Biraderim, şimdi söyleyeceklerimi bilhassa dikkatle dinleyip, Türk milletine anlatınız. Bizim, Türkiye aleyhine faaliyette bulunmamız için kafasız olmamız gerekir. Türkiye’nin güneyinde benim imzamla dağıtılan beyannameler Celal (Talabani) tarafından Suriye'de bastırılıyor. Masum ve mazlum Kürt milletinin hürriyet mücadelesini kötü gösteriyor. Çünkü o, komünisttir ve Araplar tarafından satın alınmıştır.İKİ yıldan beri beklediğim an, 13 Mayıs 1968 günü geldi. Barzani'nin başkenti Gilala'ya ulaştık. 4 gün Başbakan Dr. Mahmut Osman'ın konuğu oldum. 18 Mayıs 1968'de ise Barzani ile buluştuğumda, iki yılın stresi ve yorgunluğundan adeta bir anda kurtuldum. Barzani ile buluştuğumuzda 10 gün boyunca dağ yolundan yaptığım seyahati kendisine anlattım, geceleri konakladığım köylerdeki yöre halkının bana gösterdiği çok sıcak ilgiden söz ettim. Barzani, bu maceralı gezimi dinledikten sonra, şunları söylemişti: ‘‘Tabii ilgi gösterecekler. Biz, Osmanlılar'ın çocukları ve torunlarıyız. Aynı ırktan gelmiş, aynı dini inançlara sahip insanlarız. Türkiye'den gelen misafirimiz, misafir olmaktan çıkar. Siz, aynı zamanda ev sahibisiniz.’’ARAPLAR SATIN ALDIBarzani, en çok Irak Kürtlerinin Türk kamuoyuna kötü şekilde gösterilmesinden rahatsız olduğunu söylüyor ve bunun sorumlusunun Celal Talabani olduğunu ifade ediyordu. Molla Mustafa, Araplar tarafından yönlendirildiğini iddia ettiği Celal Talabani'nin tavrı konusunda şunları söylüyordu: ‘‘Kur'an-ı Kerim, İslam Birliği'nden, kardeşlikten bahseder. Biz de, kutsal dinimize ihanet edercesine kardeş kardeşe savaşırız. Bizim bu ayrılığımıza, Avrupa ülkeleri o kadar memnun oluyorlar ki; bizim parçalanmak üzere olduğumuzu görünce, elimizdeki topraklarda kolayca at oynatmak onların çok işine geliyor. Biraderim, şimdi söyleyeceklerimi bilhassa dikkatle dinleyip, Türk milettine anlatınız. Bizim, Türkiye aleyhine faaliyette bulunmamız için kafasız olmamız gerekir. Kardeş bir ülkeye karşı kötü niyet besleyemeyeceğimiz gibi, Türkiye'ye karşı yeraltı faaliyeti gösterirsek, ne derece büyük bir tehlikenin kucağına düşeceğimizi kestirebilen insanlarız. Türkiye'nin Güneydoğu Bölgesi'nde, benim imzamla gizli beyannameler dağıtılıyormuş. Bunların hepsinden haberdarız. Bu beyannameler, Celal (Talabani) tarafından Suriye'de bastırılıyor. Masum ve mazlum Kürt milletinin hürriyet mücadelesini, kendi aramızda yetişip, Araplar tarafına kaçmış olan Celal Talabani, kötü olarak gösteriyor. Çünkü o, komünisttir ve Araplar tarafından satın alınmıştır.’’ERBİL’DEN SAVAŞ BİLGİLERİIrak Kürtlerinin Lideri ihtiyar gerillacı, Türkiye'deki Kürtler konusunda konuşmaya başlarken, ansızın içeri giren heybetli bir peşmerge, Barzani'nin eline bir kağıt uzattı. ‘‘Fedai’’ veya ‘‘gönüllü asker’’ anlamına gelen peşmerge, ayakta esas duruşta bekledi. Molla