Güncelleme Tarihi:
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Büyükanıt, “Din konusu Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bugüne kadar bazı çevreler ve oluşumlar tarafından istismar edilmiştir. İrticai unsurlar laiklik karşıtı faaliyetlerini; vakıf, dernek vb. isimler altında bir takım legal oluşumlar vasıtasıyla yurt içinde ve dışında sürdürmeye devam etmektedirler” dedi.
Orgeneral Büyükanıt, bugün karşı karşıya kalınan bölücü terör hareketinin hedefinin, öncelikle ulus devlet ve bilahare üniter devlet yapısının ortadan kaldırılması olduğuna dikkati çekerek, etnik kimliklerinin anayasal güvenceye kavuşturulması talebinin, doğrudan ulus devlet yapısını hedef aldığını, sonraki hedefin ise üniter devlet olacağını vurguladı.
Orgeneral Büyükanıt, Savunma ve Havacılık Dergisi'nin Nisan sayısında yayımlanan röportajında, Irak harekatı sonrası dünya ve bölgede meydana gelen gelişmelerin Türkiye'ye güvenlik boyutunda etkilerine ilişkin soruyu yanıtlarken, şunları söyledi:
“19 Mart 2003 tarihinde ABD'nin önderliğindeki koalisyon güçleri tarafından Irak'a karşı hava harekatı ile başlatılan ve ülkenin işgaliyle devam eden süreç, Irak'ta ve Orta Doğu'da etkilerini sürdürmeye devam etmektedir. Irak'ın komşusu olan Türkiye, söz konusu harekatın sebep olduğu olumsuzluklardan en fazla etkilenen ülkedir. Konunun güvenlik boyutunu ele aldığımızda; 90'lı yılların sonlarına doğru dağılma sürecine giren PKK/KONGRA-GEL terör örgütü; Irak'taki otorite boşluğu ve karışıklık ortamından faydalanarak kanlı eylemlerine hız kazandırmış ve Irak'ın kuzeyini kendisi için güvenli bir üs bölgesi haline getirmiştir.
Terörle mücadelede, Irak Hükümeti'nin ve uluslararası toplumun Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 1373 (2001 yılı), 1546 ve 1566 (2004 yılı), 1624 (2005 yılı) ve 1637 (2005 yılı) sayılı kararlarını yerine getirmesini beklemek en doğal hakkımızdır.
Bir örnek vermek gerekirse, 1373 sayılı BMGK kararı ile ülkelerden yerine getirilmesi talep edilen bazı önemli hususlar şunlardır:
- Terör örgütlerine sağlanan siyasal, finansal ve idari desteğin önlenmesi,
- Silah, patlayıcı ve lojistik kaynaklarının kesilmesi,
- Güvenli barınma, rahat hareket etme imkânlarının engellenmesi,
- İletişim olanaklarının yok edilmesi.
1618 sayılı BMGK kararının 6'ncı paragrafı da tüm devletlere teröristlerin Irak'a girmeleri veya çıkmalarını engelleme yükümlülüğü getirmektedir. Bu yükümlülük, 1637 sayılı BMGK kararında da tekrarlanmıştır. Ancak, alınan kararlar uygulamaya geçirilememiştir. Bu kapsamda, PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün Irak'taki faaliyetlerinin sona erdirilmesi, bizim için en önemli husustur.”
Türkiye olarak; ulusal güvenliği sağlamak maksadıyla, 17 Ekim 2007 tarihinde TBMM'de kabul edilen tezkere kapsamında; PKK/KONGRA-GEL terör örgütüne karşı Irak'ın kuzeyinde gerçekleştirilen hava ve kara harekatının, terörle mücadeledeki kararlılığı bir kere daha gözler önüne serdiğini ifade eden Orgeneral Büyükanıt, şöyle devam etti:
“Irak'ın siyasi birliği, toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı, tüm etnik ve dini gruplara eşit yaklaşılması, doğal kaynakların ve gelirlerin tüm Irak halkı tarafından adil şekilde paylaşılması, güvenlik, istikrar ve huzurun Irak'ın bütününde en kısa sürede sağlanması, bölge ve dünya barışı açısından büyük önem arz etmektedir. Bu arada, Irak'la aramızdaki terörle mücadele anlaşmasının tamamlanmasını bekliyoruz.
Türkiye olarak, Irak ile askeri alanda iş birliğinin geliştirilmesinden büyük memnuniyet duyarız. Bu kapsamda; her türlü çalışmaya hazır olduğumuzu özellikle ifade etmek isterim. Komşularımızla ilişkilerimize yön veren, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün, 'Yurtta Sulh, Cihanda Sulh' ilkesidir.”
-BÖLÜCÜ TERÖR VE DİNİN İSTİSMARI-
Orgeneral Büyükanıt, “İçinde bulunduğumuz zaman diliminde Türkiye'nin karşı karşıya olduğu tehdit, risk ve diğer güvenlik sorunlarıyla ilgili bir değerlendirme yapabilir misiniz?” sorusunu da şöyle yanıtladı:
“Günümüzde dünyanın, belirli bloklara ayrılmış devlet kaynaklı düşman ve tehditlerden ziyade; ekonomik faaliyetlerin, teknolojinin, bilginin ve insan hareketliliğinin küreselleşmesi sonucu ortaya çıkan, çok boyutlu ve karmaşık tehditlerle karşı karşıya kaldığı görülmektedir.
