Güncelleme Tarihi:
Melda Türker, 10 yıldır Türkiye'deki cezaevi sorunlarını inceliyor
Özel Tip Cezaevleri, tutuklu ve hükümlülerin devamlı olarak gözetlenmesine imkan vermediği için, firarlara, isyanlara en yakın cezaevlerinden. Kamuoyunun yakından tanıdığı, en bilinen özel tip Eskişehir Cezaevi. 1987 yılında işletmeye açılan cezaevinin mimarisi, bugüne kadar tam 3 defa değiştirildi.
İLK ONARIM, İLK İSYAN
İlk onarım, 1989 yılında yapıldı. 19. yüzyıla ait bir mimari tasarım uygulanarak, çok kişilik odalar, tek kişilik hücrelere dönüştürüldü. Bu proje için 2 milyar lira harcandı. Hücre sistemi, mahkumları harekete geçirdi, önce açlık grevleri, ardından ölüm oruçları, cezaevi boşaltıldı. 2 yıl boş kaldıktan sonra, 1991 yılında yeniden açıldı. Cezaevine toplu nakil yapıldı. Ancak tutuklu ve hükümlüler isyan çıkarınca, dönemin Adalet Bakanı Seyfi Oktay tarafından kapatıldı.
Cezaevi, 4 yıl boş kaldıktan sonra, 1995 yılında yeniden açıldı. Bu defa yapılan değişiklikle, 250 adet tek kişilik hücreler, dört kişilik odalara dönüştürüldü. Bu düzen beğenilmedi. Üçüncü onarımla, cezaevinin tasarımı tamamen değiştirildi. Blokların alt katları 2'şer kişilik, üst katları ise 3'er kişilik odalara çevrildi.
ÇAĞDIŞI CEZAEVİ
Eskişehir Cezaevi, bilimsellikten uzak, gelişigüzel hazırlanan krokilere göre onarıldı. Sonuçta, 6 yıl boş kaldı, milyarlarca lira çöpe gitti.
Tüm onarım çalışmalarına rağmen, mahkumların gözetlenmesine ilişkin hiçbir yenilik yapılmadı. 3'er kişilik koğuşların lavabo ile tuvalet yerleri ile bazı köşelerini gözlemek ancak içeri girmekle mümkün. Bu da görevliler için tehlike oluşturuyor. Kör noktalardan yararlanabilecek mahkum ve tutuklulara karşı hiçbir önlem alınmadı. Sadece odalar küçültülüp, 3'er, 2'şer kişilik hale getirildi. Bu da asayiş ve güvenlik problemlerini ortadan kaldırmadı. Koğuşlararası ortak yaşam yerleri düşünülmedi. Bundan önceki durumda, mahkumlar koridorda iletişim kuruyorlardı. En son durumda, havalandırmaya çıkılmadığı sürece, sosyalleşmek yasaklandı.
BİNA GÜVENLİĞİ YOK
Tutuklu ve hükümlüler için cezaevine ayrı bir giriş kapısı oluşturulmadı. Arama ve teslim alınan eşyaların konulduğu yerler güvenli hale getirilmedi. Bina güvenliğini sağlayacak tedbirler alınmadı. Mevcut güvenlik sahası, bazı tadilatlarla daha da zayıflatıldı. Yangına karşı koruyucu araç ve gereç, çağdaş standartlara göre alınmadı. Bloklardaki oda kapıları ve blok kapıları, sözde güvenlik nedeniyle, değişik anahtarlarla açılıp kapanan asma kilitlerle güvenlik altında tutuluyor. Herhangi bir yangın durumunda, bu kapıların teker teker açılıp, tutuklu ve hükümlülerin güvenli bir yere, en kısa zamanda ulaştırılması imkansız. Yangın alarm sistemi yok.
ŞEHRİN İÇİNDE CEZAEVİ
Bayrampaşa Cezaevi, firarlarıyla, skandallarıyla ünlü. 1960'lı yılların sonunda yapılan bu cezaevinin mimari tasarımı da kendine has. Cezaevi, adli ve siyasi suçlular için 2 ayrı bölümde hizmet veriyor. Üzeri telle kaplı, etrafı duvarla çevrili. Sorunları dağ gibi. Güvenlik en baş problemi. Bayrampaşa Kapalı Cezaevi'nin dış güvenliği son derece zayıf. Bina duvarları, dış duvar ve dikenli tel, cezaevinin içeriden dışarıya, dışarıdan içeriye korunmasını sağlayacak nitelikte değil. Jandarma bölüğü dış güvenliğin güvencesi. Eğer onlar olmazsa, dış güvenlik asla mümkün olmaz.
DEVAMLI AÇIK KAPI
Cezaevinin iç güvenliği de kendi duvarlarıyla sınırlı. Güvenlik sahası çeşitli açıklıklarla ihlal ediliyor. Örneğin, Bayrampaşa Kapalı Cezaevi, C ve B bloklarına giriş kapılarında olduğu gibi: Bu ana kapılardan giriş çıkışlar, otomatik olmayan kilitle kapanıp, anahtarla açılıyor. Ziyaretçi giriş kapılarının güvenliği ise, jandarma tarafından kontrol ediliyor. Burada devamlı açık kapının, jandarma tarafından kontrolü gerekiyor. Ziyaretçiler, iç güvenlik sahasından, görüş alanına gönderiliyorlar. Oysa ki ziyaretçilerin daima güvenlik sahasının dışında yer alması gerekiyor.
