Güncelleme Tarihi:
İstanbul Beykoz'daki baskında yakalanan Hizbullah'ın üst düzey sorumlularından Cemal Tutar, savunmasında tehditler savurdu. "Bir tek işaretle cezaevleri kan gölüne döner" diyen Tutar, yaptıklarının hiçbirinden pişman olmadığını söyledi. Tutar, Beykoz'da polisle çatışmaya girmediklerini sadece 15 milyon sayfaya varan dokümanı imha etmek için polisi oyaladıklarını söyledi. Tutar, "Hard diske sıkacağımız bir tek kurşun, polisin kafasına sıkacağımız bir kurşundan bin kat daha önemliydi" dedi.
Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde, Hizbullah ana davasının görülmesine devam edildi.
Diyarbakır 3 No'lu DGM'deki, terör örgütü Hizbullah davasının bugünkü duruşmasında, tutuklu sanıklar, Edip Gümüş, Cemal Tutar, Fuat Balca, Mehmet Feysel Bozkuş, Abdulkerim Kaya, Mehmet Varol, Mustafa İpek, Fahrettin Özdemir, Mahmut Demir, Kemal Gülşen, Yunus Avcı, Mehmet Nurettin Karabulut, Sinan Yakut, Abdulkuddüs Yersiz ve Mehmet Ezme hazır bulundu.
Savcı, duruşmada Cemal Tutar ile ilgili iddianamedeki bölümü okudu. Savcı, sanık Tutar'ın ilk siyasi eğitimini Diyarbakır'ın Bağlar semtindeki Şafak kıraathanesinde yapılan örgütsel toplantılarda aldığını, daha sonra 1990 yılında Dicle Üniversitesi Şanlıurfa İnşaat Fakültesi'ni kazandığını belirterek, okul içerisinde örgütsel taban oluşturmaya çalıştığını bildirdi.
Sanık Tutar'ın 1992 yılına kadar tatillerde Diyarbakır'daki Alipınar Cami'nde çocuklara Kuran dersi adı altında siyasi eğitim verdiğini belirten savcı, Tutar'ın PKK'lı olarak bilinen şahıslara yönelik satırlı ve sopalı saldırılarda deşifre olması nedeniyle örgütün talebi üzerine okulu yarıda bıraktığını kaydetti.
Savcı, sanığa örgütte ''Vedat'' kod adı verilerek, Mahmut Kaya sorumluluğundaki askeri birimde görevlendirildiğini belirterek, sanığın daha sonra PKK ve Menzil Grubu ile çatışmalar başlayınca, Diyarbakır'da oluşturulan yeni bir askeri yapılanmada yer aldığını söyledi.
Cemal Tutar'ın il sorumlusu İsa Altsoy başkanlığında oluşturulan çok sayıda eylem biriminde Mahmut Kaya ile birlikte askeri kanat sorumluluğuna getirildiğini de belirten Savcı, Tutar'a bağlı 5 askeri eylem biriminin bulunduğunu belirtti.
Savcı, sanık Tutar'ın 101 saldırı eyleminden sorumlu olduğunu ve TCK'nın 125. maddesi uyarınca idam cezasıyla cezalandırılmasını talep etti.
Cemal Tutar da, 9 sayfalık savunmasında, eylemlerinden pişmanlık duymadığını belirterek, kendisine güvence verildiği taktirde askeri kanat bölümünde görev alan 42 kişiyi açıklayacağını söyledi.
Tek bir işaretle cezaevleri kan gölü olur
Tutar, savunmasında, terör örgütü Hizbullah ile mahalle arkadaşı Ahmet Arık aracılığıyla tanıştığını ve 1992 yılında örgütün askeri kanat bölümünde yer aldığını söyledi.
Örgütün sözde askeri kanat bölümünde 1994 yılına kadar faaliyet gösterdiğini ve daha sonra Hüseyin Velioğlu'nun yanında, örgütün bilgi işlem merkezinde çalıştığını belirten sanık Tutar, yakalandığı tarih olan 2000 yılına kadar arşiv çalışmalarında görev aldığını anlattı.
