Güncelleme Tarihi:
Çelik, Cumhuriyet'in kuruluşunun 83. yıl dönümü dolayısıyla MEB Şura Salonu'nda öğretmenler ve Bakanlık bürokratlarının katıldığı, “Cumhuriyetimiz ve Kazanımları” başlıklı bir konferans verdi. Cumhuriyet'in kuruluşuna kadar gelinen noktayı ve yönetim biçimlerini anlatan Çelik, Cumhuriyet ile demokrasinin aynı anlama gelmediğini ifade etti.
Anayasa'da Türkiye Cumhuriyeti'nin laik, demokratik, sosyal bir hukuk devleti olduğunun vurgulandığını söyleyen Çelik, Atatürk'ün özleminin de “tam demokrasi” olduğunu belirtti. Bir şeyin isminin ne olduğundan çok, uygulamanın önem taşıdığını vurgulayan Çelik, şöyle konuştu:
“Bu ülkede düşüncelerinden, farklı siyasi görüşlerinden, ideolojik fikirlerinden dolayı insanımızı itmemeliyiz, onları yok saymamalıyız. Eğer böyle yaparsak, yanlış yaparız. Bu ülkede benim Sünni vatandaşım da devletine sonuna kadar bağlı olmalı, Alevi vatandaşım da sonuna kadar devletine bağlı ve mutlu olmalı. Doğulusu da, Batılısı da, Güneylisi de, Kuzeylisi de mutlu olmalı.İnsanlar hayatlarını farklı şekilde tanzim edebilirler Farklı dünya görüşlerine de sahip olabilirler. Bu, gökkuşağındaki renkler gibidir. Demokrasilerde kırmızının sarıya, sarının yeşile, yeşilin maviye dönüşme mecburiyeti yoktur.”
Cumhuriyet'in tüm kesimler tarafından benimsendiğini ifade eden Çelik, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“(Bu ülkede bir hanedan aile olsun. Ailenin en büyüğü bizim padişahımız olsun. O vefat ettikten sonra onun akrabalarından, çocuklarından birisi başımıza geçsin, 5 yaşında da olsa onu kabul ederiz.) Bunu diyebilecek kadar aklı bir karış havada kaç tane adam çıkar? Ben bugüne kadar böyle diyene rastlamadım. Dolayısıyla Cumhuriyet yönetimini benimsemiş bir Türk halkı var, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin vatandaşları var. Ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlarının 73 milyonunun aynı şekilde inanmasını, aynı şekilde hayatını tanzim etmesini aynı şekilde düşünmesini, aynı reaksiyonları vermesini beklemek safdillik değil midir? Biz bu zengin potansiyelimizi birbirimizle çatışarak, kavga ederek, gırtlağına sarılarak heba etmemeliyiz. Zaman zaman birileri çıkıyor ortaya diyor ki 'Cumhuriyet elden gidiyor, Cumhuriyet'in altı oyuluyor.' Bu halk, bu millet, Cumhuriyetin altını oymaya çalışanları oyar. Kesinlikle buna müsaade etmez.”
“ATATÜRK OLSAYDI KOVARDI”
Siyasi partilerin, demokratik rekabet ortamında rekabet etmesinin zorunlu olduğunu vurgulayan Çelik, hiç kimsenin “kin ve adavet (düşmanlık)” zemininde siyaset yapmaması gerektiğini ifade etti. Çelik, salonda bulunan öğretmenlere şöyle seslendi:
“Cumhuriyet'in 83. yılında demokrasi, cumhuriyet, demokratik cumhuriyet nedir, demokratik cumhuriyet hangi özellikleri gerektirir? öğretmenler, eğiticiler olarak biz önce bunların üzerinde düşünmeliyiz ve bunu yavrularımıza ve çocuklarımıza anlatmalıyız. Atatürk'ün özlemi de buydu.Atatürk bize, 'Ben size akıl ve bilimden başka miras bırakmadım' demiyor muydu? Öğretmenlere seslenirken, 'Muallimler, Cumhuriyet sizden fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller ister' demiyor muydu? Şimdi sözüm ona Atatürkçü geçinen bazı adamlar diyor ki, 'benim ideolojim budur, Atatürk'e uygun olan ideoloji de budur. Sen ya bunu benimsersin ya da benim gözümde yoksun.' Bu neye benziyor bilir misiniz? Atatürk hayatta olsa bunların hepsini kovardı.”
“KALEMLİ KUVVETLER”
Cumhuriyet'ten önce 1 Darülfünun bulunduğunu, bugün ise 92 üniversitenin eğitim verdiğini anlatan Çelik, Türkiye'nin ihracatının Cumhuriyet kurulduğundan bu yana 609 kat büyüdüğünü söyledi. Atatürk'ün, “Türkiye'nin istiklal davasıyla, istikbal davasını birbirinden ayırmadığını” vurgulayan Çelik, “Bir ülkenin istiklalinin, bağımsızlığının korunmasını şüphesiz Silahlı Kuvvetler temin eder. Ama Türkiye'nin istikbalini temin edecek olan eğitim ordusudur, kalemli kuvvetlerdir” dedi. Çelik, şunları söyledi:
“Cumhuriyet elden gidiyor yaygarası, aslında Cumhuriyet'e yönelik bir haksızlıktır. Bizim Cumhuriyetimiz o kadar zayıf mı ki, her önüne gelen Cumhuriyet'i koruyor. Cumhuriyet'i korumak 73 milyonun, hepimizin görevidir. Cumhuriyet'i korumak, Cumhuriyet'i yükseltmek, eksikliklerinden arındırarak istikbale götürmek, sağlam bir ekonomiye sahip olmakla mümkündür.”
Tarih boyunca zayıfların güçlüleri dinlemek zorunda kaldığını ifade eden Çelik, “Cumhuriyet'in 83. yılında artık Türkiye'nin yönlendirilen ve yönetilen bir obje olmadığını, dünyanın 20 büyük ekonomisinden biri durumuna geldiğini” söyledi. Çelik, şunları kaydetti:
“Cumhuriyet adına geçmişi kötülemek neyse, Osmanlı adına, geçmiş adına Cumhuriyet'e saldırmak da o derece densizliktir. Biz, kendisiyle, kültürüyle barışık insanlar olmalıyız. Atatürk'ün Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesini, Türk Tarih Kurumunu, Türk Dil Kurumunu niçin kurduğunu sanıyorsunuz? Bu değişim-dönüşüm sürecinde yaşanacak olan değerler erozyonunu önlemek, kültürel değerler erozyonunu ortadan kaldırabilmek için bunları bir vasıta olarak kurmuştur. Yapabilmiş midir, o ayrı konudur.”