Güncelleme Tarihi:
Turgut Özal’ın başdanışmanı ve özel kalem müdürü Engin Güner: ‘Stratejik İşbirliği’nin çerçevesi bir limuzinde, Camp David’e giderken 50 dakikalık bir seyahat sırasında yapılan özel görüşmede çizildi.’
ENGİN Güner, rahmetli Turgut Özal’ın 30 yıllık arkadaşı. Cumhurbaşkanlığı sırasında da Başdanışmanı ve Özel Kalem Müdürü sıfatı ile en yakınında olan kişi. Körfez Savaşı sonrası Özal Camp David’e davet edildiğinde, gayri resmi görüşmelere katılmak üzere yanına sadece bir kişi alabileceği söylendiğinde Turgut Bey’in aklına gelen ilk isim Engin Güner oluyor.
22-23 Mart 1991 günleri Camp David’de Türkiye ile ABD arasında kurulan ‘Stratejik İşbirliği’ ittifakının hem mimarlarından, hem de özel görüşmelerin bizzat şahitlerinden birisi olması sıfatı ile Engin Güner ile bir görüşme yaptım. Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı George W. Bush arasındaki toplantı vesilesiyle bugünlerde gündemden düşmeyen ‘Stratejik Ortaklık’ ve ‘Stratejik İşbirliği’ kavramlarının özünü ve ruhunu ondan dinledim.
KOPACAKLAR
Camp David’deki görüşmeler sırasında Özal, Türkiye’nin çevresindeki bölgedeki gelişmeleri anlatıyor. Turgut Özal; Ukrayna, Kazakistan, Azerbeycan’ı ziyaret ettiğini, tüm bu ülkelerin bağımsızlık, özerklik ve sorumluluk istediğini söylüyor. Azerbeycan ile Türkiye’nin yakınlığını vurguluyor. Ermenilerin de yıkılan SSCB’den kopacaklarını, Ermeni Devleti’nin Türkiye ile işbirliği yapmak zorunda olduğunu vurguluyor.
SSCB UYARISI
Sözü tekrar SSCB’ye çevirip; ‘Tüm zorluklarına rağmen doğal kaynaklara, iyi eğitimli insanlara sahip. Yaklaşık 300 milyonluk nüfusuyla 10 yıl içinde büyük bir pazar haline gelecek.’
Turgut Özal, Başkan Bush’a SSCB’nin bu özelliklerinden faydanılması gerektiğini, Türkiye ile ABD’nin SSCB’deki gelişmeler için ortaklaşa tavır almaları gerektiğini söylüyor. Bush bu teklife sıcak yaklaşıyor. Bundan sonra Özal konuyu ‘stratejik işbirliği’ kavramına getiriyor.
ÖNCE ALTYAPI
Düşünüyorum. Özal 50 dakika içinde Irak, İran, Ürdün, Lübnan, Mısır, Ukrayna, Azerbeycan, Kazakistan, SSCB üzerine değerlendirmeler yapıyor. Engin Güner’e soruyorum:
Neden Özal esas konuya gelmeden önce Bush’a neredeyse tüm bölgeyi anlatıyor?
Güner tahminini söylüyor:
Herhalde, Bush’a bölgede (Ortadoğu, Kafkaslar, Balkanlar) ne kadar etkin bir lider olduğunu anlatmak istiyordu. Stratejik İşbirliği için altyapı kuruyordu.
NOTU ÇIKARDI
O da düşünüyor:
Ancak, Bush’un soruları da onu bu bilgileri vermeye ve görüşlerini açıklamaya itti.
Bush, Özal’ı bölgede akıl alınacak insan olarak görüyordu.
Stratejik İşbirliği kavramı ile ilk ne zaman karşılaştınız?
Özal ABD’ye uçarken önce bana ve Dr. Cengiz Aslan’a kendisini kaç yıldır tanıdığımızı sorduktan sonra ciddi bir eda ile cebinden aldığı notları çıkardı. İşte bu notlarda Stratejik İşbirliği’ne neden ihtiyaç duyulduğu ve ne anlama geldiği yazılıydı. Bu notları bize uçakta okudu.
