Güncelleme Tarihi:
Cumhurbaşkanlığı’nın Kitabın Sunuş yazısı, "Tarih, geçmişi geleceğe taşıyan birikimlerden oluşmaktadır. Geçmişin iyi anlaşılamaması ya da iyi öğrenilememesi, geleceğin yanlış yönlendirilmesi sonucunu doğuracaktır" cümlesiyle tamamlanıyor.
CHURCHILL’DEN İNÖNÜ’YE DUYGU DOLU KISA MEKTUP
Celal Bayar’ın kurduğu Demokrat Parti’nin 1950 seçimlerini kazanması ve ardından Cumhurbaşkanı seçilmesinden 8 gün sonra, 31 Mayıs 1950’de Winston Churchill’in İsmet İnönü’ye yazdığı duygu dolu kısa mektup da kitapta yer aldı.
Mektubuna, "Sayın Generalim, Türk politikasına müdahale etmem yanlış olsa da Türkiye’nin kaderine başkanlık yaptığınız o uzun dönemin kapandığını okuduğum zaman, kişisel nedenlerden dolayı büyük üzüntü duydum" diyerek başlayan Churchill, "Dostane ve samimi görüşmemizi her zaman hatıramda olmakla beraber, siyasi sahneden çekilmenizde en iyi dileklerimi sunuyorum" diyerek bitiriyor.
VESİKALI EKMEK DÖNEMİNDE, ÖZEL EKMEĞİ MASADAN KALDIRTTI
İnönü’nün eşi Mevhibe Hanım’ın, yardım çalışmalarındaki katkılarını gösteren ve dikiş makinasında çevresindeki kadınlarla birlikte bir şeyler dikerken gösteren bir fotoğraf da kitapta kullanıldı. İkinci Dünya Savaşının kıtlık günlerinde yaşanan sıkıntıların Erdal İnönü’nün ağzından anlatıldığı bölümde, ekmeğin vesika ile dağıtıldığı, "cinsinin bozulduğu" belirtiliyor. İsmet İnönü’nün halkın yediğinden farklı özel bir ekmeğin masaya geldiğini görünce, onu yemeyerek kaldırttığını Erdal İnönü şöyle anlattı:
"Bir gün yemeğe başlarken kim olduğunu hatırlamadığım birisinden özel bir ekmek geldiği söylenerek, güzel görünüşlü değişik bir ekmekten hepimize birer parça koyuldu. Babam önündeki ekmeğin her günkünden farklı olduğunu görünce kaşlarını çattı ve ’Nedir bu, nereden geldi?’ diye sordu. Bir tanıdığın gönderdiğini, resmi dağıtımdan alınan undan yapıldığını ve usule aykırı bir durum olmadığını anlattılar. Babam bu açıklamadan tatmin olmadı, ’Kaldırın bunları, herkesten farklı işlem kabul etmem’ dedi ve özel ekmekler derhal toplandı."
BAYAR VE Ä°RTÄ°CA
Kitapta, "Bayar ve İrtica" başlıklı bölümde de Bayar’ın Cumhurbaşkanlığı döneminde, 1957 seçimlerinden önce, kendi seçim bölgesi Bursa’da "Biz Mehdiyiz" diyerek ellerindeki kılıçlarla Ulu Camii’nin minberine tırmananlar, Bursa Valisi İhsan Sabri Çağlayangil’in ağzından anlatılıyor. Çağlayangil, izinli olduğu için sivil elbisesiyle namaza gelen bir polis memurunun, uyanık cemaatin yardımıyla "yobazları anında hareketsiz kılarak" valiliğe getirdiğini söyledikten sonra, Bayar’ın tepkisini şöyle anlatıyor:
  "O zamanın Bursa Savcısı aziz dostum Turhan Kapanlı ile soruşturmaya henüz başlamıştık ki, Cumhurbaşkanı Bayar beni telefonla bizzat aradı: Vakayı şimdi öğrendim, dedi. Ne hareketin çabucak bastırılmış olması, ne de yapanların aczi, hadiseyi küçümsemeye sebep teşkil etmemelidir. Vakanın din ve dindarlıkla bir ilgisi yoktur. Bunlar, Müslümanlığın ticaretini ve simsarlığını yapanlardır. Yalnız olamazlar. Mutlaka akıl hocaları, taraftarları, teşvikçileri vardır. Hadisenin mihrakına inmeli ve bütün şebekeyi süratle meydana çıkarmalısınız."
Bayar’ın kitaba aktarılan bu sözlerinin son 4 cümlesinin koyu harflerle yazılması da dikkat çekti.
VETO EDÄ°LEN Ä°LK YASA DA MÄ°LLETVEKÄ°LLERÄ°NE KIYAKLA Ä°LGÄ°LÄ°
Â
Cemal Gürsel’in anlatıldığı bölümde veto edilen ilk yasa da özel bir yer tutuyor. Veto edilen ilk yasaya ilişkin yazışma ve gerekçe metinlerinin orjinallerinin aktarıldığı kitaba göre, Anayasa’nın Cumhurbaşkanına tanıdığı; yasaları bir kez görüşülmek üzere TBMM’ye geri gönderme yetkisi, Türkiye Cumhurbaşkanlığı tarihinde ilk kez 7 Şubat 1963 gününde Gürsel tarafından kullanıldı. 168 sayılı Yasa ve iade gerekçelerine bakıldığında milletvekillerine "kıyak" çabalarının ilk örneği olduğu anlaşılıyor.