Mustafa, gelen bilgi notunu okuduktan sonra, peşmergeye birkaç soru yöneltti. Peşmergenin, Barzani'ye getirdiği bu bilgi notunda acaba neler yazılıydı? Daha sonra tercümanımız Şekip'ten dinledim; bu peşmerge, Barzani'nin postasıymış. Biraz ilerimizde kurulu bulunan telsiz cihazının başından, Erbil bölgesindeki Arap-Kürt savaşı hakkında bilgi getiriyormuş. ELBİSEMİZLE SUYA DALDIKBarzani, söyleşimize tekrar döndü; bu defa konu, Türkiye'deki Kürtler'di. Görüşmemiz sırasında Siyasi Şube görevlisi Şekip'le birlikte, Zeki isimli bir tercüman da odada bulunuyordu. Barzani bu defa, yanındaki tercüman Zeki'ye birkaç kelime mırıldandı. Zeki de bana dönerek, ‘‘General cenapları, Türkiye Kürtleri hakkında sorunuz olup olmadığını soruyorlar’’ dedi. Bu davet üzerine, Barzani'ye şu soruyu yönelttim: ‘‘Türkiye'deki ırkdaşlarınızla temas kurup, bir Kürdistan Devleti oluşturmak istediğiniz konuşuluyor. Böyle bir fikriniz ve planlarınız var mı? Şayet varsa, bunu ne zaman gerçekleştirmeyi düşünüyorsunuz?’’Barzani, ‘‘Böyle bir soruyu bekliyordum’’ diyerek konuşmaya başladı:‘‘Bugün, Türkiye ve İran'daki ırkdaşlarımızın huzuru, biz Irak Kürtleri'nde de olsa, niçin savaşalım? Biz, elbisesi ile suya dalmış bir milletiz. Irak'ta, bağımsızlık mücadelesi değil, özgürlük mücadelesi veriyoruz. Türkiye'deki ırkdaşlarımızı Türk olarak görüyoruz. Bunun aksini düşünmek mümkün değildir.
ATATÃœRK IRKLARI KAYNAÅžTIRDIIrak Kürtleri ile Türkiye Kürtleri, iki komÅŸu milletin insanlarıyız. Büyük Türk adaleti, ırk ayrımına imkan tanımamış, büyük Türk Lideri Atatürk de, devletini saÄŸlam temeller üzerine kurup, çeÅŸitli ırkları kaynaÅŸtırarak, bugünkü Türkiye'yi yaratmıştır. Bizler, insanca yaÅŸama imkanlarına kavuÅŸuncaya kadar mücadelemize devam edeceÄŸiz. Tekrar ediyorum, mücadelemiz, sadece kendimizi savunmak içindir. Irak Devleti'ni ortaklaÅŸa meydana getirdiÄŸimiz Araplar, Arap milliyetçiliÄŸi güderek, bizi yok etmek istiyorlar. Varlığımıza kastettiler. Ä°slam prensiplerini, devlet ve millet anlayışını hiçe saydılar. Varlığımızı inkar ettiler. Biz de, kendimizi onlara kabul ettirmek için, bu savaşı sürdürüyoruz.’’ Türklerle Kürtleri Ä°ngilizler ayırdıIRAK'ın, Ä°ngiliz idaresinde bulunduÄŸu yıllarda Türkiye'ye geldiÄŸini söyleyen Barzani, ‘‘Van, Erzurum, Karaköse, Sivas ve SuÅŸehri'ni gördüm. Çok güzel yerlerdi. Hakkari duruyor mu?’’ diye sordu. Ben de, kendisine, bu sorduÄŸu yörelerle ilgili bilgi verdikten sonra, Van ile Hakkari arasındaki HoÅŸap Kalesi'nin ihtiÅŸamından ve güzelliÄŸinden bahsettim. O kaleyi görmediÄŸini söyledi. Türk tarihini çok iyi bildiÄŸini, Türk müziÄŸinden hoÅŸlandığını, Türkiye'yi de sevdiÄŸini belirten Kuzey Irak Kürt Lideri koynundan çıkardığı madeni tabakasını açarak altın sarısı bir tütünle sigara sarmaya baÅŸladı. Parmakları, adeta