CHP'de büyük toplantı baÅŸladı

Güncelleme Tarihi:

CHPde büyük toplantı başladı
OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 18, 2009 12:09

CHP il başkanları, büyükşehir, il, ilçe ve belde belediye başkanları, milletvekilleri, MYK, PM ve YDK üyeleri, Genel Başkan Deniz Baykal'ın başkanlığında parti genel merkezinde toplandı. İşte toplantıdan satır başları:

Haberin Devamı

BAYKAL BELEDÄ°YELERÄ° UYARDI:

- İbadet yerlerine sahip çıkın. Camilere, mescitlerine, bütün inanç gruplarının kutsal mekanlarına, herkesin ibadethanelerine, cemevlerine kiliselerine lütfen saygı gösterin. Orası kamusal bir alandır. Orada kamusal bir ihtiyaç karşılanmaktadır ve her insanın bulunduğu yer belediyenin problemidir. Temizliğine bakımına badanasına oradaki insanların ihtiyaçlarına sahip çıkmalıdır.

- Bu çerçevede belediyelerimiz sokak meydan isim değiştirme çabalarına yönelmemelidirler. Yani yeni bir isim ihtiyacı içindeyseniz yeni bir eser yapın. İsim değiştirerek kendinizi tatmin etmeye kalkmayın. Türkiye’nin gelmiş geçmiş birikimlerini, farklı inançlarını saygıyla karşılayın. Kendi kendimizle kavgaya hiçbir şekilde öncülük yapmayalım.

Haberin Devamı

- Sakın ha gelmiÅŸ olan belediyelerimiz bu konularda insanlarımızı üzecek kararlar almamalıdırlar.Â

- Liselerin okulların, üniversitelerin olduğu yerlerde yurt işi Türkiye’nin en önemli işidir. Yurtları mutlaka olabildiğinde desteklemeliyiz sahip çıkmalıyız. Yapanlara ilgi göstermeliyiz. Başkalarının yurdu dahi olsa o yurtlara sahip çıkmalıyız. Yardım vererek katkı vererek onlara sahip çıkmalıyız.

- Türkiye’nin nüfus yapısı değişiyor, giderek insan ömrü uzuyor. Hem sağlık olanakları hem beslenme biçimi netince yaşlılık ortaya çıkıyor. Belediyelerin yaşlılara sahip çıkmaları, onlara huzur evi açmaları, açamıyorlarsa onları hayata bağlayacak dernekler kurdurtmaları, geziler düzenlemeleri düşünülmesi gereken ana konulardır. O nedenle bir defa sağlam veritabanına ihtiyaç vardır.

- Engellilerle ilgili bütün veriler belediyenin elinde olmalıdır. Ailesinin durumu ne eğitim durumu ne. Bir katkı veremeseniz dahi belediyenizdeki sosyal yapıyı çok doğru biçimde bilgisayarınıza işlemek zorundasınız. Yani engellileri de yaşlıları da temel unsur olarak elinizde bulundurun.

- İbadet yerlerine sahip çıkın. Camilere, mescitlerine, bütün inanç gruplarının kutsal mekanlarına, herkesin ibadethanelerine, cemevlerine kiliselerine lütfen saygı gösterin. Orası kamusal bir alandır. Orada kamusal bir ihtiyaç karşılanmaktadır ve her insanın bulunduğu yer belediyenin problemidir. Temizliğine bakımına badanasına oradaki insanların ihtiyaçlarına sahip çıkmalıdır.

- Türkiye’de bir sosyal demokrat işbaşına gelinceye kadar, yoksullukla çözüm olarak belediyelerimizin üstlenmesi gereken bir görevi vardır. Çok sağlam bir veri tabanına ihtiyaç vardır. Buna dayalı olarak da onların ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik düzenlemek yapılmalıdır.

