Güncelleme Tarihi:
Bakanlık kaynakları, kitabı Rusça'ya çeviren Rus Türkolog Apollinaria Avrutina'ya önce destek sözü verilip, ardından geri çekmesine, çevirmenin daha önce yapılan anlaşmalara uymamasının neden olduğunu açıkladı.
Hürriyet'e bilgi veren Bakanlık yetkilisi, Avrutina'yla daha önce aralarında Orhan Pamuk'a ait bir eserin de olduğ, üç roman çevirisi için destek verildiğii, ancak çevirmenin kitapları üzerinde uzlaşılan sürede çevirmediğini vurguladı. Yetkili, "Nazım Hikmet'e ait aynı eser Kültür Bakanlığı'nın desteğiyle ABD, Yunanistan ve Bulgaristan'da, bu ülkelerin dillerine çevrilip yayınlandı. Rusçaya çevrilmesi konusunda da Bakanlığın bir çekincesi olamaz. Anlaşmazlık, çevirecek kişiyle, onun daha önceki anlaşmalara uymaması ile ilgili" dedi.
Daha önce Orhan Pamuk, Sabahattin Ali, Bilgesu Karasu’yu Rusça'ya çeviren Rus Türkolog Apollinaria Avrutina tarafından yapılan çevirinin Haziran 2013'te yayımlandı. 28 Haziran’da Moskova’da yapılan ilk tanıtımının ardından, Moskova Kitap Fuarı’nda ve başka yerlerde çeşitli tanıtımları yapıldı. Limbus Press tarafından yayımlanan kitabın yayım sürecinde T.C. Kültür Bakanlığı / TEDA desteğine başvuruldu ve olumlu ön yanıt alındı. Bu yüzden de kitabın içine TEDA desteğiyle yayımlandığı yazıldı.
Ancak kitabın çevirmeni yaptığı açıklamada, 24 Eylül günü TEDA tarafından gönderilen e-posta ile kitabın, "TEDA’nın destek programının önceliklerine uygun olmaması nedeniyle" desteklenmeyeceğinin bildiridiği ifade edildi.
Kitabın çevirmeni Apollinaria Avrutina durumu aşağıdaki basın açıklaması ile duyurdu:
Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı, Rusya’da Nâzım Hikmet’in eserlerinin yayımlanmasına destek olmayı reddetti / Bir Rus Türkoloğun Açıklaması
TEDA projesine, Nâzım Hikmet’in Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim adlı romanına destek almak üzere yaptığımız başvuru reddedildi. Buna inanamıyorum. Orhan Pamuk, A. H. Tanpınar, Bilge Karasu, Sabahattin Ali gibi yazarların çevirmeni olarak buna inanamıyorum.
Yıllar önce, neredeyse daha çocukken, Türkolog olmaya karar verdim.
Orta okulda okurken, tatil için Kırım’a, Karadeniz kıyısındaki yazlık evimize gittiğimiz zaman, Karadeniz’in bulanık ufkuna bakar ve Türkiye’ye gitmeyi hayal ederdim.
Türkiye neden çekiyordu beni?
Kasabamız Karadeniz kıyısında, sınır bölgesindeydi. Türkçe şarkılar ve Türkiye’de okunan ezanın sesi, denizi geçer, Sovyet sınır muhafızlarının susturduğu radyo alıcılarımıza gelirdi. Aslında bütün Türk kültüründe her şeyden önce ezanın sesi büyülemişti beni.
Bir bilmeceye, masala benzeyen Türkiye, orada, ufkun ötesinde bir yerde duruyor ve beni öyle büyülüyordu ki daha okul yıllarında onun hakkında her şeyi öğrenmeye karar verdim. Bu yüzden de Türkolog oldum.
Okulda bazı Türk yazarların eserleriyle tanıştım.
Sabahattin Ali ve Yaşar Kemal. Aziz Nesin. Sonra Çalıkuşu‘nu okudum, hatta Aydan Şener’in filmini seyrettim – okuldayken, teneffüslerde, bütün forma ve kırmızı piyoner fularları giyen bizler, Sovyet öğrencileri müzik odasına koşar, bu filmin melodisini piyanoda en iyi kim çalıyor diye yarışırdık.
Sonra bir gün Rus edebiyatı öğretmenimiz bize Nâzım Hikmet’ten bahsetti. Şairin inancı ve yazdığı şiirler yüzünden vatanından kovulduğunu, uzun süre Moskova’da yaşadığını söyledi ve hatta nasıl öldüğünü bile anlattı – bir sabah, evden çıkarken, holde ölmüştü.
Daha sonra, üniversitenin ilk yılında Hikmet’i Rusçadan okudum. Ayrıca onun hakkında, onun dönemi, arkadaşları, Moskova’daki hayatı ve şairin terk ettiği vatanı olan Türkiye hakkında okudum.
