Güncelleme Tarihi:
AK Parti ve BDP dışında diğer partilerin etkin olmadığı Doğu ve Güneydoğu’da yerel seçim yarışı yine iki parti arasında geçti. Bir yıldan beri AK Parti-BDP tarafından yürütülen barış süreci nedeniyle yerel seçimler, bölgede süreç referandumuna dönüşmüştü. Bölgede seçimi kazananın barış sürecine daha güçlü gireceği, elini kolaylaştıracağı gözüyle bakılıyordu. Seçimler sonucunda kazananlar süreci yürütenler oldu. BDP, 2009 yerel seçimlerine göre yüzde 5.7 olan oy oranını yüzde 7’lere yükseltti. 8 olan belediye sayısını 3’ü büyükşehir olmak üzere 11’e çıkardı. İlk kez Erzurum ve Elazığ’ın ilçelerinde kazandı. BDP’nin kalesi sayılan Diyarbakır ve Hakkâri’de ise oy kaybı yaşandı. Tabanın adaylara tepkisi ve hizmet ağırlıklı bir çalışma yapılmadığı buna gerekçe gösterildi. İlk kez seçime giren Hüda-Par ise en yüksek oyu yüzde 8.1 ile Batman’da aldı.
DİYARBAKIR +5
Bölgede seçim sonuçlarının en fazla merak edildiği yer ise Şanlıurfa’ydı. 2009 yerel seçimlerinde yüzde 10 alan BDP, Osman Baydemir ile oranı yüzde 30’lara yükseltmesine rağmen seçimi kaybetti. Kamuoyunda sevilen bir isim olarak bilinen Baydemir’in artık siyasette yer alacağı ileri sürülüyor. BDP’nin Mayıs ayında yapacağı olağan kongrede siyasi organlarda yer verilmesi beklenen Baydemir’in genel seçimlerde ise milletvekilliğine aday olması bekleniyor. Bu geçiş süreci içinde ise Baydemir, çocukların madde bağımlılığından korunması ve uyuşturucuyla mücadele alanında bir sivil toplum örgütünde çalışma yürütecek. Doğu ve Güneydoğu’da oy oranını koruyan AK Parti ise Kürt siyasetinin ağırlıklı olduğu ve 3 dönemdir BDP’nin yerelde iktidar olduğu Diyarbakır’da Ensarioğlu ile sonucu değiştirmek için kapsamlı bir seçim çalışması yaptı. Başbakan Tayyip Erdoğan, sesinin kısılmasına rağmen Diyarbakır mitingini iptal etmedi. Sık sık, “İdeolojiye değil hizmete oy verin” mesajı verdi. AK Parti, Diyarbakır’da oy oranını 5 puan yükseltti.
SÜREÇ MESAJI
Dicle Üniversitesi öğretim görevlisi Ahmet Karakurt, “Sandık başına gitmeyenlerin yüksek oranda olması dikkat çekicidir. Kürt politikasında yapılan değişimlere karşılık cevap oy olarak alınmıştır. AK Parti’nin Kürt politikasında yaptığı cesur hamleler ve güçlü karakteri bunu devam ettirmek zorundadır. Aksi halde pozitiflik negatife dönüşür.” Yazar Bülent Tekin ise “BDP açısından bir başarıdır. Doğu Anadolu bölgesinde de bir hamle yapmıştır. AK Parti de kimi yerlerde oylarını artırarak başarılı olmuştur. Başbakan’ın da süreçten vazgeçmediğini açıklaması etkileyici olmuştur. Yürütülen barış süreci oyları etkilemiştir. Artık sloganlardan ziyade içeriği de doldurulmalıdır. Başbakan’ın zafer edası yerine bundan sonra süreç dahil eleştirildiği konularda açık olmalıdır. BDP de modern bir şehircilik anlayışı ile ciddi hizmetler yapmalıdır” dedi.
BDP ‘EN’LERİ
- İlk kez 3 büyükşehir belediyesi kazandı.
- Yüzde 89.8 oran ile Lice’de rekor kırdı.
- Lice Belediye Başkanı 25 yaşında Rezzan Uğurlu, Türkiye’nin en genç belediye başkanı oldu.
- 25 kadın belediye kazanarak rekora imza attı.
- Kadın adaylar en yüksek oyları aldı.
- Belediye başkanı olan 25 kadının yanı sıra eş başkan seçilen 54 kadınla birlikte toplam 79 yerde kadınlar ve erkekler yönetimde birlikte olacak.