- Seçim mücadelesinde daha önce zaten belediye başkanı olarak sorumluluk üstlenmiş arkadaşlarımın çok önemli bir kısmı görev aldılar. Yer yer değişimler yaşandı, bazen yeni adaylarla kazandığımız yerlerde biz belediye başkanlarımızla kazandık, bazen bir başka partinin elindeki belediyeleri kazandık. Bir gelişmeyi hep beraber yaşadık.

Haberin Devamı

- Seçimlerin belediyecilik anlayışımız açısından bir önemli değişimi ortaya koyduğu açıktır. Ama öyle sanıyorum  ki bu seçimler belediyeciliğin ötesinde, Türkiye’deki siyasal yapıyı siyasal şekillenmeyi yeniden tanımlayarak, Türkiye’deki siyasal sürecin dinamiklerini yeniden oluşturarak çok daha önemli bir işlevi de yerine getirmiştir.

- Yani bu seçimlerde ortaya çıkan tablo bir yerel seçim çerçevesi içinde izah edilebilir olmasının ötesindedir. Türkiye’nin siyasi geleceği, siyasal yaşamıyla ilgili yeni dinamiklerin devreye girdiğini bize göstermesi bakımından da çok önemli olmuştur.

- Artık Türkiye’de yeni bir siyaset döneminin açılmakta, bir siyaset döneminin kapanmakta olduğunu ortaya koymuştur. Ortaya çıkan sonuçlara yerel yönetim tartışmaların ötesinde Türkiye’de yaşanan sorunların da bir biçimde yansıması ortaya çıkmıştır.

Haberin Devamı

- O bakımdan Türkiye genelindeki dinamikleri gözden kaçırmamak gerekir diye düşünüyorum. 2007 seçimlerinden sonra günümüze kadar geçen süreç içinde aynı iktidar iş başında olmuştur ama bu iki yıllık dönem çok değişik bir dönemin dayanakların olduğunu ortaya koymuştur.

- Türkiye’de ekonomi gerçekler daha iyi kavranmaya başlanmıştır. 2007’de çok büyük bir siyasi destekle iktidar iş başına gelmiştir ama o zamandan bu yana gelişmeler Türkiye’de gerçekten iyi yönetilmediğini, ciddi yanlışların yapılmakta olduğunu, sorunların çözülemediğini, üstü örtülemez gözden kaçırılamaz biçimde ortaya koymuştur.

- Türkiye bu iktidar döneminde, hür ekonomik kriz bir ekonomik bunalım dönemini geriye bırakmaya başladığı bir takvimle karşılaştık. 2002 yılının sonunda iş başına gelen iktidar, ekonomik sorunların kontrol altına alındığı, ekonominin büyümeye başladığı, istihdamın artmaya başladığı bir sorumluluk üstlenmiştir.

Haberin Devamı

- Ve bugün geldiğimiz noktada 7 yıllık bir uygulamanın sonuncuda, 5 yıl sonra büyük bir siyasi desteği almasına rağmen, bugün ekonomik gerçekler ortaya çıkmaya başlamıştır ve artık büyüyen ekonominin yerini küçülen ekonomi kendini göstermeye başlamıştır.

- Bu dönem bu 2002 / 2009 dönemi Türkiye’nin mukayese edileceği bütün ülkeler açısından incelendiği zaman Arjantin Brezilya dahil, 2000’li yıllarda iflas ettiği tespit edilmiş olan o ülkeler de dahil olmak üzere, bu 7 yıllık sürecin nasıl değerlendirmiş olduğuna baktığımız zaman ortaya çıkan tablo Türkiye için çok üzüntü verici çok acı bir tablodur.

- Rekor düzeyinde bir siyasi güç toplamış bu 7 yıllık dönemi hep beraber yaşamışız, bugün Arjantin olağanüstü ekonomik sorunlarını çözmüş, borçlarını ödemeye başlamış güçlü bir ülke haline dönüşmüştür. İflasın eşiğindeki Brezilya, bugün IMF’ye 5 milyar dolar kredi verecek bir noktaya gelmiştir.

