Çetenin Çetele'si

Güncelleme Tarihi:

Çetenin Çetelesi
Oluşturulma Tarihi: Kasım 08, 1998 00:00

Haberin Devamı

Doğan Yurdakul ve Cengiz Erdinç... Devlet-mafya-siyaset üçgenini sembolize eden ‘‘Susurluk’’ konusunu araştıran bu iki gazeteci, Susurluk kitaplığına bir eser daha eklediler: Çetele. Çetele'de alfabeye göre sıralanmış 800'den fazla ismin geçmişleri ve ‘‘çete’’ye nereden nasıl bağlandıkları anlatılıyor. Kitap belki içeriği itibariyle yeni bombalar patlatmıyor ama olayları anlamak isteyenlere gerçek bir rehber olma iddiasını taşıyor. Susurluk üzerine yazdığı kitapla ve yazılarla tanınan gazeteci Enis Berberoğlu'nun önsözde söylediği gibi: ‘‘Susurluk süreci gösterdi ki, cehalet en büyük suç. Siz işe giderken, ofiste çalışırken, yıkanırken ülke soyuluyor, insanlar ölüyor. Duysanız belki itiraz edeceksiniz, ama ne yazık ki haberiniz bile olmuyor. Artık olacak, çünkü elinizde bu kitap var. Okuduğunuz gazete makaleleri, izlediğiniz TV haberleri size Çince gibi gelmeyecek. Tanımadığız isimler, bilmediğiniz ilişkileriyle hep bu kitapta. Bir zahmet açıp bakacaksınız, çevrenizdeki gerçek dünyayı daha iyi anlayacağınızı göreceksiniz.’’

Çetele'de kimler var?

- C.E: Siyaset-mafya-bürokrasi ilişkilerini açıklayacak bütün isimlere olabildiğince yer verdik. Uyuşturucu, stratejik madde, silah kaçakçılığına, para aklama organizasyonlarına, hayali ihracata karışanlar, bunların bürokrasi ve siyasetteki uzantıları var. Bir de bu olayların üzerine gidip açığa çıkmasına çalışan kişiler var.

Kitap nasıl oluştu?

- D.Y: Cengiz Tempo dergisi için bir Susurluk eki hazırlamıştı. Orada 200 civarında isim vardı. Biz de Soner Yalçın'la birlikte Reis'i yazarken, isim deryasında boğulduğumuz zamanlarda epey yararlandık bu ekten. Olaylar geliştikçe bende bir indeks merakı başladı. Bir de o günlerde peş peşe raporlar çıktı. Kutlu Savaş'ın raporu, MİT raporları... Buradaki isimleri indekse eklerken, şu kimdi bu kimdi diye birbirimize sorarken, ‘‘ya biz bunu niye kitap yapmıyoruz’’ dedik.

HER ŞEY ÇOK BASİT

İsim deryasında boğulanlar yalnızca sıradan insanlar değil, gazeteciler de...

- C.E: Gazeteciler bir yana, kamu görevlilerinin de kafası sık sık karıştı geçmişte, hala da karışıyor. Mesela ilk çıkan organize suç çetesi Söylemezler'di. Polis çeteyi yakaladığında kimin kim olduğunu bilmiyordu. Çetenin beyni kim, siyasi kanadının lideri kim? Orada yanlış bir adamın gösterilmesi çok dikkat çekiciydi.

Kitapta yeni bilgiler var mı?

- C.E: Aslında kitabın yüzde 90'ı kamuya açıklanmış bilgilerle yazıldı. Gazete haberleri, resmi soruşturma raporları, çeşitli ifadeler, iddianameler... Ama biriyle ilgili çıkmış bütün bilgileri bir araya getirince yeni bir şey, fikir veren bir şey elde ettiğimizi farkettik. Susurluk kazasından sonra parlayan isimlerin, aslında 70'li yıllarda da epeyce ışık saçtığını gördük. Kitap bunu göstermesi açısından ilginç olabilir. Mesela Çakıcı olayını bu kadar büyüten unsurlardan biri de kırmızı pasaporttu. Oysa bilgileri alt alta getirdiğimizde Susurluk'un en önemli figürlerinden Yaşar Öz'ün mahkeme önünde diplomatik pasaport sahibi olduğunu söylediğini gördük. Bir örnek daha verelim: Ömer Lütfü Topal International Hospital'dan çıktıktan sonra öldürüldü. Tevfik Ağansoy da aynı saatlerde aynı hastanede kalp spazmı teşhisi ile bulunuyordu. Sonra, Ağansoy'un öldürüldüğü gün, Topal cinayeti zanlısı polisler bir telefon ihbarı üzerine gözaltına alındı. Bunlar açıklanmaya muhtaç tesadüfler.

