilin içinde 5 çocuk birbirine sarılmış, koyun koyuna uyuyor. Anneleri direksiyon başında kendinden geçmiÅŸ durumdaki bir yavruyu gösterip soruyor: ‘‘ÇocuÄŸum 40 derece ateÅŸle kıvranırken, hemen arkamızdaki çadırkent bomboÅŸ!.. Bu nasıl insanlık?..’’ Lojmanların bitiÅŸiÄŸindeki çadırkenti görünce gözlerimize inanamıyoruz. Asker korumasındaki yaklaşık 50 çadır gelecek talihlileri bekliyor.Burası Et-Balık lojmanıKurum çalışanlarıyla birlikte her an yıkılacakmış izlenimini andıran lojmanlara giriyoruz. Çok deÄŸil, iki gece önce mutlu ailelerin yaÅŸadığı sıcak yuvalar tanınmayacak durumda... Yatakların ve tüm eÅŸyaların üzerleri tuÄŸla parçaları, sıva kırıkları ve cam parçalarıyla dolu. Sanki lojmanlara bomba düşmüş gibi... Et ve Balık Kurumu Alım Åžefi Bahri Turan ve eÅŸi Filiz Hanım yine de iki çocuklarıyla birlikte saÄŸ salim kurtulduklarına şükrederek, ‘‘Bu binadan salimen çıkmamız bile bir mucize. Ama artık dayanacak gücümüz kalmadı. Ä°ki gecedir başımızı yastığa koyamadık. Biz gece ayazında titreÅŸirken, kurumun arazisine kurulan çadırkentin bomboÅŸ durması bizi depremden daha çok sarsıyor’’ diyor.Â
button