Güncelleme Tarihi:
Boşnak yönetmen Emir Kusturica, üç yıl ara verdiği sinemaya ödülle döndü.
Yaşasın! Bin yaşasın! Emir Kusturica beyaz perdeye döndü. Oysa ‘‘Underground’’ yapıtı Cannes'da Altın Palmiye'yi kazandıktan sonra yemin etmişti ‘‘sinemayı bıraktım’’ diye. Emir doğup büyüdüğü Saraybosna'da ihanetle suçlanmıştı. ‘‘Underground’’ filmi Sırp yanlısı ilan edilmiş, daha sonra üç evi birden ateşe verilmişti. Üstelik ‘‘Eğer savaş başladığında Saraybosna'da olsaydım, 'Underground'u çekemezdim’’ demesi, öncelikle Bosnalı Cumhurbaşkanı Alia İzzetbegoviç'i sinirlendirmiş, bir tür aforoz edilmişti. Hainlikle suçlanırken, kendisinin ihanete uğradığını öne süren Emir Kusturica, fevri bir kararla beyaz perdeye veda ettiğini açıklamıştı. Tabii başta Avrupa sineması bu karardan kendisini caydırmaya çalışmış, o ise ailesi ile birlikte Paris'teki evine çekilmişti. ‘‘Yönetmenliği bırakmamın, kişiliğimin bir bölümünün benden koparıldığı anlamına geldiğini sonradan anladım. Tabii ki sıkılmaya başladım. Vatanımı satmakla suçlanmanın altından kalkamadım. Boşluğa doğru itilmişliğim sinir krizleri geçirmeme yetti ve şamatalı bir eserle geriye dönüşü hazırladım.’’ Emir böyle diyor. Geriye dönüş ve tekrar sinemayla kucaklaşma. Bıraktığı yerden devam, ödüllere de devam. İzzetbegoviç'le barışma azmi ve Venedik'te kazanılan Gümüş Aslan Ödülü. Yeni filminin adı ilginç: ‘‘Kara Kedi, Beyaz Kedi.’’
Üç yıllık bir aradan sonra tekrar sinemaya döndünüz ve ‘‘Kara Kedi Beyaz Kedi’’ ile hemen ödül aldınız. Niçin kediler?
- Tahteravalli gibi. İlahi çıkışlar, ilahi düşüşler. Yüksekler, alçaklar. Yaşamın iyileri, kötüleri ve bunu sembolize eden kediler.
Niçin bu filmde yine Çingeneler var?
- Çünkü öyle bir toplum ki sağlık fışkırıyor, neşe fışkırıyor. Adam sendeyi biliyorlar. Coşkuyla, özveriyle, sadelikle yaşamın dramını karşılayabiliyorlar. Hayvanları seviyorlar, insanları seviyorlar. Ölümü bile şakayla ağırlıyorlar. Yaşlısı genci, sınır tanımıyor. Her zaman birlikteler, dayanışma içindeler. Yoksulluğu aristokratlıkla, asilikle bağdaştırıyorlar. İşte Çingeneler bu ve ben bunu küçüklüğümde yaşadım, gördüm.
FELLINI’NİN HIRÇINI
Sizin için ‘‘Fellini'nin biraz daha hırçını’’ diyorlar.
- Bunu bir iltifat olarak değerlendiriyorum. Fellini ile eşdeğerde tutulmak bile güzel bir his. Daha mı hırçın? Çünkü günümüzün koşulları böyle. Fellini'nin döneminden beri dünya değişti. Savaşlar oluyor. Masum insanlar bir iki şapşalın maceraya atılmasıyla ölüyor. Ülkeler bölünüyor.
Siz Yugoslavya'nın bölünmesine de karşıydınız?
- Siz ülkenizin bölünmesini ister misiniz? Etnik toplumlar biraraya gelmiş yaşıyor. Ben doğduğumda Yugoslavya vardı. Sırpça konuşuyorduk. Bu okullara gidiyorduk. Sonra bölündük, sorunlar savaşlar arka arkaya geldi. Şimdi Kosova sırada. Yarın bir başka toplum kaçacak. Savaştan kaçacak. Bunu beyaz perdeye yansıtınca da vatan haini oluyorum.