Tutar, zaman zaman sığınak inşaatlarında faaliyet yürüttüğünü, çok sayıda sahte isim kullandığını, en çok ''Ferhat'' adını kullandığını kaydetti.
Terör örgütü Hizbullah içerisinde yürüttüğü faaliyetlerden pişmanlık duymadığını kaydeden sanık Tutar, şöyle devam etti:
''Bizim sadece Türkiye'ye değil; tüm dünyaya İslamı hakim kılmaya niyetimiz vardı. Bunu silahla yapma amacımız yoktur. Devletin Anayasal düzenini bozma gayesi ile attığımız tek bir mermi dahi yoktur. Yaptığımız, iddianamede, terör olarak belirtiliyor. Amacımız, ülkede korku salmak değildir. Bunu isteseydik, 20-30 kişilik bir yapılanmayla Türkiye'yi kan gölüne dönüştürebilirdik. Hedef gözetmeksizin kalabalık yerlerde güçlü patlayıcılarla sayısız insan öldürebilir, toplumu daha iyi hipnotize edebilirdik. Orman yakabilir, intihar saldırıları gerçekleştirebilirdik. Bunları şimdi de istersek yaptırabiliriz. Tek bir işaretle bu cezaevlerini kan gölü haline getirebiliriz. Masum insanlar zarar görür endişesiyle bunu yapmıyoruz.''
Sanık Tutar, camileri adam kazanma yerleri olarak kullanmadıklarını ve camileri zaman zaman denetlediklerini öne sürerek, camilerde ders alan ve verenlerden kendilerine katılmak isteyenlere de mani olmadıklarını belirtti.
Camiler ve okullardan adam kazandıklarını anlatan Tutar, ''Açıkça itiraf edeyim ki enerjimizin önemli bir kısmını cami faaliyetlerine harcıyoruz. Eğer devlet camilerdeki örgütlenmemizden endişe duyuyorsa gelsin kendisi yapsın. Biz de enerjimizi başka yere harcıyalım'' dedi.
Sanık Tutar, PKK-Hizbullah çatışmasının çok sayıda kişi tarafından ele alınarak açıklanmaya çalışıldığını ve bunun hiçbir zaman gerçek haliyle kamuoyuna yansıtılmadığını öne südü.
Terör örgütü PKK ile 1990'lı yılların başından itibaren aralarındaki çatışmaları anlatan Tutar, PKK'ya gönderdikleri ''çatışmadan iki taraf da zarar görür'' mesajına olumsuz yanıt aldıklarını kaydetti. Tutar, ''bunun üzerine Örneğin Nusaybin'de öldürülen bir arkadaşımızın intikamı için Batman'da, Diyarbakır'da ve diğer yerlerde Nusaybinli 8 PKK milisini öldürüyorduk. PKK tabanı arasında fazla kan dökülmeden çatışmanın kesilmesini amaçladık. Bu taktiğimizde başarılı olduk'' diye konuştu.
"Pişman değilim"
Sanık Tutar, saldırılardan önce çok detaylı araştırmalar yaptıklarını ve araştırma sonuçlarına göre saldırıyı planlayıp gerçekleştirdiklerini söyledi. Tutar, savunmasını şöyle sürdürdü:''Bu işlerde rol aldığım için hiç pişman değilim. Aynı şeyler tekrar tekerrür etse ve imkanım olsa yine aynı şekilde hareket ederim. Birçok yazar çizer, bu çatışmada devletten fayda gördüğümüzü ve işbirliği yaptığımızı iddia ettiler. Ancak bugüne kadar somut delil getiremediler. Bizi son derece rahatsız eden bu iddialardır. Bunlar birer yalandır. İlk başlarda PKK'yı sevmeyen herkesin sempatisini kazandık. Buna devletin içerisindeki polis ve askerler de dahildir. Mazlum vatandaşın dışında hiç kimsenin bu sempatisi fiili yardıma dönüşmedi. Sadece bölge halkının zaman zaman yardımını gördük. Faili meçhul cinayetler artınca, polisin bize karşı gaddar saldırıları başladı.''
Sanık Tutar, Başbakanlık'ta çalışan Abdülsamet Yıldız ile Ankara'dabir aracı vasıtasıyla görüştüğünü de anlattı.
