OluÅŸturulma Tarihi: Nisan 05, 2003 00:00
Genlerinin Harika Çılgınlar olarak nitelediği Şakir Paşa Ailesi'ne dayandığı her halinden belli olan bir tiyatrocu Şirin Devrim. Amerika'da tiyatro eğitimi alan, daha sonra pek çok tiyatro okulunda dersler verip eserler sahneye koyan ve sahneye çıkan dünyaca ünlü bir tiyatrocu. Babası İzzet Melih Devrim, annesi ikinci evliliğini Irak Kralı I. Faysal'ın kardeşi Emir Zeyd'le yapan ünlü ressam Fahrünnisa Zeyd. Üvey babasının görevi nedeniyle bulundukları Hitler Almanyası'nda jet sosyeteye girdi, İngiltere'de kraliçeye takdim edildi. Amerika yolculuğu sırasında Cary Grant'la ping pong oynadı. Tiyatro eğitimi için gittiği Amerika'da bir itfaiyecinin tiyatrocu oğluna aşık oldu ve onunla evlendi. Tek odalı evlerinde geçimlerini sağlayabilmek için tezgahtarlık, mankenlik yaptı. Türkiye'ye döndüğünde erkek egemen Şehir Tiyatroları'nda Muhsin Ertuğrul'un isteğiyle sahneye oyun koyan ilk kadın sanatçı oldu. Şirin Devrim, ‘‘Anılarımı okuduğumda bile yoruluyorum’’ dese de hálá dünyada olup bitenlere tepki vermekten kendini alamıyor. Vizon mantosu, şık şapkasıyla savaşa hayır kampanyalarına katılmaya devam ediyor. Annesi Fahrünnisa Zeyd'in ailesini anlattığı Harika Çılgınlar-Şakir Paşa Ailesi kitabının yazarı Şirin Devrim, bu defa kendi yaşamını anlatıyor. Şirin adını verdiği ve Doğan Kitap tarafından yayımlanan kitabında tiyatrocudan politikacıya pek çok ünlünün bilinmeyen yönleri de gün ışığına çıkıyor.İnanılmaz renkli ve hareketli bir yaşam çıkıyor anılarınızdan. Dönüp baktığınızda şaşırdığınız oluyor mu bu kadar şeyi ben mi yaşadım diye?-Kitabımı okuduğumda ben de bir yerde yoruluyorum, neler yapmışım diye. Tek odalı bir apartman dairesinde yaşadığım gibi sarayda da yaşadığım zamanlar olmuş. İnişler çıkışlar. Değişik memleketler, kişiler ve değişik kocalar. Çok güç dönemler de geçirmişim, çok rahat zamanlarım da olmuş. Kraliyet ailesinin bir mensubu olarak yaşıyorsunuz, elbiseler, balolar, inanılmaz bir ihtişam. Ama Amerika'da aşık olup çok sıradan, yoksulluk içinde bir yaşama da hiç tereddütsüz dalıyorsunuz. Aşkın gözü kördür mü demek gerekiyor?-İlk kocam Yale Üniversitesi'ne harp kontenjanından gelmişti. Yoksa öyle parası falan yoktu, bir itfaiyecinin oğluydu. Ama çok entelektüeldi. Oyunlar yazıyordu ve çok yakışıklıydı. Gary Cooper'a benziyordu. Birbirimize aşık olduk. Üvey babam, biz seni okuman için gönderdik Amerika'ya, evlenmen için değil diye mektup yazdı. Biz gene de evlendik ve New York'a yerleştik. Tek odalı bir apartmanda oturduk. İş bulmak kolay değildi tiyatrolarda. Geçinebilmek için mağazalarda mankenlik, tezgahtarlık yaptım. Bütün bunları yaptıran aşktı. Mesuttum ben, derdim yoktu. Annem başka bir dünyada yaşıyordu, bana hediye mücevherler gönderiyordu takmam için, biz de onları hemen satıyorduk. İnsan aşık olunca her şey hoş görünüyor gözüne. O dönem oradaki Türk ve Iraklı hariciyecileri o tek odalı eve davet eder, partiler bile verirdim. Düşünün o dönemi, babam Londra'da Büyükelçi Emir Zeyd, annem prenses. Londra'ya gittiğim zaman Londra'daki gazetelerde baş sayfalarda çıkıyor resmim. Sen git itfaiyecinin oğluyla evlen. Aşk işte. Ama yaşadıklarımdan hiçbir zaman pişmanlık duymadım ben.