Bununla bağlantılı olarak, konvansiyonel savunmaya dayalı, 'Soğuk Savaş' eksenli tehdit anlayışı yerine; güvenliğe dayalı yeni bir tehdit anlayışı ön plana çıkmıştır. Buradaki güvenlik; ülke topraklarının savunulması kadar, ekonomik menfaatlerin ve refahın güvenliği, ülke istikrarının korunması ve vatandaşların güvenliğinin sağlanması gibi geniş kapsamlı bir anlayışı ifade etmektedir.
Küresel merkezin doğuya doğru kaymasıyla, Türkiye yeni güvenlik algılamalarının merkezine oturmuş; risk ve tehditler, simetrikten asimetriğe doğru uzanan geniş bir yelpazeye yayılmıştır. Bu geniş yelpaze; bölücü ve irticai faaliyetler, terörizm, uyuşturucu ticareti, kitle imha silahlarının yayılması, insan kaçakçılığı ve yasa dışı göç ile teknolojik (siber) tehditler gibi asimetrik unsurların yanı sıra; komşu ülkelerden kaynaklanabilecek istikrarsızlıklar ve Irak'ın kuzeyinde ortaya çıkabilecek oluşumların Türkiye'nin güvenliğine doğrudan etkileri gibi risk ve tehditleri de içermektedir.
Sınır komşumuz olan Irak'ın kuzeyine PKK/KONGRA-GEL terör örgütü yerleşmiştir. Kafkaslardaki kırılgan güvenlik ortamı belirsizliklerle doludur. Aynı zamanda, Türkiye'nin doğu komşusu İran hakkındaki nükleer silah teknolojisi iddiaları ve uluslararası toplumla arasındaki gerilim devam etmektedir. Bu konuların tümü, bölgesel bir güç olan Türkiye'nin güvenlik politikalarını şekillendirirken dikkate almak zorunda olduğu faktörlerdir.
Bugün karşı karşıya kaldığımız bölücü terör hareketinin hedefi, öncelikle ulus devlet ve bilahare üniter devlet yapısının ortadan kaldırılmasıdır. Etnik kimliklerinin anayasal güvenceye kavuşturulması talebi, doğrudan ulus devlet yapısını hedef almaktadır. Sonraki hedefin üniter devlet olacağına hiç şüphe yoktur. Ülkemize yönelik bölücü tehdidin merkezi durumundaki PKK/KONGRA-GEL terör örgütü, 40 bine yakın Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının ölümüne neden olmak yanında, diğer bölge ülkeleri için de tehdit olma özelliğini sürdürmektedir.
Diğer taraftan, din konusu Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşundan bugüne kadar bazı çevreler ve oluşumlar tarafından istismar edilmiştir. İrticai unsurlar laiklik karşıtı faaliyetlerini; vakıf, dernek vb. isimler altında bir takım legal oluşumlar vasıtasıyla yurt içinde ve dışında sürdürmeye devam etmektedirler.
Ayrıca, ülkemizdeki etnik ve dini yapı ve bu konudaki kültürel zenginliğimiz de son dönemde bazı dış destekli çevreler tarafından istismar edilmeye çalışılmaktadır. Bütün bunlar göz önüne alındığında, Türkiye Cumhuriyeti'nin çeşitli risk ve tehditlerle karşı karşıya olduğu kolaylıkla anlaşılmaktadır.”
-“VURUŞ GÜCÜ VE PROFESYONELLİK ORANI YÜKSEK”
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Büyükanıt, TSK'nın yeni savunma anlayışı ve yeniden yapılanma ve modernizasyon süreciyle ilgili soruyu yanıtlarken de Türkiye'nin siyasal, kültürel, ideolojik, ekonomik ve askeri açıdan dünyadaki en kırılgan fay hatlarından biri üzerinde bulunduğunu belirtti. Bütün jeopolitik kuramların ilgi sahasında kalan Türkiye topraklarının üzerinde ulusal bütünlüğü koruyarak yaşayabilmek için güçlü olmak gerektiğine dikkati çeken Orgeneral Büyükanıt, sözlerini şöyle sürdürdü:
“TSK'nın barış, kriz ve harp dönemi görevlerini, müşterek harekat genel çerçevesinde ve müştereklik anlayışıyla icra etmesi; TSK'nın caydırıcılık niteliğinin, diğer milli güç unsurları ile desteklenen milli askeri güce dayanarak geliştirilmesi, ittifak anlaşmaları sayesinde kazanılan ilave yeteneklerle güçlendirilmesi, siyasi maksada ulaşmak için askeri gücün diğer milli güç unsurları ile koordineli olarak istenen etkiyi yaratacak seviyede gerektiğinde kullanılması, savunma anlayışının esasını teşkil etmektedir.
TSK'nın, kendisine Anayasa ve yasalarla verilmiş vazifeleri yerine getirebilmesi için hem konvansiyonel, hem de asimetrik muharebeleri icra edebilecek, sayısal bakımdan daha küçük ancak daha modern; hareket kabiliyeti, vuruş gücü ve profesyonellik oranı yüksek; ana silah, malzemesi tam ve NATO ile uyumlu bir yapıya kavuşturulması hedeflenmektedir.
