A.A
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 24, 2011 11:55
Yazar ve siyasetçi Kemal Burkay, “Kürt sorununun çözümünü istemeyen, türkiye'nin ab ile bütünleşmesini istemeyen bazı kesimler, geçmişte olduğu gibi yine süreci sabote etmek için çaba gösterdiler. ben son eylemlerde bu çabaların payı olduğu kanısındayım” dedi.
İsveç'ten Türkiye'ye döndükten sonra ilk kez Diyarbakır'a gelen Burkay AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye'den ayrılmak zorunda kaldığını anımsatarak, bu sürede mümkün olan en kısa zamanda dönmeyi düşündüğünü, ancak ne yazık ki bu ayrılığın 30 yıldan uzun sürdüğünü söyledi.
Son 2-3 yılda Türkiye'de yumuşama dönemi olduğunu, siyasi nedenlerle yurt dışına çıkan pek çok insanın geri döndüğünü ve bu ortamda dönmeyi düşündüğünü belirten Burkay, şöyle konuştu:
“Açılım süreci sonradan tıkanmış olsa bile bunu kolaylaştırdı. Kürt sorununun özgürce tartışılması benim de görüşlerimi medya vasıtasıyla Türkiye kamuoyuna yansıtmama imkan verdi. Pek çok gazete, dergi, televizyon kanalı benimle yaptıkları söyleşilerde görüşmelerimi yansıttılar. Oldukça özgür bir tartışma ortamı doğdu. Böylesi bir ortamda bir de üstelik Sayın Başbakan, İçişleri Bakanı'nın çağrıları da dönmemde yardımcı oldu. Bunları değerlendirdim ve artık ülkeye geri dönme zamanının geldiğini düşündüm. 'Söyleyeceğim bir şey varsa bunu ülkemde de söyleyebilirim' dedim. Açılım politikası benim dönmemde en büyük etken oldu.”
“STATÜKOCU GÜÇLER AÇILIMA KARŞI ÇOK SERT TEPKİLER GÖSTERDİLER”
Kemal Burkay, çatışma döneminin 30 yıldır inişli çıkışlı devam ettiğini, ilk kez rahmetli Turgut Özal döneminde bir yumuşama olduğunu ve bir diyalog ortamı da başladığını, ancak bunun devam etmediğini dile getirerek, sözlerine şöyle devam etti:
“Ama 2000'lerin başında yeniden silahlar sustu. 4-5 yıllık bir dönem oldukça sakin geçti. Silahlar susmuştu. Ne yazık ki bu dönem iyi değerlendirilemedi. Öyle olunca yeniden gergin bir ortama girdik. Son dönemde açılım süreci ile hava yeniden yumuşamaya başlamıştı. O kanıdayım ki bunu iyi değerlendiremedik. Türkiye'deki çeşitli siyasal çevreler, partiler, kesimler bu dönemi iyi değerlendiremediler. Hükümet daha da açılım konusunda teşvik edilebilirdi. Oysa statükocu güçler açılıma karşı çok sert tepkiler gösterdiler. Bu da hükümetin duraklamasına yol açtı. Yine ortamın yumuşamasını istemeyen, sorunların çözülmesini istemeyen, hatta demokrasi istemeyen, Kürt sorununun çözümünü istemeyen, Türkiye'nin AB ile bütünleşmesini istemeyen bazı kesimler geçmişte olduğu gibi yine süreci sabote etmek için çaba gösterdiler. Ben son eylemlerde bu çabaların payı olduğu kanısındayım.
Yani bir bakıma 12 Haziran seçimleriyle ortaya çıkan fırsat, yumuşama ortamı sabote edildi. Bu nereye kadar sürebilir. Bu sürekli olamaz. Bana göre, bu demokratikleşmenin, sorunların çözümünün önünde engel olan kesimlerin son çırpınışlarıdır. Dilerim artık kan dökülmesin. İster Türk, ister Kürt, ister asker, ister dağdakiler olsun bizim çocuklarımız. Bir barış ortamına mutlaka gireceğiz. İnanıyorum ki önümüzdeki yıllarda her iki halk olarak birlikte yaşamayı uygar bir şekilde, özgür insanlar olarak birlikte yaşamayı başaracağız. Tam da böyle bir sürece girmişken insanların ölmesini manasız olarak görüyorum. Bütün güçlüklere rağmen biz barışın sesini yükseltmeliyiz. Silahların karşılıklı olarak susmasını istemeliyiz. Diyalog ortamı, sorunların çözümü için çaba göstermeliyiz.”