Tutuklu ve mahkumlar koğuşlarda kalıyor. 'Double tear' denilen tarzda, üst katı yatakhane, alt katı ise oturma ve yemek yeri olarak düşünülen koğuşlar, amacından sapmış durumda. Tutuklu ve hükümlü sayısı 1500'den aşağıya düşmeyen, zaman zaman 3000'e kadar çıkan cezaevinin alt katları da yatakhane olarak kullanılıyor. Hatta, aynı yatakta kimi zaman birden fazla kişi yatıyor. Ancak siyasi tutukluların kaldığı C Blok'un, adli tutukluların barındığı B ve D Blok'tan farklılığı dikkat çekiyor. Siyasi tutukluların sayısının azlığı, fiziki ve hijyenik şartlarının iyiliği gözden kaçmıyor. Cezaevinde nüfusu 100 kişi olup da, 2 tane tuvaleti ve lavabosu olan koğuşlar var. Yemek pişirme, bulaşık, çamaşır yıkama, tuvalet, banyo ihtiyaçlarını giderme aynı yerde yapılıyor. Cezaevi, bahçelere bakan ve üzerlerinde düz cam olan pencereleri nedeniyle kışın soğuk, yazın sıcak.
Bir kişiyi ziyaret edecek bütün herkes, sayıları ne olursa olsun görüşmeye alınıyor. Bu da konuşma yerlerinde tam bir kaos yaratıyor. Kabinlerdeki ses geçirme imkanı yeterli değil. Ziyaret imkanı gerçek anlamda kullanılmıyor.
AMERİKALI GÖZÜYLE TÜRK BAKIŞI
Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu Melda Türker, 1976 yılında ABD Clevaland Marshall Law School'da, Ohio'daki suçlu çocukların, ceza ve ıslahevleri sistemi hakkında lisansüstü tez çalışması yaptı. Tezi inceleyen ABD Adalet Bakanlığı, 150 yıl önce kurulan ıslahevini kapattı, reformist çalışmalara girişti. 25 yıldır Ohio Cezaevleri Bakanlığı'nda Cezaevleri müfettişi olarak çalışan Türker, İndiana, İllinois ve California eyaletlerindeki cezaevleriyle ilgili çalışmalarda bulundu.
Adalet Bakanlığı'nın desteğiyle, 10 yıldır ülkemizdeki cezaevlerini inceleyen Türker, 4 kez Türkiye'ye geldi. Cezaevlerini yakından inceleme fırsatı bulan Melda Türker'in hazırladığı 'Türk İnfaz Sistemi Alt Yapı Sorunları, Tutuklu ve Mahkumların Yaşamını Etkileyen Mahsurlar' raporuna göre, Türkiye'nin cezaevleri sorununundan kurtulması için yapması gereken tek şey 'Reform.'
Sağlık sorunlarına reformist çözümler
Cezaevlerindeki sağlık hizmetleri, bir organizasyon içerisinde, belirli bir programla düzenlenmiyor. Hizmetin birinci aşamasını, bir cezaevi doktoru ile bir sağlık hizmetlisi oluşturuyor. İkinci aşamasında hasta suçluların revirde veya cezaevi hastanesinde bakım görevini cezaevi sağlık kadrosu yapıyor. Üçüncü aşamada ise, sağlık hizmetleri cezaevi doktorunun tesbiti ile dışarıdaki hastanelere nakil yoluyla yapılıyor. Neredeyse tüm cezaevlerinde sağlık ekibi, bir doktor ve tek vardiya çalışan sağlık hizmetlisinden ibaret. Olması gereken sağlık hizmeti ise şöyle:
Her cezaevinde sağlık hizmetlerini koordine edecek, bir doktor veya bir sağlık şirketi, gerekli bir kontratla cezaevine hizmet vermeli. Profesyonel kişi ya da şirket, tutuklu ve hükümlülerin sağlık durumlarından sorumlu olmalı, bütün kararlar bu merci tarafından verilmeli, tamamen bağımsız olmalı. Doktorla birlikte çalışacak, sağlık hizmetlileri kadrosu yok denecek kadar az.
Sağlık hizmetleri programı, tutuklu ve hükümlülerin ilk defa cezaevine alındıklarında, sağlık taramasından geçirilmelerini öngörmeli. Tarama olmadan, kişiler cezaevine alınmamalıdır. Böylece bulaşıcı hastalık yayılması önlenir.
Tutuklu ve mahkumlar cezaevine geldikten sonra 14 gün içinde doktor tarafından onaylanan bir sağlık kontrolünden geçirilmeli. Bu kontrolün içeriğini, doktor belirlemeli.
Kişilerin, günlük, olağan sağlık durumlarının gereği, doktora çıkma imkanı olmalı. Bunu kullanmak isteyen insanlar, yazılı başvuruda bulunmalı, bu istekler bir sağlık görevlisi tarafından incelenerek, doktor için bir öncelik listesi hazırlanmalı. Bu şekilde hastalığın önemine göre, sıraya koyma imkanı doğar.
Tutuklu ve mahkumlara ilaç verilmesi, sağlık dosyalarının tutulması, ve bu dosyaların gizliliğinin muhafaza edilmesi, sağlık hizmeti verilen alanların yeterli ve hijyenik olması sağlanmalı.
Cezaevlerindeki çok sınırlı sağlık hizmetlerinden aynı zamanda görevliler de yararlanıyor. Bu da servislerin daha da kısıtlanmasına yol açıyor. Cezaevi sağlık imkanlarının görevlilere tahsis edilmemesi gerekir. Görevliler için başka imkanlar yaratılmalı.