Şakir Paşa Ailesi kitabınızda annenizin o çok renkli kişilerle dolu ailesini anlattınız. Bu kez kendinizi anlatıyorsunuz.-Evet, bunu özellikle yaptım. Şakir Paşa Ailesi kitabı için 15 yıl çalışmıştım. Önce İngilizce olarak yayınlandı, adı da, A Turkish Tapestry idi. Ailemi, annemi orada uzun uzadıya anlattım. Bu kitapta tekrar onlardan geniş geniş söz etmem gereksiz olacaktı. Bir de dostlarım bana sık sık, Allah aşkına kendi yaşadıklarını, hayatını yaz dediler. O yüzden bu kitapta ailemden çok kendi yaşadıklarımı yazdım ve kitap da beş yılda tamamlandı.Üvey babanız Emir Zeyd o dönemin Irak Kralı II. Faysal'ın amcasıydı. Kardeşiniz Raad ne yapıyor şimdi?-Kardeşim şu anda Ürdün'de çok sevilen biri ve kralın mabeyincisi. Oğlu Amerika'da yaşıyor ve Birleşmiş Milletler'de Ürdün'ü temsil ediyor. Yani bir yeğenim Amerika'da ama çok az görüşebiliyoruz. Çünkü çok yoğun çalışıyor. Kardeşim Raad'ı çok severim ve fırsat buldukça da görüşürüz.Tek başınıza yaptığınız protestolarınızı anlatıyorsunuz kitabınızda. Protestolarınızda giydiğiniz kürk manto ve şapkalarınız özel üniformalarınız gibi. Özellikle mi giyiyorsunuz onları?-Haksızlıklara dayanamıyorum. Bosna için Birleşmiş Milletler'in önünde protesto gösterisi başlattım. En büyük protestom tabii İsrail Konsolosluğu'nu basmam olmuştu. Şimdi de savaş karşıtı protestolar yapıyorum. Özellikle kürk manto giyiyor ve başıma güzel bir şapka takıyorum. O zaman daha çok dikkati çekiyorum. Hatta Amerika'da komünist bir mecmua var, yaptığımız protestolar orada çıktı. Resmin altına, bu protesto sınıf dışı diye yazmışlardı. Kocamla ikimizi bir yere oturtamamışlar. Eşimin çocukları da çok şaşırıyorlar bizim yaptıklarımıza. Eşim işadamı ve hayatı boyunca Cumhuriyetçi olmuş, onlara oy vermiş biri. Ben şimdi onu protestolara götürüyorum. Komünist gazetelerde çıkan fotoraflarımızı oğulları kesip buzdolaplarının üzerine yapıştırmışlardı. Evet, haksızlığa katiyen dayanamıyorum.Hayata böyle asılmanızın sırrı nedir?-Koca bıraktım, iş bıraktım, memleket bıraktım. Ümitsizliğe doğru gittiğim çok oldu. Ama babamın dediği gibi tesadüfler çok önemli. Bazen kara bir tünele gireriz. Her gün uyandığında tüneldeyim ve karanlıktayım diyeceksin. Ama bileceksin ki sonunda ışık var. Ve o karanlığa dayana dayana gideceksin. Nihayet o ışığa varacaksın. Hakikaten bu hayatımda çok defa oldu. Ve ben ışığa her zaman ulaştım.FAHRÜNNİSA ZEYD'İN HİTLER'E HEDİYESİAnnem, Berlin'in büyük oyuncuların cirit attığı bir arena olduğunu, bu kente adımını attığı anda anladı ve kendisi de büyük oynamayı aklına koydu. Irak, İngiltere'den bağımsızlığını ancak 1932'de elde etmiş ufak bir ülke olduğu için, eğer Emir Zeyd Kral’ın amcası olmasaydı, annemin de öyle güçlü ve çekici bir kişiliği olmasaydı, bu ülkenin temsilcilerine kimse aldırış etmezdi. Annem dillere destan güzelliği, çekiciliği, çarpıcı giysileri, kuş sütünü eksik etmediği partileri ve bol keseden dağıttığı olağanüstü armağanlarıyla (Hitler'e doğum günü armağanı olarak inci işlemeli bir Arap hançeri göndermiş ve ‘‘Hançer dört köşesinden simli püsküller sarkan mor kadife bir yastık üzerinde sunulacak’’ diye yazmıştı), çok geçmeden Binbir Gece Prensesi olarak nam salmış, Fransız