Başbakanlık'ta memur olan Yıldız ile cep telefonu alınması ve bilgisayar tamiri konusunda görüştüğünü belirten sanık Tutar, ''bilgisayarımı tamir edemedi. Cep telefonu konusunda yardımcı oldu. Yıldız, benim örgütle bağlantım olduğunu bilmiyordu'' dedi. Cemal Tutar, polisin İstanbul Beykoz'daki örgüt evine düzenlediği operasyon sırasında, bilgisayarlardaki, yaklaşık 15 milyon sayfaya yakın bilginin yüzde 99'unu imha ettiklerini belirtti.
Tutar, örgütün Menzil Grubu'yla çatışma nedenlerini de anlattı. PKK'yla savaşmak istememesi nedeniyle Menzil Grubu ile çeliştiklerini ve çatışmaya başladıklarını söyleyen Tutar, Menzil Grubu'nun 1993 yılında PKK ile anlaşması üzerine, her iki taraftan da şahısları yakalayarak sorguladıklarını anlattı.
Sanık Tutar, örgütün faaliyetleriyle ilgili tüm talimatları, İstanbul Beykoz operasyonunda çatışmada ölen örgütün lideri Hüseyin Velioğlu'nun verdiğini söyledi. Tutar, askeri kanatta 4'er kişiden oluşan 8 birimin bulunduğunu, bunlara sorumluluk yapanların da 8 kişi olduklarını, kendisi ve Cemal Uçar'la birimin toplam 42 kişiden oluştuğunu bildirerek, Cemal Uçar ile birlikte Hüseyin Velioğlu'ndan aldıkları talimatları birim sorumlularına aktardıklarını kaydetti.
Kendisinin kurye gibi görev yaptığını ve eylemlerde hiçbir inisiyatifinin olmadığını savunan Tutar, özetle şunları söyledi:
''1994 yılında Mardin'de Velioğlu'nun yanında arşiv çalışmasına alındıktan sonra askeri kanatla bağlantım kesildi. O dönemde yaptığımız eylemlerde haksız olduğumuza biri beni inandırır ve isimlerinin açıklanmayacağı güvencesi verirse, askeri kanatta yer alan 42 kişiden ölen 24 kişinin ismini açıklarım. Aksi halde bu isimler benimle mezara kadar gider.''
Savunmasında, 1999 yılında Beykoz'daki örgüt evine düzenlenen operasyonu da anlatan Tutar, silah sesleri duyduğunu, arkasına döndüğünde Velioğlu'nun düştüğünü gördüğünü, kendisinin de silahla çevreye ateş açtığını söyledi. Tutar, evdeki bilgi ve belgeleri imha etmelerini de şöyle aktardı:
''Edip Gümüş'e bir kaç çanta verip teras katta imha etmesini istedim. Ben de ikinci katta bulunan bilgisayarlara format atmaya başladım. Bu iş 2 saat kadar sürdü. Hepsini formatlayıp çantaya koyup teras kata çıktım. Hard diskleri Gümüş'e verip imha için ateş etmesi gereken yerleri gösterdim. 2 saat sonra herşeyin imha olduğuna kanaat getirdikten sonra teslim oldum.
Bilgisayardaki bigiler, kaba hesapla 15 milyon sayfaya yakındı. Bunların yüzde 99'unu imha ettik. Bizim tek amacımız; bunları imha etmekti. Olay sırasında polise tek el bile ateş etmedim. İmha ederken açtığımız ateşi polis kendilerine açılmış zannediyordu. Hard diske sıkacağımız bir tek kurşun, polisin kafasına sıkacağımız bir kurşundan bin kat daha önemliydi. Teslim olurken, elimizde çok sayıda silah vardı. İsteseydim çok sayıda polis öldürürdüm.''
Kendisinin sadece bir eylemde yer aldığını ve bu eylemde de sadece gözcülük yaptığını iddia eden Tutar, ''Beykoz'daki çatışmayı saymazsak sadece bir eylemle suçlanıyorum. İddianamede üzerime atılan 101 eylemin çoğu bölgedeki olaylardır. Devletin, Menzil'in, PKK'nın, bizim ve adi olaylardır. Hepsi bize yüklendi'' dedi.