Filmlerinizde yeniden dirilme, canlanma seziliyor.
- Savaşa rağmen ben hayata inananlardanım. Filmlerimde mutlu ve neşeli finale doğru kayarım. Son filmimde düğünden önce ölen dedeyi, düğünde diri gibi göstermek de bunun bir cilvesi.
MÜZİK ENERJİ KAYNAĞI
Neden filmlerinizin çekimleri uzun sürüyor?
- Bence film senaryodan başlamaz, setten başlar. Senaryo da filmi takip eder. Ben sette gerilimli olurum. Bazen ilham gelmez. Veya istediğimi elde edemem, o zaman ara veririm, kendimi toparlarım. Strese girersem kötü olacak. Kolay değil, bir bütçe var. İyi harcamak, iyi eser yaratmak sonra bundan para beklemek gerek. Bunun için filmlerimin çekimi uzun sürebilir. Sinema ağır bir meslek. Yorgunluk veren, stres yaratan bir uğraş. Sorumluluk çok büyük. Müşkülpesentimdir. Hiçbir şeyi beğenmem. Beğenene kadar da uğraşırım. Ama film istediğim gibi sonuçlanırsa, inanılmaz hafiflerim.
Sette neden hep müzisyenleriniz bulunuyor?
- Müzik enerji kaynağıdır. Rolleri olsun olmasın sette hep müzisyenlerin bulunmasını isterim. Nasıl olsa filmin bir yerine onları da yamarım. Sinemanın varı yoğu müziktir. Birbirlerini tamamlarlar. O zaman elimin altında olmalarını isterim. Zaten çoğu da hep Çingene olur. Çingeneler müziği bir başka yansıtırlar. Önemli olan filme başlamadan melodiyi saptamaktır. Bazen filmlerimde karmaşıklık görülür. Çünkü çok kişiyi aynı kareye sokmaya çalışırım. Aslında herkes için sahnede bir yer bulmak gerekir.
Amerika'da ‘‘Arizona Dream’’i çevirdiniz. Tekrar Amerika'ya dönmeniz söz konusu olabilir mi?
- Dostoyevski'nin ‘‘Suç ve Ceza’’sı ile ilgili bir senaryo var. Modern tarzda tabii. Dostoyevski en iyi Amerika'da anlaşılır ve çevrilir sanırım. Çünkü orası yeni Babilonya. Tam Dostoyevski'nin kafasına göre bir yer.
Tekrar ‘‘Underground’’a dönelim. Niçin bu kadar polemik yaratıldı? Niçin size sinemayı bıraktırana kadar dava konusu oldu?
- Ben ‘‘Underground’’ ile ülkemin trajik durumunu anlatmaya çalıştım. Şiirsel, destansı bir anlatım seçtim. Bolşevik türü propaganda filmi yaptığımı iddia ettiler. Bunu nefretle karşıladım. Ve kararımı verdim, ‘‘Böyle sinemanın içine...’’ dedim ve bıraktım.
YAŞANMIŞ OLAY
Sonra neden başladınız?
- Başında da söyledim. Sıkıntıdan.
Kendinizi nerede görüyorsunuz sinema dünyasında?
- Marx Kardeşler'le Shakespeare'in estetik yorumu arasında bir yerde.
‘‘Kara Kedi Beyaz Kedi’’de sizi çeken neydi?
- İnanın yaşanmış bir olay. Düğünden önce ölen dedeyi torunu canlıymış gibi masaya oturtuyor. Sırf ertelememek için. Çingenelere özgü bir hayat dersi.
KURBAN OLDUM
Peki hiç Saraybosna'ya dönmeyecek misiniz?
- Kesinlikle hayır. Ben bu savaşın ideolojik kurbanı oldum. Ülkemin dışında daha iyi ve mutluyum.
Kimi özlüyorsunuz?
- İzzetbegoviç'i değil herhalde. Ama müzisyen Goran Bregoviç'i özlüyorum. Hem de çok.
Yeni projeleriniz var mı?
- D. H. Thomas'in ‘‘Beyaz Ağaç’’ adlı eserini senaryolaştırıyorum. Bolşevik dönemi ile Nazi dönemini yaşayan ruh hastası bir kadının öyküsü.