Teknik olarak böyle bir kitap nasıl hazırlanıyor?

- D.Y: Zaten elde bir liste vardı, Cengiz'in Tempo'ya hazırladığı ek. Sonra Reis'in indeksinden yararlandık. Kendi arşivimiz için yapıyorduk. Söylediğim gibi ben böyle bir indeks hastalığına yakalandım. Sonra o iskelet 200'den 300'e 400'e çıktı. Her belgedeki isimleri listeye ekliyorduk.

- C.E: Mümkün olduğu kadar çok ayrıntıyı gözden geçirmek gerekiyor, ama gazetecilikten çıkıp bir tür dedektiflik yapmak doğru değil. Gazetecinin ancak bir bütünü oluşturan parçalara kadar ulaşması lazım. Yoksa o kadar çok çete, o kadar çok tahsilat ilişkisi var ki, o kadar ayrıntıya girmek boğabilir insanı. Sonuçta bütünden kopmamak lazım. Aslında bütün olup bitenler, 2 bilemediniz 3 bin kişi etrafında dönüp duruyor. Bu insanların da birbirleriyle kurduğu ve bir yanında mutlaka kamunun yer aldığı, çeşitliliği sınırlı ilişki biçimi var. Susurluk, öncesi, sonrası, çok karmaşık gibi görünse de, aslında bu yanıyla çok basit. Çetele, yapısı ve yazılışı itibarıyla bu basitliğin altını çiziyor. Tek cümle ile söylemek gerekirse, devletin yasal alanın dışındaki faaliyeti.

Olayları ve insanları anlatırken ne kadar geriye gittiniz?

- D.Y: Burada önemli olan zaman olarak geriye gitmek değil, toplumsal hafızayı canlandıracak bilgilere ulaşmak. Sıradan vatandaş için söylemiyorum, ama bir gazetecinin mutlaka bir arşivinin olması lazım. Özellikle kendi uzmanlık alanıyla ilgili. Geriye doğru belgelere baktığınızda Çakıcı'nın MİT'le ilişkisi olduğu dönemde 35 ayrı adli vakası var. Biz de unutuyoruz bunları.

YASALAR YETERSİZ

Her şeyin bilinip de suçluların cezalandırılmadığını görmek insanların isyan duygularını harekete geçiriyor.

- D.Y: Kamuoyunda böyle bir sıkıntı var. Bu insanlar ortaya çıktı. Niye bunlardan hesap sorulmuyor? Bunun sebepleri; Türkiye'de organize suçla ilgili bir yasa yok. Suçlu olduğunu tespit edebildiğiniz bürokratları ancak Osmanlı'dan kalan bir devlet memuru kanunuyla yargılayabiliyorsunuz ki, vazifeyi suistimalden filan ancak ceza verebiliyorsunuz. Kara para ile ilgili mevzuat yok. İtirafçılık yasası vardı, şimdi battal vaziyette duruyor, uzatılmadı. Bir kere yasal olarak çok fazla eksik var. İkincisi siyasi iktidarlar suçluyu hep kendilerinin dışındaki dönemlerde arıyorlar. Orada da bir çıkmaz içine düşülüyor. Adalet mekanizmasında şöyle bir eksiklik daha var. Bizde sorgu yargıçlığı müessesesi kaldırıldı. Sorgu yargıcı, savcıyla polis arasında bir müessese. Sorgu yapma yetkisi var, ve hukukçudur. Polisin delil toplaması, uzman değilse zordur. Batı'da gazetecilerin işine de yarıyor bu. Sorgu yargıcı ile yakınlığınız varsa bir olayın nasıl çözüldüğünü aşama aşama öğrenebilirsiniz. Biz biraz daha el yordamıyla çalışıyoruz.