BUSH ONAYI
Bush’un da hevesle verdiği onayı aldıktan sonra ertesi gün Camp David’de iki ülke büyükelçileri ve Güneş Taner’in de katıldığı genişletilmiş resmi toplantıda gündeme getirdi. Prensip olarak kabul edildikten sonra detaylarının uzmanlarca şekillendirilmesi karara bağlandı.
Peki ilişkiler hangi alanlarda gelişecekti?
Stratejik bir ilişkinin tam olarak ne anlama geldiğini o anda tanımlamak istemedi. Camp David’de Türkiye’nin böyle bir ilişkiye ihtiyacı olduğunu ve siyasi, ticari, ekonomik ve güvenlik ile dış politikada fırsat alanlarının tanımlanması gerektiğini düşünüyordu.
Stratejik işbirliğinin can alıcı özelliği neydi?
ÖNCE İSTİŞARE
Engin Güner önündeki notlardan okuyor:
Stratejik bir ilişki, ilişkiyi etkileyen belirli eylemlerin daima istişareden sonra geleceği anlamına gelmektedir. Örneğin ABD bir Körfez ülkesinde askeri varlık oluşturmadan önce Türkiye ile istişarede bulunmalıdır. Türkiye, büyük bir bölgesel diplomasi veya girişimde bulunmadan önce ABD ile istişarede bulunacaktır. İki ülkeden hiçbiri eylem özgürlüğünden vazgeçmez-egemenlikte bir azalma olmayacaktır.
Stratejik İşbirliği’nin bu yönü hayata geçti mi?
Tabii! Körfez Savaşı’ndan önce iki lider zaten devamlı istişare ediyorlardı. Camp David’den sonra da etmeye devam ettiler. Özal bu yakınlaşma sayesinde daha kolay yardım alacağını, Kıbrıs ve Ege’de daha kolay çözüme ulaşacağını düşünüyordu.
Hálá geçerli mi?
Bence Türkiye için büyük önem taşıyor ama 1 Mart 2003 günü bitti!
ABD ile stratejik işbirliğini hayati değerde gören bir kişi olarak bu söyleşide sadece Güner’in aktardıklarını yazdım. Kendi görüşmelerimi ve Erdoğan dönemi ABD ilişkilerini bu hafta boyunca üç yazıda (çarşamba, perşembe, cumartesi) irdeleyeceğim.
Washington davet etti
ENGİN Güner’in anlattıklarına göre, Turgut Özal ile baba George Bush, Körfez Savaşı sırasında çok yakın bir işbirliği kuruyor. Savaş sonrası Bush, Özal’ı özel bir değerlendirme yapmak üzere Camp David’e davet ediyor. Turgut Özal da, savaş sırasında Türkiye’nin ve kendisinin ABD nezdinde kazandığı itibar çerçevesinde Türkiye-ABD ilişkilerini resmi bir yapıya kavuşturmak üzere ‘stratejik işbirliği’ konseptini oluşturuyor ve Camp David’e bu konsepti tartışmaya açmak üzere gidiyor.
Yakalamazsanız yine gelirsiniz
ENGİN Güner, Baba Bush’un çoğu kez Özal’a fikir danıştığını, ondan görüş aldığını söylüyor. Esasen; Saddam’ın arz ettiği tehlike konusunda Bush’u ikaz ve ikna eden de Özal. Ayrıca Turgut Özal; İran, Suudi Arabistan, Suriye, Lübnan, Kuveyt, hatta Libya liderleri ile kurduğu özel irtibatlar sayesinde savaş sırasında gayri resmi bir arabulucu ve koordinatör rolü yükleniyor.
Savaşın ardından; Saddam’ı teslim almadan savaşa son vermelerinin hem ABD’nin, hem de Türkiye’nin aleyhine olduğunu Bush’un yüzüne söyleyen yine Turgut Özal. O zaman uyarıyor:
- 10 yıl içinde tekrar geriye gelmek zorunda kalacaksınız!
