Oluşturulma Tarihi: Aralık 18, 2000 00:00
CEZAEVLERÄ°NDEKÄ° ÖLÃœM ORUCU (2) ÖLÃœM ORUCUNUN ETÄ°K AÇIDAN DEÄžERLENDÄ°RÄ°LMESÄ° Geçen hafta cezaevlerinde eylem yapanların iddialarını incelemiÅŸ ve F-tipi hücrelerin saÄŸlık ve hukuk yönünden bir deÄŸerlendirmesini yapmıştık. Bu hafta ise ölüm orucundaki mahkumlar karşısında doktorların içinde bulunduÄŸu açmazlardan bahsetmek istiyoruz. Önce ölüm orucu veya açlık grevinden ne anladığımızı bir tarif edelim. Bu eylemleri yapanlar kendi iradeleriyle karar vermiÅŸ, belirli bir zaman için yiyecek ve/veya sıvı almayı reddeden kiÅŸilerdir. Açlık grevi veya ölüm orucu bir intihar biçimi olarak kabul edilmemektedir. Bir protesto biçimidir. KiÅŸi kendi iradesiyle bilinçli olarak yiyeceÄŸi reddetmektedir. Bu eylem ölümle sonuçlanabilir. Ama temel amaç hiçbir zaman ölüm olamaz.Doktorlar için böyle bir eyleme müdahalede temel ilkeler 'özerklik' ve 'tedaviyi reddetme hakkı' olarak beliriyor. Özerklik; kiÅŸinin kendi saÄŸlığına iliÅŸkin tüm kararlara katılması demek. Her türlü tedaviden veya giriÅŸimden önce hastayı bilgilendirmek ve onayını almak yasal açıdan mutlak. Ä°nanmayacaksınız bu ilkeler onlarca uluslararası tıp sözleÅŸmelerinde açık ve seçik olarak tarif edilmiÅŸ: BM Uluslararası Medeni ve Siyasal Haklar SözleÅŸmesi, 1976, Madde: 10/1; Tıbbi Deontoloji Nizamnamesi, Madde:6; Avrupa Konseyi Ä°ÅŸkenceyi Önleme Komitesi Cezaevlerinde SaÄŸlık Hizmet Raporu, 1993, Maddeler: 45,46,47; Dünya Hekimler BirliÄŸi Tokyo Bildirgesi, Madde: 4-5; Dünya Hekimler BirliÄŸi Malta Bildirgesi, 1991; Dünya Hekimler BirliÄŸi Hasta Hakları Bildirgesi, 1987; 1219 sayılı Tababet ve Åžuabatı Sanatlarının Tarzı Ä°crasına Dair Kanun, Madde:70; Hekimlik Meslek EtiÄŸi Kuralları, Maddeler: 21-26; T.C. SaÄŸlık Bakanlığı Hasta Hakları YönetmeliÄŸi, 1999, Maddeler:22-25; Avrupa Konseyi Ä°nsan Hakları ve Biyotıp SözleÅŸmesi, Maddeler:5-9... Åžimdi bütün bu kanun ve yönetmeliklere göre doktor ya da diÄŸer saÄŸlık personeli açlık grevinin sonlandırılması için herhangi bir baskı yapamaz, tedavi veya bakım bu amaçla kullanılamaz! Peki o zaman doktor bu konuda ne iÅŸe yarar derseniz... Açlık grevindeki kiÅŸiyi her gün kontrol eder, tıbbi takip formunu doldurur. Bu formda hastanın kendi yazısıyla eyleme devam edip etmeme isteÄŸi ve bilinç kaybı durumunda tedaviyi kabul edip etmeme tercihi yer alır. Eylemcinin bilinci bozulur ya da komaya girerse doktor eylemcinin son kararına saygı göstererek tutum alacaktır. Bu açıdan hastanın rızasına aykırı bir biçimde zorla besleme etik açıdan doÄŸru deÄŸildir. Doktor ayrıca mahkumun ailesini de ayrıntılı olarak her gün bilgilendirmek durumundadır. Aklınıza hemen doktorların böyle bir tavır almasının intihar edene müdahale etmemekten ne farkı olduÄŸu düşüncesi gelebilir. Bunun yanıtını da 1992 yılında Dünya Hekimler BirliÄŸi