Burkay, BDP'nin bazı milletvekillerinin önünde siyasi engeller olmasına rağmen 30 kişiyle TBMM'ye gitmesi ve bunu yapması gerektiğini belirterek, “Parlamentoya gitmemesi yanlıştı. Hem de parlamentonun yeni bir anayasayı hazırladığı bir dönemde. Oysa parlamentoya gitmeliydi ve yeni anayasanın istediğimiz ölçüde demokratik olması için çaba göstermeliydi. Ne yazık ki boykot etti. Yanlış bir tutumdu bence. Sonra da istemediğimiz olaylar gelişti. Yeniden silahların ve savaşın sesi yükseldi” dedi.
“BU KADAR İLGİ BENİM İÇİN SÜRPRİZ OLDU”
Uzunca bir dönem medyanın dönüşüne ve görüşüne önem verdiğini, hatta dönüşünde bir anlamda hızlandırıcı etken olduğunu ifade eden Burkay, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Ama doğrusu bu kadar ilgi beklemiyordum. Bu kadar ilgi benim içinde sürpriz oldu. Hükümetin yaklaşımı olumlu oldu. Bu hoşnut olduğum bir şey. Benim elimde sihirli bir değnek yok. Benim elimde öyle güçlü bir siyasi parti veya başka güçler yok. Ama şu var; eğer toplum, yazarından tutun, sıradan insana buna ilgi gösteriyorsa, bunun bir nedeni var. Kanımca geçmişten beri mensubu bulunduğum siyasi hareketin izlediği barışçı yöntemler, barışçı çözümde ısrar eden yöntemlerdir. Öyle bir noktaya geldik ki toplum çatışmalardan bıktı. Toplum barış istiyor. Özgürlük istiyor. Böyle bir ortamda benim gibi geçmişten bu yana hep barışçıl siyasal yöntemlere ağırlık vermiş, çözüm isteyen bir insanın sembolik önemi var. Bana gösterilen ilginin bu yönde olduğu kanısındayım. Bundan dolayı bir aydın olarak elimden geleni yaparım. Bunu da zaman gösterecek.”
Burkay, yurt dışına çıktığı için pişman olmadığını, askeri bir darbenin ayak seslerinin duyulduğu bir zamanda yurt dışına çıktığını anlatarak, “Sonra askeri darbe oldu. Bir çok insan tutuklandı, işkence gördü. Yurt içinde olsaydım belki sakat biri kalabilirdim. Dolasıyla yurt dışına çıkarak hem fiziki olarak varlığımı sürdürme, hem de siyasal mücadelemi sürdürebildim. Yurt içindeki demokratikleşme ve özgürlük mücadelesine sırt verdim. Yıllarca boş oturmadım yazılar yazdım, şiirler yazdım, 60'a yakın kitabım basıldı. Pek çok şiir kitabım yayımlandı. Ama keşke o dönemi yaşamasaydık” diye konuştu.
MEMLEKET ÖZLEMİ
“Yurt dışındayken ülkenin dağını, taşını, doğasını, bitkilerini, insanlarını, yakınlarınızı, dostlarınızı özlersiniz' diyen Burkay, ikiz kızlarını ancak 15 yıl sonra görebildiğini, bıraktığında 10 yaşında olan kızlarını 25 yaşında bulduğunu söyledi.
Burkay, bu sürede kızlarının üniversiteyi bitirip evlendiklerini, bu arada bazı dostlarının bu dünyadan göçtüğüne işaret ederek, “Bir şiirimde mesela köyümdeki dutlardan bahsediyorum. Diyorum ki 'Köyümde şimdi dut zamanıdır, arpa dirimi karınlar doyar, gitsem dostlarım acaba orda mıdır?', Bizim çocukluğumuzda arpa ve dut önem taşırdı. Bunlar belki küçük şeyler ama gurbette yaşayan biri için bazen önem taşıyor. Diyarbakır'ı çok büyümüş gördüm. Yoğun programım nedeniyle tam gezemedim ama gördüğüm kadarıyla çok gelişmiş” dedi.