Bu çalışmalar, dinamik bir süreç dahilinde 'kontrollü değişim' anlayışıyla icra edilmektedir. Gücün ve hızın en yüksek ve en emniyetli şekilde yakalanabilmesi, ancak bu yaklaşımla mümkündür.
TSK'da yeniden yapılandırma faaliyetleri; Kara Kuvvetlerinde küçülme ve modernizasyon, Deniz ve Hava Kuvvetlerinde modernizasyon şeklinde yürütülmektedir. Şimdiye kadar Silahlı Kuvvetlerimizi yeniden yapılandırma kapsamında önemli adımlar atılmıştır.”
Orgeneral Büyükanıt, Kara Kuvvetleri Komutanlığı'nda; Tümen-Alay-Tabur yapısı yerine, ara kademe kaldırılarak; hareket kabiliyeti, ateş gücü yüksek, ağırlıkları daha az olan Tugay-Tabur kuruluşuna geçildiğini, daha profesyonel bir TSK oluşturmak için; 1990'lı yılların başından itibaren, kritik görevlere profesyonel personel istihdamına başlandığını, ayrıca askerlik süresinin 18 aydan 15 aya indirilmesiyle personel sayısında belirli bir küçülme sağlandığını belirtti.
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve Hava Kuvvetleri Komutanlığı ana yapıları muhafaza edilirken, envanterlerine giren yeni teçhizatla modern muharebe sahasının gerektirdiği yetenekleri kazandığını vurgulayan Orgeneral Büyükanıt, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın tüm muharip su üstü platformları ve bir kısım denizaltılarının, güdümlü mermi atma yeteneğine sahip olduklarını vurguladı. Orgeneral Büyükanıt, Türk Hava Kuvvetleri'nin de envanterine giren modern platformlarla vurucu gücünü, havada yakıt ikmal kabiliyeti ile harekat menzilini ve bekasını artırdığını belirtti.
Jandarma Genel Komutanlığı'nın görev özelliklerine uygun esnek bir teşkilat ve kuvvet yapısına, nitelik ve nicelik bakımından yeterli uzman ve profesyonel personele sahip, her türlü suç ve suçlulukla ileri teknolojiyi kullanarak etkin şekilde mücadele eden yapıya kavuşturulmakta olduğunu ifade eden Orgeneral Büyükanıt, Sahil Güvenlik Komutanlığı'nın yeniden yapılandırılmasında; sorumluluk sahasının tamamında ve sürekli olarak, kanunlarla kendisine tevdi edilmiş görevleri etkinlikle yerine getirebilecek bir yapının oluşturulmasının esas alındığını, komutanlık envanterine giren su üstü ve hava platformlarından etkin olarak istifade edecek şekilde yeniden yapılanmaya gidildiğini anlattı.
-TSK'NIN VİZYONU: “KOMŞU ÜLKELERLE ÇIKAR ÇATIŞMASINA GİRMEDEN
İSTİKRARIN TESİSİ”
Orgeneral Büyükanıt, Türkiye'nin komşularıyla ilişkileri ve güven artırıcı önlemler konusunda ise TSK'nın geleceğe yönelik vizyonunun; komşu ülkelerle ve bölge ülkeleriyle çıkar çatışmasına girmeden; ortak menfaatlere dayalı, yeni güvenlik anlayışını paylaşan, uzun vadede karşılıklı güven ve bölgesel istikrarın tesisine yönelik iş birliğini geliştirmek olduğunu belirtti.
Güven ve Güvenlik Artırıcı Önlemlerin, Soğuk Savaşın bitiminden itibaren önem kazandığına ve bu konudaki belgelerinin en önemlisini Viyana Belgesi-99'un oluşturduğuna dikkati çeken Orgeneral Büyükanıt, konuya ilişkin görüşmelere aktif olarak katılan Türkiye'nin söz konusu belgeye de taraf olduğunu belirtti.
Belgenin yürürlüğe girmesinden sonra Türkiye'nin belge esaslarının bölgesinde de uygulanması maksadıyla aktif bir politika izlediğini, bu kapsamda; ilk olarak, Balkanlarda Arnavutluk, Bulgaristan ve Makedonya ile gerçekleştirilen güven ve güven artırıcı önlemler faaliyetleri tamamladığını ifade eden Orgeneral Büyükanıt, “Halen, Yunanistan ile aramızda bir Güven Artırıcı Önlemler Paketi yürürlüktedir. Bu kapsamda; 1987 yılında, Türkiye ile Yunanistan arasında yaşanan gerginliğin azaltılması maksadıyla, zamanın Başbakanlarının Davos Zirvesi sırasında almış olduğu karar ve yapılan müzakereler sonucunda, '1988 Atina Mutabakat Muhtırası' ve '1988 İstanbul Protokolü' imzalanmıştır” dedi.
Türkiye'nin, ilişkilerin daha da geliştirilmesine ve güven ortamının tesisine yardımcı olmak amacıyla; Ocak 2000'de, Yunanistan'a ilk güven artırıcı önlemleri önerdiğini anımsatan Orgeneral Büyükanıt, halihazırda toplam güven artırıcı önlem sayısının 24'e ulaştığını, bu önlemlerden 20 adedinin Genelkurmay Başkanlığı tarafından koordine edildiğini söyledi.