Güneydoğu, BDP ve Kürt Meselesi
ANALİZ: Bekir Ağırdır - KONDA Araştırma Şirketi Genel Müdürü
DOĞU ve Güneydoğu bölgelerine topluca bakıldığında AK Parti ve BDP rekabetinin seçim sonuçlarını belirlediği görülüyor. CHP ve MHP bölgede adeta yoklar. Bu sonuç iki noktada dikkat çekiyor. Birincisi, bölgede AK Parti dışında tüm ülkede oy alabilen başka bir kitle partisi yok. İkincisi, bu dizi içinde yayınladığımız illerin sosyoekonomik gelişmişlik endeksine göre haritayı hatırlarsanız BDP’nin veya Kürt meselesinin varlığı yalnızca güncel siyasete bağlı değil. Aksine gelinen durumun bir yandan tarihsel diğer yandan ekonomik yönleri de var. Seçim sonuçlarına yalnızca oy oranları üzerinden bakıldığında BDP çok başarılı olmamış denebilir belki. Hatta HDP gibi ‘Türkiyelileşme çabası’ olarak değerlendirilebilecek bir denemeye karşın BDP ve HDP’nin beklenen oy oranını yakalayamadığını söyleyebiliriz. Öte yandan Kürt siyasetinin temsilcisi partilerin yıllar içinde gösterdikleri gelişme açısından da gelinen noktanın bir başarı olduğunu da kabul etmeliyiz. BDP 30 büyükşehir içinde 3 büyükşehir, 81 il içinde 8 il ve 970 ilçe içinde 86 ilçeyi yönetecek. Kısaca oldukça önemli genişlikteki coğrafyada BDP yerel yönetimleri kazanmış durumda. BDP’nin yöneteceği coğrafya, ülkedeki yetişkin nüfus içindeki yüzde 15, tüm nüfus içindeki yüzde 18 olan Kürt nüfusun yüzde 72.6’sının da bulunduğu coğrafya aynı zamanda. Sıkça tartışılan Kürtlerin temsilcisi olan parti hangisi veya kim Kürtlerden daha çok oy alıyor sorularına cevap bulabilmek için KONDA’nın bulgularından baktığımızda Kürt seçmenlerin yüzde 42’sinin AK Parti’ye, yüzde 39’unun BDP/ HDP’ye oy verdikleri görülüyor.
FIRSAT VE RİSK
Kürt meselesi olarak tanımlanan mesele çözülmeden yıllar geçirildikçe kendi dinamikleriyle değişmekte ve bugün başka bir evreye gelmiş durumdadır. Kürt yurttaşların devletten hak ve eşitlik talepleriyle başlamış mesele, çatışmalar, ölümlerle geçirilen yıllar boyunca katman değiştirmiştir. Bugün devlet ile Kürtler arası bir boyutu kadar Türk-Kürt gerilimi gibi toplumsal bir katman da eklenmiştir. Eğer hâlâ çözememiş isek bir süre sonra bölgesel ve küresel bir mesele haline de dönüşecektir. Kürt meselesinde ikinci önemli değişiklik zihin dünyamızdadır. Bugüne kadar Kürt meselesine dair kaygılar, korkular, yanlış tanımlamalar, genel olarak ülkenin demokratikleşmesi ve Kürt meselesinin çözümü önünde zihni ve duygusal eşikler, ambargolar oluşturmaktaydı. Ulus devletin yalnızca türdeş bir topluma dayanması gerektiği gibi farklılıkları yok saymaya varan zihni yanlış bunlardan bir tanesidir. Üniter devlet ile merkeziyetçilik-
ademi merkeziyetçilik tartışmasını bir arada yapmak bir başka zihni yanlıştır. Bunlar ve benzeri zihni ve duygusal ambargolar nedeniyle Türkiye’de devlet ve yönetim sistemi uzun zamandır yapılması gereken reformları, demokratikleşmeyi, şeffaflaşmayı, katılımcılığı ıskalamıştır.