Haberin Devamı

 - Yani o ülkeler bu dönemi kendileri için başarılı bir fırsat olarak değerlendirdiler. Bugün Türkiye dünyanın ikinci en yüksek işsizlik oranını yaşayan ülke konumuna geldi. Ekonominin bütün ölçülerine baktığınız zaman üzüntü verici bir tablo olduğunu görüyoruz.

- Çok açık bir gerçek. Türkiye’de dünyadaki krizden kaynaklanarak değil, izlenen politikalardan kaynaklanan yanlış gidişin kendisini gösterdiğini biz anlatmaya çalışıyoruz. Bunun sonu hüsrandır diyoruz, ısrarla bunu söyledik.

- 2008’in Eylül’ünde İzmir’de ülkenin krize sürüklenmekte olduğunu 9 madde halinde söyledik. O sırada bütçe yapıldı. Bütçe yüzde 4 büyüyeceğiz diyor. 2008 yılının sonunda. Buna inanmak asla söz konusu değil. Ama iktidar böyle bir büyüme olacakmış gibi bütçe hazırladı, ona göre harcama takvimleri yaptı, şimdi 2009 yılının Nisan ayının ortasında hükümetin 3 tane bakanı çıkıyor. Arkada meclis2in kabul ettiği bütçe var.

- Bütün bunları yok sayarak Türkiye artık küçülen bir ekonomi haline gelmiştir. Yüzde 4 büyüme bir hayaldir. 3.6 küçülmeyi hedefliyoruz diyorlar. Aslında hedefleri falan yok orada tutmaya etmeni ediyorlar.

- Yanılgı onlar için var. Herkes 2009 yılının küçülme yılı olacağını biliyor. Sen nasıl olurda büyüme yılı olarak sunabilirsin? Bunu yapmanın sonucu ne olur? Sonucu plansız bir küçülmeye sürüklenmeye olur, kaynakların israfı olur, ekonomik sıkıntının daha da ağırlaşması olur.

- Türkiye o teşhis hatasının ötesinde, bilinçli olarak yapılan hatanın, bedelini ağır biçimde ödemektedir.

- Bizim değil ABD’nin krizi diye konuşuyor Başbakan. Ama işsizlik Türkiye’deki gibi değil. Asıl darbeyi Türkiye yedi. Niye yedi? Bize dokunmaz denilerek yedi.

- Bu kriz yönetilememiştir yanlış yönetilmiştir ve sıkıntısı da ortaya çıkmıştır.

- Bakanlar açıklamalarını yaptılar işsizlik 2009 sonunda 13.5 olacakmış. Ocak ayında 13.5’i geçti. Yani bundan sonra işsizlik artmayacak azalacak. Böyle bir şey olabilir mi?

- 2009 yılında Ocak ayındaki işsizlik oranı geçen yılın ocak ayına göre 3.9 puan artmıştır. Bir yılda. Sadece Ocak’ı konuşuyoruz ve 15.5 olarak, resmi rakamlarla konuşuyorum, TÜİK’in resmi rakamlarıyla yüzde 15.5 olduğunu görüyoruz.

- İki türlü tanım var. Dar tanım var, geniş tanım var. Dar tanımla baktığımız zaman 15.5. geniş tanımlı işsizliğe baktığınız zaman artış 3.8 puan, işsizlik oranı yüzde 24.2. Yine TÜİK rakamlarına göre.

- Bu şu demektir Türkiye’de geniş tanıma göre her gün 3500 kişi işsiz kalmaktadır. Bu ağır bir tablodur ve bu tablonun ortaya çıkmasında, hükümetin yanlış, gerçekleri örtbas etme gayreti öncelikli bir yer tutmuştur. Buna hepinizin dikkatini çekmek istiyorum.