vermiÅŸtir merak etmeyin. Hekim yardımıyla intihar (ötenazi), hekim tarafından geliÅŸtirilmiÅŸ bir aracın kullanımının kiÅŸiye öğretilmesi ile gerçekleÅŸir. Ötenazinin etik olup olmadığı halen tartışılmaktadır. Fakat günümüzdeki geçerli kurallara göre etik deÄŸildir ve tıp mesleÄŸinden olanlarca asla kullanılmamalıdır. Ancak hastanın tedaviyi reddetmesi temel bir haktır ve hekimin hastanın arzusuna saygı göstermesi etik olmayan bir davranış sayılamaz. Kısaca açlık grevindeki hastaların tıbbi seyrinden bahsedecek olursak... Önceleri bulantı-kusma, yataÄŸa bağımlı hale gelme, bilinç bozukluÄŸu, baÅŸ dönmesi, düşük tansiyon, kalpte ritm bozuklukları, sindirim sistemi ve idrar yollarında kanamalar ortaya çıkar. Zamanla bulanık görme, iÅŸitmede azalma tabloya eklenir. Müdahale gecikirse hastanın bilinci tamamen kapanır ve koma hali ön plana geçer. Kaybedilen ağırlık yüzdelerinde %25'in üzerinde kayıp ve özellikle %30'dan sonraki kayıplar yaÅŸamı sürdürme açısından tehlikelidir. Sadece su içenlerde 50-60 gün arasında geri dönülemeyecek noktalara gelinebilir. Açlık devam ederken hiç olmazsa tiamin (B1 vitamini) almak geri dönüşü olmayan bozuklukların (görme kaybı, sağırlık,vb) gecikmesine yardım edebilir. Zaten hasta eylemden vazgeçse bile tedavisi kolay deÄŸildir. Tüm bulguların geriye döndürülmesi en az 6-8 haftayı alır; hasta ve doktor açısından çok zahmetli bir tedavidir. Ölüm orucu eylemlerinin toplumun deÄŸiÅŸik kesimlerinde farklı reaksiyonlar yarattığı kesin. 'Gebersinler' diyenler, 'hemen müdahale edilsin' diyenler, ' bunun intihardan farkı yok' diyenler, anne-babalarını yardıma çağıranlar… Herkes kesinlikle kendi açısından haklı. Biz ise bu konuda siyasi fikir beyan etmekten çok ettiÄŸimiz yeminlere paralel görüş bildirmekten yanayız. Yukarıda sayılan tüm bu kanunlar ve yönetmelikler ne derse desin insan hayatının devamını saÄŸlamanın doktorların en birinci görevi olduÄŸuna inanıyoruz. Nasıl yoÄŸun bakımda solunum cihazına bağımlı hastanın fiÅŸini çekmeyi düşünmüyorsak, bu ölümleri de seyredemeyiz. En azından hastanın bilinci kapandığında müdahale edilmesi uygun olur kanaatimizce. 1996 yılındaki eylemlerde 61-69. Günlerde toplam 12 mahkumun öldüğünü unutmayalım. Ölmeleri, hedefledikleri sonuç açısından bir deÄŸiÅŸiklik yarattı mı bilemiyoruz. 1999 yılında yapılan bir araÅŸtırmada psikiyatristler ölüm orucu eylemi yapanların güçlerini konu edilen sorunun çözüleceÄŸine inanmaları sayesinde koruduklarını, hiç birinin aslında ölmeyi istemediÄŸini saptamış. Konumuz farklı yönleriyle uzun uzun tartışılacak denli derin yine. Amacımız saÄŸlık açısını ön plana alarak belli perspektifleri ortaya koymak sadece. Umarız bu sorun da taraflar arasında en kısa zamanda uygun bir biçimde çözüme kavuÅŸur. SaÄŸlıcakla kalınız… Dr. Serdar GÃœNAYDIN - 18 Aralık 2000, Pazartesi Â
button