Cezaevi içinde cezaevindeydim

Güncelleme Tarihi:

Cezaevi içinde cezaevindeydim
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 24, 1998 00:00

Haberin Devamı

Sabancı suikastinin itirafçı sanığı Mustafa Duyar'ın, geçen ay 7.5 yıl hapis cezasına çarptırılan eşi Semra Polat, yargılandığı mahkemeye verdiği 30 sayfalık el yazısı itirafta, Bayrampaşa Cezaevi'nde yasadışı DHKP-C örgütü militanlarının yaptıkları işkenceyi en ince ayrıntısına kadar gözler önüne serdi. Örgüt arkadaşları tarafından daha önce infaz edilen Latife Ereren ve Şimal Aydın gibi işkence ile öldürülmekten güçlükle kurtulan Polat, ‘‘Benim için Pişmanlık Yasası'ndan faydalanıp faydalanmamak önemli değil, Bayrampaşa Cezaevi'nde diğer mahkumlar tarafından yapılan işkenceler ailemle görüştürülmemem de önemli değil. Önemli olan örgütün gerçek yüzünün ortaya çıkması’’ dedi. Yasadışı DHKP-C örgütünde yaşanan bölünmeden sonra Bedri Yağan grubunda yer alan kalp hastası Ekrem Akkılıç'ı öldürdükleri belirtilen infaz timinin komutanı Semra Polat 1995 yılının Haziran ayında polis tarafından yakalandı. Daha sonra tutuklanarak Bayrampaşa Cezaevi'ne konan Polat, örgütten ayrılmak isteyince akıl almaz işkencelerle karşılaştı. Yargılandığı İstanbul 5 Nolu DGM'ye Bayrampaşa Cezaevi'nde yaşadığı olaylar, gördüğü işkencelerle ilgili 30 sayfalık mektup yazan Polat, ayrılma isteğini belirten yazıyı verdikten 2 saat sonra Suna Ökmen tarafından yemekhaneye çağırılmasıyla birlikte cezaevindeki işkence dolu günlerin başladığını yazdı. Semra Polat, ‘‘Herkes yemekhaneyi boşaltmışdı. Filiz Gencer ve Serpil Yıldız yemekhanede bir masada oturuyorlardı. Serpil Yıldız, buyurucu bir tonla 'otur' dedi. 'Derdin ne anlat bakalım' dedi. Bırakmak istediğimi söyledim. Bunun üzerine o andan itibaren gözaltına alındığımı, tuvalete giderken bile izin almam gerektiğini söylediler. Cezaevinde ikinci cezaevini yaşayacağım ve tutsaklığın ötesinde, büyük acılar yaşayacağım günlerin başlangıcıydı bu’’ dedi.

SAVCIYI DIŞARI ÇIKARDILAR

Savcı kontrole geleceği zaman koğuşa alındığını ve bağırmaması için tehdit edildiğini belirten Polat, ‘‘Savcı içeri girer girmez DHKP-C temsilcisi Şadi Naci Özpolat, 'Çabuk arayın, arkadaşımız hasta' dedi. Aynı anda bende, ‘‘İşkence yapıyorlar’’ diye bağırdım. Savcı ‘‘Bakacağım’’ diye Şadi'yle tartışıyordu. Suna Ökmen ağzımı kapatıyor, Nursel Demirdövücü ise bacaklarımı tutuyordu ve Semra bu arada, 'Korkma o sana işkence yapan polis değil' diyordu. Savcıya da, ‘‘Çıkın işte sizi polis sanıyor’’ diyordu. Suna'nın elini ısırdım. ‘‘Yalan söylüyorlar. Gelin bakın bunlar işkence yapıyor’’ dedim. Savcı ile Şadi epeyce tartıştılar. Şadi savcıyı apar topar dışarı çıkardı.’’ İşkence ve gözaltı devam ederken duruşmalara gönderilmeyen Polat'ın ağzından yazılan ve ifadesi yerine kabul edilmesini istenerek mahkemeye gönderdiği öne sürülen dilekçede, ‘‘1,5 yıldır tutukluyum. Bu süre içinde hiçbir şey değişmedi. Polis işkence altında ifademi aldı. Ben bu olaylara katılmadım. Sanıkları da tanımıyorum. Mahkemenizi protesto ettiğim için duruşmalara katılmıyorum’’ denildi. Polat'ın yakınları ise tutuklu bulunduğu Bayrampaşa Cezaevi'nde diğer örgüt üyelerince 1.5 yıldır zorla tutulduğunu öne sürerek, mahkemeye de göndermediklerini iddia ettiler. Bu haberin gazetelere yansıması üzerine kendisinden yalanlamasının istendiğini söyleyen Polat, ‘‘Aslında haber doğruydu. Gözaltında olduğumu ve örgüt tarafından infaz edilmeyi beklediğimi yazıyordu. Örgütün amacı yaptığı işkenceyi gizlemek, haberi yalanlamaktı’’ dedi