İşbirliği temelleri limuzinde atıldı
HAVAALANINDAN
Camp David’e karayoluyla devam edilecekti. Yol 50 dakika kadar sürüyordu. Başkan Bush, ‘Yol boyunca arabada giderken görüşürüz. Ben yanıma (Ulusal Güvenlik Danışmanı) General Scowcroft’u alıyorum, sen kimi alıyorsun?’ diye sordu. Cumhurbaşkanı Özal, ‘Ben de Engin’i alıyorum’ dedi. Güner’e göre ‘Stratejik İşbirliği’nin çerçevesi beraber bindikleri limuzinde, işte bu 50 dakikalık seyahat sırasında yapılan özel görüşmede çiziliyor. Soruyorum:
- Arabada neler konuşuldu?
Konuşmaların notlarını Türkiye adına Güner, ABD adına General Scowcroft tutmuş. Belli ki, Güner bu tarihi ve özel notları saklamış. Elindeki notlara bakarak, konuşmayı satır satır anlatıyor.
AMBARGO KALKSIN
Güner’e göre, hal hatır sorulduktan sonra Özal genel bir resim çiziyor. Irak’ın Ankara Büyükelçisi’nin bu gezi öncesi kendisini ziyaret ettiğini söylüyor. Güner, Özal’ın cümlelerini elindeki notlardan okuyor:
(Büyükelçi) benden yardım istedi. Bazı gıda maddeleri ve ilaç istiyorlar. Habur’daki köprü yıkılmış. Öncelikle bunu onarmamız lazım.
Özal Irak’a uygulanan amabargonun kalkmasını ve insani yardımın başlatılmasını talep ediyor.
Ancak, Başkan Bush ambargoyla ilgili BM kararına atıfta bulunuyor.
ACİL YARDIM
Engin Güner devam ediyor:
Özal, Iraklılara büyük hatalar yaptıklarını söylediğini, ancak Irak insanının acil yardıma ihtiyacı olduğunu bildirdi.
Daha sonra Özal Kuveyt’ten ne gibi istihbarat bilgileri geldiğini soruyor. Soruya Scowcroft cevap veriyor. Askeri bilgileri verdikten sonra ‘Kerkük’ün büyük bölümü Kürtlerin elinde. Musul da bu durumda’ diyor.
Güner devam ediyor:
Zaten Özal daha önce de ‘Birkaç gün önce sınırın karşı tarafında Kürt bayrağı sallanıyordu ancak daha sonra bunun yerine Irak bayrağı asıldı’ demişti.
ÜRDÜN’Ü SORDU
Daha sonra Başkan Bush Ürdün’ü ve Kral Hüseyin’i soruyor. Özal Kral’ın yardımın kesilmesi nedeniyle çok üzgün olduğunu söylüyor.
Bush güldü ve dedi ki: ‘Bu Kral Hüseyin’e verilen bir sinyaldi. Ellerini bağladık.’
Güner Bush’un yardım isteğini abartan Hüseyin’e verilen dersi anlatıyor. ‘Ne kadar ödememiz gerektiğini söyleyemezler!’
7 özel neden
GÜNER’e göre, Özal ABD ile stratejik işbirliğini şu nedenlerle gerekli gördü:
Türkiye’nin 20. yüzyıl içinde AB’ye (o zamanki adı ile AET) gireceğine inanmıyordu.
Körfez Bölgesi ve Avrupa’nın iki ülke için de hayati önem taşımaya devam edeceğine inanıyordu.
NATO, o dönemde düşüşe geçmişti.
ABD’nin bölgede çok çaba sarf etmek zorunda olduğunu ve bu durumun böyle devam edeceğini düşünüyordu.
SSCB dağılmakta idi. Ekonomisine müdahale etmek gerekiyordu.
Türkiye gelecek yüzyılda Avrupa’da büyük bir ülke olacağı için stratejik bir müttefike ihtiyacı vardı.
Türkiye güçlendikçe istikrarsız bölgede düşmanları artacaktı. Böylelikle büyüyen Türkiye’nin ABD’ye ihtiyacı daha da artacaktı.