Orgeneral Büyükanıt, söz konusu güven artırıcı önlemler kapsamında; Genelkurmay Başkanları ve Kuvvet Komutanlıkları arası heyet ziyaretleri, Harp Okulları arası karma spor faaliyetleri, Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezleri arası personel eğitimleri, Türkçe/Yunanca eğitimlerine personel tefrikleri, Askeri hastaneler arası iş birliği faaliyetleri ve Doğal Afet Arama Kurtarma Tatbikatı icra edildiğini belirtti.
Türkiye'nin önem verdiği diğer bir güven artırıcı önlem rejiminin Karadeniz'de gerçekleştirildiğine işaret eden Orgeneral Büyükanıt, şunları söyledi:
“Bu Rejim, Karadeniz'e sahildar altı devlet arasında; diyalog, güven ve iş birliğinin geliştirilerek; bölgenin güvenlik, barış ve istikrarına katkı sağlaması amacıyla oluşturulan, dünyada deniz alanındaki ilk güven ve güven artırıcı önlemler rejimidir. Anılan rejim kapsamındaki faaliyetler/hükümlerin uygulanmasına, 1 Ocak 2003 tarihinden itibaren ilgili makamlarla koordineli olarak, Deniz Kuvvetleri Komutanlığımız tarafından başlanmıştır. Söz konusu belgenin ana faaliyet alanları kapsamında; taraf ülkeler sırayla, Deniz Güven Tatbikatı ve Deniz Üslerine Davet faaliyetini icra etmektedirler. Bu kapsamda; Türkiye, 26 Nisan-4 Mayıs 2008 tarihleri arasında 'Karadeniz Ortaklık-2008' Tatbikatını icra edecek ve Karadeniz Ereğli Limanını ziyarete açacaktır.
Türkiye ayrıca, AGİT benzeri amaçlara ve kurumlara sahip bir iş birliği yapılanmasının Asya'da da kurulması maksadıyla oluşturulan ve sekretaryası Almatı/Kazakistan'da bulunan Asya'da İş Birliği ve Güven Artırıcı Önlemler Konferansı'na (AİGAÖK) üyedir.
Türkiye, Bulgaristan ve Gürcistan ile ortak sınırların Anti Personel Kara Mayınlarından (APKM) arındırılması maksadıyla birer anlaşma imzalamıştır. Bulgaristan sınırının her iki tarafındaki APKM temizlenmiştir. Gürcistan ile yapılan anlaşmanın yürürlüğe girmesi ise, Gürcistan Parlamentosu tarafından onaylanmayı beklemektedir. Buna rağmen Türkiye, Gürcistan sınırının kendi tarafındaki APKM'yı temizlemiştir.
Suriye ile 1998 Adana Mutabakatı kapsamında, yılda iki kez Güvenlik İş Birliği Toplantıları yapılmaktadır. Orta Doğu'da ve diğer komşularımızla da şartların uygun olması hâlinde başlatılmak üzere ilave güven ve güven artırıcı önlemler çalışmaları yapılmaktadır.”
-NATO-TÜRKİYE İLİŞKİLERİ-
Orgeneral Büyükanıt, “NATO'nun bugünkü yapısı itibariyle üstlendiği görevler ve hedefleri bağlamında bir değerlendirme yapar mısınız? NATO'nun işlevi nedir? Türkiye'nin NATO'ya katkıları ve NATO-Türkiye ilişkileri konusunda neler söyleyebilirsiniz? NATO, Türkiye'nin terörle mücadelesine ne ölçüde destek olmaktadır? Türkiye, NATO'ya ne ölçüde destek olmaktadır?” sorusunu ise şöyle yanıtladı:
“NATO, Soğuk Savaşın ardından, küresel bir güvenlik örgütü olma konusundaki gelişimini devam ettirmektedir. Bu kapsamda NATO; farklı tehdit algılamaları, belirsizlik ve riskler ile mücadelesini sürdürmekte; bunun yanında, teknolojide meydana gelen devrim niteliğindeki gelişmelerin, kamuoyu algılamalarının, NATO'nun muhtelif harekat alanlarında devam eden operasyonları ve görevlerinden alınan derslerin etkisiyle, küresel güvenlik örgütü kimliğini sağlamlaştırmaya çalışmaktadır. NATO, bugün; BM, AB (Avrupa Güvenlik ve Savunma Politikası/AGSP) ve AGİT gibi güvenlik alanında faaliyet gösteren diğer uluslararası kurumlar ve NATO üyesi olmayan ülkelerle kurumsal iş birliği içine girmekte, faaliyet ve kapsama alanını genişletmektedir. NATO üyesi olmayan ülkelerle gerçekleştirilen kurumsal ilişkiler; Barış için Ortaklık (BİO), Akdeniz Diyaloğu (AD) ve İstanbul İş Birliği Girişimi (İİG) adları altında devam etmektedir.
NATO, diğer yandan askeri fonksiyonel sahalarda da yeni stratejiler üretme, komuta/kuvvet yapısını dönüştürme ve uygun yetenekler geliştirme konularında küresel transformasyon faaliyetlerini sürdürmektedir.
