Büyük Türk devleti lütfunu esirgemesin

Güncelleme Tarihi:

Büyük Türk devleti lütfunu esirgemesin
Oluşturulma Tarihi: Kasım 12, 2003 01:36

"Halkımız, feci hayat şartları altında ve en ufak varlığı dahi tehdit edilmektedir. Bu durumda, siz ekselanslarından, hükümetinizden ve Türk halkından, Müslüman Kürt kardeşlerine yardım etmelerini istemekten başka çare bulamadık."

Biz, sizin kardeşiniz ve dindaşınız olan mazlum bir milletiz. Büyük Türk hükümeti, bizden niçin lütfunu esirgiyor? Biz, Osmanlı’nın çocuklarıyız. Kader bizi, Türk kardeşlerimizden ayırdı. Şimdi biz, bu topraklarda özgürlük mücadelesi veriyoruz. Bizi sindirmek isteyen Irak ordularına karşı kendimizi savunuyoruz.

Kürdistan Demokrat Partisi Genel Başkanı Mesut Barzani'nin babası Molla Mustafa Barzani, 1968 yılında Türkiye Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay ile Başbakan Süleyman Demirel'e, benim aracılığımla gönderdiği mektuplarda Kürt halkının Irak'taki Arap yönetimi tarafından imha edildiğini bildiriyor, bu baskı rejimine engel olunması için Türkiye'nin yardım etmesini istiyordu. Molla Mustafa Barzani ile 18 Mayıs 1968 tarihinde Kuzey Irak'ın kuzeydoğu ucundaki Dilman Köyü'nde bir araya geldik. Köyün girişinde Molla Mustafa'nın oğlu İdris Barzani tarafından karşılandım, daha sonra İdris Barzani ile birlikte ve peşmergelerin sıkı koruması altında yola koyulduk. Toprak bir damın altına girdik. Saray gibi süslenmiş, yerlere göz alıcı Kürt halıları döşenmişti.

HAZIR OL! GENERAL GELİYOR

İçeriye girişimizle, yanımdaki tercümanım Şekip'in ‘‘hazır ola’’ geçişi bir oldu, bu arada bir ses, ‘‘General geliyor’’ diye uyarıda bulunuyordu. İşte o anda peşmergeler de adeta heykele dönmüştü. Evet, Kürtlerin efsaneleşen lideri Molla Mustafa Barzani ile karşı karşıya, göz göze idik. Barzani, bana ayakta uzun süre iltifat edip yarı Kürtçe, yarı Türkçe konuşarak ‘‘Hoj geldin’’ dedi. Kürt liderin üzerinde ‘‘şelişepik’’ adı verilen mahalli kıyafet ile kırmızı beyazlı ‘‘puşi’’ denilen sarık bulunuyordu. Benim kıyafetim de, Molla Mustafa'nınkinden farksızdı. Barzani, beni bu kılıkla görünce, hal hatır sormadan önce, ‘‘Bu kıyafet de pek yakışmış’’ dedi. Yedi yıldan beri, Araplarla kıyasıya dövüşen ve Irak'ta ‘‘Devlet içinde devlet’’ yaratan Barzani, masanın üzerinde duran Amerikan malı sigarasını yaktıktan sonra konuşmaya başladı:

TÜRKÇE KONUŞABİLİYORDU

‘‘Aramıza giren ilk Türk gazetecisi olmanız bakımından sizi özellikle selamlarım. Biz, sizin kardeşiniz ve dindaşınız olan mazlum bir milletiz. Büyük Türk Hükümeti, bizden niçin lütfunu esirgiyor?’’ Irak Kürtlerinin lideri, 66 yaşındaki gerilla Molla Mustafa, hemen yanı başımdaki koltuğa iyice yerleştikten sonra, bana yönelttiği ilk sorunun cevabını beklemeye koyuldu. Masanın üzerindeki Amerikan sigarası Molla Mustafa'yı doyurmamış olacak ki, elini koynuna attı ve elle sarılmış bir sigara çıkararak ateşledi. Kendisine şu karşılıkta bulundum: ‘‘Buraya, Türk milletini veya Türk hükümetini temsilen gelmiş değilim. Ben bir gazeteciyim, sizin yaşam koşullarınızı öğrenmeye geldim.’’