ve İtalyan sefirelerinin süperstar oldukları Samanyolu’nun parlak bir yıldızı haline gelmişti.ECEVİTLER'İN TANIŞTIĞI OYUNHayatıma yön veren tiyatro aşkı, Amerikan Kız Koleji'nde okuduğum o dönemde başladı. Sahneye ilk kez 16 yaşındayken, Altemur Kılıç'ın Cumhuriyet Bayramı dolayısıyla yazdığı İnsanlar Niçin Yaşarlar adlı oyunla çıktım. Oyunda kimler yoktu ki... Tunç Yalman başroldeydi; İstanbul eski belediye başkanlarından (12 Eylül döneminde hapis yatan) Ahmet İsvan vatansever bir Türk subayını, kardeşi merhum Mehmet İsvan da benimle flört eden İngiliz subayını canlandırıyordu. Sonradan, bir bukalemun gibi kişiliğini, mesleğini ve düşüncelerini değiştiren ve galiba şimdi de New York'ta bir Halvetiye dergahının şeyhi olan Tosun Bayrak da Paşa Babam'dı. Bülent Ecevit, sahne gerisinden tok ve güzel sesiyle Mehmet Akif'in Çanakkale Şehitleri şiirini okuyordu. Sonradan eşi olan Rahşan'la (Aral) oyun sırasında tanışmışlardı. Rahşan dekorların yapımında yardımcı olmuştu.JAGUAR'DAN İNİP İSRAİL KONSOLOSLUĞU'NU BASTIMÜrdün Kralı Hüseyin, İsrail Başbakanı İzak Rabin'le barış antlaşması imzaladı. Bundan sonra İsrail-Filistin düşmanlığının biraz düzeleceğini umuyorduk. Nerede! Boşuna umutlanmışız. İmza töreninin üzerinden bir kaç ay geçmeden, New York'un Brooklyn bölgesinden İsrail'e göç edip Hebron'a yerleşen Dr. Baruch Goldstein adında bir Yahudi, Kiryat Arba'da Hasreti İbrahim Türbesi'nde namaz kılan 29 Filistinliyi makineli tüfekle taradı. Korkunç bir katliam! Bir kıyım! New York'ta televizyonun sabah haberlerini izlerken bu feci olayı duyunca tepem attı. Yataktan fırladığım gibi, dolaplardan birinde bulduğum karton kutunun tabanını çıkartarak pankart hazırladım. Üzerine en parlak kırmızı Chanel rujumla ‘‘I protest the slaughter of innocent people’’ (Masum insanların öldürülmesini protesto ediyorum) diye yazdım ve her kelimeden aşağı rujla kan damlaları akıttım. Mantomu giydim, arabama atlayıp İsrail Konsolosluğu'nu bastım. Elimdeki pankartla karşılarına dikilince, konsolosluktakiler şaşkına döndüler. Binanın önünde dururken televizyon muhabirleri ve kameramanlar gelip benimle kısa bir röportaj yaptılar. O akşam saat altı haberlerinde bu röportaj yayınlandı. Bence haberin en ilginç yanı, spikerin, ‘‘Vizon mantolu kadın Jaguar arabasından inip İsrail Konsolosluğu önünde protesto eylemi yaptı’’ diye söze girişi oldu. CARY GRANT'LA PİNG PONGDönüş yolculuğumda Emir Zeyd beni o dillere destan transatlantik Queen Mary'ye bindirdi. Gemide kimler yoktu ki! Cary Grant, Betsy Drake, Merle Oberon, Robert Ryan ve çocuk yıldız Elizabeth Taylor. Gemide Cary Grant'la ping pong oynamak da nasip oldu. Ben güvertedeki ping pong masasında bir Çin delegesiyle oynarken, Cary Grant bizi seyretti. Çinliyi yendiğim zaman da, ‘‘Bir de benimle oynar mısın?’’ demez mi! İkiletmeden, ‘‘Tabii, çok sevinirim’’ diye cevap verdim. Etkileyici ses tonuyla çok hoş bir adamdı. Oyunda onu da yendim. Bana teşekkür etti; raketi masaya bırakıp gitti. Bir daha da onu görmedim. O sıralarda aşık olduğu ve sonradan evlendiği
sinema yıldızı Betsy Drake de gemideydi. Herhalde kamaralarına kapanıp baÅŸ baÅŸa kalmayı tercih ediyorlar; pek ortalarda görünmüyorlardı.Â
button