Türkiye, yarım yüzyılı aşkın bir süredir üyesi bulunduğu NATO'nun önemli bir müttefikidir. NATO'yu, kendisinin de ayrılmaz parçası olduğu, Transatlantik güvenliğinin bir dayanak noktası olarak değerlendirmektedir. Bu kapsamda Türkiye, NATO'nun; Afganistan, Kosova ve Akdeniz'de icra ettiği operasyonlara önemli katkılar sağlamaktadır. Türkiye ayrıca, NATO'nun komşumuz Irak'ta güvenlik güçlerinin eğitilmesine yönelik oluşturduğu Irak Eğitim Görevine de katkıda bulunmaktadır.
Türkiye; NATO'nun mevcut operasyonlarına sağladığı desteğin yanı sıra, NATO'nun dönüşüm çabalarını da aktif olarak desteklemektedir. Türkiye bu çerçevede, İstanbul'da yüksek hazırlık düzeyinde bir kolordu karargahı teşkil etmiştir. Söz konusu karargah, İttifakta yer alan yüksek hazırlık düzeyindeki toplam yedi karargahtan biridir. Türkiye aynı zamanda, İzmir'deki Hava Unsur Komutanlığı karargahına da ev sahipliği yapmakta; bunun yanı sıra, NATO ortak bütçesine maddi katkı sağlamakta, NATO Zirvesi ve NATO Tatbikatlarına ev sahipliği yapmaktadır.
Türkiye; dönüşüm faaliyetleri kapsamında, NATO'nun eğitim faaliyetlerine de önemli katkılarda bulunmaktadır. Bu çerçevede, NATO'nun ilk 'Barış İçin Ortaklık Eğitim Merkezi' Türkiye tarafından 1998 yılında Ankara'da kurulmuştur. Bu merkezde müttefik, BİO, AD ve İİG üyesi ülkelere eğitim desteği sağlanmaktadır. Türkiye'nin Ankara'da kurduğu NATO'nun 'Terörle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi', 14 Ağustos 2006 tarihinde NATO nezdinde akredite olmuştur ve faaliyetlerini sürdürmektedir.”
Orgeneral Büyükanıt, küreselleşen dünyada terörün; ciddi, ortak ve topyekün mücadeleyi gerekli kılan bir olgu olduğuna dikkati çekerek, “Barış ve Güvenliğin ya her yerde var olacağı, ya da hiçbir yerde olmayacağı” gerçeğinden yola çıkılarak ve bugüne kadar alınmış olan kararların uygulamaya konularak, terörün her çeşidine karşı bir bütün halinde mücadele için, ortak iradenin oluşturulmasının önem arz ettiğini belirtti.
PKK KONGRA-GEL'in, NATO için 1991 yılından beri terörist bir örgüt olduğuna işaret eden Orgeneral Büyükanıt, “Ülkemizde yaşanan terör eylemleri ve PKK KONGRA-GEL terör örgütü; en üst düzeyde, NATO Genel Sekreteri tarafından yapılan basın açıklamaları ile kınanmıştır. NATO ayrıca tarihinde ilk defa, terörle mücadele için Washington Anlaşmasının kolektif savunmayı öngören 5'inci maddesi kapsamında; Akdeniz'de icra edilmekte olan 'Aktif Çaba Harekatını' başlatmıştır. Türkiye, bu harekata da başlangıcından beri iştirak etmektedir” dedi.
AB'nin özellikle askeri harekat icra etmeye yönelik yetenek geliştirme girişimlerinin, Soğuk Savaş süresince Avrupa-Atlantik bölgesinin güvenliğini tek başına üstlenmiş olan NATO'ya alternatif bir oluşumu beraberinde getirdiğine dikkati çeken Orgeneral Büyükanıt, “Bu gelişme, iki kurum arasında bir rekabete yol açmıştır. Bu iki kurum arasında kaynak israfına neden olan tekrarlara yol açılmaması gerekliliği üzerinde uzunca bir süredir durulmakla birlikte, halihazırda bu konuda makul bir ilişki sistematiği geliştirilememiştir” dedi.
Türkiye'nin, AB ile müzakere süreci devam eden ve Avrupa'nın da ötesinde bölge ve dünya barış ve istikrarına önemli katkılar yapan bir NATO müttefiki ve Avrupa güvenliğinin ayrılmaz bir parçası olduğuna işaret eden Orgeneral Büyükanıt, şöyle devam etti:
“Bu itibarla; bir taraftan Avrupa güvenliğinin sağlanmasında AB'nin daha fazla rol üstlenmesine kayda değer bir katkı sağlamakta; diğer taraftan NATO'nun bu alanda birincil örgüt olma konumuna zarar gelmemesi gerektiği görüşünü savunmaktadır. Türkiye olarak üzerinde hassasiyetle durduğumuz bir diğer husus da; güvenliğin bölünmezliği ilkesi gereği, Avrupa güvenliğine katkı sağlayan ve AB üyesi olmayan ülkelerin AGSP'ye etkin katılımının sağlanması ve bu bağlamda herhangi bir ayrımcılığa mahal verilmemesidir.