HEPİMİZİN TALEPLERİ
Bu nedenle bugün artık Kürt meselesi tanımı da eksik ve yanlıştır. Bugün meselemiz yalnızca Kürtlerin hak, eşitlik ve adalet taleplerini değil, hepimizin taleplerini konuşmaktır. Bugün meselemiz devletin ve yönetimin hepimiz için demokratikleştirilmesidir. Yönetimin yerelleştirilmesi, katılımcılığa açık, şeffaf ve hesap verebilirliği esas alan köklü bir ademi merkeziyetçi yeniden yapılanmadır ihtiyacımız olan. Eğer BDP yerel yönetimlerde yalnızca kimlik siyasetine sıkışmadan, serinkanlı ve tüm ülkeyi temel alan bir dil ve yöntem tutturabilirse belki de ilk kez zihni ve duygusal ambargolara takılmadan, yönetim reformunu tartışma fırsatı yakalayabiliriz. Ya da süreç zihni ve duygusal ambargoların katılaşmasını ve çoğalmasını da getirebilir. Bu nedenle sorumluluk yalnızca BDP’de değil tüm partilerde ve hepimizdedir. Çünkü şimdiye dek demokratikleşmenin zihni ve duygusal engellerini besleyen Kürt meselesi bugün demokratikleşmenin, demokrat olmanın anahtarı haline dönüşmüştür artık.
Fenerbahçe, Gezi Suriye, rüşvet ve yolsuzluğa göre AKP iyi oy aldı
Abdullatif Şener (Eski AK Partili Bakan) Bu seçimleri 2009 yerel seçimleri yerine 2011 seçimleriyle kıyaslamak gerektiğini düşünüyorum. Her şeyden önce bu seçimlerde AKP yüzde 6.5 civarında oy kaybetmiştir. Muhalefet partilerinde ise biraz oy artışları var. Ama 2011’den bu yana, Türkiye tarihindeki en geniş ve yaygın sivil demokratik eylemler olan Gezi, hükümetin de etkisiyle Fenerbahçe seçmeninde rahatsızlık yaratan ‘şike’ davası, en fazla dindar kesimleri rahatsız etmesi gereken Suriye’deki son derece yanlış dış politika, 17 ve 25 Mart Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonları ile ülkenin mafya yöntemlerine göre idare edildiğini gösteren ses kayıtları ortaya çıktı. Bu saydıklarımdan her biri, bir hükümeti devirecek özelliğe sahiptir. Buna rağmen bu seçimde ben iktidar partisinin iyi sonuç aldığını düşünüyorum.
EKONOMİYE GÖRE
Burada analiz etmemiz gereken nokta, ekonomiyle ilgili. Bir kere AKP’nin oyu yüzde 34 ile 49 arasında bir skalaya yerleşmiş durumda. En az oyu, ekonominin yüzde 5 küçüldüğü, işsizliğin yüzde 14 gibi Cumhuriyet tarihinin en yüksek rakamına ulaştığı 2009’da almıştır. En yüksek oyu aldığı seçim olan 2001’de ise büyüme yüzde 8’in üzerindedir. Şimdi ise bu rakamlar 2009 ile 2011’in arasında bir yerde. Dolayısıyla oyu da 2009’daki gibi yüzde 38 de değil, 2011’deki gibi yüzde 49 da, yüzde 43 yani ikisinin ortasında. Oylar ekonomiye göre artmakta ya da azalmaktadır. Muhafazakar seçmenin yolsuzluktan etkilenmesi gerekirdi. Niye etkilenmedi? Ben inanmadığını düşünmüyorum. Yine dış politikada, İslamcı kesim ben bildim bileli dünyada akan Müslüman kanını söylem haline getirerek taban tutturmuştur.
İSLAM’IN AKAN KANI
Şimdi bakıyorsunuz, Tayyip Erdoğan’ın Ortadoğu baharına yönelik küresel güçlerce rol model olarak hazırlanıp takdim edilmesiyle Ortadoğu’da akan kan 2. Dünya Savaşı’ndan bugüne İslam dünyasında akan kandan daha fazladır. Bu kesimlerin bu süreçle bağlantısı olan bir lidere böylesine bir hızlı ‘U’ dönüşü ya da kırılma yaşanacak farklı bir çizgiyle sahipleniyor olması analiz edilmesi gereken bir şey. Bu analizi, propaganda güçlerine göre değerlendirmek gerekir. Seçmen eğilimini belirleyen ana faktörün sosyal ve yazılı medya değil görsel medya olduğunu düşünüyorum. Televizyonlardaki gürültü ve patırtı seçmeni derinden etkiliyor. Kabaca yaptığım araştırmaya göre bu konuda objektif yayın yapan ya da yolsuzluğu, hırsızlığı anlatmaya çalışan televizyonların toplam reyting içindeki payı yüzde 20, “kumpas, tuzak, külliyen yalan, Başbakanımıza iftira atıyorlar” diyenlerin oranı yüzde 80. Suriye konusunda ise Başbakan’ın istediği gibi yayın yapanların oranı yüzde 95. Sağ muhafazakâr ve dindar kesimi derinden etkilemesi gereken olaylar ve gelişmeler yaşanmasına rağmen kamuoyu algısı nedeniyle oy eğilimlerinde etkili olamıyor. Ayrıca insanlar gönül bağlarını da birden koparmazlar, sonuçta parti aidiyeti oluşturur insanlar.
