Güncelleme Tarihi:
AK Parti yandaşı yüzde 35’lik bu küme aynı zamanda AK Parti’nin çekirdek seçmenleridir de. AK Parti’nin herhangi bir seçimde alacağı oyu ve oranı, bu çekirdek seçmene ne kadar yeni veya bir başka deyişle sempatizan seçmenin eklendiği belirlemektedir. Gezi veya 17 Aralık gibi olaylar olduğunda sempatizan seçmenler AK Parti’den uzaklaşmakta ya da başarılı dönemlerde sempatizan seçmenler AK Parti’ye yaklaşmaktadır. Fakat çekirdek seçmenin partisine sadakati ne olursa olsun değişmemektedir.
KUTUPLAŞMA DIŞI BELİRLEDİ
Seçim öncesi bu kutuplaşmanın içinde olan seçmenlerin mutlaka sandığa gitmiş olacağını varsayabiliriz. Yani 40.5 milyon geçerli oyun 31 milyonunun rengi kutuplaşma nedeniyle, 2 milyonu biraz aşkın HDP seçmeninin de aidiyet bağı nedeniyle toplamda 33 milyon seçmenin oyu seçim öncesinden belli idi. Nihai seçim sonucunu, kutuplaşma psikolojisine aklını ve ruhunu rehin etmemiş olan ya da bir başka deyişle kutuplaşma dışı 7.5 milyon dolayındaki seçmenin tercihleri belirlemiştir diyebiliriz. Bu sayıları 10 Ağustos akşamı oluşan dağılıma uyarladığımızda şu sonucu çıkarmak mümkündür: Erdoğan’ın 21 milyon oyunun 18 milyonu, Ekmelettin İhsanoğlu’nun 15.6 milyon oyunun 13 milyonu kutuplaşmış seçmenlerden kaynaklanmaktadır. Esas itibariyle kutuplaşma dışı 7.5 milyon seçmen 2 adaya neredeyse eşit dağılmıştır. Halbuki, 30 Mart yerel seçimlerinde gri alandaki 11 milyon seçmen oy kullanmış ve bu seçmenlerin yarıdan fazlası da tercihlerini CHP ve MHP’den yana kullanmışlardı.
Çatı aday stratejik hata
Şu 2 temel sonucu çıkarmak mümkündür. Çatı adayı ve kampanyası, kutuplaşma dışındaki seçmenler dışında beklenen heyecanı ve sinerjiyi üretememiştir. İkincisi, CHP ve MHP’nin kutuplaşmayı esas alan çatı adayı girişiminin ve yalnızca AK Parti karşıtlığı üzerine kurulan siyasi stratejilerinin sonuç vermediği bir kez daha görülmüştür. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun kutuplaşma dışındaki tarzı ve söyleminin adaylığının arkasındaki kutuplaşma psikolojisini aşmaya yetmediği görülmektedir. Üstelik çatı aday girişimi stratejik olarak ikinci turun birinci tura taşınması sonucunu doğurmuştur. Birinci turda seçilmiş olmak ise önümüzdeki dönemin tüm siyasi gerilimlerinde de göreceğimiz gibi Tayyip Erdoğan’a psikolojik üstünlük sağlayacaktır.
Yeni 2 siyasi kimlik inşasını izliyoruz
Bu noktada ülkedeki siyasetin geldiği noktadaki 3 temel karakteristiği not etmekte yarar var. Birincisi siyaset konsolide olmuş ve bu 4 partiye indirgenmiştir. Özellikle AK Parti geleneksel sağ ve muhafazakar oyları konsolide etmiş görünmektedir. Bir süre daha hayatımızda bir 5’inci partinin kayda değer başarı yakalama olasılığı yoktur. İkincisi, bu 4 parti de farklı ton ve dozlarda da olsa kimlik siyasetlerine sıkışmış görünmektedirler. Her birisi uzlaşmayı değil, kendi ‘iyi’, ‘doğru’ ve ‘güzel’inin en iyi ‘iyi’, en doğru ‘doğru’ kavgası üzerinden siyaset yapmakta, bir başka deyişle kendi zihinlerindeki kırmızı çizgilerinden bir değişiklik üretmeye yanaşmamaktadırlar. Üçüncüsü, ülkede giderek keskinleşen ve hayatın her alanını ve anını etkilemeye başlayan AK Parti yandaşlığı ve karşıtlığı ekseninde bir kutuplaşma yaşanmaktadır. Bu kutuplaşma giderek Erdoğan yandaşlığı ve karşıtlığı eksenine dönüşerek adeta yeni iki siyasi kimlik inşası gibi bir süreç izlemektedir. Bu durumun ürettiği ve üreteceği handikapların ve sorunların ne denli hayatımızı olumsuz etkileyeceğini önümüzdeki günler gösterecektir. Bu noktadan bakınca Selahattin Demirtaş’ın cumhurbaşkanlığı seçimi kampanyası süresince kimlik siyasetini aşma yolundaki gayret ve söyleminin, ‘yeni yaşam çağrısı’ başlığıyla savunduğu ilkelerin ne denli önemli olduğu da yine önümüzdeki günlerde görülecektir.
Gelenekselleşmiş tablo
ÜSTTEKİ tabloda 12 bölgeyi esas alan katılım ve adayların aldıkları oy oranları görülmektedir. En yüksek katılımın Batı Marmara (yüzde 80.2) ve Ege’de (yüzde 78.1), en düşük katılımın ise Doğu Karadeniz (yüzde 71), Kuzeydoğu Anadolu, Ortadoğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu’da (yüzde 72.1) olduğu görülmektedir. Gerçekleşen bu oranlar seçime katılım düşüklüğünün yalnızca bir adayın lehine ya da eksikliğine yol açmadığını, farklı oranlarda da olsa iki adayın da etkilendiğini göstermesi bakımından önemlidir. Erdoğan en yüksek oy oranına Doğu Karadeniz (yüzde 69.1), Orta Anadolu (yüzde 66) ve Batı Karadeniz’de (yüzde 62.4) ulaşmıştır. Erdoğan’ın hiçbir bölgedeki oyu, yüzde 40 bandının altına düşmemektedir. Buna karşılık İhsanoğlu’nun oy oranının en yükseğe ulaştığı bölgeler Batı Marmara (yüzde 56.1) ve Ege’dir (yüzde 52,6). Bu tablo epey alışıldık olan bir başka noktayı da bir kez daha teyit emektedir: Muhalefet ve belki de özellikle AK Parti karşıtlığı, yaşadığı coğrafi sıkışmışlığı bu seçimde de aşamamıştır.