- Yeni bir dönem açıldı diyoruz. Önümüzdeki dönemi belirleyecek ana konular bu konuda yapılan yanlışlarla desteklenecektir. Bugün geldiğimiz noktada ekonomi gerçekten daralmaya başlamıştır. Yüzde 64 kapasite kullanım oranı. Sanayi rakamları ciddi bir düşüşün yaşanmakta olduğunu bize gösteriyor.

- Tabi bu gelişmelere bağlı olarak Türkiye’nin milli gelir hesaplamaları da

- Geldiğimiz noktada adam başına milli gelirin, 2006 yılı düzeyine gelmiş olduğunu söyleyebiliriz. 2009’da olacağımızı söylediği düzey, aslında Türkiye’nin 2006 yılındaki düzeyidir. 2003 yılında sen iş başına gelmiştir, 6 yıl işbaşında kalmışsın. Arjantin Brezilya Hindistan Çin sorunlarını çözmüş, bütün dünya ülkeleri o dönemin şartlarını çok iyi kullanmışlar. Şimdi sen 2006’ya doğru gerilemeye başlamışsın.

- İş başındaki iktidarın adı Adalet ve Kalkınma Partisi’dir. Kalkınma nerede? 7 yıllık bir iktidar döneminin sonunda Adalet ve Kalkınma Partisi, Türkiye’de yıllar yılı kalkınmayı, küçülmeye daralmaya dönüştürmüş bir iktidardır. Kendi adındaki kalkınma artık Türkiye’de yaşanan bir küçülmeyi göstermiştir.

- Kalkınmaya baktığımız gibi adalete baktığımız zaman da göreceğimiz tablo aynıdır. Bugün yargının bağımsızlığından söz edebilir miyiz? Yargıtay Başkanı feryat ediyor. Yargı bağımsızlığı bakımından gerilemekte olduğunu ifade ediyor.

- Türkiye’de yargı bağımsızlığı bir hedef olmaktan dahi çıkmıştır. Yargı hedeftir. Yargı siyasallaştırılmak istenmektedir. Bunun için her türlü hazırlıklar yapılmaktadır ve maalesef Türkiye’de adaletin yargının çok güç günler geçirmekte olduğuna

- Bugün telefon dinleme çok yaygın haline gelmiştir. 70 milyonun dinlenmesi için teknik altyapı oluşturulmuştur. Telefon dinlemekle sorumlu bir birim oluşturmuştur. Türkiye’nin idare hukukunda örneği görülmemiş bir biçimde, sadece Başbakan’ın bizzat kendi tercihiyle yapabileceği bir tayinin kontrolüne teslim edilmiştir bütün dinleme sistemidir.

- Bu kişisel bir dinleme özleminin yansıması değil midir? Kendi bizzat atayacak, o kurumu denetleyecek kişileri yine başbakan sadece kendisi atacak. Dinlenecek olan, denetleyecek kişiyi de başbakan atayacak. Süresi belirlenmeden bir tek kararla herkesin dinlenmesine imkan verilecek.

- Şu an sadece bir büyük kentimizde 25 tane hakim ve savcımız dinlenmektedir. Bu ne demektir? Hakim ve savcı niye dinlenir? Herhalde bir şaibesi var. Dinleme bir kuşku verici bir manzaranın olduğunu ortaya koyar. Bunların dinlenme kararını kim almıştır? Kim aldırmıştır Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu. Kimin emrindedir? Onlara kim talimat verme yetkisine sahiptir? Adalet Bakanı. Adalet Bakanı hakimlerin dinlenmesi düğmesine basma yetkisi olan insandır. Ne oldu kuvvetler ayrımı? Ne oldu yargı bağımsızlığı? Hükümetin yargı üzerinde güç kullanma imkanının bulunmadığı kuvvetler ayrımı düzeni ne oldu?