Siz kendi yazdığınız kitaba bakma ihtiyacı duyuyor musunuz?

- Zaten bu çalışma kendi ihtiyaçlarımız için başlamıştı. Zaman zaman bakıyoruz tabii.

Olaylar gelişmeye devam ediyor. Kitaba yeni isimler eklemek gerekecek mi?

- Evet onu düşünüyoruz. Belki genişletilmiş baskıları yapılır. Ayrıca teknik sorunları çözebilirsek, buradaki bilgileri, elektronik ortamda gazetecilerinin kullanımına açık ortak bir havuz haline getirmeyi de düşünüyoruz.

Yeni kitap projeleri var mı?

- D.Y: Ben kendi hesabıma konuşayım. Proje çok da zaman yok. Soner Yalçın'la uzun zamandır üzerinde çalıştığımız bir kitap var. Yine yakın tarihi aydınlatacak bir biyografi. Sanırım yılbaşı civarında çıkar. Ardından bir çeviri masamda bekleyip duruyor. Geçen yüzyılda Kafkaslar'da cereyan eden kanlı savaşlarla ilgili bir tarih incelemesi. Sonra da Cengiz'le bu kitabın önsözünde verdiğimiz sözleri yerine getirmemiz gerekecek.

- C.E: Bu kitabın bir uzantısı olarak, olaylar temelinde bilgilere yer veren başka bir kitap yapmayı düşünüyoruz. Bir de benim ayrı bir projem var. Çatlı'nın yaşayan bir versiyonu olduğunu düşündüğüm biri var. Ama ismini şimdi söylemeyeyim, çünkü bu kitabı yazmak istiyorum. Üstelik daha çok gencim!

Doğan Yurdakul

Reis’in yazarlarından

1946'da Aydın'da doğdu. Aslen Sıvaslı. İlkokulu Sıvas'ta, ortaöğrenimini Ankara Bahçelievler Deneme Lisesi'nde tamamladıktan sonra, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. 1969-1971 yıllarında Paris'te lisansüstü öğrenimi ve 1986-1988 yıllarında Cenevre'de Fransız Dili ve Uygarlığı öğrenimi gördü. Gazeteciliğe 1963 yılında Ankara Yenigün Gazetesi'nde başladı. Daha sonra sırasıyla Ulus gazetesi, Kim, Yön ve Devrim dergilerinde çalıştı. 70'lı yıllarda Vatan gazetesinde editörlük, Aydınlık gazetesinde köşe yazarlığı ve Ankara temsilciliği yaptı. 12 Eylü darbesinden sonra yurt dışına çıkmak zorunda kaldı. 11 yıl boyunca Brüksel, Paris ve Cenevre'de restoran, butik yöneticiliği ve çevirmenlik yaptı. 1991'de Türkiye'ye döndükten sonra Evrensel gazetesi Ankara Temsilciliği, Siyah Beyaz gazetesi genel yayın yönetmenliği, Günaydın gazetesi Ankara haber müdürlüğü ve 32. Gün programı Ankara temsilciliği yaptı. Aktif gazeteciliği bıraktıktan sonra yaşamını araştırmacılık ve çevirmenlik yaparak sürdürüyor. Doğan Yurdakul, daha önce çeşitli kitaplar çevirdi ve gazeteci Soner Yalçın'la birlikte yazdığı Reis adlı kitap bir yılda sekiz baskı yaptı.

Cengiz Erdinç

Tempo muhabiri

1964 yılında İstanbul'da doğdu. Yeşilköy Lisesi ve İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni bitirdi. Gazeteciliğe 1987 yılında başladı. Tempo, Gazete gazetesi, Ekonomik Panorama, Trend, EP, Express gibi yayınlarda çalıştı. 1995 yılından itibaren Ankara'da Siyah Beyaz, Evrensel ve Demokrasi gibi gazetelerde muhabirlik yaptı. 1996 yılından beri Tempo dergisi Ankara bürosunda muhabir olarak çalışıyor.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!