Sefa KAPLAN
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 05, 2001 01:44
Umberto Eco'nun ‘‘Açık Yapıt’’ının etrafında esen fırtınalar dinmedi. Kitabın ilk çevirisinin yayınevi tarafından piyasadan çekilip yeni bir çeviri yaptırıldığını geçen hafta Hürriyet Pazar'da yayımlanan bir haberde duyurmuştuk. Can Yayınları'nın piyasadan çektiği ilk ‘‘Açık Yapıt’’ın çevirmeni Nilüfer Uğur Dalay, suçun kendisinde değil, yayınevinde olduğunu belirtiyor ve kitabın doğrudürüst editör denetiminden ve redaksiyondan geçmediğini söylüyor. Bu kadarı bile, çeviri sorunlarını yeniden tartışma zamanı geldiğini göstermiyor mu sizce?
Açık Yapıt'ın çeviri serüvenini anlatır mısınız?
-1999 Haziran'ında Can Yayınları'na çeviri yapan arkadaşım Eren Cendey beni ziyarete geldi. Elinde dört-beş sayfalık bir metin vardı. Bunun Eco'nun 'Açık Yapıt'ından bir bölüm olduğunu, Can Yayınları'nın çevirecek birini bulamadığını söyledi. Bana 'Bunu Çevirir misin?' dedi. Bu beş-altı sayfayı çevirdim. Can Yayınları'na gittik. Yayın Yönetmeni İlknur Özdemir yaptığım çeviriyi okudu ve 'Tamam Nilüfer Hanım, Kitap sizin' dedi. Temel ilkeler üzerinde konuştuk. İlknur Özdemir, 'Orijinal şekline sadık kalalım. Üslubu bozmayalım' dedi. 20-25 gün sonra, birinci bölümü bitirip gönderdim. Karşılaştığım sorunlara değinen uzun bir mektup yazarak fikrini sordum. İlknur Hanım devam etmemi söyledi.
İlk bölümün çevirisini onayladı yani.
-Elbette. Biliyorsunuz, çevirmenler kitap basıldıktan sonra alabiliyor ücretlerini ancak. Uzun bir emek boşa gidecekti belki de. Bu nedenle onay bekledim. Onayı alınca da çeviriye devam ettim. Mart başında çeviriyi teslim ettim. Teslim ederken de İlknur Özdemir'e 'Bunun Türkçe'sinin redaksiyonunu yapmakla kalmayın. İlgili bilim dallarından insanlara da sorun' dedim. Hiç kimse 'Ben hatasız çevirdim' diye iddia edemez. Bir ay sonra sayfa düzenini göstermek için çağırdılar beni. Bu esnada bana ikinci bir kitap verdi İlknur Hanım.
Neydi o kitap?
-Yine Eco'nun bir kitabıydı. Sonra Can Yayınları beni redaksiyon amaçlı olarak bir daha aramadı. Ta ki bir arkadaşım, Yeni Binyıl'ın Kitap Eki'nde, kitabın Kitap Fuarı'na yetişeceğini okuyuncaya kadar. Celal Üster yazmıştı yazıyı. Telaş içinde Can Yayınları'nı aradım. Dedim ki, 'Redaksiyon için beni aramadınız, yapılıyor mu?' İlknur Özdemir, 'Evet, Fulya Tükel adlı bir arkadaşımız yapıyor' dedi.
Yani siz doğru dürüst bir editör denetiminden geçmesini istiyordunuz?
-Evet. Eco, Can Yayınları'na, 'Bırakın diğer kitaplarımı, bunu çevirin' demiş. İyi bir incelemeden sonra basılması gerektiğine inandığım için peşine düştüm. Fulya Tükel bana, 'İki gün için vereyim, bakın, tartışalım' dedi. İki gün inceledim, bir mektup yazıp fikrimi söyledim.
Bunu yaptıktan sonra içiniz rahat etti mi?
-İki günde bir kitabı ne kadar gözden geçirebilirseniz, o kadar rahat etti.
Kitabın piyasadan çekildiğini ne zaman öğrendiniz?
-Ocak ayında İlknur Özdemir'den bir mail aldım. Bazı eleştiriler olduğunu söylüyor, kaynak olarak da NTVMSNBC'de çıkan M. Salih Polat'ın yazısını gösteriyordu. Sonra da, 'Bunun dağıtımını durdurduk, tekrar redakte edeceğiz' diyordu. Ben de gönül rahatlığıyla, 'Geç de olsa redaksiyon yapıyorlar' dedim açıkcası.
Yani yeniden bir redaksiyon yapılması gerektiğine siz de kaniydiniz...
-O kadar zaman varken, çok kısa bir aralığa sıkıştırılmış olmasından rahatsızdım. Söylendiği gibi benim aceleye getirdiğim bir şey yoktu. Onlar redaksiyonu aceleye getirmişlerdi.
Piyasaya çıkmış bir kitabın geri çekilmesi sizi rahatsız etti mi?
-Etti tabii. Redaksiyonundan sonra tekrar görmek istediğimi söyledim.
M. Salih Polat'ın eleştirisini okudunuz mu bu arada?
-Okudum, çok çalakalem bir eleştiri olduğunu düşünüyorum. Şuna da inanıyorum, herkes Umberto Eco okumak zorunda değil. Bu İtalya'da da zor okunan bir kitap. Herkes okur okumaz anlayıp sindirecek diye bir şey yok.
Ama M. Salih Polat'ın söylediği, Türkçe'sinde bir problem olduğunu siz de kabul ediyorsunuz?
-Ben Eco'nun kendi üslubunda çevrilmesi gerektiğine inanıyorum. Eco'nun üslubu, bu kitabı Türk okuru açısından okunması zor bir kitap haline getiriyor.
Şöyle diyebilir miyiz: Türkçe'de anlaşılır olmasındansa, Eco'nun üslubunun muhafaza edilmesi çok daha önemlidir...
-Diyebiliriz.
Ama Türk okuru anlamayacaksa niye Türkçe'ye çeviriyoruz ki kitabı?
-Doğru ama Türk okuru anlayacak diye bunu basitleştirmememiz gerekir.