Avrupa'nın güvenlik ve savunma politikalarına katılım bağlamında; Batı Avrupa Birliği'nden (BAB) bugüne kadar işleyen süreç, maalesef Türkiye'nin talepleri ve beklentileri doğrultusunda gelişmemiştir. Türkiye, BAB'ın fonksiyonlarının büyük oranda AB'ye devredilmesi ile birlikte, BAB bünyesindeki bazıları tam üyelik statüsünde olan haklarının hemen hemen tamamını kaybetmiş; AB tarafından geliştirilen ve 'Nice Uygulama Belgesi' ile kayda geçirilen yeni katılım biçimleri ise AGSP'ye etkin katılım sağlama imkanı vermekten uzaklaşmış; üstelik AB, bu yeni taahhütlerini hayata geçirme konusunda da sözüne sadık kalmamıştır. Türkiye, AB'nin güvenlik yapılanmasında on yıl öncesinin çok gerisine gitmiş bulunmaktadır. Bu durumun düzeleceğine dair bir emare de yoktur.
Halihazırda; AGSP'ye katılımımız bağlamında, nice uygulama belgesinde öngörülen danışma mekanizmaları gerektiği gibi işletilmemekte; Türkiye'nin güvenlik endişeleri göz ardı edilmekte; katkı sağladığı harekat ve misyonların planlama ve karar oluşturma süreçlerine katılımına imkan tanınmamaktadır. Ayrıca, Türkiye'nin; Avrupa Savunma Ajansı ile iş birliği ve AB ile gizlilik dereceli bilgilerin değişimine imkan verecek bir Güvenlik Anlaşması imzalaması, hiçbir teknik gerekçe olmaksızın, tamamen siyasi nedenlerle engellenmektedir.
Önümüzdeki süreçte AGSP'ye katkımız, AGSP'nin planlama ve karar oluşturma süreçlerine katılımımız nispetinde olacaktır. AGSP'ye katılım konusu, Türkiye'nin AB üyelik süreci açısından değerlendirildiğinde; iki husus ön plana çıkmaktadır. Bunlardan birincisi; Türkiye İlerleme Raporlarında yer alan, AB Ortak Dış ve Güvenlik politikasına uyumumuza ilişkin değerlendirmelerdir. Anılan raporlarda, Türkiye'nin bu alanda AB'ye büyük oranda uyum sağladığı belirtilmektedir. Bu değerlendirme, sorunun Türkiye'den değil AB'den kaynaklandığını göstermektedir. İkincisi ise; Türkiye'nin, AGSP'nin planlama ve karar oluşturma süreçlerine katılım seviyesi ile AB üyelik müzakere sürecinde kat ettiği mesafe arasındaki orantısız durumdur. AB üyelik sürecinde, müzakere eden ülke statüsüne gelmiş olmamıza rağmen; AB'nin, AGSP'ye katılımımıza ilişkin taahhütlerini yerine getirmemesi nedeniyle; güvenlik ve savunma alanındaki ilişkiler, arzu edilen seviyenin oldukça uzağında kalmaktadır.
Türkiye, Temel Hedef (Headline Goal)-2003 ve Temel Hedef-2010'a asli kuvvet sayılması kaydıyla, yeterli deniz ve hava unsurlarıyla desteklenen bir tugay kadar kuvvet katkısı sağlama taahhüdünde bulunmuştur. Ancak, katkımızın yedek kuvvetler statüsünde sayılması nedeniyle, Türkiye bu taahhüdünü Mayıs 2007'den itibaren geri çekmiştir. AB-Türkiye ilişkileri süreci; güvenlik ve savunma alanında da her iki tarafın ortak çıkarlarına hizmet eden bir nitelik arz etmelidir. AB'nin bu gerçekten hareketle, önümüzdeki dönemde daha yapıcı ve Türkiye'nin beklenti ve endişelerini karşılayan bir tutum izlemesini ümit etmekteyiz.”
-“TERÖR YÜZÜNDEN AKAN HER DAMLA KANDAN SORUMLUDUR”-
Orgeneral Büyükanıt, bazı dost ülkelerin terör örgütü PKK/KONGRA–GEL'e dolaylı veya dolaysız desteklerinin nasıl kesilebileceği sorusunu yanıtlarken de terör örgütlerinin dış destek olmadan ayakta kalamayacağının bilinen bir gerçek olduğunu belirtti. Bu desteğin terör örgütlerinin ülkesindeki yasa dışı bazı faaliyetlerine göz yummaktan, açıktan açığa terör örgütlerini topraklarında barındırmaya kadar değişik şekillerde olabildiğine dikkati çeken Orgeneral Büyükanıt, terör örgütlerine, teröristlere veya bunlara dolaylı ya da dolaysız destek sağlayanların faaliyetlerine göz yumanla, bu faaliyetlerin topraklarında icra edilmesine izin veren her ülke, birey, kurum veya kuruluşun; terör yüzünden akan her damla kandan sorumlu olduğunu vurguladı.
Orgeneral Büyükanıt, şöyle konuştu:
“Bugün itibarıyla, başta BM olmak üzere birçok uluslararası organizasyon, kurum veya kuruluş terörle mücadeleye yönelik kararlar almışlardır. Kısacası terörle mücadele konusunda uluslararası hukuk konusunda bir eksiklik yoktur. Burada yaşanan eksiklik, bazı devletlerin aslında kendilerini bağlayıcı niteliği olan bu kararları, kendi ulusal hukuklarına yansıtmamalarıdır.