Canım Türkiyem… Ne zaman sevgili Türkiye’ye gitsem, onun kültürüne, doğal güzelliklerine, edebiyatına ve müziğine hayran kaldım. İnsanlarına hayran kaldım. Yıllarca ülkesinden ayrı kalmanın şaire ne kadar ağır geldiğini anlıyorum. Onun, onu yeterince iyi ağırlayamamış olan gurbette neler hissettiğini anlıyorum.
Rusya şaire karşı her zaman misafirperver olmadı. Birçok şey Hikmet’in hayal ettiği gibi çıkmadı. Eserlerinin birçoğu – hemen hepsi – ağır sansür görerek çıktı. Bazı piyesleri Sovyet iktidarı tarafından yasaklandı. Sovyet döneminde akrabaları ona bir müze hazırlamayı başaramadı.
Ama, her zaman olduğu gibi, ölüm birçok şeyi yerli yerine koyuyor.
Günümüzde geçmişin gölgeleri sanki kaybolmuş gibiydi, Türkiye şaire elinden alınan yurttaşlığını iade etmişti.
Bugün Hikmet’in mezarının üstü sayısız Türk bayrağıyla, Türkçe yazılarla ve çiçeklerle kaplı.
Zaman zaman Türk basınında Nâzım’ın mezarının Türkiye’ye götürülmesiyle ilgili haberler çıkıyor.
Nâzım Moskova’nın şairiydi. Kimse onun gibi övmedi bu şehri, ona bir yabancının kararlı bakışıyla bakmadı. Rus çağdaşları Hikmet’i Moskova’nın şairi sayıyordu. Sovyet dönemindeki okulumuzda Rus dili ve edebiyatı öğretmenimizden Nâzım hakkında öğrendiklerim çok şey anlatıyor.
Ama ne yazık ki, Perestroyka’dan sonra Rusya’da Nâzım hakkında birçok şey unutuldu: Komünist görüşler popülerliğini yitirdi.
Geçen yıl, Nâzım’ın 110. doğum yılıydı, bu yıl da Hikmet’in ölümünün 50. yılı.
Bir Rus Türkolog olarak, ülkemi bu kadar çok seven bu büyük Türk şairini yurttaşlarıma hatırlatmak doğal ve zorunlu geldi. Ben de Nâzım Hikmet’in “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim” adlı otobiyografik son romanını çevirdim. Şair ve yazar burada büyük bir sevgiyle hem Türkiye’yi hem de Rusya’yı, hem Türk hem de Rus dostlarını övüyor. Bir yayınevi buldum, sahibi hem Hikmet’i tanıyor, hem de sadece son romanını değil, başka birçok eserini de yayımlamayı mutlulukla kabul ediyordu. Benim çevirimle.
Öğrencilerimin ve okurlarımın yeniden Hikmet’i tanıma fırsatı bulacak olmasına, sansür tarafından çarpıtılmamış metnin yayımlanma fırsatı bulmasına sevindim. Rus basınının Hikmet’ten bahsetmeye başlamasına sevindim. Türk basınının, Türk entelektüellerinin de Moskova’ya, bu romanın sunumlarına ve okuma günlerine gelmesine sevindim.
Şimdi, tam da şimdi, Türk hükümeti Türkiye’nin bütün dünya tarafından tanınması ve sevilmesi için bu kadar çok ve başarılı işler yaparken, Moskova’da bir Nâzım Hikmet Müzesi açma ihtimali ve ekonomik koşulları ortaya çıkmıştır diye umut ettim. Sonuçta bütün Türk turistler aynı soruyu soruyor: Moskova’da neden böyle bir müze yok?
Türkiye Cumhuriyeti Kültür Bakanlığı’nın Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü’nün Nâzım Hikmet’in “Yaşamak Güzel Şey Be Kardeşim” adlı otobiyografik son romanına, Türk edebiyatı eserlerinin yurtdışında yayımlanması fonundan (TEDA) destek vermeyi reddetmesi benim için hiç beklenmeyen bir şey oldu. Şok oldum. Bütün hayatını CANIM TÜRKİYE’me, onun kültürüne, yeryüzünde bütün diğer edebiyatlardan daha çok değer verdiğim diline ve edebiyatına adamış bir Türkolog ve bir insan olarak, bu reddetmeyi bir utanç kaynağı sayıyorum. Türkiye için bir utanç. Türk halkı için bir utanç.
Doç. Dr. Apollinaria Avrutina,
Türkolog ve edebiyat çevirmeni
St. Petersburg Devlet Üniversitesi/St. Petersburg Yazarlar Birliği Üyesi