ERGENEKON

- Kimler neyle niçin suçlanıyor bellidir. Kanıtları, tanıkları bellidir. Böyle olduğu zaman iddianame olur. Ne başı belli ne sonu belli. Bir haham çıkmış iddialar ortaya atmış, o iddialara dayalı olarak MİT Başbakanlığı uyarılmış. Sıkışında MİT deli saçmasıydı ama elimde tutamam gönderdim diyor. MİT’ten geldi diye o ciddiye alıyor, o savcıya yolluyor.

- Arkasından anlaşılıyor ki işkence altında alınmış. İşkenceyle alındığı nice zaman sonra itiraf ediliyor. Böyle adalet olur mu? Haham bir tanık, bir başkası sabıkalı birisi, gerçekten üzüntü verici manzara.

- Bu dava kapsamında toplumun değerli insanları teker teker gözaltına alınıyorlar ve Türkiye’de bunu seyrediyor.

- Şimdi yavaş yavaş insanlar bu kadar da olmaz demeye başladılar, bu kadar da olmaz değil hiç olmaz, hiç olmaz.

- Başından beri yapılan yanlış. Sami Selçuk seçkin bir hukukçu. İlk iddianame ortaya çıkınca ben böyle iddianame hayatımda görmedim dedi.

- Türkiye’de Yargıtay onursal başkanı’nın böyle söylediği bir iddianameyle, ülkenin dürüst insanlarına bu acıyı çektirmenin imkanı var mı?

- Memleketin hukukçuları konuştular, 75 tane baro başkanı, içinde AKP’lisi, sağcısı solcusu, böyle bir şey olmaz dediler. Adil yargılama hakkı ihlal ediliyor. Bu kabul edilemez diye feryat ettiler.

- Dün gazetelerde görüyorum, Sami Selçuk bu Ergenekon davası A’dan Z’ye kadar siyasallaştı diyor. Çıktığı zamandan beri siyasallaşmıştır. CHP bunu söyledi.

- Ceza Kanunu’nu hazırlayan profesör, başbakan’ın hukuk danışmanlığını yapmış olan profesör, yapılanlar uygun değil ben olsam uygun değil diyor.

- TÜSİAD bile şikayetçi olmaya başlamış, dün onlarda bunun artık uygun olmadığını söyledi.

- En büyük baskılara kalmış olan bu kuruluşlar bile yavaş yavaş biz de uygun görmüyoruz deme noktasına geldiler.

- Meclis Başkanı Köksal Toptan bu yanlış diyorlar. Bu yanlış, ne oldu? Yanlış olduğunu söyledi herkes. Ne oldu? Yine o insanlar orada, Mehmet Haberal can derdinde. Acı çekiyorlar, kimsenin kılı kıpırdamıyor.

- Bu süreci önleyecek olan milletin iradesidir, milletin kendisidir. Valiler oyuncak olmuş yer yer. Ama ne yazık ki çürüme başlamış, AKP militanları olarak valiler kullanılıyor. Kimsenin sesi çıkmıyor. Hukukta var mı böyle bir şey? Bu gidiş iyi bir gidiş mi?

- Sadece sıkıntılar ekonomide, hukuk devletinin tehlikeli biçimde sarsılıyor olmasında değil.

- Bunlar çıktılar dediler ki, bütün komşularımızla iyi ilişki kuracağız, sorunları çözeceğiz. Şimdi öyle adımlar atmaya başladılar ki, var olan ilişkiler bile bozulmaya başladı. Bizim için en değerli dostluklar, bu maceracı politikaların kurbanı olarak ortaya çıkmaya başladı.

- Şimdi Azerbaycan’la çok ciddi sıkıntılar içine girmeye başladık. Ortada elde edilen bir sonuç yoktur, ama şimdiden bedel ödenmeye başlamıştır. Gereksiz yere, yanlış olarak, Türkiye için çok ağır sonuçlar ödenmeye başlamıştır.

- Bu ortamın içinden siz seçildiniz geldiniz. Önümüzdeki dönem bu tartışmaların içinden yine şekillenerek çıkaracak. Bunlara yönelik ilgimizi hiçbir zaman kaybetmemeliyiz.