Barzani ile aramızda tercüman Şekip vardı, ancak Kürt lider, benim söylediklerimi tercümeye gerek kalmadan anlıyordu. Kurt gerilla, başını salladıktan sonra ‘‘Baş, zor baş’’ dedi, yani ‘‘İyi, çok iyi’’ demek istiyordu. Barzani, daha sonra ‘‘Benim sizden soracağım başka soru yoktur, şimdi siz sorun, ben cevaplandırayım’’ dedi.

MOLLA’YI GÜLDÜREN SÖZLER

Molla Mustafa Barzani ile buluştuğumuz yer, bir ilkokul binası idi. Duvarlar suluboya tablolarla süslenmişti. Mesela, iki elma yapılmış, ikisinin arasına bir artı işareti konulmuş, karşısına da Arapça 2 rakamı yazılmıştı. Tabloları incelerken Barzani, ‘‘Arap harfleri okuyabilir misin?’’ dedi. ‘‘Arap harfleri okuyamam ama rakamları okurum’’ deyince, bir kahkaha attı. Zaten alt tarafı on tane rakam demeye getiriyordu. İşte bu kahkahalı anında Barzani'ye yönelttiğim şu ilk soru, kendisinde sanki soğuk bir duş etkisi yaratmış gibiydi: ‘‘Sayın general, Türkiye'nin sınır bölgelerinden devamlı şekilde vergi toplatıyormuşsunuz. Bu vergilerle neler alıyorsunuz? Eğer sakıncası yoksa öğrenmek istiyorum.’’

İhtiyar gerilla, derin bir ‘‘ahhh’’ çektikten sonra her zamanki gibi sigarasını tazeledi, oturduğu koltukta gerildi ve konuşmaya başladı:

BİZ OSMANLI’NIN ÇOCUKLARIYIZ

‘‘Biz, Osmanlı'nın çocuklarıyız. Kader bizi, Türk kardeşlerimizden ayırdı. Şimdi biz, bu topraklarda özgürlük mücadelesi veriyoruz. Bağımsızlık hevesinde olmayan, mazlum bir milletiz. Bizi sindirmek isteyen Irak ordularına karşı kendimizi savunuyoruz. Hal böyle iken, büyük komşumuz Türkiye hakkında fena emeller besleyemeyiz. Bizi, büyük Türk Devleti'ne düşman göstermek isteyen kötü niyetli menfaatperestler var. Düşmanlarımız bizi Türkiye' ye kötü göstermek için olumsuz propaganda yarışındalar. Biz, yeraltı faaliyetleriyle toplanmış para istemiyoruz. Maddi yardımı, büyük Türk Devleti'nden direkt olarak istemeyi tercih ederiz. Bu konularda size geniş bilgiler vereceğim, siz de bizim ne kadar masum bir millet olduğumuzu görerek ve vicdanınızın sesini dinleyerek yazacaksınız.’’

CUMHURBAŞKANI SUNAY’A

20 Mayıs 1968

Mektup 1

Düşmana karşı kanımızı birleştirdik

Ekselpans Cevdet Sunay, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Başkan

Irak’ta yaşayan Araplarla eşit haklara sahip olmayı arzulayan ve sadece hak istedikleri için yedi yıldan beri savaş halinde bulunan ve buna paralel olarak dış dünyaya müracaatları ilgisizlikle karşılanıp anlaşılmak istenmeyen Irak'taki Kürt halkının isteklerini, siz ekselanslarına iletebilmek bahtiyarlığını, bölgemizi ziyaret eden bir Türk gazetecisini tanımak şerefine nail olduğumda bulabildim. Bu savaş, binlerce köyün, çiftliğin, camilerin ve diğer yerleşme yerlerinin tahrip edilmesine, halkımızın da sağlık ve eğitim hizmetlerinden mahrum kalmasına sebep olmuştur. 29 Haziran 1966'da, Irak hükümeti ile aramızda bir anlaşma planı hazırlanıp ‘‘ateşkes’’ kararı alınmış, fakat bugüne kadar o dahi bir sonuç vermemiştir.