Bazı çevreler, terörle uluslararası mücadelede yaşanan sıkıntıları terörün uluslararası alanda kabul edilmiş ortak bir tanımı olmayışına bağlamaktadır. Terörün tanımı konusunda mutabık olmamak, terörle uluslararası mücadeleyi askıya almayı gerektirmez. Bazı ülkelerin, PKK/KONGRA–GEL terör örgütünü dolaylı veya dolaysız destekledikleri doğrudur. PKK/KONGRA–GEL terör örgütü, bugüne kadar 40 bine yakın insanın ölümünden sorumlu olmasının yanı sıra; uluslar arası organize suç örgütleri ile işbirliği içerisinde uyuşturucu ticareti, kara para aklama, insan kaçakçılığı yapmakta, özellikle yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızdan vergi adı altında haraç toplamaktadır.
PKK/KONGRA–GEL terör örgütü, başta Avrupa olmak üzere birçok ülkede yüzlerce vakıf, dernek vb. kuruluşuyla faaliyet göstermekte, bazı ülkelerin sosyal güvenlik sistemlerinden sahte belgelerle sosyal yardım paraları elde etmekte, yarattığı kayıt dışı ekonomi ile vergi kaybına sebep olmakta ve bulundukları ülkenin güvenlik ve asayişini bozmaktadır. Haklarında kırmızı bülten çıkarılmış bazı teröristler müttefikimiz olan ülkelerde serbestçe dolaşmakta; terörü teşvik eden yayınlar yapan örgüte ait basın ve yayın organları, hiçbir kısıtlamaya uğramaksızın bu ülkelerde faaliyetlerine devam etmektedirler. Kaldı ki, bu ülkelerin tamamı PKK'yı terör örgütü olarak kabul etmiş; bu konuda gerekli tedbirleri alacaklarını, üyesi oldukları uluslararası kuruluşların kararları vasıtasıyla da teyit etmişlerdir. PKK/KONGRA–GEL terör örgütüne destek veren bu ülkelerin unutmaması gereken en önemli şey; terörün, 'bumerang etkisi'dir. Bugün dolaylı veya dolaysız destekledikleri terör, bir gün onları da hedef alabilir. Teröristlerden ve terör örgütlerinden sadakat beklemek, yapılabilecek en büyük hatadır.
Biz, terörle uluslararası mücadele konusunda en geniş uluslararası iş birliğinin, Birleşmiş Milletler düzeyinde mümkün olabileceğini değerlendirmekteyiz. Bu çerçevede; terörle mücadele konusunda BM tarafından kabul edilen uluslararası anlaşma, protokol ve kararların tümünün, bunları henüz onaylamamış olan ülkelerce onaylanması, ulusal kanunlara dahil edilmesi ve uygulanması gerekir. Terörle mücadele ile ilgili kararları ihlal eden ülkelere karşı uygulanabilecek yaptırımların açık bir şekilde belirlenmesi ve kararlılıkla hayata geçirilmesi yönündeki düşüncelerimizi de diğer ülkelerle paylaşmakta ve bu yöndeki girişimlere destek vermekteyiz.”
-“BİRLİKLERİMİZ HER TÜRLÜ ARAZİ VE HAVA KOŞULLARINDA HAREKAT İMKANINA
SAHİP”-
Orgeneral Büyükanıt, terörizm ile mücadele açısından, özel kuvvetlerin ve özel eğitimli/özel teçhizatlı birliklerin önemi ve görevleri hakkındaki soruyu cevaplarken, Özel Kuvvetler Komutanlığı'nın, yüksek muharebe kabiliyetine, gelişmiş öngörüye, üstün bedeni ve fiziki kabiliyete, zor şartlarda müstakil görev yapabilme kabiliyet ve dayanaklığına, ayrıca dünya modern ordularında bulunan malzeme ve teçhizata sahip olarak her ortam ve şartta görev icra edebilme imkanına haiz şekilde teçhiz edildiğini belirtti.
Orgeneral Büyükanıt, bu özelliklerden dolayı terörizm ile mücadele kapsamında; Türkiye'nin resmi kurum ve kuruluşlarıyla müşterek ve koordineli olarak istihbarat temininde, kolluk kuvvetleriyle müşterek olarak iç güvenlik harekatına yönelik planlama yaparak, gerektiğinde kesin istihbarata dayalı nokta operasyonlarının icrasında, terörizm ile mücadele kapsamında bilgi destek harekatında, Hava Kuvvetleri unsurlarınca icra edilecek hava harekatında ileri hava kontrolörü, Kara Kuvvetleri Ateş Destek Unsurlarınca icra edilecek faaliyetlerde ileri gözetleyicilik desteğinde bulunan özel kuvvetlerin, gerektiğinde münferit veya organize suç ve eylemlerde (uçak, otobüs vb. kaçırma ve rehine kurtarma harekatı, uluslar arası sularda ve karasularımızda her türlü kaçakçılık ile mücadele) kolluk kuvvetlerine eğitim verme ve fiili yardım faaliyetlerine iştirak etmede ve emir verilmesi halinde iç güvenlik harekatında görev alacak diğer birliklerin eğitiminde etkin olarak görev icra edebildiğini anlattı.