ARTIK YENİ SAYFA AÇIYORUM

21 Kasım'da Özel Tip Cezaevi'ne geçmesi koşulu ile serbest bırakıldığını söyleyen Semra Polat, gözaltında tutulduğunun gazetelerde çıkması üzerine bırakmaya mecbur kaldıklarını kaydetti. Polat, savcı ile görüşünce ‘‘örgütçülerin olmadığı bir cezaevine gitmek istiyorum, birgün dahi burada kalamam’’ dediğini belirterek, ‘‘Savcı yardımcı oldu. Kırklareli'ye gitmem için ring ayarlandı. Asla sağ olarak çıkamayacağımı düşündüğüm cezaevinin bahçesine gittik. Bayrampaşa Cezaevi'nin bahçesi gözüme çok geniş, büyük geldi. Kafamda onlarca düşünceyle, kapısı açık ringe baktım. Ringe bindiğim andan itibaren benim için yeni bir sayfa açılacaktı. Ama bu yaşadıklarımı ömrüm boyunca hiç unutmayacaktım. Bayrampaşa'da acılarla dolu 1.5 yıl geçirmiştim. Gerçekleri öğrenmiştim. Şimdi ringe attığım adımla eski sayfayı kapatacak, güzel olan yeni sayfayı açacaktım. Kurtulmuştum. Ama izlerini hayatım boyunca üzerimde taşıyacaktım. Ve kaderimi bundan sonra terör örgütü değil, kendim belirleyecektim’’ diye itiraflarını bitirdi.

Ranzadan inmem bile yasaktı

Koğuşun en dibindeki ranzanın kendisine verildiğini, ranzanın yanına gidince üzerinin arandığını belirten Semra Polat, şunları söyledi: ‘‘Ranzamın yanındaki ranzaları boşaltıp, buraya bir sandalye yerleştirdiler. Ve bir de defter. Bu deftere ne yaparsam, tüm hareket ve davranışlarımı istisnasız not ediyorlardı. Saat akşam 23.00 gibiydi. 26 Haziran'da gözaltından alınarak cezaevine getirilmiştim. Sanırım 7 Temmuz gibi beni örgüt gözaltına almıştı. Yataktan aşağıya inmek bile yasaktı. Tepemde ranza tahtası ve tam burnumun dibinde nöbetçi, her hareketimi elindeki deftere not ediyor. Adına gözaltı denen iğrenç süreç her geçen gün uzadıkça dayanılmaz hal alıyordu. Akşama kadar sadece yataktaydım ve okumam için kitap dahi verilmiyordu. Ziyarete nöbetçilerle çıkabiliyordum.’’

Tuvaletteyken seyrediyorlardı

Kendisinden önce de Latife Ereren ve Şimal Aydın'ın işkence yapılarak öldürüldüğünü söyleyen Semra Polat, ‘‘Örgüt insan haklarından, demokrasiden yanaymış gibi görünür ve işkenceye karşı olduklarını söylerlerdi. Onlar değilmiydi 'işkence insanlık suçudur' diyen. Onlar değil miydi, 'İnsanlık onuru işkenceyi yenecek' diyen ve onlar değil miydi sözde demokratik kurum ve kuruluşları aracılığıyla veya kişisel başvurularıyla insan hakları mahkemelerine, uluslararası af örgütlerine 'Türkiye'de işkence var' diyerek şikayetlerde bulunan. Oysa işkenceyi yapanlar kendileriydi’’ diye yazıyor. Daha sonraları sandalyede oturtulup uyumaması için sürekli başında beklediklerini karşı koyunca ranzaya bağladıklarını söyleyen Polat, ‘‘Artık ailemlede görüştürmüyorlardı. Tuvaletteki ayna da ben perde arkasına alındıktan sonra kaldırılmıştı. Tuvalet kullanımımda farklılaşmıştı. Kapı ardına kadar açıktı ve bana bakıyorlardı. El yüz yıkamakta yasaktı’’ dedi. Başından 24 saat ayrılmayan nöbetçilerin kendisini psikolojik olarak yıkmak için yaptığı her hareketi tekrar ettiklerini, buna da, 'Hamur oyunu' adını verdiklerini belirten Polat, sinirlerini zayıflatmak için her çareye başvurulduğunu söylüyor.

Su ve sigara vermediler

Haftada birkez geceleri uyandırılıp, yemekhaneye indirildiğini, Filiz Gencer'in her seferinde üslubunu biraz daha sertleştirerek, polisle nasıl işbirliği yaptığını anlatmasını, polis ajanı olduğunu itiraf etmesini istediğini belirten Semra Polat, ‘‘Bu şekilde Kasım ayına kadar devam etti. Haftada birkaç kez banyoya götürüyorlar, 5 dakika olmadan 'Hadi çık' diyorlar. Tuvalete girdiğimde, daha kapıyı kapamadan 'Çık arayacağız' diye geri çağırıyorlardı. Bunları protesto için açlık grevi yapıyordum. İstekilerini kabul etmeyince ekmek, yemek, su ve sigara vermemeye başladılar’’ diye yazdı.

Kızıl tabutlu cenaze töreni

Danimarka'da tedavi görürken kan kanserine yenik düşen Özgürlük ve Dayanışma Partisi MYK üyesi 50 yaşındaki Sıtkı Coşkun, binlerce partilinin katıldığı törenle toprağa verildi. Eski TKP, TİP, TBKP, SBP, BSP gibi sosyalist partilerde kurucu ve yönetici olarak görev alan, 1980 öncesi DİSK'in Bursa bölge temsilciğini yürüten, 1981'de yurtdışına çıkan, 1990'da Türkiye'ye dönerek Haydar Kutlu ve Nihat Sargın'la TBKP'yi kuran Sıtkı Coşkun'un cenazesi, dün Beyoğlu'ndaki ÖDP İstanbul İl Merkezi'ne getirildi. Kortej, kızıl örtü ve ÖDP bayrağına sarılı tabutla, Dolmabahçe'deki Bezmi Alem Valide Sultan Camii'ne kadar yürüdü. Sıtkı Coşkun'un cenazesi öğle namazından sonra Zincirlikuyu Mezarlığı'nda toprağa verildi.






Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!