HAYATIMIZ FECİDİR

Anlaşmanın ana noktaları, Irak hükümeti tarafından tanınmamakta, aksine yıllardan beri mevcut olan gergin durum değişmediği gibi, Iraklılar zaman zaman bizimle çarpışma yoluna giderek gerginliğin muhafazasına gayret etmektedirler. Ve bu şartlar altında Iraklıların bizim meselelerimizi barış içinde çözeceklerine inancımız kalmamıştır. Yaşamakta olduğumuz feci hayatımızı, siz ekselanslarına ve vasıtanızla Müslüman Osmanlı İmparatorluğu'nun devamı olan Türk halkına ve Türk hükümetine anlatıp Türklerle mevcut olan bağlılığımızın kuvvetlenmesini istiyoruz. Türklerle Kürtler, tarih boyu beraber yaşamışlar, İslam dini ile birbirlerine bağlanmışlar ve son olarak ortak tarihleri ve ortak amaçlarıyla, yaygın düşmanlarına karşı kanlarını birleştirmeleri, beraberliklerinin sembolü olmuştur. Bütün bunların yanı sıra Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra yaşadığımız toprakların Bağdat hükümeti tarafından alınışına, Türkiye Cumhuriyeti en iyi tanıktır.

IRAK’A BASKI YAPIN

Ümit ederiz ki, Müslüman ve barışsever Türk kardeşlerimizin, Kürt kardeşlerinizin zulüm altında tutulmasına ve imha edilmesine karşı olan İslam dini prensipleriniz, bizimle savaşan Irak'a karşı bir baskı olarak kullanılabilsin. Ayrıca, Irak'ın ablukası altında olan Kürt halkına her ne açıdan olursa olsun, yardımınızı diler, bu yardımın sizinle paylaştığımız sınır boyundaki emniyet ve kurulan barışın bozulmadan kabul edileceğine emin olmanızı isterim. İki taraf için de verimli ve tabii olacak bulunan bu karşılıklı temasın sağlanmasını yüce hükümetinizden sabırsızlıkla bekliyoruz. Bu mektubumda kısaca anlattıklarımı bütün detayları ile izah edecek olan bir temsilcimizi kabul etmek şerefini bize bahşederseniz, ben ve Kürt halkı ekselanslarına minnettar olacaktır. Sayın Başkan, benim şahsi saygı ve takdirlerimi lütfen kabul buyurunuz.

Mustafa Barzani BAŞBAKAN DEMİREL’E

20 Mayıs 1968

Mektup 2

Çaremiz yok, yardım edin

Ekselans Süleyman Demirel, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Bay

Kürtler olarak kalmak, hür hareket edebilmek ve ırk, din ve milliyet ayrılığına rağmen Irak halkının da severek paylaşacağı eşit haklar istememiz sebebiyle, Irak hükümetinin açtığı savaşın yedinci yılında, yaşadığımız feci hayatı siz ekselanslarına anlatabilmek, benim için çok kıymetli bir fırsattır. Savaş, halkımızı sağlık, tahsil ve en ufak isteklerimizden mahrum bıraktığı gibi, arazimizin büyük bir kısmını tahrip etmiş, mahsulü ve birçok çiftlikleri, camileri ile birlikte yüzlerce köyü yakmış, böylece tam anlamı ile yoksulluk yaratmıştır.

KARDEŞÇE YAŞIYORSUNUZ

Bağdat hükümeti ile 29 Haziran 1966'da yapılan ‘‘ateşkes’’ anlaşmasının üstünden bugün iki yıl geçmesine rağmen, iyi bir gelecek şansı için hükümet tarafından hiçbir pratik sonuç yaratılmamıştır. Sebep yalnız bu olmamakla beraber, tahrikler ve ufak çatışmalar artmaktadır. Bu anlaşmalar, halkımıza karşı savaşın yürütülmesi tehlikesini ve buna paralel olarak doğacak trajik olayları bünyesinde taşımaktadır. Sizin büyük milletiniz, sınırları içinde Türklerle Kürtlerin tam beraberlik ve işbirliği ile bir millet olarak yaşadığı, aynı tarihe ve emellere sahip olduğu, İslam dinini korumak amacıyla yaygın düşmanlara karşı müşterek olarak çarpıştığı büyük İslam Osmanlı İmparatorluğu'nun devamıdır.