- Siz bu noktaya, sizden önce daha az sayıda belediye başkanlarının başarılarının hakkını vermeleri sonucunda geldiniz. Şimdi siz hakkınızı vereceksiniz, önümüzdeki dönemde daha fazla arkadaşımız sorumluluk üstlenecekler. Türkiye’nin geleceği sizin başarınıza bağlıdır.

- Siz güzel çalışmalar yaparsanız, vatandaşlarımızı mutlu ederseniz, verdikleri destekten dolayı onlar, işte bunu bekliyorduk ne güzel derse, yaratacağınız ortam içinde önümüzdeki seçimlerde Türkiye’nin kaderini değiştirme şansı önümüze gelir.

- Sizlerin başarılarınızı biz çok önemsiyoruz. Önünüzde güzel örnekler var. Başarılı belediye başkanlarımız, daha önce aldıklarından daha yüksek oyla onlar geldi. İlk kez seçim kazanan arkadaşlarımız da var. Bu başarılar bütün Türkiye’ye yayılacak.

- Burada Türkiye belediyeciliğinin yüz akı arkadaşlarım var. Birazdan onları dinleyeceğiz. Bu deneyimi paylaşarak zenginleşeceğiz.

- Ben içinde bulunduğumuz tabloya bakarak, şu noktalara bir kez daha hepinizin dikkatini çekmek istiyorum.

- Görev yaparken şu temel anlayışları esas almalıyız.

- Önce bir defa sosyal demokrat belediyecilik şeffaf saydam bir belediyecilik olmak durumundadır. Belediyeciliği kapalı kapılar arkasında sürdürülen bir faaliyet olmaktan çıkarmak durumundayız. Hiçbir şeyi saklama ihtiyacı duymadan, her şeyi ortaya koymalıyız. Mesela belediyenin bütçesi gelirleri giderler internet ortamında ortaya konmalıdır. Bir temel ilke olarak bunun altını çizmek istiyorum.

- Yine aynı şekilde, belediye şirketleriniz varsa, gelir gider tablosu da şeffaf olmalıdır. İstanbul’da mesela bunu ortaya çıkarmak için sayın Kılıçdaroğlu mücadele etti. Biz söylemeliyiz.

- Yine belediyelerin yaptığı tüm ihaleler, internet ortamında kimlerin ne teklif verdikleri kimin aldığı görülebilecek şekilde ortada olmalıdır. Kaç kişi kaç firma katılmıştır orada görülmelidir. Bu saydamlığı güvence altına alacak yaklaşımın dayanaklarıdır.

- Bizim belediyeciliğimiz insan odaklı bir belediyecilik olacaktır. Bizimki insan odaklı sosyal amaçlı bir belediyecilik olacaktır. O nedenle bu konuda da şu noktalara dikkat çekmek istiyorum.

- Özellikle büyük kent merkezlerinde, yada belli bir noktayı aşmış olan kentlerde bu ortaya çıkıyor. Belediyelerimiz kreş açmalıdır. Kadına karşı takınılan tavırdan dolay maalesef azalıyor. Ama ülkenin şartları ekonomin şartları özellikle büyük kentlerde, kadınlarımızı çalışmaya mecbur bırakıyor. Onların arkasında bıraktığı en büyük sorun çocuktur. Çocuğu orada eğitme aydınlatma bakımından en etkili çalışmaların yapılabileceği, süt içirilebileceği ısıtılabileceği bir ortamı yaratmalıyız.

