Güncelleme Tarihi:
Gözümle gördüm, mühendisin ayda yirmi dolar aldığı Castro Küba'sında elli papel bastırılarak girilen ‘‘Tropicana'' rövüsü Che posteri pazarlıyor. Megaloman dinozor kavgalı ayrıldığı eski yoldaşını satarak para kazanıyor.
Şu ‘‘Che'' modası şimdilerde yeri göğü sardı ya, benim aklıma da Eugene O'Neil'in ‘‘Senin bahçende oynamak istemiyorum'' diyen şiiri geldi.
Aslında, toplumsal devrimi alaya alan sinik ve anarşizan Amerikalı ozanla, ihtilalciliği meslek edinmiş Arjantinli hekim arasında nesnel bir ilişki yok.
Fakat, benim Ernesto Guevera ve O'Neil'i aynı anda hatırlamam modern efsanelerin imajlarından kaynaklanıyor. Tüketim mitolojisinde bütünleştiriyor.
Bilhassa da bir filme uzanıyor.
* * *
YÖNETMENİNİN kim olduğunu şimdi çıkartamıyorum, seksenler başındaydı ve ‘‘Reagan'lı yıllar'' fırtınası tayfun şiddetinde esiyordu, Hollywood sineması ‘‘Kızıllar'' anlamına gelen ‘‘Reds'' filminini piyasaya sürdü.
Süper prodüksiyon yapımın kahramanı, Bolşevik İhtilali üzerine ‘‘Dünyayı Sarsan On Gün'' kitabını yazmış Amerikalı Marksist gazeteci John Reed'di.
Film bu çerçevede, yüzyıl başı ABD ‘‘intelligentsia''sında bir parantez oluşturan ve komünistlerle ‘‘yol arkadaşlığına'' çıkmış aydınları anlatıyordu.
Onların idealleri, naiflikleri, ütopyaları, zaafları, son derece iyi hazırlanmış bir dekor ve mükemmel bir kurgu etrafında perdeye yansıyordu.
Bu arada, aynı gruba sırf duygusal bağlarla dahil olan ve Jack Nicholson'ın canlandırdığı Eugene O'Neil ‘‘yol arkadaşlarını'' müthiş bir şüphecilikle gözlemliyor ve Reed'in sevgilisini oynayan Diane Keaton'ı baştan çıkartıyordu.
Aynı O'Neil'in ‘‘Senin bahçende oynamak istemiyorum'' dizeli şiiri de bir metafor olarak ve çocuk şarkısına dönüşmüş biçimde ekrana geliyordu.
Ah, harika tınısı hatırımda, ‘‘Senin bahçende oynamak istemiyorum...''
* * *
BEN de aşağı yukarı o sıralarda, oynamış olduğum bahçeyi terketmiştim.
‘‘Kızıllar''la olan uzun ‘‘yol arkadaşlığıma'' nihayet vermiştim.
Cinnet yıllarına nokta koymuştum ve müthiş sahtekârlığa eyvallah demiştim.
Dolayısıyla, hem Amerikalı şair gibi öngörülü davranamadığıma üzülüyordum, hem de filmdeki tüm şahsiyetler içinde kendimi en çok ona yakın hissediyordum.
Ama o ne, sinema yapıtıyla birlikte genel olarak tüm Batı dünyasında, özel olarak da ABD'de Bolşeviklik tekrar keşfedildi. Etraf birden pembemtıraklaştı.
Dehşet nostaljik ve eleştirel derinlikten yoksun methiyeler yalnız gazete sayfaları, kitapçı tezgahları veya televizyon programlarıyla sınırlı kalmadı.
Gözü Londra borsasının endeksinde, eli spor otomobilin direksiyonunda olan Reagan'ın ‘‘altın çocukları'' bile hobi bab'ında tatlısu komünisti kesildi.
‘‘Vogue'' Dergisi'nde önce kozmetik reklamlarına bakan lacivert kadınları şık barların tezgahında ayartmanın yolu da, bordalama manevrasına Karl Marks'ın ‘‘Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı''sından kapı açarak başlamaktan geçer oldu. ‘‘Opium'' parfüm kokan hatun kişiler proleter teri teneffüs etti.
Tamam benim canıma minnet ve bu konuda zaten allame-i cihanım ama, durun yahu n'oluyorsunuz! Altı üstü bir Hollywood süper - prodüksiyonu seyrettiniz.
Biz bu haltın göbeğinden geliyoruz ve de anamız fazlasıyla bellenmiş.
‘‘Yüzyılın en büyük yalanının'' ne olduğunu çekirdekten öğrenmişiz.
Üstelik, ‘‘Kızıllar'' filminde bir de Eugene O'Neil var.
Soğuk, sinik, mesafeli ve müthiş gerçekçi...
Ve, ‘‘Senin bahçende oynamak istemiyorum'' diyen harikulade dizeyi yazmış.
* * *
NEYSE, ‘‘Kızıllar'' filminin sabun köpüğü etkisi başladığı gibi söndü.
Reagan'ın ‘‘altın çocukları'' borsa telaşına, şık barların lacivert kadınları da ‘‘Vogue'' dergisinin kozmetik sayfalarına döndü.
Hollywood süper prodüksiyonu modern efsanelere bir paragraf olarak geçti.
Zaten bir müddet sonra da duvar yıkıldı. Takke düştü ve kel tam gözüktü.
Yüz milyonlar ‘‘Senin bahçende oynamak istemiyorum'' şiirini söyledi.
* * *
PİYASAYA tekrar sürülen şu son ‘‘Che'' martavalı da bundan farklı değil.
Ernesto Guevera modası aslında bir süper-prodüksiyon... Bir fiksiyon...
Modern efsanelere dahil edilmiş bir tüketim imajı...
Zaten gözümle gördüm, mühendisin ayda yirmi dolar aldığı Castro Küba'sında elli papel bastırılarak girilen ‘‘Tropicana'' rövüsü Che posteri pazarlıyor.
Megaloman dinozor kavgalı ayrıldığı eski yoldaşını satarak para kazanıyor.
Ama yok mersi, ben almayayım! Karnım tok... Muca gracias! Mil gracias!
Bendeniz, artık epey zaman var ki, Eugene O'Neil'in ‘‘Senin bahçende oynamak istemiyorum'' diyen şiirini söylüyorum.
Süper-prodüksiyon bütün filmlere de gayet soğuk, gayet mesafeli, gayet sinik ve de bilhassa müthiş gerçekçi bakıyorum.