BİZİ İMHA EDECEKLER

Bütün bunların yanı sıra, sizin hükümetiniz ve halkınız, nüfusun büyük çoğunluğunun arzularına aykırı olarak Irak Kürtlerinin topraklarının nasıl Bağdat hükümetine bağlandığına en iyi tanıktır. Bizim halkımız, kendisini feci hayat şartları altında bulmakta ve en ufak varlığı dahi tehdit edilmektedir. Bu durumda, siz ekselanslarına ve vasıtanızla hükümet ile Türkiye Cumhuriyeti'nin halkına, Müslüman Kürt kardeşlerine yardım etmelerini istemekten başka çare bulamadık. Bu yardımınız, bizi imha edecek savaşın durdurulması için Irak rejimine her ne şekilde olursa olsun baskı yapmayı denemek ve diğer taraftan hastalık, tahsil imkánsızlığı ve yoksulluk altındaki halkımıza her alanda moral ve malzeme yardımı yoluyla olabilir.

TEMSİLCİ GÖNDERELİM

Şu durumu ekselanslarına açıkça anlatmak isterim ki, bizim katiyetle Irak sınırları içindeki tabii olarak savunma hareketimiz, eğer hükümetiniz anlaşma yapılması için bize izin verirse, memleketinizle paylaştığımız sınırlar ve civar arazide emniyet ve sulhun korunup kuvvetlenmesi için en büyük yardım olacaktır. Bu mektubun bizim davamıza olan anlayışınızın artmasında tesir göstereceğine ve kısaca anlattıklarımı detayları ile izah edecek bir temsilcimizi memleketinize gelmek şerefine nail olacağına büyük ümidimiz vardır. Ekselans, benim hürmetlerimi ve takdirlerimi lütfen kabul buyurunuz.

Mustafa Barzani

Dönemin bakanlar kurulu

Molla Mustafa Barzani'nin 1968 yılında Kuzey Irak'ta oluşturduğu yasadışı hükümetin bakanlar kurulu üyeleri, başbakanlık binası olarak kullanılan derme çatma yapının önünde toplu halde görülüyorlar. Sağdan ikinci kişi, bugün Irak Geçici Yönetim Üyesi olan Dr. Mahmut Osman. Dr. Osman, o yıllarda Barzani'nin başbakanlığı ve dışişleri bakanlığını da yapıyordu. İşte dönemin bakanları:

BAŞBAKAN ve DIŞİŞLERİ BAKANI

Dr. Mahmut Osman / Aslen Süleymaniyeli, kalp hastalıkları mütehassısı; Arapça, Fransızca ve İngilizce biliyor. 30 yaşında, bekar.

DEVLET BAKANI Nuri Şaviz / Irak İskán Bakanlığı'nda çalışmış, 50 yaşında.

DEVLET BAKANI Ali Abdullah / İnşaat mühendisi, evli.

DEVLET BAKANI Şekip Sait / Hukuk Fakültesi mezunu. Arapça, Türkçe ve İngilizce biliyor. 30 yaşında, bekar.

İÇİŞLERİ BAKANI Şeyh Rıza. / Bağdat Polis Fakültesi mezunu, 43 yaşında ve bekár.

MALİYE VE BASIN-YAYIN BAKANI Sami Mahmud / Mühendis, Irak İskán Bakanlığı'nda çalışmış; aslen Musul'lu, evli.

AŞİRETLER BAKANI Abdülvahap M. Ali / 60 yaşında, aslen Revandiz'li. Türkçe biliyor; babası, Osmanlı Meclis-i Mebusan üyeliği yapmış.

SAVUNMA BAKANI Abdurrahman Kadı / Irak ordusunun eski komutanlarından. 54 yaşında, aslen Musul'lu.

Mesud Barzani’nin ağabeyi

Gazeteci Hulusi Turgut, Molla Mustafa'nın oğlu İdris Barzani ile bir arada. Mesud Barzani' nin ağabeyi olan İdris, bir süre önce vefat etti.

YARIN: Talabani için ne dedi?
Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!