En büyük kaybeden GÜLEN HAREKETİ
Prof. Dr. Burhanettin Duran (Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları (SETA) Vakfı İstanbul Direktörü) Muhalefet partilerinin Erdoğan karşıtlığına dayanan seçim malzemesi bir siyasal parti olmayan ve paralel yapı ile ilişkilendirilen Gülen Hareketi tarafından sağlandı. Bu Türkiye demokrasi tarihinde bir ilktir. AK Parti oylarının 2009 yerel seçimlerine kıyasla yüzde 7’lik bir artış gösterdiği seçimlerde küçük partiler büyük bir oy kaybına uğrarken, önde gelen muhalefet partileri ise umdukları performansı yakalayamadı. Seçim sonuçlarının gösterdiği şey, kayıt dışı aktörlerin siyaseti dizayn çabası başarılı olamadı. Sosyal medya üzerinden ortalığa saçılan ses kayıtlarının hükümetin oyunu yüzde 35 bandına çekmesi bekleniyordu.
Beklentinin aksine, Erdoğan’ın Pensilvanya’yı işaret ederek ortaya koyduğu ‘paralel yapı tehlikesi’ seçmenleri önemli ölçüde ikna etti. Seçimlerin belki de en ilginç sonucu, en büyük kaybedenin bir siyasal parti değil de Gülen Hareketi olmasıdır. Gülen Hareketi 40 yıldır siyasetle ilişkisini iktidara gelecek partiyi desteklemek ve bunun açtığı imkan alanından istifade etmek şeklinde belirlemiştir. Tarihinde ilk defa Gülen Hareketi iktidar partisine karşı açık ve radikal bir muhalefet yürütmüştür. Bu radikal mücadele Gülen Hareketi’nin aşırı siyasallaşmasını ve daha önce sahip olduğu yumuşak gücü (dini hizmet ve eğitimin sağladığı meşruiyet) kaybetmesini beraberinde getirmiştir.
Kutuplaştırma AKP tabanını konsolide etti
Doç. Dr. Nurullah Ardıç (Şehir Üniversitesi İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi) Gezi ve 17 Aralık süreçlerinin varsa AKP üzerindeki olumsuz etkisi -2011’le karşılaştırıldığında- ancak 3.3 puanda kalmış gözüküyor ki bu durum AKP’nin 30 Mart’ı açık ara önde bitirmiş olmasıyla birleşince büyük bir başarı algısı yaratıyor. Bu anlamda AKP karşısında güç birliği yapan Gülen grubu, CHP-MHP koalisyonu bu seçimi kaybetmiş görünüyor. Bütün yolsuzluk, rüşvet iddiaları ve ortaya dökülen ‘kasetlere’ rağmen AKP ve Erdoğan’ın hâlâ bu kadar popüler olmasının bir kaç sebebi var. Birincisi, genişleyen ve refahı yükselen orta sınıflardaki istikrar arzusu. Ev-araba almış, kredi borcu olan veya genel olarak ekonomik refahı son on yılda artmış kitlelerin istikrarı tercih etmesi normal. İkincisi, 17 Aralık sürecinde güçlenen dış müdahale algısı. Gezi sürecinden başlayarak Anadolu insanında yaygın bir ‘dış mihrak’ endişesi belirdi ve seçimler öncesi giderek güçlendi. Bu, muhafazakâr ve orta-sınıf insanların istikrar hassasiyetiyle birleşerek belli bir korkuya yol açtı. Özellikle Milli Görüş (Saadet Partisi) tabanında Gülen Hareketi’nin dış bağlantılarına dair kuşkular, bağımsızlık ve dindarlık hassasiyetleriyle birleşerek AKP’ye büyük oranda destek vermesine yol açtı. Genel olarak Gezi ve 17 Aralık süreçleriyle gelişen kutuplaşma, AKP tabanının konsolide olmasına sebep olmuştur.