- Aynı ÅŸekilde dar gelirli ailelerimizin ihtiyaçlarına cevap vermeliyiz. Mesela çamaşırhanelerin inÅŸa edilmesi. Su elektrik masrafından, kurtararak kadınlarımızı, çamaşırlarını getirip, belediyenin oluÅŸturduÄŸu bir çamaşırhanede, kendilerinin yıkayabileceÄŸi suyun saÄŸlanacağı bir ortam yaratmamız gerekir.Â

- Çeşitli kamuya yararlı derneklere yararlı bağışlar, vergiye tabi ama gıda bankacılığı diye bir şey çıkardılar. Gıda katkısı verenlerden yaptıkları bağış dolayısıyla hiç vergi alınmıyor. Hukukçularınızla konuşun çalışın ve hiç vergi vermeden bağış yapma imkanını sağlayan bu mekanizmayı siz de değerlendirmek için bir çalışma yapın.

- Temel konu eğitim. İnsanlarımızı donatımlı insanlar haline, iş bulma şansı daha yüksek olma haline dönüştürmeye belediye olarak önem verelim.

- Sağlık sorunu çok önemlidir. Seyyar sağlık üniteleri yaratılabilir, periyodik olarak mahallelere gidebilirler. Bu gerçekten yapılması gereken, yapılmakta olan bir uygulamadır.

- Buna benzer projeler üzerinde, her belediye kendi ihtiyaçları konusunda yapmalıdır. Önemli olan insan odaklı bir belediye anlayışıdır.

- Sivil toplumla ilişkiler çok önemli bir konudur. Kendi yörenizdeki bütün dernekleri inceleyin. Kaç tane dernek var, bunların kapsamı niteliği anlamı ne? Bu bir ihtiyaçtır. Entegrasyon problemi var Türkiye’nin. Her an Türkiye’de insanlar yer değiştiriyor.

- Göçmen nüfusun oranı Türkiye’de olağanüstü yüksek. O insanların kaynaşmalarına ihtiyaç var. Onlar bu ihtiyaç içinde dernek kuruyorlar.

- Hiç şüphe yok onu yapıyoruz. Kültür ve sanat çalışmalarını gerçekten önemsemek lazım. Daha etkili olabilecek yöntemleri bulmak lazım. Mahallelerde önemli filmleri oynatmak, sergiler açmak gibi projeleri hep beraber düşünmeliyiz.

- Okullar belediyelerimizin temel ilgi alanı içinde olmalıdır. Okul deyince öğretmen öğrenci var aile var. İşte belediye. Belediyenin muhatabı. Okuldan gireceksiniz. Eğitim Türkiye’nin en temel kaygısı. Bu kadar insanların önem verdiği bir şeye belediyelerin ilgisiz kaldığı düşünülemez. Her okul diyecek ki arkamızda belediye var. Badana mühendislik kitap yol asfalt içinde belediyenin orada olmalı. Bu çok temel bir konu.

- Bir başka temel muhatap, muhtarlar. Halkın kendi oyuyla seçtiği insanlar. Belediyelerimiz onlara destek olmalıdır. Onlar arkasında belediye olduğunu bilmelidir. Muhtarın eliyle hizmeti götürmelidir. Muhtarla kaynaşmalıdır. Bu ana adımlardan birisi olacaktır.

- Tabi spor çok önemli. Spora sahip çıkmalıyız. Belediyelerimiz değer vermeli, onları özendirmeli. Başarılı gençlerimizi taşımalı desteklemeli. Spor evrensel bir dil. Bütün insanların iki temel ortak noktası var, birisi spor, birisi müzik. İkisinin de türleri var, ama daima spor ve müzik var. Bunun bilerek ve buna da sahip çıkarak, gençlerin içindeki spora katılma öğrenme izleme, meraklarına olanaklar sağlayarak, belediyelerimiz onlara öncelik vermelidir diye düşünüyorum.

- Belediyelerimiz burs verme ve yurt verme konusunda öncülük yapmalıdır. Anayasa Mahkemesi bu yolu kapatmıştır. Ama bizim bu sorumluluğumuzu ortadan kaldırmıyor. Belediyelerimiz kendi imkanlarıyla, yada bölgenin önde gelen insanlarıyla birlikte, o kaynaklara ihtiyacı olan gençlerimizi belirleyerek bir köprü rolü oynayabilir.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!