makineleÅŸmiÅŸti. Sigarasını, ağızlığına takıp doyasıya içerken, yine içini döküyordu:BUZLARI ÇÖZELÄ°M‘‘Her nedense, Türkler nazarında günahkar görünüyoruz. Günahımız, Türkiye'den ayrılmak. Ama, biz ayrılmadık ki. Ä°ngiliz politikası ayırdı, iki kardeÅŸ milleti parçaladı. Böylelikle, Hıristiyanlar da, istediklerini yapmış oldular. Daha sonra, Ä°slam BirliÄŸi'ni parçalamak için Avrupa'da kurdukları teÅŸkilatlarla, din kardeÅŸlerimizin arasına nifak soktular. Böylece, hepimiz ‘düşman kardeÅŸler' olduk. Arap'ı Türk'e ve Kürt'e düşman etmek için nice planlar yaptılar. Sonunda galip çıktılar. Bizler de ahlaki deÄŸerlerimizi yitirdik. Artık, silkinmek zamanımız geldi. Dostumuzu düşmanımızı, kardeÅŸimizi rakibimizi bilelim. Aramızdaki buzlar çözülsün.’’TEMSÄ°LCÄ° GÖNDERELÄ°MMolla Mustafa Barzani, görüşmemiz sırasında Türkiye’ye bir temsilcilerini göndermek istediÄŸini ifade ediyor, ‘‘Bizim fikirlerimiz ve hareketlerimiz, Türkiye'ye yanlış aksettiriliyor; bunu silmemiz gerekir’’ diyordu.Radyoda Zeki Müren çalıyorduBarzani'nin evi ve karargahı olan Dilman bölgesinde bir günümüzü geçirdikten sonra, baÅŸkentleri Gilala'ya döndük. Daha sonra BaÅŸbakan Dr. Mahmut Osman'ın konut olarak kullandığı köhne bir odanın tam karşısına benim için kurulmuÅŸ çadırda istirahate çekildim. Bir süre sonra, çadırıma gelen bir peÅŸmerge, masanın üzerinde duran transistörlü radyoyu karıştırarak Kürtçe yayın yapan bir istasyonu buldu. MarÅŸlar çalıyordu. Daha sonra, Zeki Müren'in ‘‘Zehretme hayatı, bana cananım’’ ÅŸarkısını dinlemeye baÅŸlayınca, çok duygulandım. Çadırda, bıyık altından gülen peÅŸmerge, bu ÅŸarkı plağını benim ÅŸerefime çaldıklarını söyledi. Zeki Müren'in ÅŸarkısını daha sonra Nuri Sesigüzel'in okuduÄŸu türkü izledi. Bir anda kendimi anavatanda hissettim.Mektupları o yazdı Barzani 2 imza attıBARZANÄ°'nin karargahında geçirdiÄŸim bir haftanın sonunda BaÅŸbakan Dr. Mahmut Osman, beni makamına davet ederek, ‘‘Türkiye CumhurbaÅŸkanı ile BaÅŸbakanı'na birer mektup göndermek istiyoruz. Bu arada, halimizi anlatmak üzere bir de temsilcimizi göndermeyi arzu ediyoruz. Bu görevi siz yapar mısınız?’’ dedi. Dr. Osman'a, benim hiçbir resmi sıfatım olmadığını söyledim; kendisinden ise ÅŸu karşılığı aldım: ‘‘Bu, size bir sorumluluk yüklemez. Siz, bir gazetecisiniz. Her çeÅŸit insanla temas imkanınız var. Bu mektubu, Türkiye'ye götürürseniz, insani bir görev yapmış olursunuz. Ancak, sizi hiçbir ÅŸekilde mecbur edemeyiz. Biz, mazlum bir milletiz. Halimizi, Türk büyüklerine anlatalım. Bu da, bizim en tabii arzumuzdur. Tarafsız bir kiÅŸi olmanız sebebiyle, bu iÅŸte bize yardımcı olacağınızı ümit ediyoruz.’’ BaÅŸbakan Dr. Osman'a olumlu cevap verdim. Çok sevindi, hemen bir cipe atlayıp, Barzani'nin karargahına gitti. Bir süre sonra geldi, tekrar makamına geçti; Barzani'nin antetli kağıtlarına el yazısı ile mektupları yazmaya baÅŸladı. Dr. Osman, gerçekten bir büyük mutluluk sergiliyordu. Bir yandan mektubu yazıyor, bir yandan da bana ÅŸunları anlatıyordu: ‘‘Bir süre önce, Sayın Sunay'a yine mektup yazıp, Türkiye'nin Bonn BüyükelçiliÄŸi'ne teslim ettik. Ancak, bu mektubumuz açılmadan iade edilmiÅŸti. Ä°nÅŸallah, bunlar iade edilmez.’’ARAPÇA VE LATÄ°NCE Ä°MZAMahmut Osman, Ä°ngilizce olarak kaleme aldığı mektupları, daha sonra bana okudu; mutabakat saÄŸladık. Bu defa da, mektupları imza ettirmek için tekrar Barzani'nin karargahına gitmek üzere yola çıktı. Bir süre sonra iÅŸlem bitmiÅŸti. Dr. Mahmut Osman'ın, CumhurbaÅŸkanı Sunay ve BaÅŸbakan Demirel'e hitaben yazmış olduÄŸu mektuplar, Molla Mustafa Barzani tarafından hem Latin, hem de Arap harfleriyle imzalanmıştı. Çifte mühürlü deÄŸildi ama çifte imzalıydı. Kuzey Irak Kürtleri'nin lideri Molla Mustafa Barzani tarafından Türkiye liderlerine gönderilen bu tarihi mektuplar, ilk mektup gibi iade edilmeyecek ve tam 35 yıl önce devletin arÅŸivlerine girecekti.Habur’u yüzerek geçmiÅŸtiHulûsi Turgut, 3 Mayıs 1968'de Habur Irmağı'nı yüzerek Kuzey Irak'a ulaÅŸtı. Daha sonra, peÅŸmergelerin rehberliÄŸinde tümen karargáhına gelip, kendisini bekleyen komutan Ä°sa Suvar (saÄŸda) ve yardımcısı Ramazan Ä°sa (Turgut'un solunda) ile tanıştı. Ä°sa Suvar, daha sonra Hulûsi Turgut'un bölgeye geliÅŸini bir telsiz mesajı ile Barzani'ye bildirdi. Barzani de kısa bir süre sonra gönderdiÄŸi mesajında, ‘‘Büyük biraderimiz Mustafa Hulûsi Efendi, aramıza hoÅŸ geldin’’ diyordu.Olsaydı, Atatürk’ün fotoÄŸrafını asardıkPEÅžMERGELERÄ°N sınır komutanı Åžefik Sadullah ile birlikte daÄŸ yoluna koyulduk. 4 saat sonra, ErmiÅŸt Köyü'ndeki tümen karargahına ulaşıp, komutan Ä°sa Suvar'la buluÅŸtuk. Ancak, baÅŸkomutan, yani Kuzey Irak'ın o günkü tek hakimi Molla Mustafa Barzani'ye ulaÅŸmak için önümde yaklaşık 10 günlük bir daÄŸ yolu vardı. DaÄŸ yolunda konakladığım köy evlerinin misafir odalarının duvarlarında, Molla Mustafa Barzani'nin yanı sıra, o tarihte Ä°ran'ı yöneten Åžah Muhammed Rıza Pehlevi ve Ä°mparatoriçe Farah Pehlevi'nin (Diba) fotoÄŸrafları asılıydı. Köy evlerinden birisinde bu fotoÄŸrafları incelerken, yaÅŸlı bir Kürt erkeÄŸi ÅŸunları söylemiÅŸti: ‘‘Efendi görüyorsun; Bu, Åžah'ın ve hanımının fotoÄŸrafı. EÄŸer, Mustafa Kemal PaÅŸa'nın fotoÄŸrafı da olsa idi, onu da asardık. Mustafa Kemal PaÅŸa, çok büyük adam. Onun mücadelesini hayranlıkla takip ettik. Milletinin ÅŸerefini nasıl kurtardığını gördük.’’Karargáh hatırasıKuzey Irak Kürtlerinin Lideri Molla Mustafa Barzani, Hulûsi Turgut'la Dilman Köyü'ndeki karargah bölgesinde objektife böyle poz vermiÅŸti. Molla Mustafa Barzani ve Hulisi Turgut fotoÄŸraf çektirirken peÅŸmergeler de çevrede sıkı güvenlik önlemi alıyordu.  BÄ°TTÄ°Â Â
button