1954 ve 1957 yıllarında 10 ve 11. Dönem olarak TBMM’ye seçilen ve büyük kısmı 27 Mayıs 1960’a kadar yasama görevi yapan milletvekilleri; Ziraat Bankası’na ve Maliye Bakanlığı’na olan borçlarının, 29.1.1963 günlü, 168 sayılı Yasa’ya göre 10 yıl faizsiz ve masrafsız takside bağlanması ve bu borçlarla ilgili banka tarafından tahakkuk ettirilen faizlerin kaldırılması üzerine, Cumhurbaşkanı Gürsel yasayı veto ederek TBMM’ye iade etti.
10’uncu dönem milletvekillerinden 485’i seçimlerin yenilenmesine karar verildikten sonra Ziraat Bankasından kişi başına 8-25 bin lira arasında senetle borçlandı. Bu milletvekillerinden 241’i yeniden seçilince yeniden ödeneklerini aldı, üstelik 97 kişi daha yeniden bono düzenleyerek Ziraat Bankası’na borçlandı. Yeniden seçilemeyenler hakkında takibata geçilince, 58’i 947 bin liralık borcunu ödedi. Ancak borcunu ödememekte ısrar edenler aleyhine icra takibine geçilince 1962 yılı sonu itibariyle bankanın alacağı faiziyle 12 milyon lirayı buldu. Bu gelişmeler üzerine Cumhuriyet Senatosu Ağrı üyesi Veysi Yardımcı ve arkadaşlarının teklifi, oylamaya katılan 253 üyenin 182’sinin oyuyla kabul edildi. Cumhuriyet Senatosu’nda yapılan oylama sonucunda da 124 senatörden 65’inin oylarıyla teklif kabul edilerek yasalaştı.
GÜRSEL’İN VETO GEREKÇESİ
Â
Gürsel’in toplam 12 sayfalık veto gerekçesinin bir bölümü de şöyle:
  Â
"Hukuk devletinde kanunların genel, objektif ve mücerret esaslara dayanması gerekir. Hadisemizde olduğu gibi kişi haklarının ve mükellefiyetlerinin düzenlenmesiyle ilgili bir kanun; kimlikleri önceden belli olan ve hukuken ayrı bir muameleye tabi tutulması ceza sayılacak bir kategori teşkil etmeyen kişileri ele alarak onlar hakkında özel hükümler konması, hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz."
ATATÜRK, YÜZBAŞI FAHRİ’YE KORUTÜRK SOYADINI VERİYOR
Â
Fahri Korutürk ile ilgili bölümde de, genç Deniz İstihbarat Yüzbaşı Fahri Sabit’in, diplomatlar dahil o dönemin seçkim simalarının Ankara’da gittiği Karpiç Restoranda 18 Mart 1935’te Atatürk ile karşılaşmaları da hoş bir dille anlatılıyor. Atatürk’ün masasına davet ettiği Fahri Yüzbaşı, yine Atatürk’ün isteği üzerine küçük bir oyun oynayarak denizaltı satmak için Türkiye’ye gelen Hollanda firması temsilcisi olarak uzunca bir süre masadakilerle Almanca konuşarak rol yapar.
Gecenin sonunda Atatürk, "Her iyiyi ve güzeli daima ecnebiye mal etmeye taraftar olmayınız" diyerek oyunu sona erdirirken, Mareşal Fevzi Çakmak’a hitaben bir mesaj da yazdırdı. "Senin için pek iyi olmayacaktır" diyerek Fahri Yüzbaşıyı rakı içerken tanıdığını belirtmeyip mesajında, "bir vesile ile tanıdığını, kendisine mühim bir vazife verdiğini, bu subayın aldığı vazifeyi başarıyla ifa ettiğine işaret ederek, bu gibi subaylara daha mesuliyetli vazifeler ve çalışmalarında daha geniş imkanlar verilmesinin uygun olacağını" bildirdi. Belki Fahri Yüzbaşının, kariyer merdiveninde tırmanmasını bu şekilde hızlandıran Atatürk, Fahri Teğmen’e "Korutürk" soyadını da o gece verdi.
ASKERLERİN KORUTÜRK’E VERDİĞİ UYARI MEKTUBU İLK KEZ
Bu arada kitapta, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ve dönemin kuvvet komutanlarının imzasıyla 27 Aralık 1979’da Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e verdikleri uyarı mektubunun orjinal metni de yer aldı. Genelkurmay Başkanlığı’nın antetli kağıdına yazılan ve üst yazı hariç toplam iki sayfadan oluşan "Türk silahlı Kuvvetlerinin Görüşü" başlıklı metinde kırmızı ve mavi elyazısıyla yazılmış iki not göze çarpıyor. Evren’in başlangıçtaki "sayın Cumhurbaşkanım" ile bitişteki "saygılarımla" ifadelerini kendi el yazısıyla yazdığı üst yazıda, mavi renkle yazılmış el yazısı Korutürk’e ait. Korutürk burada, "27.IX.79 K.larla birlikte görüşmek ve ondan sonra harekete geçmeyi uygun görüyorum ocakta onlarla görüşeceğim 2.I.80" yazdığı görülüyor.
KORUTÃœRK, UYARI MEKTUBUNUN ASLINI KENDÄ°SÄ° ALMIÅž
Kırmızı mürekkeple yazılmış ve yine 2 Ocak 1980 tarihinin okunduğu, dönemin Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Ümit Haluk Bayülken’e ait "HB" paraflı yazı ise şöyle:
"Cumhurbaşkanımız mektup ve eki ’Türk Silahlı Kuvvetlerinin Görüşü’ metinlerinin asıllarını kendilerinde alıkoymuşlar, işbu fotokopiyi Genel Sekreterliğimize havale buyurmuşlardır.", teşvikçileri vardır. Hadisenin mihrakına inmeli ve bütün şebekeyi süratle meydana çıkarmalısınız."