Öte yandan, terörle mücadelede görevli diğer birliklerdeki profesyonel asker sayılarının da yapılan bir plan çerçevesinde sürekli olarak artırıldığını belirten Orgeneral Büyükanıt, Ayrıca bu birliklerin, çok özel şekilde donatılıp eğitildiğini de ifade etti. İç güvenlik harekatına katılan her personelin, profesyonel olsun ya da olmasın, gerçeğe oldukça yakın koşullarda ve gerçekten çok yoğun bir eğitimden geçtikten sonra bölgeye gönderildiğini vurgulayan Orgeneral Büyükanıt, “Son sınır ötesi harekat göstermiştir ki, birliklerimiz her türlü arazi ve hava koşullarında harekat icra etme imkan ve kabiliyetine sahiptir” dedi.
-TERÖRLE MÜCADELEDE KALICI ÇÖZÜM-
Orgeneral Büyükanıt, “Terörizm ile mücadelede büyük fedakarlıklarla yürütülen askeri mücadelenin ardından ne gelmelidir? Kalıcı çözümü nasıl gerçekleştirebiliriz?” sorusuna ise şu karşılığı verdi:
“Terörizmle mücadelenin sadece teröristle mücadele olmadığını daha önce de çeşitli vesilelerle ifade ettim. Terörün güvenlik boyutu yanında, ekonomik, sosyal ve siyasal boyutları da vardır. Bu nedenle, terörle mücadelede başarı sağlanabilmesi, terörün tüm boyutları ile mücadele edilmesi ile mümkündür.
TSK, terörle mücadelenin güvenlik boyutu ile ilgilidir ve bu kapsamda terör örgütünün silahlı unsurları ile mücadele etmektedir. Diğer bir ifade ile TSK'ya verilen görev, terör örgütünün silahlı unsurlarının etkisiz hale getirilmesidir. Bu nedenle TSK, kendi görev alanı içerisinde, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da terörle mücadelesini aynı azim ve kararlılıkla sürdürecektir. Diğer tedbirlerin alınması, devletin ilgili kurumlarının görev alanlarında yer almaktadır.
Bu konuda Yüce Önder Atatürk, 'Bir milletin başarısı, mutlaka bütün milli güçlerin bir istikamette oluşmasıyla mümkündür. Bu nedenle bilelim ki, elde ettiğimiz başarı; milletin güç birliği etmesinden, ortak hareket etmesinden ileri gelmiştir. Eğer aynı başarı ve zaferi gelecekte de tekrarlamak istiyorsak, aynı esasa dayanalım ve aynı şekilde yürüyelim' demek suretiyle, milletin karşılaşacağı sorunların çözüm adresini, yıllar önce bizlere göstermiştir.”
-“GÖKTÜRK PROJESİ İHALESİ SON AŞAMASINA YAKLAŞMAKTADIR”-
Son operasyonlar ile birlikte, gerçek zamanlı istihbaratın hayati önem kazandığı belirtilerek, sensör teknolojileri, platform ve araçlar açısından TSK'nın ne gibi önlemler aldığı sorusuna, Orgeneral Büyükanıt, gerçek zamanlı bilgi akışının; her türlü harekatta olduğu gibi, terörle mücadelede de ne derece önemli bir kaynak olduğunun, TSK tarafından gayet iyi bilindiği karşılığını verdi. Büyük çaplı projelerden biri olan; Deniz Kuvvetleri Komutanlığının “Uzun Ufuk Projesi”nin önemli aşamaları geçtiğini ve deniz gözetlemesinde uygulandığını ifade eden Orgeneral Büyükanıt, şöyle konuştu:
“Keşif Gözetleme Uydusu (GÖKTÜRK) Projesi ihalesi de son aşamasına yaklaşmaktadır. Operatif ve taktik İnsansız Hava Aracı (İHA) kullanma ve daha gelişmişlerini envantere alma çalışmaları sürmektedir. Bu kapsamda, tedarik faaliyetlerine devam edilen mini (İHA) projesinde teslimatlar devam etmektedir. Buradan sağlanacak bilgilerin gerçek zamanlı olarak karar verici makamlara iletilmesi ile hızla harekete geçecek birliklerimiz ve/veya ateş destek vasıtalarımızla; tehdit unsurlarının çok kısa bir sürede etkisiz hale getirilmesi sağlanacaktır.
Ayrıca teknolojisi yerli savunma sanayi firmaları tarafından üretilen ASELSAN FLIR 300T, ASELPOD gibi sensör ve cihazların envantere girmesi sonucunda, gündüz gece fark etmeksizin taktik görüntü istihbaratı ile hava unsurlarımızın kesintisiz harekat yapabilme yetenekleri daha da geliştirilecektir.
Bu çalışmaların dışında; TSK envanterinde bulunan ve etkin olarak kullanılmakta olan termal kameralar, gece görüş cihazları ve kara gözetleme radarları ile teröristler ve yasa dışı unsurların hareket kabiliyetleri büyük ölçüde kısıtlanmıştır.”